Tetrika No. 47 SUMER KIZI | Yaran; ISKENDER FAHRETTİN E— — Belibas ve teredme bakı mabfazdur — (Bilge) nin ensesini bir akrep sokmuştu. Sumer kızı birdenbire bağırarak yere düştü. Düşman ordularını mağlüp eden kahraman kız böyle çabuk ölmeli miydi? Bilge, bu esnada, ensesinde, bir iğne ucunun temasına ben- zeyen hafif bir acı hissetti. Ürperdi.. Aldırmadı... (Çöl yıldızı) Bilgenin istikbalini okuyordu: — “Bu yaşlarda da bir tehlike geçireceksin! Bir delikanlı, senin kalbine giren yolu bulacak. Se avucunun içine almağa çalışacak! Bu aşk meşalesi seni evvelâ uzun saçlarından yakacak ve yavaş yavaş, ateş, vücudunu sarmağa başlıyacak | Dikkat et. Vakitsiz - iradeni kaybederek - böyle bir yangının içine düşmiyesin | , Bilge | birdenbire | bağırmağa başladı. — Vücudum yanıyor. Ihtiyar Mısırlı sözüne devam edemedi. Bilgenin feryadı gittikçe artır öldürüyor, Mısırlı, başıbı arkaya çevirince Bilgenin yere düştüğünü gördü. Sönük kandil ziyası altında ça- ların arasına karışan büyük bir akrep Bilgeyi ensesinden ısırmıştı. Mısırlı derhal yere atıldı ve akrebin üzerine bastı. Ihtiyar, yılan ve akrep zebirlerine karşı şerbetliydi ve bunlarla zehirlenen kimseleri çok defa ölümden kur tarmış En müthiş mücadelelerde bile ölmiyen genç kız, bir dilenci kulübesinde sessizçe ölecek miydi? Bilge ile tanışıklığı kendisi için bulunmaz bir saadet telâkki eden ibtiyar Misırli hemen çalıları tu- tuşturdu.. Ateş yaklı ve yatağının kenarında sakladığı ilâclardan birini ateşe atarak Bilgenin vücu- dunu bu ilâç buğusile oğuşt mağa başladı. Sonra bir demiri ateşte kızdırarak akrebin ısırdığı yere bir ilâç sürdü ve enses kızgın demirle dağladı. Bilge baygın, çalıların üstünde yatıyordu. Suz şebrinin akrepleri me, burdu. Bu akreplerin soktuğu insanlar nihayet on dakika içinde simsiyah kesililer ve zehirlenip ölürlerdi Mısırlı ibtiyar'ın bu küçük ku- lübede uzun seneler» bu teblike- den masun olarak-yaşayabilmesine kendi ilâçlar yardım etmişti. Hattâ bir gün Alam hükümdar Beklan'ı, bahçede otururken, bir akrep sokmuştu. Eğer o gün Mısırlı ihtiyar tesa- düfen oralardan geçmemiş olsaydı, Beklan ölüp gidecekti. ibtiyar Beklanı ölümden halde, hükümdar ona büyük bir iyilik yapmamış, onu fakruzaruretten bile kurtarama- mıştı Ihtiyar Mısırlı Bilgenin başında dururken, bu eski hatırayi dü- gündü. Acaba Bilge de kendisine Alam hükümdar gibi lâkayi mi kalacaktı? Doksan senelik hayatının verdi; ıztıraplardan bezmiş olan ihtiyar, bütün bu mahrumiyetlerin intika- mını Bilgeden almak istedi, — Yarın Sumer tacını giyecek olan bir kadını ölümden kurtar- makla ne kazanacağım? Diye mırıldandı. | Bilgenin başı ucunda eğildi. | Kumral uzun saçları kara çalılar | arasına dökülen ve hiç bir ölüm den yılmayan bu cesur kadın, şimdi, ne büyük bir teslimiyetle ölümün ağuşuna serilivermiştil Öyle bir an gelmişti ki, Bilge, ölümle hayat arasında çırpınıyordu. Içinde yaşadığı muhitten intike- mını alamıyan; çok işlere yarar bir insan olduğu halde ağyara avuç açmak suretile midesini tat- mine çalışan ihtiyar Mısırlı, zehrin tesirini izale edecek olan ilâçtan