An Sahife 8 Sr AKŞAM 24 Eylül 1924 ei 0 Oz türkçe Pa Mer. | Türe dili lik Gemiyeti I L K K A D I N Selim Şakir birinci mevki tram- yay arabasına girince ilk gözüne ilien ön tarafta ayakta duran genç kadın oldu, içinden: — işte Lokman hekimin ye de- diği mahlük... dedi. Bu hakika- ten nefis bir kadındı. öyle bakış- leri vardı ki bir erkeği kızgın ale- ve tutulmuş bir balmumu parçası giki damla damla eritebilirdi. Kapkara gözleri geçirdiği aşk göcelerinin hikâyelerini anlatıyor gibi idi, İşte genç kadın Selim Şa- kire bu gözlerle baktı. Biletçi Selime bir bilet kesti vez — On para istersi dedi. Bundan sonra kondüktör genç ka- dina da bir bilet kesti ve ona; — Sizden de 10 para isterim... O 10 pariyı beye verin de hep ödeşelim!, dedi. "Biletçi ileriledi. Genç kadın bil- lür sesile Selime: — Size 10 para borçluyum... dedi. » Selime — Aman efendim... 10 para nın lâfı mu olur?. diyecek oldu. Fakat genç kadın itiraz etti; © — Katiyen olmaz... Borcumu vermem lâzim. Şık çantasını harıl harıl arıyor, fakat 10 parayı bulamıydrdu. ei — Zarar yek... Efendim... Boş yere üzülmeyiniz... diye fısıldadı. Galatasaraya gelmişlerdi. Selim iniyordu. Genç kadın: — Aman ne ölü... dedi. Siz bu rada mi ineceksiniz... Ben de bu- rada ineceğim... Size borcumu — vereyim. Tramvaydan beraber indiler, “Genç kadın bir küçük dükkânın ünde durdu, Burası pudra, ko- Tonya, lâvanla satılan bir yerdi. Genç kadın epey eşya aldı ve lâ- vantacıya elli liralık bir kâğıt uzattı, Dükkâner: — Aman hanımefendi Benim. bozukluğum yok... Sizde ufaklık var mi7, dedi. “Genç kadının cani sıkıldı: — işte bu olmadı... Topu topu bu kadar param var... Başka hiz param yok... Tramvayda beye bi- Gene beraber çıktılar, Genç kadın tatlı bir gülümseme ile ve içinde binbir şeytanlık oynıyan gözlerile Selime baktı: — Size borcum pek fazlalaştı.. Nasıl ödiyeceğim bilmem!... dedi. Yanyana, yürüyorlardı.. Artık ahbaplıkları da ilerilemişti. © Selim kendisini tnledim etti: © — Krem fabrikası sahibi Se- «Sex appeb» kremini çıkarıyorsunuz. değil mi? Ben hep ondan kullanırım... Onun için insanı böyle cezbedi- yorsunuz beyefendi. Artık iyice ehbap olmuşlardı. Genç kadının ismi Pakize idi. Biribivlerine o derece daldılar ki hattâ borcu bile unuttular, “ Pakize bir aralik: — A... Size borcum!, — Canım bundan bahsetmeyi niz hanımefendi. — imkânı var mı7.. İsterseniz. .pastacıya girip paramı bozdu- » Ben de borç altından kur- Böyle rahat edemiyo- Pastahaneye girmek cazip bir | eydi, Selim derhal razı oldu. Büyük pastahanelerden birinin. en kuytu köşesine çekildiler, Ah- | baplıkları daha ziyade arttı, Ar- | tık Pakize ona hayatından bahse- diyordu. Duldu, yalnız yaşıyordu. Yazı Büyükderede / geçiriyordu. İstanbula öteberi almak için in- mişti, Pastahaneden çıkarlarken gene 50 lira bozulamadı. Selim: — Bendeniz takdim edeyim. di- yerek parayı verdi. Pakize: — Gördünüz mü size olan bor- cum fazlalaştı!, dedi, Selim gü- Tümsedi — Size iki pasta ikram etmişim çok mu hamımefendi?. Buna borç denmez! Peki pudra, lâvantalar ve sai-| re? — Onlar da hediyem olsun. — Peki ya tramvaydaki 10 pa: | — Bakınız onu isterim... O be- nim alacağım İşte... Onu her hal- de vermelisiniz. — O halde elli Tirayı bozdura- yım... Ne yapsak acaba... Aa... “Aklıma geldi... Sinemaya girelim. Parayı gişede bozarlai Bu teklif te mükemmeldi, Se lim: — Alâ!, dedi. Eyvahlar olsun ki bilet kesildi- ği halde gişe memuru elli birayı bozamadı. Bunun üzerine Selim paraları verdi: — Esasen madem ki beraber gi- | riyoruz. Sinema biletlerini benim | almam lâzım. Bu da borç sayıl. maz.. Yalmız rica ederim 10 parayi | unutmayınız... Malüm ya 10 para mühimdir. Sinemada nefis saatler geçirdi- ler. Çıktıkları zaman hava karar- | işte. Pakize: ! — Eyvahlar olsun... Hâlâ borç altındayım... Size on paranızı ve- remedim... diyordu. Ne yapmalı?, Sonra gene mühim bir şey keş- fetmiş gibi bağırdı: — Buldum. Şimdi Büyükdere- ye otomobille gideceğim. Şoför bozar... Siz de gelirsiniz değil mi? Selim gülümsedi: dar gelmeğe mecburum. Kapali bir otomobile bindiler ve perdeleri kapattılar, İçeride kü: gücük kırmızı bir ampül yanıyor. du, Otomobil asfalt yolda yıldı- rım gibi uçarken Selim yanındaki kadının gözlerinin içine baktı. Bu hafif kırmızı ışığın içinde Peki- ze bütün dünya erkeklerini çıldır. tabilecek kadar nefisti, Otomobil Büyükderede denize bakan bir apartmanın durdu, Pakize: — Burası!. dedi. indiler. Şoför Pakizenin elindeki elli Firalığı gö- rüncet — Nerede?.. Hanımefendi. dı di. Onu bozacak kadar paramız olsa şoförlük etmeyiz. Selim paraları verdi: — Farzediniz ki sizi otomobille buraya kadar getirdim, dedi. Lâ- kin rica ederim 10 paramı unut- ayınız, Pakize: — İçeriye buyurunuz... Evde size 10 para bulabilirim... dedi ve manalı manalı gülümsedi Ertesi günü Selim aynanin kar. gisinda kravatını düzeltiyordu. Pakize divanm üzerine uzanmış önünde başkanı Saffet bey, 26 eylül dil bayramında vadyo vasıtasi- Te, öz türkçe bir nutuk söyliye- ektir. Saffet beyin o gece söy- liyeceği nutukta, kullanacağı öz türkçe kelimelerden haber aldıklarımızı okuyucularımıza öğretmek için aşağıya yazıyo- Millet, Yaban: 5 (dokumulaz dirikik — Harimi ismet), Acun > Cihan, dünya, Amaç < Hedek, Ulus — Miller, halk, Güzey < Söye, Yaltırmak — Parlatmak, ziyadar et. mek, Uhuluk — Miliyet, Türe Prensip, Güvenli < Emin, Açar Miftah, anahtar, Gömüç — Define hazine, Bitik — Kitap, Gerek — Lânm, Kongu — Tez (ihtse), Yal dark > Nur, ziya, yun, Alan > Saha, meydan, Ünelmek — Neşvünema bulmak, Özet — Evvel; (özellik evveli, kıdem), Okan < Azamet sahibi, Azimüzyan manasına mmabut addır, ki buradan Okyanos sözü Bahrimuhiti Atlasi, Ba. & — Garp, Yalçın < Gill, Yara: ik — inhlük, Elcilmek — Ehlilee sürmek, İş Sahip, malik, Terim Tavılah, tabir, Deyim — ifade, Say Kavim, Soysal — Medeni, içtimet, Kez - Kerre, defa, Diltüre > Dİ prensibi, Kurum — Cemiyet, teşek. kül, İrdek - Marlap, irdermek > talep etmek, Yön — Veçhe, cephe, Onarmak — Islahı etmek, Kılında — Yanında, “huzurunda, © Seçkin — Mümtaz, güzide, Kural — Kaide, Gereklinesneler — Malzeme, Di- siklik — Ciyadet, zindelik, Erikli Kemal, Özdek — Asl (Madde), Ezim — Mecburiyet, Bun — İhti Zaruret (benalmak bundan gelir), Onur — Seref, Yüküm < Vazife (yüklenilen şey), Emek — Gayret, Gümür — Topluluk, cümle, İrdem İstek, irade (ene irdemekten), Ne- denlü — Ne kadar, Asığlı — Fayda b, Kamumuz — Hepimiz. Uza < Müddet, zaman (Uzamak — imei dat ötmek), Genel — Umumi, Özek — Merkez, İnanç — İman, Ba yık — Kati, muhakkak, Amerikada haydutlar Nev York 22 (A.A.) — Dört haydut bir bankayı basmışlar ve orada bulunan bir kaç kişiye ke- lepçe vurduktan sonra 42,000 do- lar aşırıp savuşmuşlardır. Türkiye Eenebi SENELİK 1400 kuruş 2700 kumaş, GAYLIK 750 2 1450 » SAYLIK 400 » 800 » AYLIK 150 > Posta illihalıma dahil olmayan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 180), üç aylığa 1090, kuruştur. Adres teta için yirmi beşi kuruşinie pul göndermek Tzımdır. Cemaziyelâhir. 14 — Ruzhuzır. 142 ak Güneş ğe iel Akşan Ya E100$ MAS Gü 906 12 rai Va A0 S4 ASOS NAZ İlarelane; Babrdli ch a duman çıkarıyordu. Bir aralık: — Selim, dedi, al borcumu... Hizmetçiden 10 para buldum. Oh... Borç altından kurtuldum. Sonra yerinden fırladı. Kolları- nı Selimin boynuna doladı: m. isin, — Şekerim... Bugün kürkçü taksiti almağa gelecek... Bende elli lira var amma... 100 bira lâ- zim... Elli de sen versene. Bu ancak basit ruhlu kim- selerin efal ve harekât hakkın 'da bir hüküm vermeğe yarar. He- Yeki içtimaiyenin caiz ile memnuu ayırmak için kabul ettiği ahlâk çok kere bütün insanları ayni plânda tutmak gibi bir hata ir. tikâp eder. Bu ahlâk tecrübesizli- ğin, asırlarca devam etmiş bir gö- reneğin üzerine çıkardığı zabıta kaideleri demektir. Bir insanın mukadderatında içtinabı. gayri kabil şeyleri hiç bir zaman gözü- ünde tutmaz ve hesaba katmaz. O günden bugüne kadar insan- ların yazdıkları büyük kitapların hepsini okudum. Neden dolayı in- sanların hep menedilmiş seylere doğru meyil duyduklarını ve hep bunları istediklerini bana açık, kanaat verecek şekilde izah ede- cek bir Filozof aradım, Neden in- sanların kalpleri, namuslu vicdan- larin şiddetle mahküm ettikleri ih- Wiraslardan birinin pençesine dü medikçe hakiki bir ateçle parla- miyor? O zaman hemen hemen yirmi yaşında idim. Hayalperest © bir genç kız için bir takım çılgınlık. lar yapsa idim, © da bir izdivaç ümidile bu çılgınlıklarıma ayni taşkınlıklarla mukabele etseydi. Herkesin başına gelebilecek bir macera geçirmiş olacaktım, Bu yalnız zahiren, şeklen memnu bir harekettir. Hakikatte bundan da ha tabii ve memduh bir şey yok. Fakat benim yolum bu yoldan ayrıldı. Doğrusu, bu türlü bir ser- güzeşt için içimde bir meyelân hissediyordum. Sokakta bir kı- zan peşine düşmek, onunla müna- sebet peyda ederek beraber bar lara, balolara gitmek ihtimalki pek eğlenceli ve hoş bir iştir. Fa- kat bu o kadar üsul ve kaideye uygun, herkesin romanına & ka dar benzer bir şey ki insan âdeta üniversite tahsilinin evazımından bir ders gibi telâkki ediyor. Bü- tün eskiler hep böyle yapmışlar, bütün bizden sonrakiler de hep böyle yapacak diye sanki mutlaka. hep bu yoldan mı geçmeli. Eğer dün yada kadın yalnız bu türlü kadın olsa idi, Yarap, aşk ne kadar men- | fur ve cam sıkıcı bir dert olurdu! Filkakika, erkekler bu hayattan o kadar hayal sukutuna uğruyor lar ki, günün birinde, evlenmeğe karar veriyorlar. Hayat daima hep ayni maceralarla bitiyor. Ya- hut izdivacın yeknasak yaşayışı arasında arada sırada gizli kaça- maklarda bir saadet aramağa kalkıyorlar. Nafile, kendimizi | aldatmağa kalkmıyalım: Bütün bunlara aşk denemez. Ben o iddindayım ki on erkekte dokuzu hakiki aşkı tani- madan ölüp gidiyorlar, Onlar adi bir sokak şarkısını yüksek bir şiir diye telâkki etmişlerdir. Bazı ga- zetelerin bir ili satır içinde hi- kâye ettikleri küçük facialar kar- şısında, ciddi surette titremişlerdir. ir Tüles eşyası alıyoruz zannile adi alçıdan yapılmış bayağı hey- kelleri kucaklıyarak evlerine git- mişlerdir. Hayır, bunlarin hiç biri aşk de- ildir. Sevmek için, bu kelimenin e ne cehennemler ve ne cen- netler gizlendiğini bilmek için va» sati insan tipinin bir iki parmak üstünde, yahut, daya öyisi, bir iki parmak aşağısında olmak lâzum- dir. Yalnız müstema yaratılmış kims Yazan: Muallâ Hâmit kere vasali ahlâkın tesvip etmedin ği, anlıyamadığı bir şekil almış tır. Hakiki aşk sarhoş edici, ha- rikalarla dolu aşk yüksek bir şiir hissi içinde bütün hayatlarını his- siyatlarımda topliyan bir kadın ile bir erkek arasında vücut bula- bilir. Herkes az çok musikiden anlar, Herkes başka başka bir bestekâri sever. Fakat hakikatte bütün smu- iki bir tarafta caz orkestrası ile, öbür tarafta bir kalp erganunu arasında ikiye ayrılabilir. Mu ki zevkinden tamamile mahrum biçareler parmakla gösterilebilir. Aşkta da böyledir. Herkes aşk is- ter, herkes aşk için çıldırır. Her- kes bu sarhoş edici kadehi niha- yetine kadar boşalttığına emin bir halde nihayet aşktan vaz geçer. Fakat bu tatlı kelimenin ne derin- likleri olabileceğini anlamak içini hakiki iki aşk şairine ihtiyaç var- dir, Öyle zannediyorum ki zevke ruhani bir mahiyet verecek dere- cede düşkün olanlar nazarında aşk halis bir felsefedir: Kâinatın namütenahi esrarı anlamak ve derinleştirmek için en şairane, en sade bir çare, belki de, Hayatımda öyle hayvan gibi adamlar tanırım ki yirmi dört saat kadınsız. duramazlardı. On- ları bu cins aşk ve zevk düşkünle- ri arasına sokamam. Çünkü onlar hakiki bir zevk ve aşkın ne ka- dar büyük bir nezikete, ne kadar büyük bir inceliğe yükselebilece- Zini kabil değil anlıyamazlar, Bunlar hayvani bir kuvvet doğu" ran müthiş makinelerdi. Dimağ- ları işe hiç karışmıyordu. İçlerin- deki açlık bol bir gıda ile teskin edilince sekin adamlar oluyorlar. dı. Artık ne aşk, ne zevk onlar için hiç bir mana ifade etmiyor. du, Romantik ruhlu insanlar denile- bilecek bir cins adamlar da tanı- dım, Bunlar sade iç çekmesini, fi- yaklı aşk mektupları yazmasını bi- Iirlerdi, Her dakika aşk baygın- likları geçirirlerdi. Odalarının du- varlarını imzalı kadın resimlerile doldururlardı. Herkese hattâ bir taksi şoförüne bile sevdiklerin. 'den bahsetmeden duramazlardı. Kıskançlık sevkile adam yaralı yacak, hattâ öldürebilecek kim- seler de gördüm. Bir takım haşin, barit ruhlu insanların aşk sevkile bütün hayatlarını feda edebildik- erine de şahit oldum. Zevabire bakarak bütün bun- ları hayatlarında en çok sevmiş kimseler sınıfına sokmaktan içti- nap etmelidir. Sabit fikirler kudreti ile tas biati, kâinatı, bütün varlığı sırf #ek bir kuyvetin yani aşkın harici tesirleri gibi düşünme kabiliy: ni biribirinden ayırmalı, Böyle bir adam için musiki, şiir, ve umumi yetle sanat münhasıran insanın bir kadına malikiyet zevkine ben- Ziyen bir heyecan uyandırmalari itibarile bir kıymeti haizdirler. Onun nazarında iki ağaç, iki mah- lük, ancak biribirlerini sevebik de bir ehemmiyet iktisap ederler. Onun nazarında bir felsefi prensip, bir kanuni ah- Iâk ancak fizik cazibeye, «iki kişi içinde bir birlik» temin etmeye mâni olmadıkları nisbetinde doğ- rudur, meleri nisb: