Bir telgrafa cevap Beşiktaş yazılanları yanlış anlamış Gazetemizin çıkmadığı günler- de Beşiktaş kaptanı Hüsnü bey- Bursadan çekilmiş bir telgraf Alıştım. Cevabını bugün verebi Tiyorum, Evvelâ okuyuculârınıza mese İeyi kısaca anlatayım da şu ceva bımı okuyacak sporcular da be- inim gibi şaşmasınlar.... Beşiktaş klübü Bursadaki Tür- kiye birincilik maçlarına gider- ken, mıntakamızı grup birincilik. | lerinin en kuvvetli takımlardan biri, fazzettiğim Altaya karşı mü dafaa edecek beyaz siyahhlar hak- kında bir kaç yazı yazmıştım. O yazılarımda İstanbul şampiyonu hakkındaki alâkam pek açık gö- züküyordu. Beşiktaşın tehlikeli rakibi Ak taydan bahsederken de, takımı görmemekle beraber, muhacimle- rinin kuvvetli olduklarını zannet- #iğimden ve böyle bir maçta Be- #iktaşın behemehal galibiyeti si- gortalamış olamıyacağından bah- setmiştim, | Beşiktaş Altay maçına ait yaz- dığım son yazının sonunda; İstan- bul şampiyonunun galibiyetini is temekliğim pek tabii olduğunu ve Türkiye birincisi olarak Bursadan ve ettikten sonra, «fakat yalnız. kuru bir temenni kâfi'mi?» diye bir satır ilâve etmiştim. O yazılarımı okuyan bazı spor. cular bana tesadüf ettikleri vakit: — Amma da candan Beşiktaş taraftarı imişsin! Geçen sene Fe- merbahçe ayni birinciliklere işti- © rak'ettiği sıralarda sarı lâcivertli- derle bu kadar meşgul olmamıştın. Bu da beyaz siyahlılar haklımda- Ki alâkanı ve onların galibiyetini ne kadar istedi gösteriyor... diyorlardı. Bir mesele ile fazlaca meşgul olmak, alâkanın kuvvetli bir deli idir. O alâkanın lehte veya aleyhte oluşunu, meseleye dair ileri sürür ikizlerin okuyucular tarafın- irine muayyen bir man- tik bağı ile bağlanmasile bulabi- Tiriz, zannediyorum ki, Beşiktaş rün kazanmasını çok istedi- ğim için en küçük tehlikeleri de hesaba katarak, Altayla karşıla gacağı sıralar o yazıları yazmış. tum... işin garip. tarafı başlıyor Beşiktaş klübü Altayı yenerek Türkiye” birinciliğini kâzandı. İs- tanbul klüplerinden birinin Tür. le fazla meşgul olduğuma memnunum. Doğrusu değdi. On- lar da memnun olmuşlardır. di- yordum. aaya geldim. Beşiktaş kap- tanı Hüsnü imzasile bir telgraf verdiler. Telgrafta aynen şu keli- meler yazılıydı: «Beğenmediğiniz Beşiktaş ta- kımı İstanbulun şerefini muhafa. Zn ett Tö'gesfı bir daha okudum, Bel. ki yanlış yazılmiştır; «beğendi kaptanı niz» diyecek iken «beğenmediği niz» çıkmıştır, dedim, Fakat son- radan telgrafın sonunda bir te- şekkür kelimesi olmadığını düşü- merek Hüsnü beyin ilk anladığım maksatla o telgrafı çektiğini an- | ladım. Şimdi tekrar düşünüyorum; Be- şiktaş takımını ne zaman beğen- memiştim. Geçen seneki Fener- bahçe ile maçında, beraber kal dıkları halde rakiplerinden daha üstün bir oyun çıkardıklarını ben yazmıştım. Türkiye birincilikleri arifesindeki son yazımın son. lesi ise; elden kuru bir temenni- den başka bir şey gelmiyor. zim duamız boştur. Asıl işi yapa” | cak oyunculardır, manasına idi, Şimdi anlıyorum