Tetrika Mo. 46 — Detibas ve tereüme (Çol yıldızı) Bilgenin istikbalini okuyord sen de, sevmek ve sevilmek istiyeceksin! İşte o gün, inkü sen, sevdiğin gün kalbin duracakl Bilge saraydan çıktı. Uzakta dolaşan gölge Bilgeye yaklaştı. — Hazır mısınız? — Hazırım... Bilge, Mısırlı dilencinin sesini tanımıştı, kapıyı tekrar kapadı.. Sarayın arkasındaki ıssız ve tenha yoldan yürümeğe başladılar. Hava karanlıktı. Gökte ışıldayan | yıldızlardan başka, yollarını aydınlatacak bir ışık yoktu. Bilge bu vahşi manzaradan korkmamış değildi. Fakat, ihtiyar Mısırlıya çok itimadı ve lardan son zamanlarda hiç bir muavenet görmeyen ihtiyara, Bilge, bir çok hediyeler vermişti. Onu, Sirteliaya giderken birlikte götürmeği bile düşünüyordu. — Yollar çok karanlık, değil mi? Diye sordu. Mısırlı öksürdü. —Ay karanlığında Alam seması gok korkunç olur. — Yollar çok fena.. Ayaklarım taşlara takılıyor. — Biraz sonra düz yola çıkı cağız. — Evin uzak mı? — Yarım saat sürmez. üddet sustular. üler. | Düz yola çıktılar. l Bilge birdenbire yanından süratle | geçen bir. gölgenin hışırtısını Mısırlı, karanlıkta bir hançerin | parıldadığını gördü. | — Korkma, kızıml Buralarda | tavşün yuvaları vardır. Bizi görünce korkup kaçışıyorlar. Bilge hançerini çekmişti. — Yolumuzu kimse kesmez, | değil mi? | — Kabil Benbu yollardan | altınış senedir gider gelirim. Kar- | şıma bir geçe kuşu bile çıktığını görmedim. Bilge çok ihtiyatlı yürüyordu. Bir ufak kulübenin önüne gel- Bişlerdi. Mısırlı dilenci mırıldandı: — İşte, yavrum! Benim yuvam... Tamamile ottan yapılmış ufacık bir kulübeden içeri Kulübenin arka tarafında ufak bir pencere vardı. köşede sönük bir kandil, Yerde ottan bir yatak, Yatağın üstünde, eski derilere Masır lisanile yazılmış bir çok yazılar... Bilge kulübeden içeriye girince bunlardan başka gözüne bir şı ilişmedi. Ihtiyar Mısırlı pencerenin önünde durmuştu; — İşte yavrum, yıldızınla buradan konu; Matbaacılık şubesi Rekabet kabul etmez derecede ucuz fiatlerle iş yapar. Kitap, Mecmua basi mak isteyenleri Bundan başka en müsait şeraitle kartvizit, mektup ve zarf başlıkları, makbuz, Jatura, sirküler ve sair tap işleri yapılır. Telefon: 21434 SUMER KIZI Yaran: İSKENDER FAHRETTİN İber Biree) Sen çolde doğrmş bu ucuz fiatlerden istifade etmelerini tavsiye ederi, hakkı mahfzne — “Bir gün, eceksin!,, Bilge başını pençereden çıkardı. Göke bak, 7 e — Yıldızım doğmuş mu? Ibtiyar, gökteki yıldızlardan bi rini gösterdi; — İşte, şu beyaz bulutun altında kalan parlak yıldız... Bulut yavaş yavaş sıyrıldı. Gökte parlak bir yıldız göründü. Ihtiyar Mısırlı ellerini göke uza- tarak, Bilgenin anlamadığı lisanla bir şeyler okudu. Sonra Bilgeye dönerek: — Sen, bu yıldız. duğarken dogmuşsun, dedi, ona Mısırlılar (ÇE yıldızı) derler! Bilge, büyük bir iman ve te- vekkülle | gökteki parlak yıldıza bakıyordu. Mısırlı tekrar garip bir tavurla bir. takım işaretler yaparak söy lendi — İşte, artık onun liyoru benim kalbimden, benim ağzımla | sana hitap ediyor! Yıldızını dinle! Bilgenin elleri titremeğe başladı. Başını yukarı kaldırdı. Garip bir haleti ruhiyenin tesiri da şaşırmış, (Çöl yıldızı) nı iyordu: "Sana bu alı N — cesareti veren bir kızsın! Ölümün de çölde ola- cak! Alam tacı gibi, bir çok taçlar elde edeceksin! Bir çok tahtlara, hazinelere, ülkelere sa- hip olacaksın! Esirlere hayat ve hürriyet vereceksin! Saltanat ve ihtişamın, kırk yaşına kadar devam edeceki Fedadının — yurtlarını tekrur elde edeceksin! Mezopotamya'da muhteşem bir medeniyet kura» caksın! ( Asyaya) doğru uzanarak, Bir çok memleketler istilâ ede ceksin! O güne kadar taş gibi hissiz duracak olan kalbini bir delikanlı eritecek... Nihayet, bir gün, bütün bu ihtişam ve dep- debeyi o delikanlıya terk ederek, Bir an için, kadın olduğunu hatırlıyacak ve sen de sevmek, sevilmek