9 Teşrinievvel 1934 | Yazan: SULEYMAN KÂNI 4 Tereme, iktibas hakkı mahfuzdor & SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ Devletin başına gaile mi Şam vakası esnasında üçüncü Napolyon, bir kabul merasimin- de Ahmet Vefik paşaya devleti aliyenin ahvalinden bahsederken: — Votre empire crague! Der. Bu sö: duyan Ahmet Vefik paşa da hemen: — Bu havadis buraya uzaktan geliyor; siz işidiyorsunuz. Ben ise burada kendi gözlerimle gö- rüyorum: Cest le vötre gui croule! Mukabelesinde bulunur! lmparator yüzünde işmizaz göstermekten başka verecek ce- yap bulamaz, Merasimde hazır bulunan İn- giliz elçisi paşaya: — iyi cevap verdiniz! Diye takdirini heyan eder, Ah- met Vefik paşa da: — Bu sözü sen söylesen hükü- metin sana mükâfat ederdi; bi. zimki ise beni azledecek! der. Filvaki imparator bundan sonra: (Bu zat büyük işler görecek kabiliyettedir; büyük makamlar. da kullanılması münasiptir) de mek suretile istiskal ederek Ah- met Vefik paşanm Paristen kak dırılmasını Babiâliden istemiş, Babiâli ve padişah ta bittabi baş- ka suretle hareket edememişti Ahmet Vefik paşa Reşit pa gaya karşı dalma büyük hürmet gösterirdi. Resmi muharreratın- da bile ismini (velinimet) sıfat mı izafe etmeden yazmazdı. Son senelerinde Reşit paşa ile araları şeker renk olduğunu bildiği Ali paşanın ise aleyhinde bulunur. du, Ali paşa dahiliye kâtibi Saip beyi Ahmet Vefik efendiye gön- ererek (efendi hazretleri kendi- lerini memnun etmek için ne yapmaklığımı istiyorlar?) Diye sual ettirir. Ahmet Vefik efendi derhal: — Ölsün! Cevabını verir. Sonra bu ceva- bım pek sert düştüğünü anlıyarak tamir ve tahfif maksadile şu söz- leri ilâve eder. — Ölsün diyorum! Çünkü şa hısları meşum! Ne işe girişseler muvaffak olamıyorlar da ondan! Bir gün Memduh bey - paşa - Rumelihisarında Ahmet Vefik pa- şayı ziyarete gelir. Mazuliyetle vakit geçirmekte olan paşayı pek düşünceli görür; sebebini sorar; Ahmet Vefik paşa: — Görüyorsunuz ya! Kale için de oturuyorum. Endişedeyim! Der, Memduh bey: — Kale harap değil, metindir; meraka mahal görmüyorum! — Yok! Ben bunun yıkılacağı Bi düşünmüyorum. Vükelâ Bek grat kalesini Sırplara bahşettiler! | Şu Hisarı da satarlarsa acaba be- | nim yurdum ne olacağı mülâha- Zasından muzlaribim! Tarizile sadrâzam Ali paşa pin siyasetine büyük bir taş atar, sonra kahkuha ile güler! Ahmet Vefik paşa hanesinde çalışan kütiplere çok defa süt ik- Tam ederken şeker yerine üstüne tuz ekmelerini tavsiye eder: | — Bn böyle yaparım. İnsana kuvvet gelir! Diyerek bunlari tuzlu süt içme- ğe icbar ederdi. Eski sadrıâzamlar mabeyine takdim olunan arz tezkerelerine imza etmezler, bu tezkerelerin sa- daret makamından takdim edi diğini göstermek üzere altlarına yalnız birer (M) harfi yazarlardı. Ahmet Vefik paşa bu işareti kaldırdı. Ondan sonra mazbata- larda ve tezkerelerde sadarelçe de mühür kullanılır oldu. Ahmet Vefik paşa sevmediği