26 Şubat 1935 AKŞAM “ e Silire 9 Tetfrika No. 136 R B A R O $ ENİ Kapının anahtarları İ kiri bei BA Yazan: İskender Fahreddin (Kızılelma ) nın uzun kirpikleri penbe yanaklarının üzerinde siyah gölgeler bırakmıştı. Akdoğan böyle güzel bir kadını ömründe ilk defa görüyordu. Akdoğan, vr duvağını sö odanın ininde bekli- yor. se bir sürükler. genç kız Yaka — Buyurunuz a. Akdoğanın yüreği çarpmağa başlamıştı, Odadan içeriye girerken: ahiden güzel mi?, Yoksa çiçel zuğu, çirkin bir kadınla mı karşılaşacağım?!, Diyerek, zihninden bir kaç gün €vvel dinlediği bir hikâyeyi > Şiriyordu. Kuşcubaşı Kâmil b. bir gün Akdo A nasıl silemdi telâş.. Pier Ve vi sonra sık sık taltif ederdi. amd a otururken, baş » (Efendimiz, size düre biri mi çırak buyu- şah ei oluyor- dişah beni sanlar, elele Tİ Bir sabah o ç iple tim. Güveği namazı kılındık- tan sonra, gerdeğe girdim. Karı- a macera, şimdi onun da gözün- de canlanıyordu,. Acaba, padişah, Kâmil bey gi- bi, e da başını yakmış Mıydı Mi yav: gm e kğ otur- i uzattı... Yavaşca duvağı- nı İndirdi. Fakat, yüzüne dikkatle bakamıyordu. 'kudan titriyordu. Genç kız imdada yetişmemiş ol- *aydı, Akdoğan kolayca başını , e yg yüzüne baka- bi onemli cariyesi gümüş ir tepsi — > bardak nar Şerbeti ge o deride lee ziyade *rkeklere hürmet edilirdi. Saray- lm slm cariye tepsiyi Akdoğa- a n, Cezayird. bardağı (Kızılelma) Mi dindeki ekşi gi min. arkasından li bardağı da aldı... İkisi birden yudum yudum içmeğe başladı- ar, Akoğan başını kaldırdığı za- man (Kızılelma)nın yüzüne dik- katle baktı, e reisin dediği kadar var- zi ileymanın gözdesi İstanbul- da değil, yer yüzünde eşi güç bu- lunur lendi, Göz > eirmeirei zaman, Akdoğanı ları titriyor- du., Elindeki, ba bardağı bir türlü içip a e Eğer ayakta cariyeden sıkılmı ok sardı, birden : (Kızılelma)nın diz lerine kapan e kendisi acak wv için biraz evvel a in şeyler düşündüğünü itiraf edecekti. fırsatı dı... Elinde- ki şerbet ğa a yarıya kadar bile içmeden uzat Genç kız baraka m © dadan çıktığı Akdoğ yürek rd bibk gibiydi. a beri neden boşuna it geçirmiş... Hummalar, ü- süntüler içinde bunalmıştı?. Akdoğan şimdi, boş geçen saat- lerine acıyordu. ea e br amma. kusur: mici il İşi eN Onları bıra- kıp gelemedim. Diyebildi.. Bu sözleri söyler- en, Dİ alınının terini ii D sık sık yutkunuyordu. eb pembe be; 0 EGALE ener morardı. kocasından ziyade re Gözlerini yere & iikiğrek aştı. den ne ya ğazağine bilmiyor... cunun Ne parmaklarını im a lm) an her gece giyini kuşanarak (o padişahı bekizmiiğn vine Böyle mesud bir gününde iki saat kocasını bek- e ek ona hiç de ağır gelmemiş- Aldağ başını “ii ın yüzüne çevirdi, Artı! ek (Kı- karısı on: izi ğanın gözleri görüyordu. an (Kızı iekağza. bak- tıkca, güneş karşısında eriyen bir küçülü- e ile ının başını tamamile rn re) tatlı bir tebessüm- le gözlerini yerden kaldırarak: giy tsız olmayınız, efen- dim!, Diye