Şubat 1 Tetrika'No.132 AKŞAM BAR Yazan: OS İskender Fahreddin Süleymanın yedi gözdesi vardı. (Kızılelma ) bunların en güzeliydi. Barbaros, Akdoğana: “ Artık, bunun üstüne, başka bir gül koklamıyacaksın!,, (Kizılelma) kime nasib oluyor..? Karlı yollardan Yürü; 1: — Atla şu ata, Doğan!. Eslen ata bindi.. Barbaro- #un yanına ll Soğuk şid- dm r İâpa lâpa yağıyor- bu, Beyaz yollardan yan'yana gi- Kökeni konuşuyorlardı: — Nereden geliyorsun böyle... Bu havada?... — Baş müsahibi görmeğe git- Miştim... — Haremağalarile ne işin var senin?... — Hiç, paşam! Bir şey sora- Barbaros gözlerinin içine d lan karları silerek Akdoğanın yü- Züne baktı: — Her şeyden haberim var, Doğan! kali padişahtan ir- ittin, değil . Ağzımı açıp bir söz söyleyemedi. baros tipinin uğukuları ara- sında kolaytıkla işidilemeyen sert sesile bağırdı: — Zorla e e İbra- bim p Paşa a kızı vermiyor. Bir daha ki » meseleyi kurcalarsan; Yüzüne am!, Akdoğan başını önüne eğer mahmuzladı, am söğüt ümüştü. Bir konağın kapısı önünde dur- d lar, Burası Lütfü paşanın evi idi. Barbaros: de ise biraz girelim. Tipi çok şiddetli. Boğulacağız. Konağın kapısını si Ve Lütfü paşanın evde olduğunu öğ- Yenince atlarından Ge bi- Ter birer içeriye girdiler. Yakıp döndükten sonra, oralarda Barbarostan “ne kork- larını ile göri ar. barosu eskisinden fazla sevmeğe başlamıştı. Li itfü doğru söz- 5 lü ve bir yüzlü devli yüzlü devlet adamların- dandı Nm Paşam, hava çok fena... © kadar sidemeğik. dedi. Em- Yedin de hayvanlarımızı Ahen al Tipi Lütg paşa bu eri iğek Memnun olmuştu. — Vallahı hiç birinizi bırak- Mam, Akşam yemeğini bizde yi- Yeceğiz. dinince gideri ei Hi paşanın ya- Mina o e bir arala ni- — Hayırlı bir iş, dedi, çöp ça- tacağı ti Sahimi? Kimmiş bakalım . dedi.. bu çöpleri çatılacak uğurlu insan- a şah has maaamazl birini lala veri; Lütfü paşa iri Çöbeğini hopla- arak: g — Aman gere bu ne ilti- fat... Bune saa Diye gülmeğe Lu Kanuni Süleymanın, gözdele- doği ların yüzünü kendinden başka bir erkeğe göstermezdi. Süleymanın candan sevdiği ye- di gözdesi vardı. Bunlardan biri Ulah, biri Radoslu, ikisi Çerkes, biri Rum, ikisi Türktü, Lütfü paşa merâkla sordu: — Paşam, acaba gözdelerden hengisi bu talili gence nasib ola- ak?. — İki Türk e biri. — Altın top yoksa Kızıl elma mı?... alkan a ucunu bükerek cevab vw — İkincisi. Lütfü paşa Ailoğaiz ellerini uzattı: — Gel oğul, seni alnından ö- peyim... Tebrik ederim, Şimdi anladım ki, padişah seni cidden seviyor!. Ve Barbarosa dönerek: — İlahı paşam! dedi. İşte bu, saadetlerin en büyüğüdür. E- ğana ve bir iitet... bir ka- ken gil... İstanbulda değil, yer yüzün- e eşi yoktur. doğan yarı Re, yarı şaka bir tavırla sor: — Bu kadar güzel bir kadını padişah başından neden defedi- yor, acaba?. Bu söze Berbaronan önce Lüt- fü paşa cevab verdi; meydanda. $ diye, (Kazılelma)yı sana ed oğul! Bunu anlamıyacak zi n gözünde N başlıyan. Kızılelma) silen kadar güzel ve cazibeli bir m a: u iş bitmiştir,Doğan! Pa- dişah damadı oldun demektir! Bundan sonra a ağzına iç kimseye on- dan imi ui Herkese (Kızilelma)nın üstüne başka bir meyva yimeyeceğini, başka bir gül koklamıyacağını söyliyecek- sin!, — Onu görmeden sevmemi mi | Beni Zehradan kurtar! ! Her akşam bir hikâye Arif muntazam usul da- iresinde iş görmeyi seven bir adamdı. Herşeyde, itâ aşkda bile hep usul imei kl kdaki usulü ise bir ka- tün cinleri tepesine çı- kardı. Etrafındakilerin hepsini haşlardı. Hizmetçilerin, yazıha- ve ze çekmedikleri kal- v ayda bir kere hizmet- çilerde çe arti başlardı. Biri- birlerine fısıldarlardı: a hâlâ eski hanım mı? Arif mevsimi gelib de met- resini henüz tazleyememiş olduğu zaman ne kadar sinirli, aksi deni- lirse, vaktinde yeni bir kadın sev- meğe başlayınca zik, hoş ve tatlı bir efendi du. Artık hizmetçiler istediklerini yapsınlar, yesinler, içsinler, her- şeye göz yumar, kimsenin kalbini kırmazdı. Bay Arif için yeni bir sevgili tedarik etmek zor bir iş değildi. Elini telefona uzatmak kâfi idi. Mevsim sonunda bir sevgiliden kurtulmak da güç olmuyordu. O zaman elini kasaya uzatmak icab e ei da o kadar na- i olur- at Zehrayı telefon ile te- darik etmemişti. Ondan ayrılmak için de elini kasaya uzatmak fay- da vermedi. Çünkü Zehranın ka- il ren kadınlardan değildi. O yalnız gene aliyorn e ve seviyordu, bun: ettiği yoktu.) Bey air ona: — Amma Mei kadınmışsın! diye 5 Ayrılmak uza geçerken Zehra ağlamağa başlıyordu, Bay de ağlayı bir kadın karşısında ne yapacağını şaşırıyordu, İçinden kendi kendisni kor! miskin- aklı lik ile itham li O kadın. ları daima güler yüzle a müştü, Fakat rin göz yaşlarnı banknot ile kurutmak abil olmuştu. Zehrada ise böyle bir şeye göremediği için e yapacağını şaşırıyordu, Göz- lerinin önü: bir uçurum açıl mış gibi dehşet içinde idi, Zehra- nın göz yaşları sanki bir dere gibi etrafını sarıyor, bay Arif bir dere içinde boğulub kalıyordu. Bay Arif arada onu yola getir. meğe çalışıyordu — Seni çektim çıkardım, ha- “memek kabil değildir. Onu istiyorsun, paşam? — (Kızilelma)yı görüp te sev. gör- müş gibi, şimdiden seveceksin!, iz gördünüz mü digi kadar padişahtan başka bir ya. kapıya; Delikanlının gözünün (Altındel)ın hayali gitmiyordu. Yüzünü göre- rek, sesini işiterek sevdiği bir ka- dını em hiç görmediği bir kızı nasıl sevecekti? minin Kayali olsun gö- zünden silinseydi... Onu eskisin- den fazla düşünen Akdoğan şim- di tam bir çıkmaza girdiğini an- yordu. (Arkası var) nım alli, güzel sahibisin, meşhur akli, herekes tanıyı aha ne istersin? Fakat bu sözler Zehranın gö- zünü açamıyordu. O seviyordu ve sevdiği erkekten ayrılmayı zih- ni almıyordu Bay Arifin aklına çare gel- di. Bunu pek diana bir buluş telâkki lıktan ibaret olan bir m vardı. nu çağırttı, — Aman, Hüseyinciğim, dedi, ınların ne kadar abdal inadcı mahlüklar olduğunu bilirsin, bir kadın insanı aldatırsa, çeki; rursun, Fakat sadık kalmakta inad ederse buna yaparsın? Benim Zehrayı biliyorsun. Ben hiç bir zaman bir kadını bir mevsimde: ziyade sevmedim, Halbuki iki se- nedir Zehradan yakayı sıyıramı- yol Hiçbir şey istediği de yok. Adeta keyfim kaçtı. Çünkü bir arzu göstermiyor ki o arzu- erine getireyim, kendiiine ri © muyum, vallahi bilmem. He: halde değiştirmek m, Amm, Gerçekten be- be edeceğim. Baş yetişir. Bunu bah eder, bir kavga çıkrır, sini Zehranın peşine düş, ne Pıyor, gözetle, eğer hiç kimeye İünü çel, onunla işi pişir. Ben tar da ne yaparsan yap. Sana alel- hesab biraz para lâzım mı? ## Bir ay sonra, bay Arif yazıha- nede dostu Hüseyini merakla bekliyordu. Masanın üzerinde de elli liralık bir banknot hazırla- Ker in, var bir havadis getirecek adamlar gibi vakti ge- çilesi iyordu. Ee zaman- i bir te- hatça yerleşti. Bir sigara istedi. Sonra kibrit istedi. Bay Arif gelip sigarayı yaksın diye iğ kendisini tutamıyord — Ey, bir şey Gree — Oldu bitti! — Gerçek mi söylüyorsun? edilmesine taham- mül edemezdi. — Beni sevinçten çıdırtacak- sın, Kiminle gördün Zehrayı? Söyle, çabuk. — Oldu bitti dedim ya! Bay Arif dostunun boynuna sa- yıldı: iyi dostsun sen! İnsa- nın böyle dostları olmak ne sa- Eğer: Hasan TRiHOFİL Saç suyu ile saç- larınızı tararsanız.. Eğer: Hasan Sabunile yalnız saçlarınızı yıkars Eğer: Haftada iki defa Hasan Şampuanile beslerseniz: Katiyyen saçları-| nızı dökmekten ve kepekten kurtarırsınız.. Çocuklara ve hastalıktan yeni kalkanlara mahsus çok nefis : HASAN Brekfast Bisküileri Kutusu 30 safi bir kiloluk 250 kuruştur. HASAN deposu: Ankara, İstanbul, Beyoğlu 1 : Ba, 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kurustur. adeti aşı sıkıştığı zaman im- gi Ye Banknotu uzattı, Hüseyin, ga- yet vi öyle bir şey gibi alıp cebine yerleştir — Demek, di ha? Oh, şim- di rahat nefes alabiliyorum, Pencerenin önüne keyifle gitti. Son bahar o kadar lâtifdi ki. Sor- B. m — Kiminle gördün Zehrayı? — Aşıkı ile. — Sahiden âşıkı mı? Nihayet olmuş, bak kadınları görüyor musun? Benden ayrılırsa canı çıkacak gibi ii Söyle kuzum, kim âş Hüseyin sigarasının dumanla- ak: Bay Arif li sallanarak haykırdı > San) ha! — Evet. Ne o? Canın mı sıkıl- dı? sm Bay Arif hemen meli ya nına koştu. Bir iki a ev lenme kâğıtları ekiilln'i dei sine asılıverdi... * Hikâyeci “ 4 g