Yazan: SULEYMAN KÂNI ERTEM — Teretme, iktibas hakkı mahfuzdur — Tetrika No. 412 Bismarkın bir sözü: Mısırda Devleti aliyenin müsteciri ilizler Rusya ve Fransa ile aralarında politikâca olan tezad ve rekabetleri üzerine devleti ali- yeyi kendi taraflatına meylettire- memiş olmalarından dolayı bize her şeyden evvel kendisinin men- e ni n başka e işa devleti gidi” de şu son lerde germi ve ihtimam ile kendi afis Sili meğe uğraştılar. Bu da Ruslar ile aralarında bir muharebe çıkmak ihtimaline mebni Halbuki devleti aliye Rusyaya iyük niz limanları, hattâ İstanbul bile Rusyanın Karadeniz limanlarında bulunan kuvvetins' karşı muhata- radan salim değildir. Böyle bir muharebe iii İngiltereden göreceğimiz yard ma > rak O keenlem dn kinü Allah e, bir mağlübiyet halinde devletimizin hayatı bile büyük tehlikede kölabilir. Galebe takdirinde toplıyâcağımız seme- reler ise lâşey mesabâsindedir. Bir de Avusturya, İtalya ile di- ger küçük hükümetlerin yardımı. nı, hiç olmazsa bitaraflığını temin zararına olmak ihtimali pek kuv- wetlidir. i m için gerek galib, gerek mağlöb, devleti aliyenin her hak de büyük Zarar ve hasara uğrıya- şı düşünceleri böyle hülâsa edilebilen Abdülha- midin mukaveleyi tasdikten imti- nat İngilterece malüm olunca baş- vekil lord Salsburi (her ne zaman Mısır dahilen ve haricen vukubu- lacak muhataraya yalnız başına müdafaaya iktidar (kazanacak so Zi n İngi tere Mısırdan askerini mukavelesiz çe- Tebliğinde bulundu. Bu (artık Mısır İngiltere idaresinde tır) dömenin ingilizcesi idil ada an sonra Londrada Oş- marlı elçisi — İs Misir © leri di zakeri yulmak ia Sind arr — Artık müzakereye mahal kal madı! Cevabını alıyordu. Salsburi bu- da şu sözleri söylemişti: (İngilterenin tavır ve iyeti icraatının tabii bir neti ir. İn- ri m ildiği vakit Mısır karmakarışık idi. i, Os manlı devleti ile bir tesviye sureti aktetmek istedik; teşebbüsümüz heticelenmedi; bu muvaffakıyet- ” “sizlik bizi bütün taahhüdlerimiz- den kurtardı!) Zaten Abdülhamid Âli paşa- nın izan tanatı seniyenin yalnız mü- term değil, mabihilk ayit Pei kısmıdır) diye tavsif et- Esiri artık gözden çıkarmış- Başvekil Abdürrahman paşa t17 O artık Mısır ile sıkıca temas- tan bile tehaşi eder olmuştu! Onun fikrinde saltanat makamına karşı müslüman Mısırın hiristiyan Bul garistandan farkı kalmamıştı! Prens Bismark İngiliz hariciye nazırı Granvile agri muhs- lefetini celbetme: — Mısırda ik müs- teciri olmalısınız Tavsiyesinde Görü 0 İngilizler de umumi harbe ka- dar devleti aliyeye Mısır hazine- sinden ancak (icarei zemin) kabi- linden bir vergi verdirdiler! kil Abdurrahman paşa (13 cema- pi me 1299 - 24 şaban 1299) Nedim ve Cevdet paşa- öm birlikte halin vwehametini Sultan Abdülhamide arza karar verirler; hüzura girerler. Abdür- rahman bae a karar pe ur, İki — İse akalin açmaz- r. Abdurrahman paşanın sözleri e Abdülhamid kene kendilerine izin verir. Babıâliye avdette üç vezir ara- sında bir münakaşa çıkar. Abdur- ral paşa kendisine hiç yardım edilmediğinden şiddetle şikâyet eder. olun! beaiy Nedim paşa şu cevabı verir — Sudli âli olmadan huzuru hü- İli paşa sağ olsaydıl Mısırın İngilizlerce işgalinden mütevellid heyecanlı mesel hak- kında cereyan eden müzakere ve mükâ esnasında idi. lı idaresi altına geçirmeğe çalışı- akat asker sevki yolunda- ki ısrarları Abdülhamidin tevah- uşunu tezyid ediyordu. Padişah Said paşaya cali vey: i rı Kâmil paşalar da mükâlemelere memur idiler, mabeyine gidip geli- yor, se kele Hacı Ali bey irade üzerine iradeler tebliğ ediyordu. ibsiz, sonsuz müzakerelerle devletin hukuku diyordu. ir gün paşalar Beşiktaş tan va- purla e çi ediyorlar. payimal olup gi- u tin malik aciyor- lardı, Asım paşa: — Çok zahmet çekiyoruz, Âli paşa sağ olsa idi böyle şeyler ola- mazdı. Der. Kâm: —EL iz bağlı Ali paşa sağ şahanenin maksadı işin her cihetini tahkik ile bir hata vu- kuuna mahal vermemektir. Hiz- met yolunda çektiğimiz zahmetle- re ilişmemeliyiz! (o (Arkası var) sl âi ii ei M bea Samsun ifalye grupü (X işaretli kumandan Adildir) Samsun 30 e ve çevresi bildiricimizd. İç gece ev- elsi, Kökçü lke üst ya- vi aki tek katlı ve tahta evler- den çıkan bir yangın ondan fazla çatıyı küllere