istiyeceksin! İşte o gün, kalbinin çarpmasile durması bir olacak! Çünkü sen, sevdiğin gün öleceksin! Arkası var) Besler Pisküvi ve çikalata fabriki Kış mevsimine mahsus açık, ar balijsız fakas nefis ve son derecede ehven çikolata çişlleri çıkarmıştır. Soğuga karşı kalorisi fazla çikolata. ve piskovilre yacıdn mukaveme: tin! arttırabil dele tramvay fabrikasında Toptan fiyatına per: satış Halka Tayyar refikri ve hevesi vermek.. (Baştarafı tiçüneli sahifede) kadar iki tekerlek: üzerinde duran Bir çokları şeytan işi olan va- sıtalara pek okadar emniyet etmezler, İşte bu zihniyetle oğ- raşmak lâzimdir. Başvel bile tayyarenin ne kadar itimatlı bir vasıta olduğunu göstermek için kaç kere - hem de fena havalarda tayyare ile Istanbula gelüp gitti Fakat tayyareye binmek pek gay, tabii imiş gibi başvekilinbu seya- hatine aşanlar bile oldu. Halbuki bu pek tabii bir şeydi. Başvekil karada trene olduğu kadar, havada da tayyareye ve motöre emniyet ediyordu. Yapılacak tayyare propagan- dasında halka tayyareye karşı heves alâka ve merakla beraber bu en medeni nakil vasıtasına karşı itimat ta vermelidir. Hiç bir vatandaş tayyareye binmekten korkmamalıdır. Tayyare fikri ve hevesi memlekette o kadar yer | etmelidir ki çocuklar defterlerine bundan sonra havada uçan, per dönen tayyareler yapmalı Hikmet Feridun Profesörün dalgınlığı Kadın bu yüzden iki sene ıslrap çekti Macaristanın (oOPati (Okasabası papaslarından Jan Kalman, Bu- dapeştenin en büyük ni mütebasuıslarından profesör Ho- roat aleyhine 30,000 pavgoluk bir tazminat davası açmıştır. Davanm mevzuu şudur 1929 senesinde, profesör Horuat rahibin karısına, bir ameliyat yapmıştır. Yara kapandığı halde, kadının ağrıları durmadığı cihetle, Papas köyünden tekrar kalkarak Peşteye gelmiş, doktora karısının şiddetli ağrılar altında kıvran- dığını anlatmıştır. bu ağrıların isteriden mütevellit bir vehim olduğu ve zevcesinin hattâ birazda davranmasını söylemiştir. Fakat kadının sancıları dinmi- yor ve tabiati de günden güne Tenalaşıyordu. Zavallı kadın, iki sene şiddetli sancılar içinde kıv- randıktan sonra geçenlerde yeni- den kendisine ameliyat yapılmış ve eski ameliyat yerinin içinden 70 santim uzunluğunda ve 50 santim genişliğinde bir gaz bezi çıkarılmıştır. Sancıların doktor Horoaltın ilk ameliyatta kadının içinde bıraktığı bu gaz bezinden ileri geldiği meydana çıkarılmıştır. Papasin meşhur nisaiye müte- hassısına karşı açtığı tazminat Peşte tebabet muhal bir heyecan ve alâka uyan adres. kartı, | drmıştır. Kış mevsimi için takdim ettiğimiz tam bir. koleksk onan en güzel men taki ektir, Tüccar Tersi J. iTKiN O. İstikll caddesi 405 Del, hüs00, F | Her akşam bir hikâye Geçen hafta Marsilyadan gelen bir. ahbabımı karşılamak için Galata rıhtımına gitmiştim. Vapur erkenden yolcularını boşaltaca- ğından ben de şafakla beraber davranıştım. Fakat lüzumundan fazla istical etmişim. Henüz kayıkçılar bile gelmemiş. Rıbtım boyunca iki üç belediye süpürücüsünden başka kimseler yok. Onlar da bir köşeye sinmiş, esneyerek, gerinerek sabah çıgaralarını tellendiriyorl: Beş aşağı beş yukarı dolaşır ken yanımda biri peyda oldu. Efendi kılıklı bir adam. Kâh peşim sıra geliyor, kâh önümden gidiyor; aradabir deniz açıklarına göz gezdiriyordu. “Onun da bir yolcusu var, de- dim. O'da benim gibi telâşlı bir adam olmalı ki vaktınden çok evvel gel Meçhul adam arada bir bana yaklaşıyor, benimle yan yana gider gibi oluyordu. Bazan önden krşılayarak konuşaçakmış gibi manalı manalı yüzüme bakı yordu. Bir şey soracağı hissettim; va- dair malümat mı almak .. Fakat, mahcup bir adam olacak ki bir türlü cesaret edemiyordu. Onun bu tereddüdile karşısında ilk adımı atan ben oldum, Sudan sunllerle mükâlemeyi açtım. Sözü söhbeti hoş, gençten bir adamdı. Çabulk açıldı, bana emniyet telkin etti. ! — Muhatabımda en hoşuma giden, | zeki sözlerile, uyanık ve canlı | hareketleri idi Konuşmasında can sıkıcı uzun anlatmalar. yoktu. Bilâkis mevzudan mevzua atılıyor, vaktin geçmesine yardım ediliyor. Rıhtımda hafif bir hareket başlamıştı. Kayıkçılar tel tük kü yek başına geçmişlerdi. Vapur açıkta demirliyeceğinden bizi gö- türmek için, ayrı ayrı tekliflerde bulunuyorlardı. Belediye süpürü- cüleri de sabah keyiflerine niha- yet vermiş, tembel tembel, kaldı nm. taşlarına süpürge saallayor- lardı. İsmini bilmediğim arkadaşımla yanyana gidiyorduk; bizi görenler iki eski ahbap sanırlardı. Ara- mızda yarım metroluk bir mesafe yoktu bile, Buna rağmen, orlamızdan, bu kolumu kakarak, koşa koşa bi geşti, Özür dileme tarzı olacak, bir de uzaktan suratını çevirerek bön bön yüzüme sntt. O geniş ve tenha yolda geçecek başka yer bulamıyan bir yabancıya karşı infinlim henüz yakışmamış idi ki hayret edilecek bir manzara ile karşılaştım. Arkadaşım şahadet parmı dudaklarına götürmüş, gözlerile, önümüzdeki kaldırımı işaret edi- yordu. yerde bir para Sahife 9 muzdan geçen telâşknın düşürdüğü mubakkaktı, Ikimizin de ilk hareketimiz eğilip cüzdanı /yerden kaldırmak oldu. Fakat mak bir danı yok etmek niyetinde imiş. Ben cüzdan sahibine seslenmek istedim, Köşebaşını döndüğü için işittiremedim. e Arkasından kop mağa da imkân Beril den kımıldamak istemiyordu. Hattâ cüzdam açmış, paraları saymağa koyulmuştu bile. Öyle süratle parmakları arasında bank notları oynatarak tasnif ediyordı ki hayret! JZannedersiniz ki bu adam kırk yıllık sarraf, Hem de bu ne cesaret! Sahibinin gafleti yüzünden yere düşen bir parayı bilâ fütur kendine maletmek. Yan kı ilğin bir nevidir. Hisseme “düşen bir tomar irili ufaklı banknot bana uzattığı vakit kendimi topladım, Ortaklığı kabule diyormuş gibi parayı cebime sokduktan sonra yol arkadaşımı abıtaya teslim etmeye karar vere dim! Gene birlikte konuşa konuşa gidiyorduk, O, yolda bulunan paranın kendi ayağile gelen kase met, veya piyano gibi bir şey olduğunu, binaenaleyh bu darlıkta bundan istifade etmemenin abmake hik olacağını söylerken, ben de polis noktasının nerede bulundu- ğunu düşünüyor ve adımlarımı © istikamete tevcih ediyordam, Garibi şu ki o hiç çekinmi- yordu, hattâ benden yarım adım ileride yürüyor, sanki o beni muayyen bir yere götürüyormuş gil Daha garibi var. Polis gözük- tüğü vakit ilkönce o yaklaştı, memurla sıkı fıkı O konuşmağa başladı. Derken biri daha peyda oldu. Bu adam demin cüzdanı düşüren telâşli adamdı, Hayır yapılmıyordum muhakkak o, demin bana çarptıktan sonra bir lâhza yüzünü görmüştüm. Şeklü şemaili batırama makşolunmuştu. Bune demekti, komedya mıdır nedir? Bu adamların bana düş manlıklarımı var ki beni hırsız mevkiine koydular? Utancımdan zabıta memuruna ne söyleyeceğimi şaşırmıştım. Boynum bükük, karakola gittik, Yukardan aşağı beni bir süzdü- ler, hüviyetimi tesbit ettiler. Nihayet bizzat komiser muavini beni suçlu vaziyetinden kurtardı. Nezaketle ; af diledi. Meğer yanlışlık olmuş. Beni, deniz yol cularına musallat olan yaman bir yankesiciye benzetmişler de, herifi kolayca, | gürültüsüz patırdısız, karakola götürmek için bu tuzağı kurmuşlar. ,Gönteriği d Kayak tahaffuzhanesinde bi ve yemek sobaları ve makine dairel 932 tar Başmüdürlük kaloriferi münaka: Taliplerin şartnamesine ibaret teminatı muvakkateyi a adet sti milen 5/12/932 pazartesi günü on dörtte başmüdürlükteki mübayaa komisyonuna müracaatları, Salâh Jezeddin ! İstanbul Limanı Sahil Sıhhiye | Merkezinden: kazanı ile dökme soba 8 kalem eşya 6 K.evvel ine müsadif salı günü saat İ4te mahallinde satılacağı dan taliplerin mezkür eşyaları görmek üzere Kavak tahaffuzhanesi İstanbul Gümrükleri Başmüdürlüğünden : için 150 ton lâvemarin kömürünün. aleni e mübayaası mukarrerdir. ile 166 bus beraber adan