ape e 14 Haziran 1935 soyun .için yıllarca çalışmışlardı. Tefrika No. 30 TACLARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR |CENGİZiN OĞLU İSKENDER FAHREDDİN Beni dağların soğuk koyundan çekip aldınız. İçime bir şeytan soktunuz! Bu şeytan şimdi kanımı ısıtt.. içimi gıdıklayıp duruyor!,, çin. har aka a dar, bunları sen gözeteceksin!. Demişti. İbtiyar vezir, Mietiii daha ilk yola çıktığı ndenberi, güzel prensesle lari kızı arasında a kıskançlık im onları biri- irinden ayırmıştı vira çok zeki ve denemeçli bir vezirdi.. Kadınların birini atının sağına, de soluna almıştı. İki yaş- lı Moğol atlısını da bunlara göz- pm Ankin, p kafilede ken- disini kıskanan dağlı kızın En dan bile m yoktu, U- zaktan kendisine sert sert bakan Akayın dağ kabilelerinden birine ata iniyor, dilinden kesen Si “anlıyor- du. Yolda e ei İmer, güçlükle oğol dı. de bü yıkık yerden geçiyordu. Seddin yıkık yerlerinin tekrar yapılmaması için, Moğol akıncı- ları tarafından surların dibine bü- yük ve derin hendekler kazilmış- Moğol binicileri dünyanın bu nı olan Çinliler, imparator (Ki- yassdu)nun w . söndürme! Niha- t boyun” eğmiyeceği belli dı, Oktay bunu düşüner: — Günün birinde alla! (Bü- yük Seddi) örerek kaparlarsa, Nankindeki askerim düşmanla sarılı kalır... Me geçtiği seddi iyice yıktır- mu Dar yolda, geride bıraktığı Sebutayı düşünüyordu. Nankini' bundaa sonra hiç bir kuvvet muhasara edemezdi. Me- ğollar Nankinde ve Şantonda çök kuvvetli idiler. Bu iki büyük şehir Moğolların elinde bulundukça, diğer şehir ve kasabaları daima gözden geçir- mek ve Çinlilerden aldıkları top- rakları başkalarına kaptırmamak mümkün olacaktı Oktay: — Sebutay orada Ke nan gözüm arkada kalmıy: Diyordu. ie Günler geçtikçe (Karakurum)a yaklaşıyorlardı. Bir gün Oktayın veziri, dağla- rın kızına sordu; — Başı önünde giden şu zaval- İı prensesi neden yere v ki acı muzlarını cevabı vermişti: — Ben, insanlard. kaçarak, ağ ına sığman, aslanla- ga alışmıştım. Her yerde ve her zaman tek kalmak istiyorum. O- na aciyorsun da bana neden acı- mıyorsun?. İhtiyar vezir, dağların kızına verecek cevap bulamıyordu. Akay doğru söylüye: '. O, dağ- larda kendine bir ülke kurmuş nı eni gözleri miş PEN ime genç bir zabit: açılma- Aki onu lincee kadar ik çıkaramıyacaksı pe Akay ali kaldığı za. eytan ra vücudumun Miükcrindi yaşıyı Diyere! k, m nal ara tamayınca, kendi kendine kızararak bağırı — Bu şeytanı a içime Ok- tay soktu. Ori ij gım: (Bu şeytanı içimden çıkar.. Mi rine ) diyeceğim. y, sevginin ne » Onu boğan, yordu: » p yalvaraca- olduğun! içini sı- aşlarış- tı. Fakat, dağların kızı işin fafkın- a değildi. Genc Moğol zabitinin sözlerini hatırladıkça: — En do oğrusunu e söyledi. Her- şeyden önce içimdeki şeytanı çi- karmalıyım.. Başka türlü rahat edemiyeceğim! diyor du. , bir gün yol olda giderken, Moğol zahitinin yanıma yaklaştı: — Sen, benim içime giren şey- tanı tanıyor musun?, Genc zabit güldü: > 5 “ ıl önce benim de içime m, sıl iin onu içinden?.. mağa başladım.. m yavaş iklimi! fl itti (Arkası vii AKŞAM HASAN KREMİ Çilleri kat'iyyen izale eder Dünyada mevcud kremle- rin en nefisi, en sıhhisidir. Nazik cildli kadınların bein arkadaşıdır. İbtiyarları genç- İeştirir ve gençleri güzelleşti- rir. İnsana ebedi bir taravet veren Hasan kremini unut mayınız. Kutusu 50, tüb ha- linde 20 Türkiyede yapılıb da Avrupa etiketi yapıştırı- lan ve halkı aldatan kremle- re, ve sair ıtriyata aldanmayı- nız. Hasan markasına dikkat ediniz, Hasan Deposu: Ankara, İstanbul, Beyoğlu. Radyo ran cuma 18,30 Dans musikisi ve müh- ei 30 Eze İstanbul, | telif plâklar, 19;20 Fa) Derler. Tü caz. Türkçe sözlü es orkestraları, 21,3 Her akşam | bir hikâye İ 4 akşam geliniz, dedi ona Ali i Fahri, yalnız beş dakika... K şey Mebran ha- tan sonra, vakit gelince, bu apar- tımana doğru yürüdü. Bir kaç dakika sonra bizi bek- ekleyen bir saadete kavuşacağı- bize garip bir zevk ve keyif verir. Şüphe yok ki, biraz acele etsek o saadete daha çabuk kavuşabi- liriz, Fakat onun hülyasile o det dakikasını geçiktirmekte baş- kabir tad vardır. Onu ne