7 ” “20 Mayıs 1934 AKŞAM. Yedikule bostanlarında... “İzmitliler marula pek meraklıdırlar, Yedikuleden çok marul alırlar..,, Her sene yalnız Yedikule bostanlarında 200,000 kök marul yetişiyor, bunları kim yiyo? Gözünüzün alabildiği marul. Sağda gölgeli bir çarda! “ Arkalıksı: sır iskemleler, a dönü iyor. ya” sarılı du- ran kaba hasır! Yedikulenin e Küllü boss tanındasınız. Bostan sahibi dert yanıyor: z Beyim, bir zamanlar bu çar- Yedikule marulu gün ne güzelleşiyor. Geçen gün burada bir tanesini tarttık. 'Tam dört kilo g geldi efendi. . Söz mü bu? Dört kilo yedi ram... Öyle bir göbeği vardı İri yüz kile ML bile sen öyle göbek a — olknlada yi bostan- larında senede ne kadar marul ekilir? — Senede 200,000 kök... Am- lecek marulları teker dolor ken- ,dileri işaret ederler. Başka mü aleni kimlerdir? Çon: Meselâ bir ha- kat ee ister. Çünkü beğ ilu ertesi günü geri daha böyle merak- lılar... Sonra buraya: gelip bos- ze iğ marul yemek yarışı edenler de pek çoktur. İşte havuzun ke- narına bak İşaret ettiği yere başımı çevir- dim. Dört kişi oturmuş önlerin- e bir yığın marul. Hababam ha bei Biri — Benim iki oldu ha... derken Sonra öteki atiyen leme diğin yanl hiç göbeği, a 21 Onu saym. Bostan sahibi izahatma devam ediyor: — dim bir buçuk lirasi- na bahse giriştiler. En Mi ma- A iye pik buçuk lirayı alacak.. de marul allak ötekileri Mi e — Bene “değil... » Böyle yn sizin de işinize gelir değil mi?, — Elbette. eyim - kurtarmaz ki... Marul çok na- zik şeydir. Hele bu kış kar bizim marulları harap etti. Bu ki kadar marului n zarar gör- n kışta düğü hiç ebede Marul altı ay gayet iyi in e Vakit sike bostanların arasmdaki tozlu yol kalabalıklaşı- yor. Kâğıt in m cılar, can eriği satanlar... Fakat yoldan bir araba, yahut bir oto- mobil geçince her şey, satıcılar, halk, hattâ marul bahçeleri bile fazla sis yapıp gözgözü görmemi si için etrafı dumana boğan E klar ır. Buradan geçen oi obiller, arabalar, hattâ moto sikletler bu sis harp ilerini emilerini andırıyor. Tozun bu demsiiği ilin çatıyorlar. - # Pah ıştı, Omu da gördük. yeyin», o«marul sıhhat için şöyle iyidir. böyle geti di- ye söyleyip duruyoruz, Bilhassa bir bostana gidip böyle faydalı bir şey yemek -büyük bir zevktir, Fa- kat bu müthiş toz insanın gözünü korkutuyor. Yedikule bostanları buna imi men İstanbulun - mevsiminde çok kalabalık olan mesire ti ridir, Bu bostanlar sur kapısının. hemen yamacında olduğu için ak- şamüstleri küçük bir arazöz ta- mamile önünü alır zannederim r marul ye- da tancıların hepsi çöle “kalbe lık olm masina sebep hep bu tozlu EN dır!.. diyorlar. Biz konuşurken g za ilişti. Marul yarışı ke neti- ce alınmıştı, Galip beş ri 2€ — Aman, dedi, göz kapakları- mı bir türlü açamıyorum. Tevek. keli Ey «marul dn verir» de- Esnemekten çene ke- işitmeğe rulun; tesirile Bostanların kapısından zaman zaman ellerindeki şişelerle ak- ndam ediyor- beraberlerinde gramo- köşi ili ve göbekli Yedikule marulile ke- il “amele di görmek şimdiye kada: “Hikmet F. Havacılar arasında İlk uçuşta insan neler hisseder, neler görür? Şu kötü dünya, havadan bakılınca olduğundan çok KoRE, İlk uçuşta insanlar neler hisse- der? Onlarca sene bilâmüddet her in banyo yaj ime ve e bii alm eşlikli hisleri DE halde bu meyanda silinip gitmiş, bunu bir Banakörden, sıcağı sıcağına uçmuş kininden dinleyiniz: İlk uçuşta uçacağım diye hiç bir ni icbar eden hiç bir sebep te yoktu. Meşin elbiseleri bu gayri hassa- siyet altında giydim, kalın başlığı ve gözlüğü de ayni suretle taktım. Yalnız sıra paraşüte or. Hani ameliyat odasınd. terleri ve kemikleri kesen testere- yi görmek gibi bir his.. Ta; ayyare yerde i mii ve ne- güzel görünüyor 'e artık içinizde d. ü t gevşetiyorsunuz, aşağıları dalıyorsunuz. Ye: seyre 'er nasil görünüyor? Şu kötü dünyaya havadan kıldığı zaman yer ğe ki ol duğundan çek gü: üyor. Taşlı, çarpık çurpuk tarlalar cet şb kerpiç du- Yarli çasuklus sokaklar. Yansen projesindeiiuden' da teneke çatılı kulübelerle muhte- şem kâşaneler bir hizada ve bir ayarda, bulanık nehir suyu mavi bir proze gibi g: valarda dean faniyi kendisine cezbediy: Hattâ e bilir muharebe bile şu yukarıdan bakılırsa ne cazip görünür: Sıra sıra hendekler, de- ha- nanma günleri! ehtap atar gibi buralardan fırlatılan top mermileri, bire ah gül gibi yu- karı fırlıyan bomba infilâkları, r ii anlış Yayım gir vi demiryolu ve bir müddet ilerilere > fevkalâde bir şey yok. T. n fazla gürültülü bir otomobil 5 bir tarlada hareket ediyor gi- bisiniz. Motör hızlandı. Gürültü arttı. Sürat fazlalaştı. Tayyare sarsılıyor. Ve bir an nma, bir başkalık, onla; Siri min bir Sirel ei he: için bir his, En öö bunu a: a en büy ül dır, içinizde bir şeyin kalbinize dogri yükseldiğini e le belki de bunların hepsinin mec- muu, ben bu hissi in çocuklu- d. zun bir si akta sal- lanırken duyduğumu ellerim. Bu heyecan burada durmaz, şimdi her an yer ile aranızda ar- tan mesafenin verdiği helecan başlar. Yüksek bir apartıman ve- gi kı e daha büyük bir mikyasta her saniye biraz daha uzaklaşan kara- ya bakarken kendisini hissettirir, Bir ş mİ- nare yükseldiniz ve m muka- k kalı erde gör- müş olduğunuz manzara ve şekil- lerden ayrıldınız, evlerin görünü: o hez tarlalar Dalak şe- cadde, a olu İpi si ii minare, iki minare, be: gittik, sonra yan tarafa saparak alçak tepelerin üzerinden dolaş- i bir işaret yapıyor, nat va rın ge hı dönüşlerde e yana doğru a bile nem ka- pan ben karacı — Aman bahtına düştüm yap- “Gi bir mukabil işaret gönde- lir gibi oldu, boşluk içerisinde ye- re düşer gibi indiğimizi farkedi- yordum, gözüm iki ayaklarımın ilerisindeki deliğe gitti, yuvarlak bir toprak parçası bize doğru ko- şuyor, koşuyor, koşuyor, açılıyor, büyüyor ve koşuyor. Bu koşuş çok sürmedi, yere doğru motör biraz daha hızlandı, yaklaşan a özler yannda e REY ii mek mümkün oluyor, hafif, amma vk hafif bir sarsıntı ve bir de bir parça daha koşma, artık ucuş hi- tama ermişti. M. Şevki di NEME