mırıldandı... Saray terbi- si görmüş ince ruhlu bir kızın o- deniz katları gi a VR EA Kapının ve oda kapılarının kü- çük anahtarları, hep bir arada, holun kenarında bir çivide asılı durur, bir davet ve bir vaid gibi parlardı. Bu anahtarlar, bayan Şüküfe- nin ahbablarına her ziyaretlerin- de pek âlâ bildikleri bir hakikatı hatırlatırlardı: Bayan Şüküfe çok hoş ve gü zel bir kadındı, dulluk geceleri- ni tek bir kişi için pek büyük sa- yılacak ai a ee yapayalnız ordi sokağa çıkması- pel Hizmetçiler servis kapısında girip çıkarlardı. Onun için, bu anahtarlar, bir süs gibi, 2 oldukları yerde, hiç kımıldamadan dostlara türlü tür- lü hülyalar verecek surette asılı Bayan Şüküfenin bü- ibaretti, efakâr ve sa- dık ahbab rm Bunlar mun- man gelip onunla briç partisi yaparlardı. Bu dostlar bayan Şüküfenin ince elini öpüp te çekil dikleri zaman, bilâihtiyar hür- metle gözleri anahtarlara gider- di. Onları yerinde görünce sanki 5 & o 8 R £. gr rl daha ir nefes alırlar gibiydi. an, bayan Şüküfe: Yolu biliyor musunuz,, ken- diniz de gidebilirsiniz, ümerik sedirin üzerine uzandığı ve dost- lar teşyi edilmeden ayrıldıkları zaman, sokak kapısının önünde dilsiz bir komedya oynanırdı. ahmi, pardesüsünü giyerken anahtarlara bakarak içini çeker, iyordu ki bir aralık gizlice bu nahtarları aşırmayı, sonra on- larla kapıyı açarak içeriye gir- meyi bile düşünmüştü. Yatak oda- sını biliyordu, Hiç a etme- den oraya girerdi. kadı. uykuda iken yaklaşır, e; ili du- reti kırılıyor ve heyecandan tit- rTemeğe başlıyordu. Dostları Necdetin halindeki bu derin aşkın , farkında idiler, tün bütün alevlemiş oluyorlardı, Şaş akşam bayan Şüküfe her zamankinden daha şuh ve güzeldi. Gözlerinde hiç bir vakit görülme. miş bir tatlı mâna vardı. Sıcak bakışları Necdetin bakışlarile kar- şılaşınca delikanlı onlarda had. siz “bir saadetin vaidlerini oku- yor gibi oluyord Bayan Şüküfe o gece misafir. duğu yerden doğrulmağa ve ayi” mağa başlamıştı. Odanın laf kapalıydı. . Bütün gürültüler kele Halice bakan üst ka- tak DE birbirine Yak işliyor Davetliler dağılmış.. Hizmetçi- ler yatmış... Ve Salih reis hızlı hızlı öksürerek kayığına binip gitmişti. yi (Arkası var) lerini kapıya kadar teşyi etmişti. Holde durmuşlar, konuşmuşlar, şakalaşmışlardı. Kapının eşiğin- de de dostlar biraz daha durup bayan Şüküfenin uzun parmakla rının ucundan bir kere daha ö meyi büyük bir saadet bildiler. yük bir kurnazlıkla, ne ince bir meharetle yapmıştı ki kimse far- kına varmamıştı. Hattâ Necdet bile yalnız hafif bir şıkırtı duy- muş, elini cebine götürünce anah- tarların teması ona hakikatı an- latmıştı Necdet birdenbire o kadar şa- şırdı ki hayret ve meserretinden Dk için kendisini zor ktu. 