31 Könunueyvel 1932 Tefrika No. 77 — ikülbas ye tereime safiyetle her şeyi Turan ENDER. YAMRE salar “Tan yeni bir ordu ile (Suz) a, oradan da Sirtella üzerine yürüyecekmiş. Eğer, Bil DÜĞÜNDEN SONRA... (Turan) in babası, kızına talip olan istihkâm neferinin hassa alayına girdiğini görünce kolları kabarmıştı. Kızına Günün birinde Ecenin de gözüne girersin! Senin sayende aya inlisap belki bir gün biz de s ederiz! Diyordu. Turan babasının debdebe meraklısı duğunu bildiği için, babasına ümit vermekle beraber, kendisi hiç te böyle bir ümitle yaşamazdı. Bil - genin saraya yabancı bir kimse sokmadığını herkes gibi o da biliyordu. Turan bir şeyden memnundu: Ecenin kocasına hüsnü nazarı ol 'duğu muhakkaktı. Mademki onu istihkâmdan hassa alayına almıştı. Artık, istikbali Düğünleri sessiz ve debdebesiz olmuştu. Turanın babası her yerde Zadeliğile tefahür ederdi. İs peferi ilk defa kızını istediği za- man da zavallı delikanlıyı sırf bu asaletin verdiği gururla reddet - mişti. Halbuki, şimdi, kırmızı at üs- tünde yerleri titreterek giden da - madının heybetli yü mağrur kız bab: kabartıyordu. anın göğsünü Turan bir haftadanberi sarayda yatıyordu. Bilgenin emrile sarayda ken - ine bir köşe verilen gene kız, üne samimi dost olmuştu. Turanın kocası talim ve nöbet haricindeki boş saatlerini genç ve güzel karısının yanında geçiri yordu. Turanın babası, bir hafi funda, kızım üç defa ziyarete gelmişti, Gündüz, Turanla ileriletmişti. Bilge, Turanı bir defa huzuruna çağırmış ve genç kızın safiyetini görerek, Gündüze: — Bu budaladan her şeyi yenmek mümkündür. Gözünü açı, Kendisine bir şey hissettirmeden ağzından lâf almağa bak! Demişti. Bilge, Mısıra giden (Uran) in teahhuruna bin türlü mana verip dururken, şimdi bir de (Tan) ın Ghaneti ortaya çıkmıştı. Genç ve #ecrübesiz Ecenin manevi ıztırap- ları gittikçe artiyor, neşesi kaçı - yordu. Tan, hakikaten, yeni ve kuv - etli bir Alam ordusile (Suz) şehri erine yürüyecek olursa, bu ha- dise Sumerlileri lüzumundan fazla heyecana düşürecekti. Siretllalılar kısa bir hükümetle harbetmemeğe, istirahate karar vermişler: Askeri kurultay daima Bilgenin emrine amade olmakla beraber, halkın görünüşte harbe temaylü yoktu . Bilge bir sene zarfında Sirtella- lara, ist Öleceğini ümit ediyordu. ahbaplığı Bir «ene fikir sahasında müca- dele etmek ve beklemek lâzimdi. Halbuki zaman süratle koşuyor ve hadiseler biribirini taki “yordu. Genç ve tecrübesiz bir kadın bu ilge harbe girerse, kudurmuş ihtirasları nasıl tatmin edecekti? — Turan, kocani çok seviyor musun? Sevmesem, ailemin yanından) ayrılır mı idim?! — Burada rahat mısın? — Elbette... İnsan hükümdar sarayında rahatsız olur mu?! Gündüz dereden tepeden bah - settikten sonra, Turanın yanına oturdu: — Bugün baban gelecek mi? — Ümit ediyoru — Tan cüzama tutulmuş; öl « memiş... Ve Alam hülümdarile be- doğru mu? — Bunu babamdan öğrenmeğe lüzum yok ki.. Ben de söyliyebili- rim: Tan, Alam hükümdarının hassa kumandanıdır. — Tuhaf şey. Halbuki ben onun öl zannediyordum. — Niçin soruyorsun? Tanın öl- mesinden veya ölmemesinden sana ne..?! — Bir merak... Saraydaki ca « riyelerden birile sevişiyordu da. — O halde o kızcağıza müjdele: Tan sağdır ve yakında çok meş « hur bir adam olacaktır. — Meşhur bir adam mi.. Nasıl? — Herkesin bildiği şeyden se- nin haberin yok galiba: (Beklan) Suz şehri üzerine yürümek üze - Yavrucağım! Biz, ömrünü dört duvar arasında ge- mahlüklarız. Bu yüksek duvarların dışında dö- nen sözlerden ve hadiselerden haberimiz yoktur. yakında meşhur Demek Tan olacak ha...71 iş mi, Turan? Çünkü, Suz- iumer ordusu oldukça kuv- Turan babasından duydukla - — Sakın Ece duymasın, bi weder, Gündüz! Bilmem, bilir ? Tan, babamın çok samimi dostudur. Kınık Azak zamanında