ki, benim ifa- delerim ve hislerimin manalarını Beşiktaş klübü kaptanı büsbütün yanlış anlıyor. Bu alâkanın Âşık Kerem destanındaki kelimelerle belli edilmesini hayatımda hiç bir zaman kabul etmemişimdir. Ba- Gırtılı, çağırtılı, ral iâmeli olmıyan basit ve yaba muhabbetlerin yalnız. dışa çıkmış halinden de nefret ederim, Çığırtkanlı mağazacıların bir kere gördükleri müşteri ile konu- Şuş ve alâkadar oluş tarzlarının bizim sporcu lisanında yer bula- muyacağına ise imanım vardır, Ben gene, Beşiktaş kaptanının mesleki itibarile türkçeyi bu ka- dar ters anlıyabilmesine ihtimal | vermek istemiyorum, Onur namı hesabına bulduğum bir sebeple hadiseyi şöyle manalandırıyorum: Beşiktaş kaptanı Türkiye isnü bey, kazanmış ol. mediği bir teşekkür telgrafı çek- mek istemiştir. Bilmem bu şekil Hüsnü beyin ine gelir mi? Eğer muvafık bulmazsa, istedi. ği cevabı spor kısmımıza dercet- meğe hazırım. o Eşref Şefik Çok kiymetli bir futbol antrenörü getiriyorlarmış Haber aldığımıza göre, İstan bulun halü vakti yerinde iki kl aralarında anlaşmışlar ve İngilte- ze yahut Avusturyanın en birinci | oyuncularından birini takımların- da oynıyarak Türk futbolcularını idman ettirmek üzere antrenör olarak getirtmeğe karar vermiş lerdir. Antrenörün aylığını! iki klüp birden vereceği için gelecek ecne- biye beş yüz liraya kadar vermek kabil olacakmı Yazılan mektuplara, İngiltere ve Avusturyanın en yüksek oyun- cularından bir kısmı müsait ce- vaplar vermişlerdir. Irlanda - Isviçre milli maçı İsviçrenin Bern şehrinde Hol. landa - İsviçre milli takımları ara- sında yapılan futbol maçını Hol- landa takımı 4-0 kazanmıştır. maaş MÜHİM HABERLER Saatte 711 kilometre Londradan Avustralyaya geç- mek rekoru iki İngiliz tayyareci tarafından kırıldığı bu sıralarda İtalyan tayyarecisi Angello dünyâ sürat rekorunu 7L1 kilometreye çıkarmak suretile cihanı hayret te bırakmıştır. Evvelce tesis edilmiş saatte 700 kilometrelik sürat rekorunu indir- mek tecrübeleri esnasında İtalyan pilotu sıra ile; 705, 710, 711 ki- lometrelik yıldırım süratile uç- mağa muvaffak olmuştur. Bu tec- | ibelerin vasatisi alınarak yeni re- kor edilmiştir. Angellonun yeni rekoru 709 kilometre 202 metre olarak ilân olunmuştur. Bir maç için 500,000 dolar istiyor İtalyan devi Karnerayı döve- rek dünya şampiyonluğunu ka- zanan Max Birin menaceri, yeni şampiyonun bir maç için 500,000 dolar istediğini gazetecilere söy- lemiştir. Gazeteciler, şampiyonun iste diği bu paranın çok olmadığını, yalnız bu para değerinde bir ra kibin henüz bulunamadığını ya- zıyorlar. Macarların teklifine henüz cevap yok Macar güreş idarecileri tara- fından teklif edilen yeni güreş ni- zamatı hakkında beynelmilel gü- Tep muhitlerinde henüz müssit bir tesir görülmemiştir. Malüm olduğu üzere, Macarlar puvan itibarile galibiyeti kaldı- yarak rakiplerin sırtı yere gelin- ciye kadar güreşmelerini teklif etmişlerdi... Fransı; muvaffak olamadılar Fransız. futbol idarecileri Pa- riste büyüle bir futbol turnuvası yapmak üzere, Holanda, İskoçya, Yugoslavya, Belçika, İrlanda fe- | derasyonlarına müracaat etmiş. erdi. Altı milli takımın Pariste çar. pışmasını temine çalışan Fransız. ların ilk teklifleri diğer federas- yonlar tarafından müsait bir şe- kilde kabul edilmediği için altı ta- kımla yapılması tasavvur edilen turnuvanın üç takıma kalacağı, belki de hiç yapılamayıcağa anla. | salmıştır. Boğucu Lewis Avrupada Eski cihan şampiyonlarından boğucu, Etrangler Le Pariste. kii serbest güreşlere irak için Fransızlar. tan ından Amerika. Boğucu Lewis ilk maçını müşkülâtla kazanmıştır. Fransız gazeteleri bu meşhur şampiyonun çok ihtiyarladığını ve vücudunda yağ tabakalarının hasıl olduğunu yazıyorlar. Çocuğunuza arıyorsanız. AKŞAM'a bir KÜÇÜE iLÂN vermekle bunu hemen temin edebilirsiniz. Akşam'ın edebi tefrikası No. 27 NİKÂHSIZLAR — Haydi, Çocuklar sararmışlardı, Bir şey, söylemeden, sormadan çıktılar. Otomobil kalktı. Ondan sonra Sumer kendi yapyalnız, kimsesiz hissetti. Ar tuk yeryüzünde, bu iki çocuktan başka hiç bir şeysi kalmamıştı. Gözlerinden yaşlar hoşandı. ve bir yaradan kan fışkırır gibi dudak. larından şu feryat çıktı: — Beni seviyorsunuz değil mi çocuklar?.. Beni her zaman seve- ceksiniz değil mi a Sumerin babası. Ulvi bey, ak- şam yemeğini yemiş, koltuğuna gömülmüş, masanın üstünde ha- fif hafif duman çıkaran kahve incanına bakıyordu. Ulvi bey / için kahvenin büyük ehemmiyeti vardı. Kahvesini ne çok sıcak, ne de çok soğuk içerdi. Nasıl, ki banyoya girmeden evvel suya muhakkak derece sokardı, Kabil olsa, kahvesinin hararetini de de- rece ile ölçecekti, Kahve fincamnın yanında, her seferki gibi «Akşam» duruyordu. Fakat Ulvi beyin acelesi yoktu. Yemek üstüne okumak iyi olma- dığından, hazım müddetinin geç- mesini beklerdi. Ulvi bey geceleri yalnız siyasi haberleri okurdu. Siyasetle alâka- sı olduğu için değil, vakit geçi mek için ve muhakkak borsa hı berlerine bakardı; borsa oynadi- ğından değil, borsa, cetveli tuha- Zabıta vukun- tını, romanları, ertesi sabaha bi- rakırdı, Yatarken heyecanlanmak. doğru değildi. Meraklı bir hadise, acıklı bir vaka olursa kâbus gö mesi ihtimali vardı. Eğer siyasi haberlerde mühim bir şey bul mazsa, derhal geçerdi. Diş macunu, yeni radyo, kuvvet şurubu, kumaş reklâmları hiç de- Ulvi bey için sıhhat demek nabzı demekti, En korktuğu şey garpıntı idi. Bunun için de yürek oynaması nedir bilmezdi. Yüreği- ni hiç oynatmazdı. Her şeyi ol. duğu gibi kabul ederdi. Karısının ölmünü, kızının evlenmesini de olduğu gibi kabul etmişti. Son günlerde yalnız bir tek kaygusu vardı, Emektar kalfası Vildan bunamağa başlıyor, ağız tadile yenecek yemek pişiremiyordu, Elulağı diye tuttuğu kü da hiç bir işe ma o kadere riza göstermesini bilen adamlardandı. Meselâ Vil dan çorbaya tuz koymasını unut- tuğu zaman, kendisi koyuyordu. Tuzluğa uzanmak, bir tutam tuz alıp tabağa atmak sonra erisin diye karıştırmak onun için