'ü ateş içinde kaldı. Şü- küfe kendizini bekliyordu. Aylar- danberi kalbindeki gizli aşkı ni- hayet anlamıştı! Korka korka dostlarının yüzü- ne baktı. Damat. bir şey anla- mamış olduğ görünce rahat- laştı. Sa re kaldırdı, Şü- küfenin m odasındaki aydın- lık kendisi; MN gibi, helecan ile titrek görünüyordu. Necdet air bir baha- ne bulup ilam için düşünü- yordu. r bara gitmek için eN rayları. Hava ga- yet Beraber yürümeğe irem ” Nihay et Necdet gidip yatacağını, üzerinde hafif bir iğ rıklık hissettiğini söyledi ve dost- larından ayrılmak imkânını buldu. Geri döndü. Hızlı hızlı yürü- ükü apartımanına kadar gi Kapıyı açtı, helecan içinde merd çıktı. Küçi anahtarı ee kapıya soktu. Kapı hiç gürültüsüz aralandı. Kal- bi göğsünü enin kadar şiddetli çarpıyor. cağı saadetin büyüğü ai çe kendinden geçi LE Yirmi beş yaşı! üyeli genc, za bir kadın, İstanbulun en mizi kadını! Necdet, koridordan geçti. Sa- londan sonraki odanın yatak oda- 1 olduğunu biliyordu. Kapının aralığından koridora hafif bir zi- ya sızıyordu. “.» Aşağıda apartımanın karşısın- vvel gelmi: bila Necd andan girdiğini görünce, Rahmi hafif b ir kahkaha salıverdi: Ep ra Şüküfeden işiteceği azarı dü- şündükçe.. Arkadaşlardan biri: verse de kadın yat- mamış olsa, dedi. Eğer uyumuş ise odada yabancı birini görün- ce ödü kopar. Üçüncü arkadaş içini çekti: — Yarın akşam biz de papara yiyeceğiz! — Eğer Şüküfe işi alay tarafın- dan alırsa zarar yok. at sa- hiden kızacak olursa.. — Adam, da ki etmek istiyordum. feye Mile kalbindeki mı çelev leniy: ordu ki bir s0- üküfe için de bu bir ders , > Hepimizle alay edip duru- Erkeklerle bu kadar oyna- nır mı? Kapının önüne anahtar- Saç suyu ile saç- larınızı tararsanız.. Eğer: Hasan Sabunile yalnız saçlarınızı yıkarsanız.. Eğer: Haftada iki defa Hasan Şampuanile beslerseniz: Kat'iyyen saçları- nızı dökmekten ve kepekten kurtarırsınız.. Çocuklara ve hastalıktan yeni recai 2 mahsus nefis ; HASAN Brekfast Biskütleri kiloluk Kutusu 80 safi bir 250 kuruştur. HASAN deposu; Ankara, İstanbul, Beyoğlu AKBA müesseseleri ara! modern türkçe fransızca ve ecnebi lisanlarda ep gazete, mecmua, fotoğraf azımı ve modellerini temin er. Merkezi: Maarif vekâleti karşısın da telefon 837 Sı Şubesi: Samanpazapında 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi be kuruşluk pul göndermek ye ri AN agam pos *.. mesi İkiodi Akşam — Yatu E dink a Yapi az iz 1,31 g5 Va. 501 640 12,27 15,32 17,56 19,25 İdarehane: Babiâli civarı musluk &k 3 No, ları asmış. i ci e bala 7 bak bak, sike) Bu kadar — Anahtar cebine atmak hususunda doğrusu çok marifet gösterdin. Senden bu | çabukluğu beklemiyor- um. El çökükl luğu ammâ.. Necdete ne oldu? Halk, geri düm medi! Filhakika, Necdet bir ae vi şarı çıkmıyordu. Etfal tane- sinin saati ikiyi çaldı. ei ler., beklediler. Saat üçü çaldı. Artık, ağızları“ Biribirleri- ne bir şey söyliyemiyorlardı. Yal nız hzun mahzun içlerini çe- kerek: önelim, bari! Dedils: Köşede taksi la lk. Ta Taksime kadar yağmur altında yayan ve sessiz yürüdüler. Hafif hafif bir de yağmur yağ. / 4 İ d ' 4