Teafrika No. 7 TACLARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR CENGiZiN OĞLU İSKENDER FAHREDDİN Oktay orduya güveniyordu.. Çini baştan başa Zapte- decekti, O gün (Sarıçay) dan (Dağların kızı) nı görmek için, iki kardeş yola çıktılar “Orduya güvenimiz var. Çini kökünden yıkacağız..,, Sarıçayda iki kardeş tular, conuş” y: sb be güvenimiz vardır. Subuta; k yakında Nankine Sirek “Çini kökünden yıka- <ağız > Diyordu. > Tuli: — Bundan sonra bu topraklar- da ii bir Çin devleti kalmıya- cektir, elimize düşerse, inle eski erkinlik çağlarını anarken, başlarını geriye çevire- cekler.. yıkılan bir devlet için el- bette herşey geride kalacaktır. Subutay yer yüzünde eşsiz bir kumandandır. Nankin önlerinde düşmanla çarpışan ordu güvenimizdir. Çin lin ergeç ele geçirecek olan orduya e kuvvetler göndermiye- cek misiniz? e kardeşinin sözlerinden hoşland — ii Subutaya yardımcı göndermek isterdim, dedi, fakat, bu gece rüyamda (Dağların bek- Şisi) dediğin Yaban kızını gör- üm: Onun bulunduğu yere se- ninle birlikte gitmek istiyorum! Tuli, kardeşini Obu fikrinden a istedi: ğların koynunda bağınsız işedi bu tehlikeli mahlüku ne- een görmek istiyorsunuz? Yolcu, Yolunda gerektir. Hızımız dinme- en, yolumuza devam elim. (Hu - Nan) sırtları, yalçın kaya- lar ve derin uçuru umlarla, ucu bu- ku- durgan aslanlarla döğüşmeğe alış ji zdış uyu Sarıçayda bırakı- Fiz. yanımıza dağlarda kuş gibi Uçmağa alışmış atlılardan bir bö- lük alırız. Onun, vahşi hayvan elen tela ordusu yok, değil bela Tuli ısrar edemedi: (Dağların rize mi en 9 gün Sarıçayda kırk bin ki- $ilik ordu içinden dört yüz atlı seçildi. yiv athlar çay kenarında Okta en birer birer geç- tiler, Yiğitlerin hepsi de suda ve karad da e uçan kuşlar gi- bi, seğirtiyorlar Okta ilin bi gibi se- Birttiklerini gör İsim rağ ve Yüksek mitgyiai bilir çel sıkabiliri; Diyerdk atina Yanına aldı, A İki kardeş atlarını sürdüler. Dört He yiğit e seglğ kena- Tından yrılarak, enç imperato- run sika Yl dküldüler, bindi. Tuliyi “Tuli O gösteriy. Çetin kayalıklar Şüllek tepe- beğ) korkunç rumları va iki İN durman eğ (Hu - Nan) varmışlardı. akışını ve talığı aydınlatırken, ırmağının Oktay bu ırmağın suyun rengini sev: — Burada imei ğitlerimiz dinlensinler. e kenarına yi atından indi.. ırmağın ke- vi akıncılara yer gösterdi. Oktayın atlıları burada — öğleye kadar uyumuşlardı. Oktayın gözüne uyku girmi- yordu. ves > akınkılarla birlikte uyum ii kendi kendine düşünü- yordu: Bi vahşi hayvanlara nasıl Yl Onları, iste- diği zaman, istediği yere nasıl saldırtıyor? Biz orta Asyada er- in bir ulusun çocukları olduğu- basmadığımız dağlar vardır.. ve bu dağlarda yaşıyan 7 galan, yaban domuzu v. lerini nasıl kendi buyruğu altın- da tutabiliyor? o beynini tırmalıyan bu düşünceler onu hayretten hayrete düşürüyordu. Tuli gözlerini açtı.. Kardeşinin yüzüne baktı. — Daha uyumadın mı? — Hayır, Tuli! Yaban kızını düşünmekten gözüme uyku gir miyor. Haydi, kalk! atlıları uyan- dıralım ve bre sırtına tırman mağa başlıy. İkisi bir li yanyana yat- mışlardı. Tuli yerinden fırladı, ırmağın kenarına uzandı. eği