çevirdikten sonra aşağı doğru ilerilemeğe başlamış- ken, tam çağında yetişen itfaiye, bu kısımdaki sokakların darlığına ve yeni açılmış lâğımlarım bir ba- teklik yapmasına rağmen ilkin bü- yük bir güçlükle su tazyikini te- min etmiş ve hortumlarını biribi- rine iliştirerek özlü bir gayretle va önüne geçmiştir. angında a kır! bada zavallı, e. fara- ından hanlara yerleştirilerek yi- bri ve içecekleri verilmiştiri. Vazifesini söz göttrmez bir dik- katle başaran makamı bir tak miş ve dün belediy: fından kendilerine tebliğ olü muştur. — inde kalacaksın, beni amli dedi. Ferda haykırdı: — Deli misin, Faruk! saçla arının arasına İz, eni saçlar, âdeta isyan eder gibi dal- ga ve. yar bp liği olabileceğin şeyin bü iyeti var, Faruk? Ben seni mek selim ii de yorum, ben seni seviyorum. mek benim suçumu affe- debiliöelsin, unutabileceksin... Hattâ bu e en büyük bir suçu olsa bi Ferda ona yl sarıldı. San- rim, Çünkü kendi varlığımdan çı- karak sana inkılâp edecek kadar seninim, seni bu kadar seviyo- kendisini titreten vi bir > ile güldü. Bu kah- i re buluttan çıkmış bize rin onun yüzünü ay- dınlatıyerdi. dedi çılgınca, vi ilk defa adr tam istediğim g bi benim olduğ! Otu! Unutma, esi İünvede hiç bir şey bizi ayrı vin Faruk, su gibi şeffaf, venkşiz dikkatli bakarken ağır ağır söy- leniyordu: — Öldürebilmek hakkı... Faruk, arkasında, apar “ yi ve içinde bir çok ilâç örülen ağ dolaplar arası yapyalnızdı, Geniş iş masası birini işgal ediyordu. Faruk gla üzerine topuklarına kadar uzun bir keten gömlek ei Zekilmiş olanlar e. se lardı. Bahçeden, kokulu ileri Yeni daha ağır bir e ile ikin defa olarak mırıldandı: — Öldürebilmek hakkı... Bu mütbiş kelimeyi yi insan kariu- sokmak kimse nuna gösteremedi. Din çrerceri «öl düremezsin, diyorlar, Çünkü ya- ratmağa kadir değilsin.» Yer yüzünde hayat başlıyalıberi insanlar bir takım hudutlar çiz- mekten geri kalmamışlardır. An- dudu nasıl çizmeli? Nasıl çizile- cek ve kimin tarafından çizi cek? Eğer ben yaşıyacak isem be nim hayatım bir ölüme lüzum gös teriyor. Si bir sr birbirinden yat bir anilan karşısında bu- İunuyor. Sevdiğim kadın, can ver- diğim çocuk ve ben: İşte bu var. ş arasin- da aptal gencin gelişi bir hıç- kırık u şarkı şöyle diyordu: SARAY ve BABLÂLİNİN İÇYÜZÜ DÜN Ye YARIN Ben ölüler diyarından geler mecalsiz bir yolcuyum, Sırtundd iskeletimi taşıyorum. A dizlerime Bani Ellerimle boğazımı sıkı; Yürü, diyor bana a ha yarın başlı yat yor. O zaman, iskeletime soruyo rum: »- Söyliyebilir misin na İnsanlar nereye gidiyorlar? - veriyor; mişti. Yatağın derin yatıyordu. Sana isti ne den bu la beni ti 7 Ben hedefini bilmeden dolaşan bir İcuyum. Ölüler diyarından geliyorum, başka öli arama- ğa iyorum... Onlar benim ui şarkı in sükütu içinde, feci bir eda ile yaklaştı, yaklaştı ve kapının ya gelince sön- dü. Faruk, aptal çocuğun sesini işitti. Ayni zamanda parmağının eli kapıya vuruyordu: ! Firik elindeki şişeyi derhal dolaba kle, cevab vermedi. | Kapıyı aç Aptal “ akm tokmağını çevrimeğe uğ k sesleniyor- du: — Açsana, canım! Kapı içeriden kilitli idi. — Ne istiyorsun? Ses tekrar ediyordu: — Aç! ruk, anahtarı çevirdi. İçeri girmesi için Süreyyaya yol verdi. Süreyya ke un altı- na kıstırmış, ağzı çarpık gülüşile kı- manını koltuğun sılmış, etrafına bakına bakina en ortasına kadar ileriledi. — Ferda ağlıyor, dedi. — Nereden biliyorsun, sen? - — Ağlıyor. — Sen meli hyeci diye- rum anahtar deli- inden Onu, iz Odasında, bir köşeye oturmuş, ln ruk“biraz durdu. Sonra . — Ey? dedi. Aptal, sesini yükselterek: — Hiç, ağın sana haber vermek istedim, d — Demek anahtar deliklerinden böyle yapıyorsun? içi sırıttı. Elini kaldırdı: r deliğinden Emineyi gömlekle gördüm. Faruk bir hayret ve merhamet hissile aptal çocuğun gözlerinin içine dikkatli dikkatli baktı. . — Uyuyamıyor musun, Sürey- ya? — Bahar geceleri çok uzum... Ruhlarında bir rüya olan adamlar uyuyamazlar, Emine hiç olmadan, her gece ben onu, soyu- nurken, anahtar deliğinden seyre- diyorum... — Öyleyse, sen her zaman anahtar deliğinden bakmışsındır. Hani ve bahçede, aşağıki küçük köşki ai güldü, ağzını çarpıttı. — Hayı r. Kenardaki taş masa- durun. Jüyordu. Ferda orada idi, (Arkası var) 1