sadaret müsteşarile Ametçi için: Bunlar sadaret arabasını çe- ken iki hayvandır. Lâkin biri gifteli, diğeri lâğardır! derdi. Ahmet Vefik efendi kanunu esasinin birinci müzekeresinde: — Buna muteriz bulunmak kü- Fürdür! (1) Demişti; mebusan meclisinin ilk reisi de o olmuştu. Sonra meclisin seddi vaktinde kendisi başvekâlet makamını idare edi- yordu! İkinci Sultan Mahmut Av- rupayı takliden, ilk defa kari- hadan, başvekâlet makamını il das etmiş, Rauf paşayı başvekil masbeylemişti, Ahmet Vefik paşanın teklifile- dir ki Abdülhamit başvekâlet vanını ihya etmiştir. Ahmet Vefik paşa Rusya ile yauharebe vukuunu istemiyordu. Harp ilânına karar verilince lerinden yaşlar aktığını yü bana © sırad mebusan mec- Visi kâtipliğinde bulunmuş olen esbak Paris büyük elçisi Münir paşa nakletmiştir. Ahmet Vefik paşanın maarif mezaretinden ilk defa başvekâle- İngiliz hariciye nazırı lort Sals- buri Lortlar kamarasında bunu alenen beyan eylemiş, bunun An- gilterece devleti aliye hakkında mevcut dostane “emellerin cere- yanına medar olacağını temin et- mişti, Londra elçisi Mozoros paşaya da bu yolda teminatta bulundu. Mozoros paşa bunu Babıâliye bil- dirdiz (1) Bsovatı sudur Tetrika No. 368 “Ben adamın iki gözünü birden oyarım açacaksın?,, (Lort Salsburi başvekil paşa- dan sitayişle bahsetti, İstanbulda iken kendilerinden gayet dosta- kabul gördüğünü ve irfanmı, meziyet- İlerini, vataperverane hissiyatını takdire muvaffak olduğunu söy- ledi ve bu dostane hislerini ken- dilerine yazmamı rica etti.) Orduları Hstanbula yaklaşin- ca Ruslar payitahta asker sok- mağa vesile arıyorlardı. Bunun için İstanbulda müslümanların h- ristiyanları katliüm edeceklerin den de bahsediyorlardı.. (EL 1295). Zaptiye nazırı Hafız paşa bir gün Babiüliye gönder cel bir tezkerede Tatavlada - şim- diki Kurtuluş - bir çok rumların toplanıp isyan alâmetleri göster- diklerini, üzerlerine asker sevki icap ettiğini yazmıştı. Başvekil ve dahiliye nazırı Ah- met Vefik paşa (gurrai saler 1295 - 15 rabiyülühir 1295) he- men arabasını hazırlatır; doğru Tatavlaya gider; marangoz kal. fası, terzi çırağı kabilinden bir kaç yüz tklarını bunlar. sıytü şöh- yetini duymuş oldukları Ahmet Vefik. paşanın geldiğini anlayın- ca ürkerler; paşa romatizmadan muztarip olduğuna bakmaz basından inerek ve topallıya, to- pallıya ileriliyerek mümayişçiler- 'den birini yakalar, kalın bastoni- le bir iki çarpar; herif elinde yakayı kurtarınca: paşa bir diğe- vini yakalamak ister; evbaş gü- ruhu çil yavrusu gibi dağılır! Paşa oradan Yıldıza gider; zap- tiye nazırını eelbeder; Hafız pa- şa içeriye girince: — Yakına geliniz! Emrini verir; aralarında bir, iki adım mesafe kalınca Vefik pa- şa kalkar, iki parmağını uzatarak ne ve samimi bir hüsnü — Ben adarmın iki gözünü oya- rum! Tehdidile Hafız paşanın üstü — Seni miskin herif seni! Ta- burlarla asker osvkini istiyece- Zine kendin gidip o karga derne- ğini niçin dağitmadın? Devletin Başına gaile mi açacaksın? Tekdirile dışarıya kovar. (Arkası var) Bir Album kadar güzel, nefis bir kitap SİNEMA YILDIZLARI 300 kalın, erkek Yaldız en cazip, resimleri ve tercemei halleri, Yıldılarla muhabere etmek ömür yenlere müjde: Kitabın sonunda hür Sut adrenlerini Kalcakanız Parlak kâğıda basılmip Fevkalide zarif cil bir kitap, Yeni çıktı Fiyeti: 1 ira » AKŞAM KITAPHANESİ YAI, Ankara caddesi » Istanbul Akşam'ın mn tetrikası No. & NİKÂHSIZLAR Cezminin eline kadehini alıp ayağa kalktığını görenler birden- bire sustu. Sofranın etrafında de- oldu, herkes bek- liyordu, Kızlar başlarını önlerine eğmişler, tırnaklarının. uçlarile, elbiselerinin kıvrımlarile oynu- yorlar, erkekler, kollarını ka turmuşlar bekliyorlardı Cezmi ile, kadife bakışlarını bir kadın daha gör- müştü, Bu bakışlar onu hem kıs- kandırmıştı, hem de onlarla alay etmesine vesile olmuştu. Yanın- daki genç sarışın erkeğe iğildi; rin bir ses: özlü kızın usulca sordu: — Bana bak Şevket, Meryemle hâlâ sevişiyorlar mı? — Evet. Elektriklerin altında, içkiden kı yanakları, ışıldıyan göz- lerile bir ket daha güzelleşen Zeh- ra, Cezminin, © soluk, © cılız, © kıskani- tehzi, yari acı dudak büküyordu. Yüzünü ekşiterek sordu: |“ / — Demek karı koca gibi yaşi yorlar?... Ayrılmağa niyetleri yok mu? 5 Şevket başini salladı: “ — Akıllarına bile getirmiyor- lar. Cezminin babasi razı olsa, çoktan evlenecekler. ' — Eğer kızı bu kadar seviyor. babasının sözüne bakmasın. — Bunu söylemek kolay. Am- ma herkes baba hatırı kırmasini istemez. Cezmiyi dinlemeğe hazırl ların ortaya sürdükleri sessizlik ortasında, Zehranın billür kahka- basi dalgalandı. Güzel kız, Şev- kete sokulmuştu, kızıl dudaklari çocuğun renksiz yanaklara de- Hiyordu: — Ayol, senin ağzın süt koku- yormuş ta ben bilmiyormuşum... İnsanın bir kere bir şey hoşuna gitti miydi, dünyaya metelik ver. mez. Burnunun doğrusuna gider. Şevketin ağzı çarpıldı, gözleri açıldı, küstahça bir tavırla: — Nereye kadar gider? dedi, Zehra, bir omuzunu oynattı, ce- vap vermedi. Cezmi konuşmağa başlamıştı. Bu senenin geceli gündüzlü çalış- malarından, fabrikanın hergün görüldüğünden bahsediyordu. Bu arada Tekin beyi, Sumer hanıme- fendiyi methediyor, neden ve ne- reye gittiğini bilmedikleri Nahidi unutmuyordu. Cezmi konuşurken, Meryem on- dan gözlerini ayırmıyordu. Na- sırlı eller çırpılıyor, tırmak boya sile, ipek boyasının biribirine ka- rıştığı tenaklar beyaz örtüde ele- Zimsağmalar resmediyordu. Her alkış, Meryemin gönlünde ılık bir hava estiriyordu. Meryemle Cezmi, üç seneden beri biribirlerini seviyorlardı. Üç senedenberi hayatlarını biribirine bağlamışlardı. Kendilerinden baş- ka kimse bir gün bile, böyle sevişmeğe hak- ile alâkaları yoktu ve ları olup olmadığını düşünmediler. Fabrikada onların sahiden evli olup olmadıklarını kale alan bu- lunmamıştı. Meryem namuslu ve Cezmiye sadık bir kad zık, ki Cezmi zengince bir adamın oğlu idi. Babası büyük lokantanın sabibi idi. Dülekânı geceli gündüz- lü işliyordu, Cezmi orta tahsilini inelerde Ne yaz bitirdikten sonra, çalışmağa başlamış, ask, Yazan : Selâmi İzzet #rince «İpekay» fabrikasına gir- miş, Meryemi görmüş, beğenmiş, . Fakat evlenmelerine ba- ba bir türlü razı olmayınca, ken- sevmiş dilerini kaderin cilvesine kapıp koyuvermişlerdi. Onların, bir gün bile kavga et #iklerini, biribirlerine suratlı dur- duklarını gören olmamıştı, Göz göze geldikleri zaman, bakışlar, muhabbetli, sevdalı, müşfik bakış- ların bir nümunesi gibi gö dü. Cezmi Meryemden bahseder. ken: Karım, derdi. Sumer hanım. onları evli biliyordu, Meryem, Cezmi alkışlandı, sö leri patronun hoşuna gitti memnundu. Zehra artik ne Cezmi- ye bakıyor, ne de Meryemle i için alay ediyordu. Önüne bakı- yordu. Gözlerini bir noktaya dik- miş duruyordu. Tekin ona bakıyordu. lu kızın göz kamaştırıcı güzel dik ve sert vücudu onu hay- ran etmeğe başlamıştı, Zehrayi tetkik ediyordu. Sanki onu ilk de. fa görüyormuş, sanki bu kızı fab- rika koridorlarında, tezgâh başın- da hiç görmemişmiş gibi gözden geçiriyordu. Dalgalanan saçlarına, şimşeklenen kirpiklerine, alevle- nen tenine, bir miknatıs gibi çe- izle bakı- kici dekoltesine alıcı yordu. Sonra, gözleri kızin hem kemik. Par. Ti hem etli ellerine takıldı. maklarının son boğumları ü: deki çukurcuklar Tekini cezbedi- yordu. Kolunu uzatmak, bu elleri tutmak, avuçlarının içinde okşa- O anda, bakışlarındı meyhanenin sinek terslerile lekeli ampulleri kıvılcımlandı, kirli ba- danalı tavanı, yırtık kâğıtlı duvar- ları silindi. Sofranm etrafında otu- Yanları görmez oldu. Gözlerini önünde, bol ışıkla yıkanan Zehra dan başka kimse kalmadı... Şimdi artık Zehra, kızıl deduklarıni le nemlendirerek, yıldırım sa- an gözlerini Tekinin gözlerine İçki ve içki kokusu, sigara ve sigara dumanı, yayi bozuk keman, akordsuz piyano, çatlak klârinet, zambırtılı banco, ziyafet âleminin mutat olan teferrüatı Tekinin ba- şma vuruyor, onu sarhos ediyor. du. Bu heykelle mücevher arasi animari vücuda hayran oluyordu. reden süzülüyordu... Öyle kendisinden geçmiş, ken- disini öylesine karşısındaki göz- lere vermişti, ki Cezmi alkışlandı, yerine oturdu, Tekin tek söz söy- lemedi. Teşekküre cevap verme O hâlâ Zehraya bakıyordu... Neden sonra, etrafı tekrar kap- Uyan sessizlikle kendine geldi. Artık bütün gözlerin kendinde ol. farketti. Kendine hitap ni hatırladı. Cevap ver- bir kaç cümle ile hepsinin yi güldürdü. Bir an evvel yerinden fırlamak, dışarı çıkmak, geniş me- fes almak ihtiyacında idi, Sanki kuvvetli on parmak boğazıma rılmış, gırtlağını sıkıyordu. Hedi- ye verilen büyük demet için, ka- Tısı namına da teşekkür etti ve Su- merden bahsederken çarpıntıya yakalanmasına pek şaştı... Göz“ lerini gene de Zehradan ayirmi- TA