bir miktar daha aldı ve kızğın demirin üstüne sürdü. — Işte seni ölümden bu kur- taracak, Bilgel dedi, eğer bunu ensene bir daha sürer ve dağlar. sam, derhal gözlerini açacak ve ölümden kurtulacakaml Fakat sen kurtulursan, ben de, yoksuz- luktan kurtulacak mıyım? Sumer tahtına oturduğun zaman bana da sarayında sıcak bir köşe vere- cek misin? Yoksa seni yıldızınla tanıştırdığım için, benim derimi yüzdü kuru ağaç dallarına mı gerdireceksin? Ben doksan yaşından sonra, bu | ağır cezaya tahammül edemem, Bilge! Haydi, bana söz ver: “sana bir fenalık yapmayacağım, Şimdi. gözlerini açacağıml ğın güneş, elimdeki kurtar iç gibi bir mucize yarata- O tarlalara ekilen tohum- lara bayat verir, büyütür. Hasta- ları şifalandırır. Fakat, senin gibi bir ölüyü diriltemez, Bilgel seni ben dirilteceğim! Bilgenir çeneleri birbirine geç- mişti. Pembe çehresi gitlikçe morariyor, şakakları şişiyordu. Ihtiyar Mısırlı, mütemadiyen, dindeki kızgın demir. parçasını öteşe sokup çıkarıyor ve uyanan inini bir türlü yenemiyordu. Bilgenin kulağına eğildi — Sumer kınığının billür tahtını ve içinde tavaslar, papağanlar, çüvercinler dolaşan © muhteşem Harayın' cazibesini düşün, Bilgel Bütün bunlara kavuşmak, yahut veda etmek senin elindedir! ( Arkası var ) AKŞAM Matbaacılık şubesi Rekabet kabul etmez derecede ucuz fiatlerle iş yapar. Kitap, Mecmua bastırmak isteyenlerin bu ucuz fiatlerden etmelerini taş Bundan başka en müsait şeraitle kartvizit, mektup ve zarf başlıkları, makbuz, fatura, sirküler ve sair tap işleri yapılır. Telefon: 21434 fade ederiz, adres kartı, i yöre M. Troçki Sui kasta uğramaktan korkuyormuş Troçki Avrupaya geldikten sonra bir İngiliz muhabirine gu be; natta bulunmuştur. “ Seyahatimde esrarengiz bir şey yoktur. Türkiyede dört sene kaldım, — Vaktimi okumak ve yazmak Rus inkılâbının tarihini hazırlamakla geçirdim. Taribin son fasıları tabi elindedir. darilfünun talebesi ievel inkılâbı hakkında bir konferans vermek için kem dilillerinden beni davet etmiş lerdi. Konferansı Almanca vereceğim konferans tamamile fenni olup propaganda ile alâkadar değildir. Manbaza bundan 1917 senesindeki noktai nazarımı — değiştirdiğim istidlâl edilmemelidir. Beraberimde zevceri ve üç genç dostum vardır. Bunlar mesaime yardım için gelmişlerdir. Bunlardan biri Çeki, biri Alman ve biri de Fransızdır. Kopenhagda az bir müddet kal- diktan sonra Büyükadaya döne- ceğim.,, Gemideki yolcuların ve müret- tebatın © gazetecilere verdikleri ifadeye göre Troçki yolda gayet münzeviyane yaşamıştır ve kasta uğramaktan ziyadesile kork- tuğu anlaşılmıştır. | Yastıgının altında daima dolu bir rovelver bulundurmuştur. Vapur Fransız sabiline geldiği gece Troçki | güvertede yalnız başına gezindiği sırada yolculardan birinin kendisine doğru geldiğini görünce ellerini kaldırarak bağır- mış ve İstimdat elmiş, arkadaş larını bulmak İçin kamarasına koşmuştur. Norveç kabul etmiyor Kopenhag, 28 — M. Troçki Noryecin — merkezi — olan Oslo şehrinde konferans vermek için müsaade istemi, meti bu müri ret cevabı vermi Norveç hükü- ta kati surette İçki yasağı Amerikada