on bir kaç avuç su vurdu.. ayıldı. Tuli, (Çin-Çu) şehrini zabtet- u kadar tatlı mamıştı. Akıncıları uyandırdılar.. Tekrar yola düzüldüler. Tuli, bir mi atlı ile birlikte önden gidiyor Oktay ig a onları ko- valıyordu. U ve sarp yollardan geçerek, hendeklerden atliyarak, Tulinin ilk seferde çıktığı kayalıklara varmışlardı. Tuli burada, kayanın üstünden kökremeğe başlayan bir asla gördü. Atının dizginlerini çekti, Yolun kenarında durdu va nöbetçisi aslan. Bu sesin n arkasından genç kız görünmü; Tuli Şi arkaya çevirdi; — İşte, Yaban kızı kayanın üstünde bize bakıyor! Diye seslendi, . Kesi bir Oktay, sivri bir kayanın üstün- de uzun saçlarile kartal gibi du- ran (Dağların bekçisi) ni gör- dü, atını gl Tuliye yaklaştı: — Ona ok atıp yere düşü- remez miyiz —İik geldiğimiz zaman çok at- tık.. vuramadık. Vücuduna ok iş- lemiyor. — O halde kızdırmıyalım.. tat Her akşa bir hikâye a Bir koca | Mehmed Ali efendi çorbadan bir kaşık alınca yüzünü ekşitti. Miyop gözlerini bütün bütün kü- çülttü. Büyük bir cesaretle başı- nı karısına doğru kaldırarak: — Berbad şey, dedi. Bulaşık suyuna benziyor! Zehra hanım birdenbire ne vap vereceğini bilemedi, Yut- b Fakat lâkırdının altında kalamazdı. Hemen: — Mis gibi! dedi. Artık çok olmağa başladın. Hep şikâyet, hep şikâyet, ilâllah! Mehmed Ali efendi lâhavle çe- kerek burun deliklerini şişire şi- şire bir nefes aldı. Fakat Zehra hanım gittikçe hiddetleniyordu. İçinden pazarlıklı bir kadındı. Eden sofradan, fırladı. Ma- rine eyvallah deyip oturmuştu Fakat bu kadar büyük bir patır- dı hiç başına gelmemişti, Kendi- sini örtünün içinden kurtardı. Bi- raz fazla kaçırmış olduğunu his- sederk nedamet duydu. Sa- ve n bir halde, bir şey Söylemi cesaret edemeden hemen yatağa girdi. Ertesi bah erkenden fırladı, koştu. Vaktinden tam kırk daki- ka evvel gelmişti, Odacı onu bu kadar erken bir saatte düşünceli 5 ga yn diye düşündü. Mehmed Ali boş odada yapa- yalnız en düşünmeğe başla- dı. Karısile e barışmayı he- saplıyordu. Öğleye doğru şefin m telefon çaldı. hmed Ali efendiye işaret e “iz — Sizi eri istiyorlar, dedi. Telefonda idi. am. sesi — Sen misin? kin 7 kara- rımı verdim. Artık gidiyorum. Bıktım senden. Tahammülüm kal- madı. Allaha ısmarladık. Mehmed Ali efendi telefonda- vap vereceğini bilemiyordu. Kim- seye bir şey anlatmadan bu fır- tınayı nasıl bastırabilirdi? Niha- yet: — İyi anlıyamıyorum, diyebil- — Anlaşılmıyacak bir şey yok. Bıktım senden artık, gidiyorum. di, geçen rada onun egemenliği al tında bulunduğumuzu unutmıya- lum, Kızdırırsak, aslanların ağzına yem oluruz. — Haydi, o kadar korkak ol- ma! Cengizin oğulları, böyle mah- lüklardan yılmazlar! Atının kar- nına dokun.. biraz daha yuları- ya çıkalım! Tuli çekingen bir tavırla atını dan s an fazla ilerliyemedi. Karşısına çı- kan iki aslan, Tulinin atını ürküt- ağızlarını açarak, şahlanmış bir halde yolun üstün- de duruyorlardı. Oktay: — Niçin yürümüyorsun? Diye bağırdı.. ve kardeşinin ie nına sokulduğu zaman, tasında dikilmiş duran iki zak — Peki, eri .. Fakat şimdi bir şey yapam .. Akşama... Telefon türakdi Mehmed Ali efendi o akşam, çabuk olsun di- e, eve tramvayla döndü. Kapıyı açan besleme kıza sordu — Hanım evde mi? — Hayır. Bugün sokağa çıktı. Bir dak dönmedi. Mehmed Ali efendi telâşla içe- ri girdi. Yatak odasına koştu Odada şu mektubu buldu: n gidiyorum artık. Seninle riz. Eşyal su oteline yolla. Ayrılmamız için de benim vekilim avukat Hayrul Onunla görüş. Alla- ha ısmarladı.» Mehmed Ali efendi acele acele e yapacağını bime bir hal- otelden geri dönen Mehmed Ali efendi, şaşkınlık ile orada bir sinemaya girdi. imdi, — Defol! diye yerinden fırla- dı. Eve döndü. Ertesi günü mi falan bıra- luğu a at Mehmed Ali efendinin avukata ilk suali bu oldu — Affedersiniz, bizim hanımı nereden tanıyorsunuz? vukat biraz şaşırır gibi oldu. Fakat derhal kendisini toplıyarak mütebessimane: — Pek bilmiyorum amma, de- sene e bir pastacıda görüşmüştük. Mehmed Ali dendi bütün bü- tün pirelendi, ğındaki bir iğneyi işaret ederek sordu: kim verdi si Hayrullah bey pe. eğip kra- — Bunu t/ sile ne tuhaf şeyler soruyorsunuz, Hi ki bu ği msi arım hedi- ye etmişti ban: Avukat hiddedle ayağa kalktı: — — ederim, sizinle artık hiç bir konuşamam, Mahke- mede ie rız, beyefendi. Mehmed Ali efendi Vallahi... tıp duruyordu! yor, ona ir gün göste; diğini, ona seneliğine, güzelliği- ne lâyik bir hayat vereme. âi şi üni GIDA KUVVETİ HA FISTIK UZU YAĞI Zayıf ve cılız olanlara fazla gıda lâzımdır. İşte Hasan Fıs. tik Özü yağı, gıdai mevaddı ve bilhassa vitamini ve kalorisi çok bol olduğundan bilhassa tesirini gösterir, Hasan Fıstık özü yağının bir kilosu 100 kilo zeytinyağına muadildir. Mideyi rahatsız et mediği gibi iştahayı tezyid eder ve bir kilo Fıstık Özü ya ğı için zayıflar, bilhassa ço cuklar lâakal 1-2 kilo kazanır. lar. Hasan Fıstık Özü yağı kış yarlara a büyük faydalaı temin HASAN DEPOSU: Ankara İstanbul, Beyoğlu, Şişesi 75 or ta 125, büyük 200 kuruştur. ire e dahil olma mayan i menleketisr: e enn e MR 1900, üç ylığı kuruş in dres tebdili için yirmi beş Sürüş pul göndermek lâzımdır. Sefer 19 — Hıdırı S5 İmek Güney Öğle e ee > E 702 91 445 842 12 1S: Va, 228 4571211 2608 19,25 21, r İdarehane: Babiâli civarı Acmusluk Sok. 13 Nm. A ve Hareketler ECMUASI'nın mağ bayilerine: mecmuas e bundan son Fikir Hareketleri taşradaki bayilere ra doğrudan doğruya idare hanesinden gönderileceği içi! taşra bayileri Akşam matbaas mea ag müracaat ede bilirler. gü zaman, içeride pek tanıd bir lâvanta kokusu burnuna ça Demek Zehra gelmişti! | men salona koştu. Zehra ora ayak ayak üstüne atmış, içiyordu. Mehmed Ali efendi gözleri sevinçle parladı. Zeh tatlı sesile: — Ne kadar geç kaldın, det Mehmed Ali efendinin mij gözleri seviçli sevinçli kırpı Boğazına bir düğüm tıkandı, * vap veremiyordu. Zehra dev ediyordu: — Sen ne iyi kalpli bir ada sın? diyordu. Dünyada hiç k se beni ie kadar sevemez, e nim bun li Ali efendi karsı) çaba öptü, Artık kendisini d mesud adamı hisse ş İl Hemen pijamasını giym koştu. İçeriden sesleniyordu: — Terliklerim nerede, Zehr Cevap yok. Haykırdı: — Zehra! Zehra! Sokak kapısının kapandığı yuldu. Zehra eve, unuttuğu kürk m tosunu almak ri dönmü AA. deği