Tanın saraya alınmasına babam sebep olmuştur. Bu yüzden baba. | ma karşı medyundur. Sık sık ha ber gönderir, hatırını sordurur. Şon çelen haberde Alam hüküm in iki ordu teşkil ettiğini ve ia in başına kendisi geçerek (Suz) şehri üzerine yürüyeceğini bildiriyordu. Tan bu suretle Suz fatihi olarak büyük bir şöhret ka- Zanacağından, sonra Alamlar la birlikte Sumerlilere meyan oku- yacağından emindir. Fakat, ben, onun muzaffer olduğunu istemi - yorum, Gündüzcüğüm! Bilge çok merhametli bir kadın. Eğer yer den harbe girerse, saraydaki ra- hatımız bozulur, değil mi? (Arka: << — rna ve) Şüpheli bir adamın üzerinde birçok kaçak eşya bulundu Halit inde birisi dün Gala- tada şüpheli bir vaziyette dolaş .ken kendisini polisler yakalamış lardır. Helidin üzerinde paketlerle köylü sigaraları, bir çok heroin, 24 defter de kaçak sigara kâğıdı bulunmustur. Halit civarda Şükrü isminde aldığını kal isinden ylemiştir. Şülerü de ya « Alışam Mühim bir nokta! Zayıflamak boşanmak için sebep olabilir mi? Madam Durand Şişmanlık, zayıflık, boşanma ir sebep teşkil edebilir mi? Paris hukuk mahkemesi, şimdi bu rand balık etinde bir kadınla ev- İenmiş ve mesut bir hayat sürmeğe başlamıştır. Zevcesinin tabiati gayet halim idi. Kocasile, gâyet iyi geçiniyor, dırıltıya, sızıltıya meydan vermiyordu. Derken, genç kadın, moda ipti- lâsma kapılmış ve zayıflamı karar vererek bir doktora müra- caat etmişti kadın, koca - sının muvafakatini almadan dok- torun kendisine tavsiye ettiği rej mi tatbike, yemek yememeğe baş- lamış, gün geçtikçe zayıflıyarak iskelet şeklini almıştır. Bunun üzerine fabrikatör mah- kemeye müracaat ederek zevcesi aleyhinde talâk davası açmıştır. Davacı koca mahkeme huzu - runda dedi ki: — Ben, balık etinde, tombulca bir kadın ile evlenmiştim. İdealim bu idi. Karımın, kendi arzusile iskelet kesileceğini hatır ve haya- limden geçirmiyordum. Kendisini zayıflamak iptilâsın- dan vaz geçirmek için ayaklarına kapandım, yalvarıp yakardım. Fakat meram anlatamadım. li eski neşeli hali de geçti. Ben artık zevcemi kaybetmiş bulunuyorum, boşanmak istiyorum. İ © Mahkeme, müddeialeyh tarafın da müdafaasını dinledikten sonra. İ meseleyi teemmüle karar vermiş, | kararın tefhimini gayri inuayyen | bir zamana bırakmıştır. Kavga ve tabanca Kadıköyünde Celâl ile komşusu Şaban dün bir alış veriş yüzün den kavga etmişlerdir.. Kavgada Celâl tabancasını çekerek Şabanın üzerine birkaç el ateş etmişse de kurşunlar. isabet etmemiştir. Celal tabanca ile kaçarken yakalanmıştır. Emlâk idaresi UMUM EMLİK | ACENTESİ | Irat sahiplerine | Emlâklarının kiralarına mahsuben Ehven şeraitle AVANS VERİR Evvel hatunu kolundan tutup 80- kağa atamayız! Bahüsus o benim annem. Anne demek ne demektir? Cennetin kapısı ana babanın ayak: ları altındadır derler. Zaten şurada zavallının ne ka- dar ömrü var ki? Bir ayağı çu - kurda. Şimdi kalbini yok yere kırıp) ta betduasını almak doğru mu » dur? Sen söyle. — Onu ben de istemem Saim, istemem amma biraz da beni dü- şünmelizin. Hayatım belki cehen- nem azabından beter. Sen, sabah oldu mu, çekiyor kapıyı, gidi - yorsun. Akşam ezanına kadar olup, bitenden haberin var m1? Bir parca anlatacak olsam, gene mi şikâyet, diye lâfrmi ağzıma b kıyorsun. Amma benimki de can, artık bu kadarına da tahammül edilmiyor. — Tuhafsın Naimeciğim. tart san 30 kilo gelmez annem... Bak- sana kadidi çıkmış, ufak tefek bir şeyler olmuş. İnsan onu çocuk avutur gibi avutur. — Sana öyle gelir, annendeki geneye allah düşmanımı düşür - mesin. Bir kere açıldı mı, ne bit- mek bilir, ne tükenmek. İnsanın içine fenalıklar getirinciye kadar, hafakanlara boğuncaya kadar de. vam eder. Amma yaptın ha, Naime, rların çenesi düşük olduğunu bilmiyor musun, varsın söylesin, dursun. — A. öyle tatlı dille konuşsa canım kurban olsun ona, Öyle de- Zil. Saim, billâhi her sözü ok gibi insanın ciğerine işliyor. Hiç yok- tan bahaneler buluyor, en ufak bir kusur için saatlerce söyleme - diğini bırakmıyor. Dün, biliyorsun, daha sabahtan bir kırıklığım vardı. Sen gittikten sonra büsbütün arttı, Başım çat - layacak sanki, Vücudum ateşler içinde yanıyor. O halimle kalktım, ortalık sü pürdüm. Lâmbaların gazını koy- dum. Allahtan yemeğimiz vardı. Eğer bir de yemek derdi çıksn idi, muhakkak yataklara serilirdim. Ne ise, işimi bitirdim. Başımı tutacak halim yok. Tam biraz oturup rahat edeceğim, annen iki gözünü açıp üzerime yürümez Meğer misafir odasındaki sigara tablasını silkmeyi unut- fendim, aman, Ne ir, neler, neler. Yok ben pasaklı imişim; işten mahsus sana kendimi gösteriyormuşum. (Bu ara kapı birdenbire açılır. Eşikte, çalı süpürgesi gibi diken diken olmuş saçları kısmen kınalı, buruşuk ve çökük yüzlü, çıplak larına şıpşıp terlikler geçi - rilmiş bir acuze belirir.) — Yok yalan mı söylüyorum, gelin hanımefendi, yoksa iftira mı ediyorum? Cevap ver bakalım. Sabah olur, yalancıktan bir has « talık uydurursun. Şımarık şımarık mazlanmalar, bilmem nelerle ko- canın iki lokma kahvaltısını zehir edersin. Amma o gitti mi, bir şe ciklerin kalmaz, turp gibi kalkar, bütün evi yukarıdan aşağı süpü - Akşam olur, zavallı Saim, © be- nim ahmak oğlum, yorgun argın gelir, hemen daha kapıdan karşı: ler, yatıncıya kadar vir vir vir Bahçekapı TAŞ HAN Ne. 9-2) başının etini yer, beni çekiştirirsin. Bu söylediğim de mi yalan? Buna da iftira diyemezsin ya. İşte kulak kırdı üz. bakayım, Bir Gelin kaynana zaman içinde dığım, sinirlenmediğim günüm, saatim yok ki. İşte gene merak -' landım. Ömrümde nedir bilme: ken bayılma illetlerine uğradım..." Of! Aman içime fenalıklar geliyor, Ayol Saim, kalk koluma gir - sene. Şimdi düşüp bayılacağım dat. oğlanın umuru olmayacak. (Saim şaşkın şaşkın kalkar. Anasının koluna girer. Kaynana hanım ikide bir fena fena geyirmelerine devam ederek inliye, ofluya oda- sına doğru yürür.) Ah sen böyle , değildin, çocuk. Senin de elini, dilini bağladı. Bir şeycikler de - mem, allah onun da elini, dilini bağlasın. (Saimin avdeti gecikir. Naime az evvelki hadisenin ruhunda bar sil ettiği muhtelif tesirler altın - dadır. İzzeti nefsinin incinmesin- den doğan derüni bir isyanı, mü- kabele imkânsızlığından, gene kendi içinde doğmak ister ve bol hınçkırıklarla ağlamağa başlar.) İki sene sonra evden bir ce - maze, Komşu kafesleri arkasında hafiften fısıltılar. — Zavallı tazecik, doyamadan gitti. — Eh, ölümlü dünya ayol. Zaten /kapımızdan ırak, o derde kim tatulmuş ta kurtulmuş. — Allah bakidekilere ömür versin. Rahmetli Saymeciğim de yirmisinin içinde gürleyip gitmedi miydi? — Ya Münevver ablam, hem kırk günlük lohusa idi de zaval Bu muhavereleri göz yaşla” gençliğine deki kenarı çizgili mendille kâh göz kapaklarını, kâh alnında biri- ken terleri sile sile, zevç yürü - lerin, kalbi ve vicdanı bir çok ha- tıraların tezyiki altındadır. Bir taraftan bu ölüm hadisesi- nin onun hayatında | yaratacı isati ile ona yeni yeni ufuklar açarken, diğer taraftan ölen karı- sının bir hatırası bu tatlı hayalleri zihninden toparlar, ağır bir baski gibi kalbinin ve vicdanının üzerine yükler. Bereket versin, tam bu sırada koluna giren kalem arkadaşların- dan biri, ona bazı beylik lâkırdı. lar arasında, kalbinin ve vicda « ının kapıldığı tereddüdü bir anda silkip atan şu nihai teselliyi fısıldar: Elini sallasan ellisi, başını yok- lasan tel Rifat Galip AKŞAM Matbaacılık şubesi Rekabet kabul etmez dere- cede ucuz fiatlerle iş yapar. Kitap, Mecmua Bastırmak isteyenlerin bu ucuz fiatlerden istifade etmelerini tavsiye ederiz. Bundan be şeraitle kar