kongreye bir takrir verildi Vaşhington 29—(A.A.) M.Gar- ner, kongrenin adliye encümenine bir karar sureti tevdi etmiştir. Mu- maileyh bu takririnde, içki mem- nuniyetinin, Amerikanın dörtte üçünün yedi sene zarfında tasvip etmesi şartle, ilyas tel etmektedir. talk Sahe EMLÂKINIZIN iDARESİNİ UMUM EMLÂK ACENTESİ Müessesesine tevdi ediniz! BAHÇEKAPI TAŞ HAN Na. 20 - 21 - 22 Posta Kutusu 5s * Eminönü — askerlik riyasetinden ; (933) senesi tütün ikramiye ( defteri şubesi tanzim edileceğinden Sultanahmet, merkez ve Eminönü kazası Malmüdür- lüğünden maaş alan malâlin ve şehit ailelerinin yetlerindeki vesa- iki resmiyelerile 1 kânunuevvel 932 tarihinden itibaren şubeye mü racatları ilân olunur, Her akşam bir hikâye Ab, kardeşim, ailemizin serveti teblikedel Ben, babamın mükem- melen işlet sinemasını da, çal Gali gazinosunu du balıracağım... Fakat sefahatten değil, merha- metten... Evet, ben çok yufka yürekli bir insanım... Dayanamı- Yorum... İnsanlara merhamet edi- yorum... Garsonlardan birini babam, kovaçak. olsa, adam derhal bana gelir yalvarır — Şimdi ben me işi yapacağım? Nereye kapılanacağım?? Evlâdım. aç. Karım hastal dedi.- Babanıza rica etsenizde, beni müesseseye gene alsa. O akşam sofra başında, iştiham kesilir. Aklım filrim hep koğuları garsondadır. Som yemem, Babam: — Nen var? diye sorar. Bahsı açarım garsona zahir olurum. Annemi de şefaatçi alırım babama yalvarır, yakarınız.. O, kızar * — Yahu tenbel herifleri bana Biraha- rum; yemek hesabı teri çağırır, yanlış tutarlar; mezeleri dökerler gelmezler; masaları silmezler.... Bu acımak yüzünden iflâs edeceğiz. Zaten “ Merhametten maraz hasıl olur!,, diye bir darbımesel vardır... Acıyacaksanız garsonlara değil, bana ve müesseseme acıyın da, böyle ciğeri beş para etmez herifleri kullanmam için beni zor- lamayın... Apnem bir tarafına, ben öbür tarafına geçeriz. Babamı öper, sever, zorlarız. Garsonu beheme- hal aldırırız, Fakat, sesli sinema zuhur ettiği | vakit, bu merhametimiz yüzünden, babamı haylı ziyana soktuk. Ba- bam, iki kemancı, bir piyanist, bir violonselei ve bir flütçüden mürekkep bir çalğıcı heyeti, derhal dışarı atmağı, rakipleri gibi bir sesli filim cihazı yapmağı dü- şündü. Sesli filme rağbet, fev kalâdeydi. Fakat ben, çalğıcılarla içli taşlı düştüm.. Bunca senelik ihtiyar emektarları işsiz bırakmağı imkânı yok, gönlüm razı olmadı. Gene, annemle bir olup, babama yalvardık, yakardık. Çalğıcılarda, zaten, bizim ihtiyarın etrafını almışlardı : — Şarlo, sesli filmin. aleyhin- de... - diyorlardı. - her halde, sinemanın en güzeli sessizdir... Biz, şimdiye kadar aldığımız ücretten yüzde otuz nisbeti tenkihata razıyız... Tek bizi mü- esseseden çıkarmayın. Babam, bir müddet, sesli fili cibazını getirmekte teehhur gös” terdi. Lâkin, rakip müesseseler o kadar aldı yörüdü, biz o derece — müşterisiz kaldık ki teehhur yüzünden a2 sesli iflâs ediyorduk. o Babam film cihazını getirip yerine takı ıya kadar tam yirmi beş bin Ji zarara uğramış. etmem... Ben, yapacağımı kendim tayin edeceğim. işime | karışmayı edeceğim... Siz ben de. Yoksa iflâs e aç