p p p © eğlence ve ne felâketlere oldu... © gibi geliyor. Bu sarayların bir ço- Şileple bir Voleyik yayar. Londraya. bp «Abbazin» asıl Venediğin bu- aglap güzel bir va; geldiğimiz ci 'buralari 2 tenha idi. Vapurda bir hare- e Se Ey da ten gö- e ise leki- Li Mi elele a” mallaarı geldi, eşyamızı aldılar, “Biz de onların peşinden vapura #girdik. Yaşlıca, nazik bir nez bizi "karşıladı. Biletimize baktı... nizi ha işti...» diyerek bi- ze yerlerimizi gösterdi. ar bir koridora dizili hücrede sıkılmıyacağız demektir, İstediğimiz vakit, geniş uğrıyacağımız limanları seyrede- bileceğiz, “Abbaziya,, ya yerleşiyoruz... Kamarotun de: öl TSE bapurda çok yolcu riyeste- den binmiş bir karı laa Macar . aile varmış o kadar, Buradan gele başka bir yolcu da zuhur et- memiş... Böyle kalırsa oh ne âlâ, giderken olduğu gibi, bu sefer de adeta hususi bir yatimız da tenez- zühe çıkmışız gibi se ceğiz. Saat dördü buldu. Abbazia ak- şam sakiz buçukta kalkacakmış.. Şehirde küçük bir gezinti yapma- vaktimiz demektir. Kama- rot yedide her halde vapura dön- memizi sıkı sıkı tembih etti ve bize gümrük ; kapımından en pes 1» vie büyük kanalı, eski saraylar ve St, 32. vw ai e olan kanalla, selem rayı ve Kampanii denilen kulenin ele ri olr ve unsatlantiği: “Oceania,, Venedi! tan'her şeyin asitle bu resmi ünüz. na Grand Otel, Venediğin en ki- ri otelidir. Burası eskiden Ri- to denilen sürem Xvn ine ci asrın Monte idi... şu bina ra aşi Robert Browningin içi ti nın büyük bir kısmını geçirdiği en güzel şiirlerini yazdığı ve ni- bayet son nefesini verdiği Rezzo- nico sarayı... Biraz daha ileride şu saçakları eski resimlerle süslü m ERK bestekâr Wagnerin için nereye sapmamız an m ceğini uzaktan gösterdi. Bu tarife göre girip çıktığımız bir iki dar sokak, üstünden aştığımız bir iki köprücük nihayet bizi «Academia di Belle Arti» önünde kanala çı- kardı, Büyük kanal kıyılarındaki raylar Büyük kanal üzerinde yaptığı- rönessans, bazısı KVIN inci asrın «Barogue» dedikleri mimari tar- zında yapı muhte: binaların muhtelif kıyıları önünde gölge kalan tarafta, kanalın mü- rekkep rengini andıran karanlık- ları içine dalıp giden mefmer mer- divenlerden “e kadar kim bilir kimler inip ç aman- ların entrikalar, pal ve iri larla dolu günlerindenberi bilir bu saraylar ne rar ne sahne İnsana burada her köşe başka bir efsane, başka bir sır ile dolu ğunda şimdi oteller açılmış... İşte kıyılarında üstüne büyük fenerler m süslü ve boyalı kazık- | İşte.bu Venei Y ' n şu bis | n ve İsold yazdığı sıra- bede içinde yaşadığı Giustiniani sarayıdır. Şu öteki gotik bina XV inci asırdan kalma... Venedik Doçlarından Foscari ailesi bura- da yaşamış... örüyorsunuz ya bu binalardan her birinin bir hatırası, bir tarihi var... Bütün bunların birer birer isimlerini va lâzım gelse bu- 4. Gendolumuz urgun ek hafif şırpıntılarile ilerilerken Venedik tarihinin en tablolarını görmüş gibi olu- yoruz. Venediğin en canlı yeri Gondol gezintisi şehrin en mü- Bi: A : nl p: in ileal Burada bir tarafta eski Venedik rının sarayı, bir tarafta eski kütüphane yanındaki Kampanil denilen yüksek kule bulunuyor. İrtifa 97 metreyi bulan bu büyük kule önce X uncu asırda yapılmış, sonra tepe kısmı XVI inci asırda tadil edilmiş, fakat eski em 1902 de kimseye bir zararı dokunma- dan yıkılıvermiş, şimdi seyrettiği- miz bu kuleyi, eskisine tamamile benzemek üzere, 1912 de yeniden yapmışlar, Meydanın önüne dikili iki sütun var, bunlardan birinin üstünde ka- natlı bir aslan heykeli görünüyor. diğin armasıdır. Ve- in Della Salute kilisesi, rda ii Ee 4 - Bt Mark yısındaki bu en canlı yeri, Müstatil şeklinde ge- niş bir meydan, bir tarafta ön cep- hesi mermer sütunlar ve ince mo- zayıklarla süslü eski St, Mark ki- Jisesi. Büyük kapısının üstünde istanbuldı etirilmiş tunçtan dört beygir heykeli gö- rülüyor. Meydanın şimal ve cenup cep- çevrili, bunların alt kısmı bir sıra mermer sütunlar üstüne oturtul- muş... Bu direkler arası geniş bir gezme yeri teşkil ediyor, iki taraf Venedik iskemlelerini meydana kadar yay- mışlar... Her birinde Ta bir orkestranın ME rek bi- irine St.Mark bae güvercinleri ü Ortadaki meydan geniş mermer hik larile b ap giz: Burada bir sürü güvercin dolaşı- yor ve arasira gelen ge-- Meydan arkasındaki dar s0- kaklar Venedik az bir fikir gey vasi en yakın yerle- imi postanesi e burad selesi yan sokaklardan biri bizi yine büyük kanala çıkar- dı. Buradan istimbota binerek Akademiaya geçtik ve oradan ko- layca yolumuzu bularak tam vak- tinde vapurumuza döndük. Ak. şam dokuza doğru Lido feneri ar- kamızda kaldı ve biraz sonra Ve- nediğin bir küme halinde toplanan ışıkları ufukta tün. sönüp ire birer çapulcu, | b imz! Sen bir Tetrika No, — Biz biribirimizi sevdik, Ma- nen evlendik, nikâhımızı kalpleri- miz, yahut aşkımız kıydı. Şahit- eri: e göz yaşlarımızdı.. . Sana verdiğim eme- ğe, ti paralara e Lânet olsun!, Bir erkeğin sö: rine kanacak kadar til sın — O beni kandırmadı. — Aptal, hayatımı kurtarmak için seni bir alet gibi kullandı. onun avcunun için de idi baba, Beni isteseydi bir ta- vuk öldürür gibi kolaylıkla öldü- rebilirdi. Bunun için bizzat ben yalvardım. ii yapmadı. Ben iste- dim o ağla Zeynep binti hıçkırıklar içinde sarsıldı: alez ba, bilsen ne iyi bir adamdı o en lerini göstererek tü- ledi: Madem o kadar seviyordu seni niye beraber götürmedi az acı acı güldü: ci bir Türk askeri ol- duğu Şeri Ada hiddetinden kudu- — Tabi senin gibi bir kahpeyi nasil yanına alsın dedi. Kızın artık m zo mıştı, Kuvvetli bir kolun savu bu sırada se- nin şu vahşi bakışlı, yabani kılıklı adamların ateş açmamış olsaydı. lar belki beni zorla alıp götüre- cekti. Götürecekti, fakat ne sıfat, ne yüzle ve nereye?.. Bunu mert çocuk bir an bile ger e İsi ve nereye giderd Bir n haini, bir vatan katili vee di i köşesi barına- hilirdi.. Beni en zayıf zamanımda, zayıf yerimden yakalayıp buraya getirdin baba, Kendin gibi beni de ettin! ingür hüngür “ağlıyor, e Elie Be RE ve daha kuvveti söylüy hepiniz, baştanbaşa hepiniz ma- h- İ cera aramağa, cep doldurmağa meldiğiz. Kartalların bile uçmaktan ç kindiği bu vr mi giri kuracaktınız?... Hangi medeniyet, üfus i salâhiyetle?.. il Eri insanların günahını sen çe- keceksin baba!.. Hepiniz çıkarın ceplerinizi dışına bakayım!,. Kor- karsınız, utanırsınız, çünkü ağzı- na kadar sterlin dolu... Atm yü- zünüzdeki maskeleri, eni cebi- nizdekilerini... Maksadınız anla- şılsın.. Siz bir ibtilâlci, birer map iz bir çapulcu, bir hırsız kız: Şilgın bir alaka fırlattı: Baba ben uzluğu onun kollar Fam & balaman de Zil alça! r bil den, en zayıf ae yayan buraya getirdiğin için nai uk damgasını alnımda e rum, a ladın mı sen!,, ünü tamamlıyamadı. İhti- gi şaki boğazlanan bir boğa gi- ağırdı: — Susturun kaltağı!.. ağzını!., iki kuvvetli şaki imei Tıkayın yerlerinden Kızın üzerine atıldılar. li ... birdenbire kendisini yere — “Haydutlar! Ee pek ya- kında çekeceksin İhtiyar artık dani kudur- e eziz ee Zeyne bi; larında perişan si m mi renk- Ki saçlarını yakaladı, kızın kafa sini mir oğru çel Benim senin gibi n namussuz bir 1 ım*yok.. Lânet olsun sa- na!., diye tel kasında duran siyah sakallı, ada- , i — Bunu yarın şafakla beraber bir katıra koyar, aşağı götürür b- Snndrra ipsiz kalmış köpek gibi inliye inliye ei dedi. Zeynep bir kahkaha daha koy- verdi: — Eğer yarın sabaha kadar sağ er erp dedi!., a herkes susuverdi, 0d 2 müddet derin bir süküt içinde kaldı. Kızın savurduğ «Eğer yarın sabaha kadar sağ ka- labilirseniz» cümlesi kulaklarda leri gibi da- ızlıraptan. sarsılıyor, kıvrılıyor,. ağlıyordu. İhtiyar; üs- tü mikrop dolu bir kadavraya yaklaşır gibi inerek kıza doğ- ru geldi. Gözlerini ci onun göz: lerine dikti. Bal b — «Eğer yi içi kadar sağ 5 Ülkenizi ne demek oluyor dedi.. Kız dinlemedi bile... Şeyh bağırdı: cevap vermedi. O sırada sırtında üniforma ta» şiyan adam ağır adımlarla ihti- | yara doğru yaklaştı: — Şeyhim, sakın bir ihanete kurban gitmiyelim dedi vo zaman kafasını yer ir lâkaydi ve soğ lde İnllbnii büktü: aç var dedi?. — Üç! — Öyle tahmin ederim ki ya» rım saat socra buradadırlar?.. ciri gibi ihtiyar atıldı, Kızın saçlarından N ula ii ayd saa j döükmemiziibemi