külfet ti, külfetti amma çaresiz yapıyor. du, Bir de havsalasının almadığı bir şey vardı: Vildanın böyle çök- Vildan, efendisinin bu hay- retine ağzını dört karış açardı? — İlâhi beyefendi, bunda şa- şacak ne var, altmışı çoktan geç- tim. Altmışı geçmek te dü, Kendisi altmış üç yaşında deği miydi?.. Amma o kendisine iyi bakmıştı. Tanıdığı bir çokları gi- bi. gençliğinde raişti, — Ben deli miydim a beyefen delilik yapma- diciğim?. Vildan on dört yaşında bu ka- | piya girmiş, anasile babasını bes: lemek için, sonra kardeşlerini do- Yazan; Selâmi İzzet yurmak için çalışmış, akrabaları» na bakmış, herkese yardım et miş, evlenme çağımı kırkına bile varmadan geçirivermiş çilekâr bir mahlüktu, — Bu yaşa kadar didlindim, kü- gük hanımı büyüttüm. ihtiyar gülümserdiz — Boy beraber evlâtları var amma, benim için gene küçül hanımdır. Vildanın pişirdiği kahve o ge- ce Ulvi beye her zamandan daha iyi geldi. Bir yudum höpürdetii, derin bir nefes aldı, dudaklarını yaladı, Hayattan memnun kaldı. Ne romatizması vardı, ne siyat Biraz evvel diline de bakmıştı; midesinde de bir şey yoktu, Oh! Ciğerlerine bol hava giriyor, bol hava çıkıyordu. Birdenbire, oturduğu yerde hop ladı, Kapı çalınmıştı, hem de hız- hi Bizlı çalınmıştı... Bu saatte onun kapısını hangi şeytandı ça» lan? Acaba telgraf mı gelmişti?. İş- te tahammül edemediği bir şey de telgrafı. Apansız, insanın beyni» ne düşen haberlerden hoşlanmaz. dı... Böyle gece vakti insanın kapısı da, çalınmazdı, çalınmama. se lözumd. — Kimdir bu münasebetsiz? Vildan gitti ve iki tarafına he- lecanlı. helecanlı: yâlpa vurarak geldi: — Beyefendi... — Közum mı? — Çocuklar da beraber. — Çocuklar da mı Ulvi bey kalktı, dilini dama Handa şaklattı. Bu saatte kızının çocuklarla berabev gelmesi ha yırlı bir fal değildi... Acaba baş- larına felâket mi gelmişti? ER e ri Küçük hanım... İ beri damdan düşer gibi verilmez. İnsann kapısı lınmaz!., Henüz bir yudum içtiği kahve sine baktı, başını sallıyarak ka- pıya yürüdü, O da ne Çocuklar diz — Bonsuvar büyük baba Arkalarından Sumer geliyordu. Şu aşağıda duran sişman kadın da kimdi?.. Ha, Peymanmış Peyman da gelmiş demek? Ne den? Kızını elinden tuttu, odaya gir- diler. Homurdanarak yerine otur- du, Sumer ayaktaydı. Çocuklar bir köşeye sinmişler, kımıldamağa cesaret edemiyorlardı, Ulvi bey kaşlarını çaktı: — Nedir bu?.. Ne oluyor?., letsana. Sumer elile, kapının yanında duran çocukları işaret etti. Ulvi bey anlamadı: — Hakkın var; kurander yapı: yor... Kurander çok fenadır. Nevraljiyi kamçılamasa bile, in- sanı nezle eder, bronşit yapar, boğaz yapar... Kapıyı kapa Vik dan, — Hayır baba, kapıyı işaret et- medim... Çocuklar... — Çocuklar otursun... Evim içinde oturacak yar çok, oturmak gece vakti ça- Valizler, bohçalar.. srdivenleri çıkıyorlar- An. ta güç değil Sumer çocuklara döndü: — Siz biraz dışarı çıkınız. Hay- | di, Peymanın yanına gidiniz, Sen kal Vildan dadı. lar. çıkarken Ulvi bey (Arkası var) a m