kalırsınız, Ailemizin servetini mah- vedeceksiniz.. Tabii, bizde, sonra, merhame- timizi izhar edemez olduk. Gozinoda bir Rus var... Ve- rangel ordusiyle beraber stan bula gelmiş. Vaktiyle Aksayı şarkta da çar hükümetinin kon- | selos imiş. Halı hazırda Tü İ kiyede | büyük bir devleti İ sefirliğini eden bir zatda (ismi lüzum değil) o esnada ayni Ak- | sayı şark memleketinde kendi Rus muganni hükümetinin konsolusu olduğu için, bizim Rusla pek dostmuşlar. Garabeti “düşünün. Bu gün 'biri sefir, öbürü sefil On senedenberi, Rus, bizim gazinoda her akşam keman ça lp şarkı söylüyordu. Mütevazi hayatın, mütevekkilane katlanıyor. Karısile birlikte, bir oda tutmuşlar; geçinip doruyorlar, Rusun yalnız bir derdi vardı: Bolşevik diyarında büyük annesile biricik kalan kızım getirtmek... Bunun için çabalar, dururdu. Kendini artık tamamile Istanbula yerleşmiş addediyordu. Evvelki akşam, kahvesini iç- tikten sonra, babam: — Gazinoya | mükemmel radyo aldım. Hep onu Zum... Parazit. çıkarda iyi mezse aynı makine plak çalıyor... Her balde müşteriler, çatlak sesli kemanlarla kakavan Rus'u dinli- yeceklerine iyi bir radyo ve gramofon dinlerlerse daha mem- mun olurlar! - dedi. Annem, heyecanla sordu: — Peki rus ne olacak! Ben de atıldım: — Inşallah adamcağızı sokağa atmayacaksınız... Babam, yuaruğunu şiddetle, masanın üstüne indirdi; — Gene mi işlerime karışıyor- Sinemada sunuz... bin li mayı Akar sular durdu. Sustuk. Yirmi beş Dün akşam, babamı aramağa gazinoya gittim. Kapıda bir hayal gördüm. Elin- de siyah keman kulıfı, kanbur. laşmış bir adam. Yüzüne baktım.. Birim rus. Bozuk bir türkçeyle, bozuk bir sesle, dert yandı: — Baba beni çıkarttı iş. Ben yok beş para... Var oda için altı ay konturat.. soylemek bilmez madamda gecikmiş işten.. (“Ağ zım varmıyor, manasına dudak- larını gösterdi. Ağlamaklı, çatlak bir sesle:) Söylemek bilmez... diye tekrarladı. Ben artık, babamı takliden merhametsizliği ele almak istedim: — Ne yapayım? Banane?. - diye haykırdım. - Bu işlerle benim uğraşmadığımı biliyorsunuz. Bana ne? A... Rus şaşırdı * — Ah, pardan.. siz çok var iyi adam. larda iyi muzmele yapmış mada iyi muamele... Benimle de daima iyi konuş, hatır sormuş... Ah, pardon. Ben bilirdi Garson Geri çi Hayır, Sezai — Brütüs 21, derken, muhatabına bu derece feci bir bakışla bakmamıştır. Bu derece feci bir bakışı ancak bir kere görmüştü Çoçukluğumda, bir kurban bays ramında, kesilecek koyuna üç gün ben ihtimam göstermiştim; oyu kendime alıştırmıştım. Yeme- göni suyunu hep ben vermiştim. Nihayet bayramın ilk günü geldi. Malum tekbir ve tehlillerle koçun gözünü bağladılar, çukur başına gelirdiler, Tam boynuna bıçak yuruldu ki, kazara gözünden bağ düştü. O zaman, hayvanla göz göze geldim. Benide, orada, kendini öldürenler ortasında, ona imdat etmiyen vaziyette * görünce, işte hayvan bana şimdi Rusun baktığı nazarla bakmıştı.. Kaç gecedir, uykum kaçıyor, kardeşim. . Kaç gecedir, rusla kurbanımı biribirine karıştırarak rüyamda görüyorum. Yok, hayır... Ben, Bugün, ba bamın işlerini idare etmek üzerime alırsam, Merhametim mani liğim mani, kardeşi: