21 Eylül 1934 AKDE NİZDE TÜRK AKINCILARI İSKENDER FAHREDDİN Venedik çaldı, diyerek sayıkl paşanın odasına alt katı Yazan: Tetrika No. 178 dilberi ihtiyar gönlümü yordu. O gece (Jüzetta) giderken, konağın tutuşmuştu. Ahmet paşanın cariyesi Vene- dik dilberine anlatmağa başladı: — Paşamız yakında veziriazam olacak, Jüzetta! Ondan niçin ka- gıyorsun? Konaktaki Paşanın gözüne girmek için neler yapmıyorlar! Paşamız bütün Ziyeler içinde en ziyade seni sevi- yor! Belki de yarın, öbür ziriazam karısı olacaksın! Aş na gelen bu nimeti neden tepiyor- sun? Hâlâ Murat beyi seviyorsan, acırım sana, Jüzetta! Çünkü Mu- Tat yeni donanma ile sefere gide- cek. Ve kim bilir, belkide hiç 'dönmiyecektir. Jüzetla kaşlarını çatarak ba- Bardız — Ben Muradı düşünmüyorum. Artık dünyada yaşadığım müd- detçe canımdan başka bir şey sev- miyec Kaptan paşanın cariyesi genç kadının yanına oturdu: — Paşa efendimiz seni mem- un etmek için, bu yaştan sonra saz çalmağa başladı. Sen, saz çal mmıyan erkekten hoşlanmazmışsın! Düzetta bu sözleri işitince gül cariyeler, di — Ahmet paşa beni sahiden s€- yiyor demek..?! — inanmıyor musun, Jüzetta? Paşamız, sen bu konağa geldiğin gündenberi gece uykusuna hasret Kaldı. Yetmişinden sonra şaraba, afyona, ambere başladı. Akşam. üstü işinden gelir gelmez içki sof- yasi kuruluyor, afyon kabağı ha- zırlanıyor.. Paşamız. seni di rek hulyaya dalıyor. Dalgadan dalgaya düşüyor. Ona da yazıktır, Jüzetta! Bu yaşta bir adama bu kadar zulüm yapılır mı? Demek ki Venedikli amber ve afyon taciri de bir sey yapama- #mış.. Onun da plânları suya müştül Jüzetta, paşanın cariyesinden memleketin iç ve dış siyaseti hak- kında kâfi derecede malümat al- dıktan sonra, birden, yelkenleri suya indirmiş ve uzandığı sedir. den kalkarak: — Şimdi paşa hazretleri ne ya- Pıyorlar? Diye sormuştu. Paşanın cariyesi ( birdenbire değiştiğini vindi — Sofra başında seni bekliyor, Güzel Jüzetta! — Yanında başka kadın var mi? — Hayir... Sen konağa geldi- in gündenberi Ahmet paşa hiç birimizin yüzüne bakmiyor. — Tuhaf şey.1 Ben, konaktaki cariyeler arasında, benden çok da- ha güzel kadınlar gördüm. — Paşa hiç birinin yüzünü gör- mek istemiyor. «Venedik dil beri ihtiyar gönlümü çaldı!» diye- rek mütemadiyen seni sayıklıyor! (üzetta) gülümsiyerek saçları- ni toplamağa başladı: — Şimdi yanına gitsem, mem- un olur mu? — Memnun olur mu demek te Tâf mı?! Sevincinden çıldırır. kese altın çıkararak: — Bak, dedi, bunları bana, se- iknan çalışmam. içi Eğer sen paşanın yüzüne güler sen, bütün servetini sana bağışlar! — Ne demek istiyorsun? Ben | (Jüzetta) saçlarını topladı. Ye- de paşaya gönül mü vereyim?! ipekli elbisesini giydi.. Başına — Senin böyle ihtiyar bir ada- | «lr şahin ler sürdü... Göğsüne mı sevemiyeceğini biz de biliyo- ruz, Fakat, hiç olmazsa biraz. ler yüzlülük göstersen olmaz mı — Artık benim Venediğe git- mem ihtimali kalmadı desen. — Seni İstanbuldan - hem de böyle sıkı ve tehlikeli bir zaman- da - Venediğe gönde miyorsun? Jüzettanın bir şeyden haberi yoktu, — Böyle bir sıkı zamanda mi dedin? Gene bir harp tehlikesi mi var yoksa....? Elbette. Sen uyuyorsun gali- ba?! Venediklilerin üzerine yürüyecek- Donanmamız. hazırlandı. er. Hem de bu sefer Papanın mem. leketine kadar gidecekler. Ben it altında yaşıyorum da bir şeyden haberim yok. Demek ki Türkler gene harbe hazırlanıyor. lar ha...? — Sahi mi söylüyorsun? burada kafese kapanan pap: — Ne yapsınlar..! Baş kal ran düşmana: «Buyurun!» demi- yecekler ya..! Jüzetta İstanbulun bu kadar ka- rişk bir halde olduğunun farkın- da değildi. Sinyor Skonto ona: «Ben Türk mavi elmastan yapılmış boruşunu taktı ve paşanın cariyesine döne- rek: — Ben hazırım, dedi, haydi düş Paşanın odasına gidiyorlardı. Konağın alt katından yukarıya doğru yayılan keskin bir duma, bir anda ortalığı kaplamıştı. (Ji zetta) paşanın oturduğu odanın önünde kızıl bir alevle kı muştı, Ahmet paşa birdenbire di- şarıya fırlıyarak, adamlarına ba- Berdi — Konağın alt katındaki yan- gını çabuk söndürünüz! Ve Jüzettayı karşısında görü <e, derhal kolundan tutarak oda- ya soktu., Üstünden kilitledi.. Ah- met paşa alevler arasında koşarak ağıya iniyordu. Merdiveni saran ateş, kolay ko- ley söndürülüverecek yangınlar- den değildi, (Arkası var) AKBA müesseseleri Ankaranın modern türkçe fransızca ve cenebi lisanlarda kitap, gazete, mecmua, fotoğraf levazımı ve modellerini temin eder, vezirlerini elde ettim. Hattâ ya. İM | Mer; Meri vekili karşın kında padişahı da iğfal edece- İğ “kek Gin i Şubesk: Samanpazarında ğim!» deme: Eni We le | Paşanın cariyesi koynundan bir | in verdi, | rebbiyenin tebessü Matmazel Viyolet, Şükran hia- nümefendinin suallerine hep mu- vafık cevaplar verdikten sonra, artık ne vakit bunların sonu gele- cek diye bekliyordu. Fakat Şükran hanim suallerine devam edecek yerde, hâlâ bu yeni mürebbiyeyi tutup tulmamağa ka- maze, — Her halde, sizin kadar değil, hanımefendi, — Siz benden daha gençe Pek az farkımız var gibi gö iyor, hemmefendi. Matmazel Viyolet Şükran ha- mımefendinin sıkılmış bir vaziyet- &e kaldığım hissediyordu. Gözle- indirdi ve biraz sustu. Sonra, Şükran hanımefendinin. gözleri- nin içine baktı: — Ben hafifmeşrep | değili hanımefendi, dedi. Eğer ber emniyetinize liya- kat göstermeğe çalışacağım. Tam bu sırada Hilmi beyefen- ii içeri girdi. Karısının mesgul ol duğunu görünce: — Pardon, dedi, sizi yalniz zan- ediyordum... Şükran hanım mürebbiyeyi ko- casa takdim etti ve tastikname- de gösterdi. Hilmi bey: — Böyle hüsmühal şehadetna- meleri olduktan sonra ben bir da- kika bile tereddüt etmem, de: Şükran hanımın derhal titizliği tuttu: — Karar vermek bana ait bir şey, dedi. Hilmi bey bir şey söylemeden dışarı çıktı, Şükran hanım: — Kocam, dedi, tehlikeli kektir. — Her halde benim keli olamaz. — Kim bilir! — O! Hammefendi, rica ede- Bu teminat ta Şükran hanımi #acak olursan | tatmin edemedi. — Kocamın birçok boş vakti vardır. Esasen hafif bir erkektir. korkarım ki... yımı tekrar ederim. Bir erkek ne kadar cazibeli olursa olsun, üze- yimde hiç bir tesir yapamaz. Be- nimle evlenemiyecek bir erkeğin | fak bir komplimanını bile kabul etmeyi haysiyetime mügayir bu- Turum. — Ne yapayım, matmazel, ben çok kıskanç bir kadınım. Diye ayağa kalktı O halde, dedi, benim için çe- kilip gitmekten başka yapacak bir şey kalmıyor, hanımefendi. — Hayır, hayır. Kalınız. Sizi pek doğru, pek namuslu bir kadın diye hissediyorum. Şimdi size İn- ciyi takdim edeyim, Bir hizmetçi kadın on iki yaşla- zında kadar bir kız çocuğunu ge- tirdi, Kız yeni mürebbiyeyi görün ce kaşlarını çattı, suratı astı. Mü- küçük ço- cuğu yumuşatamıyordu. Şükran hanımefendi — Haydi, inci, de, matmazele bir şeyler söyle, Çocuğun ağzından bir kelime gikmıyordu. — Müsaade ediniz, hanimefen- di, bizi biraz yalnız bırakınız da. Küçük hanımla böyle daha iyi ta- nışırız, dost oluruz. Matmâzel Viyolet birçok şeyler söyledi. Fakat çocuk hiç ağzını | açmıyorduN Nihayet sorduz — Ben size antipatik geliyorum — Bazi sükütlar olur ki pek aci bir cevap teşkil ederler, İnci. — İşte benim cevabım da bu sökütlardan biri, matmazel, — Hiç olmazsa lâkırdı ile ce- vap veriniz bana. keşfediyorsunuz. — Biribirimizi yoruz. Neden ilk dakikada beni müşkülât karşısında bırakmak is- tiyorsunuz? Benden neden hoş lanmadığınızın sebebini izah et- senize, — Gene hiç bir zaman anlaşa- miyacağız, matmazel. Bana mü- rebbiye olmaktan vazgeçiniz. Bü hepimiz için daha iyi olur. — Fakat İnci, sen bende her müşküle galebe çalmak yolunda mevcut şiddetli azmi bütün bütün şiddetlendiriyorsun, — Hele bu zorluklar senin gibi On iki yaşında bir çocuktan gelir- se ben onları çarçabuk ezebiliri: Çocuk mürebbiyenin tehdidine bıçak gibi keskin bir sesle muka- bele etti: — Benim sükülum mükâfata lâ- yık bir süküttür, matmazel, Fakat, istiyorsanız, söyliyeyim: Sizden nefret ediyorum! - Bu lâkırdılar sizin gibi bir çocuğun ağzına hiç yakışmıyacak şeyler, çocuğum. lenceyi bırakınız, matma- zel, Size karşı hürmette kusur et tiğimi bile bile yapıyorum. Görü- yorsunuz ya, hiç te mazeret be yan ettiğim yoktur. — Peki, Fakat izahat isterim, — Benden bir izahat istemeğe iç hakkımız yoktur matmazel. Matmazel Viyolet bu kadar kü- üik bir çocukta rasgeldiği iradeden hayretlere düşerek lisa- ını değiştirmek lüzumunu bis- setti — Yoksa sizin mürebbiyeniz. labilecek derecede güzel mi de- im? — Bilâkis, pek güzelsiniz. Genç kızın gözleri yaşarıyordu. Dudakları üredi, yüzünde bir 12- trap eseri belirdi. Güzel müreb- ye okşamak için ellerini uzata- yak yaklaştı. Dokunmayınız bana, çekili- miz buradan! İnci kapıya kadar geri geri çe- kildi. Kapının tokmağı arkasına çarptı. Çocuk kapıyı kilitledi. Mat- mazel Viyolet hayretle sordu: — Ne yapıyorsunuz? — içeriye kimse girmesin di- - Buraya neden gelmek istedi- Binizi biliyorum, © matmazel Evet, biliyorum. Bunları söyle- meğe beni mecbur mu etmek isti- yorsunuz! Size sokakta babamla beraber rasgeldim. — Ne söylediğinizi biliyor mu- sunuz? — Ben annemin kaç kereler ağ- ladığını gördüm. Annemin ağla- Baba, terim, Siz buraya da mü- masını isteme dafan etmek gelirseniz onları bütün bütün ayı- yacaksmız. Anlamak istiyordunuz, işe, anladınız, matmazel, Çocuk dışarıda ayak sesi işi ği için hemen kapıyı açtı, İçeri ükran hanımefendi girdi. Güle- yek soruyordu: — İyi anlaştınız mı? — İnci hanım ile anlaşamıyaca- Tiz, hanzmefendi. Ben gidiyorum. Radyo YA Eylül cuma 3 10,30 plâk meşriyati 19.20 jana haberleri, 19.30 Türk musiki pese! (Ekrem, Ruşen, Cevdet beyle ve Verili, Nedime, Nazan Feridun haz pınar, Övrük efendi). 21.20 ajana ve bora haberler, 21,30 radyo orkesren tarafından bali gin Varşova (1345 m.) — 20 salon te uz” Kafi musiki, 20120 aktialie, 20.30 plük, (koro eski), | 2050 por, 2105 Föyten, 21159 senfonik stüdyo könseti, 240 yeklâmli kanser, 24,05 dane mis Bükreş (364.5 m.) — 1515 gündür meyiyatı, 18 hafif mazi, kansk kan ser, 19 haberler, 19.20 orkestranın de | varmı, 20,15 pik, Zİ orkestra refakat tağammi, 21,20 radyo çıkaran, 22,15 yadyo orkestrası, 23 haberler. Budapeşte (550.5 11.) — 21125 ko yo konseri, 2215 spor, 2230 küçük ömdyo temeli, 23,20 haberler, 23.40 Früediin idaresinde opera orstram Viyana (507 m.) 20.20 memile ket nesriyat, hafta İmberleri; 21,03 yer pi eperetlerden parçalar, 22,50 Seha erin eserlerinden © pizene © komser 23.30 büker, 2350 dane murikii 15 pâk 22 Eyldl cumartesi atana 5 18,30 pl meariyatı, (9 sanszcn dere, 19,30 Türk emuaki meş siya: (Fahire, Saliye han ve Ref, Fikret beyler), 21 Eşref Şefik bey tarz tında konlerinm, 21,30 südye caz ve tango orkenti. Varşova (1445 m) — 19.15 piyana konseri 20 orkesza İle hafif parçalar, müsababe, 20,30 konserin devamı ha. erler, 22 popüler senfonik rkenra konseri, 23 kanserli seklâmlnr, 2,15 dana musiki, 24 müshabe, 74,35 vaz İon munis, '1 dans miks Bükreş (364,5 m.) — 13:15 gündür neşriyat, 18 dyo orkeiras, Ücemnle konser). 19 haberler, 19,20 radyo or kesiyan, 20,15 pik, 21 Romen şarki ları 2İ,30 Baliyka orkestram, 2220 Popüler İkomen musikisi, 23 haberi, 2330 erke Budapeşte (530.5 m) — 2025 çi #an takımı, 21,15 Zellerin «Vapelk endler» isimli operet Crüdyoden), 21,13 haberler, 23,30 viyolomel kan seri, 24118 plâk SENELİK 1400 karup 2700 karayı GAYLIK 750 » 1450 > SAYLIK 400 » 800 > LAYLIK 150 > Posta ittihadıma dahil çlrayanı ocnebi memleketler: Soneliği 600, alir aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş Kuruşluk pol göndermek Yözımdır. Öcmaziyelâhir: 11 — Tuza: 189 & Jnsk Günay Oyle İkindi Aksam E 9â6 136 56 9aS ir Va. 406 846 ap sa İlarehane; Babili civan Acımsluk Bk, AS No. YENİ NEŞRİYAT YENİ ADAM Yeni Adamın bugün çıkan 38 inci sax yasında İsmail Hakkı"beyin «Bir Maarif, meselesi var, «Türkiyede bir tâbi der- di var» gili yazıları ile Dr, Saip Rapp. beyin «Yeni Alemimiz», Bedi Ziya be. yim «En iyi tedrir tarzı» başlıklı yazıları dikketle okunacak bahislerdir. İsmail Hakla beyin «Sait Çelebi» dramı ve «Yeni Adam radyo alfabesi» devam et- mektedir. 4 AİLEDE ÇOCUK TERBİYESİ HAKKINDA BİR KONFERANS Ankara merkez ilk tedrisat müfet- tişlerinden Şaban Doğan beyin bu nam daki. eseri çıkmustır. Tanesi: 15 tür; tevzi yeri: İkbal kütüphanesidir. HAFTANIN BU HAFTAKİ SAYISI 24 üncü sayını iken Hafta gazetesi nin yeni sayısında Server Bedi beyin çek güzel bir fıkran ve zarif bir hikâ- Yesi, Maltepe askeri lisesine ait anket, Esat Mahmut beyin Avrupa seyahati intibelaı ve saire, İli sayı sonra lı aylığını tamamı yacak olan Haftayı okuyucularımıza svsiye ederiz, Sayısı her yerde 7,5 ku — Ne oldu böyle? Bu sırada içeri giren Hilmi bey işi anlayınca hiddetle İnciye ba- kıyordu. Matmazel Viyolet: — Çocuğun bir kabahati dedi. Ben kalamıyacağım. Ve bir selâm vererek çıktı. Hiküyeci « yok,