9 Teşrinisani 1934 Tetrika No. 32 BAR Yazan: İskender Fahreddin AROS Amiral Hugo ikinci hücumda .bütün gemilerini kaybetmiş ve deniz ortasında tek başına kalmıştı. Türkler Ispanyolları takip ediyordu düşman donanma- Hızır bey- 'den başka kimse tahmin etmiyor- du. Türkler: — Düşman bir daha semtimize üğramıyacak kadar hırpalanmış we korkmuştur. Diyorlardı. Sabaha kadar neşe ve sevinç içinde büyük zaferi kutluluyan Türkler sabahleyin deniz ortasın- da siyah bir gölge görmüşlerdi Bu gölge sahile yaklaştıkça Mürkleri gittikçe artan bir hayret sarmıştı. İspanyollar tekrar kaleyi hasaraya gelmişlerdi. Hızır bey: — Belki bıraktıklarını almağa gelmişlerdir. Diyerek, karadan düşmana tek bir ok bile atılmasına müsaade et- Mücahitler siperlere sin- mu memişti mişlerdi Düşman, meydanda gi pan bir kuvvet olmadığını gi ce biraz daha sokuld Amiral Hugo uzaktan vaziyeti tetkik ediyordu. Sahilde bıraktıklari gemil enkazından başka bir şey gö memişlerdi. iç limanda on beş kadar düş man kalyonu görünüyordu.. Fa- gar kat bunlarda da bir hareket yok- tu.. Bolliydi ki Türkler bu gemile- leri iç limana bağlamışlardı. Hugo bu sessizlikten kurtaramıyacağını tahmin etti bu gemileri yakmayı düşündü. Mademki bunları götüremiye- cekti. Neden Türklere bıraksındı? Hızır bey umulmıyan bir yerde gizlenmiş, Hugonun ne yapmak Sstediğini anlamağa çalışıyordu. Bu sırada Endi rinden biri yavaşça Hızır kulağına eğildi — İspanyol amiralı sahildeki gemileri yakmak istiyor. Deniz al tından kundakçılar gönderdi. Diye fısıldadı. Artık harekete geçmek sirasi muha: e. beyin Amiral Huga Avrupaya açık bir alınla çıkmayı düşünürken, Türk dalgıçları İspanyollardan önce de- mize daldılar. Ve suyun altından etrafını palalarini ağızlarına üzmüşlerdi. Her biri bir miş, dümen arkalarında gizlenmişlerdi. Hızır beye hu haberi getiren İspanyol kundakçıları suyun al- tindan gemilere ardı. Kundakçılar sekiz kişi idiler.. Türk dalgıçları beş denizciden fazla deği Düşman kundakçıları gemi doğru geliyor. içinde ve etrafında kimseyi göre- meyince yavas yavaş suyun üstü- ne çıkmışlardı. Kundakçıların ağızlarında birer ufak torba vardı. Kundakçılar, içi. ne su geçmiyen bu torbaları izlat- madan açacaklar ve gemilerin su kesiminden yukarı kısmına koyar Tak ateşleyip tekrar 'dalacaklar ve kaçacaklardı. Türk dalgıçları bunu daha önce keşfetmişlerdi.. Birdenbire pal yolların rine öyle dehşetli bir atılışla hü- cum ettiler ki, kundakçılar hep birden ağızlarındaki kundakları suyun üstüne bırakarak denize daldılar.. Fakat, bu dalış onları ölümden kurtaramamıştı. Suyun üstünde Türklerin keskin palaları ışıldıyordu.. başlar suyun üzerinde. yüzmeğe başlamıştı. Sekiz kundakçıdan yedisinin başı da kesilmiş, yalmız biri kurtu- lap suyun dibinden kaçmağa mu- vaffale olmuştu. Bu sırada sahildeki toplardan da düşmana ateş açılmış, müthiş bir dövi suyun içine Ve kesilen başlamıştı. İspanyollar, Türklerin sessizli- ğinden cesaret alarak sahile tek- rar üç bine yakın asker çıkarmış- makta istical ettiğini anlamıştı. Üç bin İspanyol muharibini de, evvelkileri gibi, Türklerin keskin pPalaları altında cansız olarak bi- rakmak amiralın işine gelmiyor- du. Mütemadiyen amiral gemisile sağa sola giderek şiddetli emirler du. Bu kanlı harp üç saattan fazla 'devam etmemişti, Amiral Hugo çok güvendiği ve elinde son kuvvet olarak kaldığı üç bin İspanyol rmuharibinin de üç saat içinde doğrandığını göz- lerile gördükten sonra, saçlarını yolarak geriye çekilmişti. 'Hugonun gözleri dışarıya uğra- mıştı.. Bir çılgın gibi, gemide önü- ne gelene saldırıyordu. Kalenin etrafındaki gemilerin hepsi Türk toplarının mermileri altında batmış, amiral gemisin- den başka deniz üstünde tek bir çektirme bile kalmamıştı. Hugo ateş menzili gerisinde, başını direkten direğe vurarak, çocuk gibi ağlıyordu. İspanyol gemicileri yelkenleri işirdiler.. Türk tehlikesi savuşturulmamışı Hızır beyin. imanda sakladı- ğı gemiler yelkenlerini çekiyor. lardı. Hugo elini alnına koydu.. henüz Ve kara bulut gibi denize ya- yılmağa başlıyan Türk gemilerini görünce: «— Gemiciler! Kuş gibi uçup gideceğiz.. Türklere yakalanma- mak için dört el ile küreklere sarı- İN Diye bağırdı. Millet mekteplerinde derslere başlandı Millet mekteplerinde te, ta başlanmıştır. Istanbul maarif mü. dürü Haydar bey dün bir muhar- Yirimize demiştir ki: «— Halk tarafından müracaat edilen mıntakalarda dershaneler açılmıştır. Dershane miktarı geçen sene- lere nisbetle azdır. Okuma yaz- ma bilmiyenlerin müracaatları bu (Arkası var) hususta esas tutulmuştur. Mual- limler bu işi fahri olarak yapıyor. lar. Çünkü bütçede tahsisat yol- turn Bin yanındaki sokaktan sapıncn, kalbinde bir helecan histetmeğe başladı. Günahına | görmeyiniz! O sokakta kızı oturuyordu da | onun için. Kızını her ziyarete gi- | dişi Neyyire hanım için sanl aşk buluşmasına koşmak vinçli ve üzüntülü bir işti, Dün- yada yeğâne aşkı kızından iba retti, Fakat damadı Nail bey bu ziyaretlerden hiç hoşlanmıyordu. Hoşlanmadığını da kaynanesına | hisettirmişti. Nail bey kaynana- sna hürmet etmek isterdi amma her gün eve gelerek her şeye bur- nunu sokmasına da doğrusu, ta- hammül edemezdi! Onun için, Neyyire hanım kızi- mı ziyaret fırsatları icat etmek mecburiyetini hissediyordu. Ba- zan, «bugün Ayşeye gitmiyece- #im!» niyetile evden çıkar, fakat sokakta biraz dolaştıktan sonra, adımlarının kendisini Beyazıda doğru sürüklemiş olduğunu görür dü. Fena bir şey yapıyor gibi et rafına bakımır, Nail beye tesadüf edeceğim diye korkardı. Kapıyı açan hizmetçiye ilk suali — Hanım evde mi? olurdu. Bazan yok cevabını almak ne k: dar acı idi. Fakat son zamanlarda Neyyire hanımm bu cevap ile ka şılaşması sıklaşmıştı. Neyyire ha- nım düşünüyordu. Evde yapacak bu kadar iş varken Ayşe nereye gidiyordu? Ihtimalki sokakta da işi vardı. Neyyire hanım evden aksi bir cevap almca, Ayşesine sokakta rasgelmek için öteye be- riye dolaşırdı. Acaba nereye gi miş olabilirdi? Hizmetçi bilmi- yordu. Bir defa Ayşenin Pangal- tada oturan bir terziden bahsetti Gini işitmişti. Beyazıt ile Pangal ti arasında İse o kadar uzak me- safe vardı ki Neyyire hanım bu sabah kızı nın evine gitmek için hiç bir ba- hane aramağa muhtaç olmadığı. na, göğsünü gere gere gi kadar memnundu ki! Kendisini damadı çağırmıştı, Bir gün evvel evlerine gelmiş: — Size, demişti, Ayşeden bah- şıyor. Bir kere sizi meseleden ha- berdar etmeyi münasip, Kendisine bir seri İşe, güce aldırdığı yok. Gözü eğ- lencede. Anne içinden: Zavallı yavrum, diyordu, biraz çalgı dinler, biraz sinemaya giderse çok mu? Daha yirmi beşinde bile yok... — Yemeklere baktığı yok. Hat- 4â bu sabah. > Nail bey devam ediyordu: Neyyire hanım bu şikâyetlere | içinden hiç aldırış etmiyordu. Ss. nelerdenberi o da ayni şikâyetle- ri kocasından dinliye dinliye ka- mıkksamışlı. Nail bey devam ediyord — Üstüne üstelik, bir de aksi- liği, çıktı. Kazara, eve bir misa fir getirecek olsam, surat bir ka- rı! Mektep arkadaşlarımdan Sey- fi bey var. Şimdi epeyce yüksek bir memuriyette, Akşamları bize geliyor, bir iki lâkırdı ediyorduk, Soğuk adammış, can sıkıyormuş diye zavallıya öyle surat etti ki şimdi semtimize uğramaz oldu... Anne içinden: Kızın hakkı var, kimbilir. ne suratsız, ne münase- betsiz heriftir! dediği halde da- | madına? | Nasıl olur? Tuhaf şey! diye işi yatıştırmağa lüzum hissediyor. du. İşte Neyyire hanım, damadının bu şikâyeti üzerine o gün kızma nasihat etmek için yola çıkmış Sokakta zihni bu mesele ile meş- guldü. Fakat onun kararı ve, mişti, Kendi geçirdiği hayatı da düşünerek bütün erkeklerin za- lim, bütün kadınların kurban ol- duklarına dair içinde kati bir ka- maat vardı. Neyyire hanım, kızınin kocasile başlıyan geçimsizliği yüzünden bir üzüntü hissedeceğini tahmin ettiği halde bilâkis içinden taşan bir keyif ve neşe farketti. Anne- inin niçin geldiğini anlayınca: — Nail bu saçma şeyler için se- min başmı ağrıttı ha anneciğim! dedi. Neyyire hanım vaktile hiç bir zaman kocasından bu tarzda bal- setmeğe cesaret etmezdi, O aksi, hotkâm, mülehakkim adamdan neler çekmişti. Annesi kızın göz ile, kocasının şikâyetleri üze- de israr ederek onları ehem- miyetle tekrar ederken Ayşeni gözlerinde ufak bir istihza alevi parlar gibi oluyordu. Sonunda 18- kırdı dei ir aralık Ayşenin saate baktığını gördü. Genç ka- dini — Anneciğim, dedi, buraya ka- dar zahmet ettin, geldin. Sana çok teşekkür ederim, Fakat mü- #aade edersen ben sokağa çıka- cağım... (Gene sokak, ha! Kocası duy- sal) — Ben de beraber gelirim. — Hayır, hayır... Bir çok işim yar. Hem evde de hizmetçiye bir seyler söyliyeceğim, sonra çıka- ım... Sen istersen otur. lereye gideceksin? . Terziye kadar bir gitmek istiyorum, Öteberi de ala- cağım. — Ev için mi? — Hayır canım, yeni esvabım için. — Kızım, kocanın titizliğini unutma... Hiddetli bir adam oldu- ğunu bilirsin... Erkeğin biraz su- yana gitmeli... Sonra daha fazla aksilik etmeğe başlar... Meselâ şu hoşlanmadığın Seyfi beyi tutar da her akşam eve getirirse ne ya- parsın? “Ayşenin gözlerindeki alevi daha şiddetle parlar gibi ol- du. Fakat kendini tuttu ve sustu. Nihayet sordu: — Sana bundan da bahsetti mi? — Evet, — Dostlarına karşı nazik olma- mı istiyor, değil mi? — Tabii! Gelen adamların su- ratlarından hoşlanmadın diye ko- canla kavga edecek değilsin ya, a kızım! Ben seni şu yeni hoppa kızlar gibi mi büyüttüm? Nede olsn bir kadın erkeğine karşı biraz yumuşak davranmalı. — Demek kocamın istediği bi davranırsam sen de memnun olacaksın? — Seni makul görürsem, benim misalimi takip ettiğini görürsem ben daima memnun olurum. Ayşe kendisini tutamadı. — O! Bu olmaz işte arme, de- bir surette gülüyordu hanım darılamadı. , zihnindeki bir düşün- takip ederek sordı — Bu Seyfi bey nasıl adam? İh- tiyar mı? — Ihtiyar mı? Ah, pek ihtiyar ki Neyyire Maamafil ce silsile Radyo 9 Teşrinisani cuma Bikrep (364,5 m.) — 13-15 günlür plük meşriyan, 18 kanık radyo orkesi tram, 18 haberler, 19715. zady erkese dre 20,20 pik operm baleleri 2 senerik kanserin devamı, 23 baberlr, 2830 pik : Varşova (1345 m) — 18.15 piya no refakatile sarıları 1830 Beclhevez ni eserlerinden sonatlar, 19.15 pine no konseri,“ ZU Keilfon' ve mandalin sikini lak, 21.15 senfonik konsa 72.30 görlen 23,80 konul sekiler, 24/05, dana münkün Budapeşle (5505 m) — 1830 pi yane konser 19.05 spor, 19.20 Çini bal musikisi. 2050 Pejte opcrasndarı maklen Aida operan, 22.30 haberler 24.10 inene okalan Pre (470 e) 2 19 siret amele seyriya alman meşin ann, 2140 mayo iken. 23 b plak, 23,30 Tanga haz Viyana (507 m.) — 18 çocuk meşe yatı, 19 muhtelif, 20,20 Viyana opez Fasından naklen opera temsili, 23 akşam konseri, 23,30 haberler, 23,50 komse yin devamı 2450 Sekme m 10 Teşrinisani cumartesi Bükreş (550.5 m.) — 18,35 Hurma bahçesinden nakil, 19,45 plâk, 20,40 The icummeye end isimli radyo tiyatrosu, haberler, 22,35 Friedlin idaresinde opes ya orkesirin; Bükreş (364.5 m.) — 13-15 gündüz. plâk meyriyatı, 18 haberler, 19.15 or. kesiranın devamı, 20,20 yeni plakları 21 Fiansz Lehanm Gareviç © operet temeli, haberler. Varşova (1345 m.) — 18,15 hafif musiki, 19.15 piyano konseri, 20 pi- yene refakatile keman konseri, 21 baz Bi musiki orkestra ile, 22 senfonik kon- ser, 23 konserli reklâmlar, 23,15 dans musikisi, 24 dans musikisi. Prağ (470 m.) — 18,05 Fransız çar kılar, plâk, almanca memiyat, 20,25 plk. müsahabe, plak, 2340 cazbant Viyana (507 m) — 18,35 haf ausiki, 19:40 halk şarkılar, 20.10 b; berler, 20,20 aktünlite, 20,45 yaylı sazlar konüeri (Brvekner), 21.30 yad yo kabaresi, 23 radyo orkestrası, 23,30 Ballar 2030 kameri vam, stanbul müsllimler Birliği kongresi İstanbul muallimler birliği se- nelik kongresi, mutat zamanı geç- #öği hakle henüz toplanamamıştır. Bu vaziyet birliğin bir kısım âza- ları arasında münakaşa mevzuu oluyor. Kongrenin yakında içtimaa ça- ılması için hazırlık yapılmak- tadır. Abone ücretleri Türkiye Bene SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş S AYLIK 750 > 1450 > SAYLIK 400 > 800 > LAYLIK 150 » Tesla Kühalma dahi çirayan cenehi memleketler: Seneliği 3600, altı aylık 1900, 0 e ei krem tebdili içim yirmi beş | Kuruşluk pul göndermek İzımdır. Şaban 1 — Ruzukasım E Ole İkindi Akşam Yan Evler İda 700 9Ad EE Va 459 GAL AMAN TAD 1857 Töarebanez Babadli civarı NN Acımusluk Sk, denemez amma... Ayşenin âdeta iğne üstünde gi- bi bir türlü rahat edemediğini gö zen Neyyire hanım ayağa kalktı, Ciddi ciddi: » — Ben vazifemi yaptım, de Artık bundan ötesi senin bilecez ğin şey. ” —Korkma anneciğim, sen banal bırak... Haydi, artıl, güle gül Sarılıştılar, öpüştüler. Neyyire hanım kızının evinden ayrıldı. Sey bebini bilmeden şimdi içinde bir ferahlık hissediyordu. Bir | çok kadınlar hakikaten erkeklerin kahrı altında birer kurban vazi- yetinde idiler. Fakat, onlar ha- yatta bir müvazene temin etmek Hikâyeci li yolunu buluyorlardı... m a Li