kadar geçiktirirsek kendimizi daha bü- > a zevkin içine atmış gibi o- “ Melühat kendisini Ali Fahriye i mahiyeti hak- hat onun çılgınca hareketlerini, deli- dolu sevinmelerini pek seviyordu. Bir arada canlı dakikalar geçiri- yorlar, saatlerce konuşuyorlardı. büti mak 21,40 şili 2 Pi yano > Laşenski, 5-3 2, 5 im Oda rmesikis Radyo 23,15 b die duyumlar. Budapeşte, 20,30 Peşte operasından, ee «Madame e opera- sı - duyumlar, 23,45 Çigan müziği, 24, ii estrası, en ner cazi, Varşova, 20,30 Pi Radyo” orkestrası, 23 Spor duyı yl ye NE 'iyano müziği, 21,10 22 Se nfonik > 23,10 Küçük rad- «Koro prog- Ulusal yayım ve sol a 23.25 — ram arası, -24 Karışık yi reslau, 20 Marş mzik 21 Ulusal müzikli yayım «Koro, solo ve org? 23,30 «Alman rubuş vadlı" yayım, 24, 30D an Cumartesi ler, 20 2140 Keman solo; bay Nejat 2 Pik neşri 3 Bük 5 Plâk ve çer” 8 Radyo kan 19,15 Konser, 20:2 Plâk, 20,40 Sözler, 21 Rady yo ca Harp ve keman fantazileri, Konser nal Moskova, 17, 1.30 Parti yam 19,30 Radyo konseri, Alman, iğ 23, 05 e 05 İsw Ge Budap. ri 20 Şarkılar, 21 “Kal bin si, 22,15 orkestrası. ad, yayım, 21 İle in vi eler opereti, 24 Konser, a va, 20,30 Şarkılar, Zi 1ÖsKsie konseri, 22,30 in konser, Simi 23,30 K Tasi, Breslaü. 20,15 Alman köre şarkıları, 21,10 Spiker müsabakası, 23,30 Dans. 23 Sper çük radyo orkest- Fikir Hareketleri MECMUASI'nın taşradaki bayilere ii ra doğrudan doğruya idare hanesinden gönderileceği için taşra bayileri Akşam matbaası müdürlüğüne müracaat ede- bilirler. ss z ört dın genc ve güzeldi. Melâhat de- bir acı hissetti, Tereddüde rin ü Maamafih, gene çıngırağa i Fahri, her zamanki gibi, kül düşüncesiz ve çılgın görü- nüyordu. Biribirlerini gördükleri Mi âdet olduğu va- ve gene e genc e iki elini tut pen- cerenin önüne, ğnalığı eli edinmiş tavrı avaşça bi şapkasını aldı, mantosunu çıkar- dı ve genc kadını bir sedirin üze- rine oturttu. Fakat, Melâhatın yanına sokul- mak istediği zaman, genc kadın ge- Hi çekildi: — Pek az kalacağım burada, dedi. * Ali Fahri ona garip bir surette baktı ve biraz düşündü. Sonra o©- nun bu anlaşılmaz aksiliğine ehem- miyet vermiyor görünerek: — Hiç olmazsa bir küçük'porto içersiniz? ma Bu Le en İn "Sahife 9 m e oktu. Nihayet kend sini si baplüyailiği ve ka Bu kaba hareket âhatı e bik. üst etmişti. Nereye” Gan erha r feryad çıktı. Boynundaki inci g ger Si danlık yoktu!. Melâhatın etrafında Zi dün- ya yıkılıyor gibi . Heri yor, dizleri wöeiikimin ağırlığı tahammül miyordu. Bir duva- | muhal ra dayanmamış olsaydı kak yere düşecekti. Demek Ali Fahri kendisile sa dece eğlenmiyordu. Bü alli Kurduğu o tatlı sergüzeşt hük Ş ve ne acı bir veda), : a gerdanlığı istemek için vi onun evine gitmeli mi? Fa- ir. iy” O sabah evden çıkamadı. Öğle- ye doğru telefon çaldı. Ali Fahri- “nin sesi, Ağzından tek iy kelime çıktı Geliniz! Bir sormağa | Nİ vakit kalmadan eletedi kapadı, . Acaba ne istiyordu? Bir şantaj yapacak, paramı isteyecekti? Böyle bir adamdan her şey bek- wi rdi. Maamafih, Me a düştü. Gerdanlığın: e ümidi zihninde ssl İİ Hemen bir taksiye atladı ve Tak- sime koştu a Bir gün evvelki ibi, kendisine gene Ali Fahri kapıyı açtı, Meli hat, bir saniye pci önün ii müterddid kaldı, di. Ali Fahri dikkatli dikkatli gez ge ne kendisinin yüzüne bakıyord İ Dudaklarımda hafif bir tebessüm görülü yordu. ran- devi ei kiç bir zaman kati bir saat tayin etmemelidir. kü, saat kaçta buluşulacağı bilin- mezse, geçen her dakika tatlı bir h içinde insan hülya) lara; işiniz ve 'mesud ii eyeekin- içi Bütün bu özlere. rağ men, Melahat NN bir kere- cik öpmesine 'bile muvafakat et- medi. Aldatılmış olmaktan korku- yordu. Günün birinde, karşısın- daki adamın kendisine gösterilen fedakârliğa lâyık olmadığını an- orku, ti e dönmek alilikini Delikanlı, hiç Migo söylemen den M r gün ev- | velki gibi, ani bir e kolla- ru r ai Vi cebine alta gerdanlığı çıkararak Mia boynuna ni bir daha ri geti mek için in başka çare bulamadım! Hikâ; ai la Eski kir şömine aranıyor Kullanılmış eski bir göni i olup satmak istiyenler Akşamda | B. N.) rümuzuna iz la müracaat. i di