20 Eylül 1932 Tetrika No. 40 Ispanyol dilberi, âşıkından müsbet cevap alınca sevindi: “Ah bu erkekler! Sevdikleri kadınları daima üzmekten zevk alırlar... Kaptan Tomas yeni sevgi yalvarır gibi hazin ve titrek sesle cevap verdi: — Ben senin bu fedakârlığını unutur muyum, canım?! Sen İlel- ebet kalbimde yaşayacaksın! Eğer bu serseri herifi Amerikan hapis- banelerine tıkdırmağa muvaffak olursan, bir müddet sonra seninle beraber Londraya döner ve mesut bir yuva kurar, evleniriz! — Evvelâ evlensek, sonra yuva kursak daha makul olmaz mı? — Canım, bu kadar aceleye ne lüzum var? nikâh kaydımızın Londrada bulunması senin için daha hayırlıdır? — Bence nikâhın orada ve ya burada oluşunun bir farkı yok. Mamafih sen hasminin mağlup olması için ne kadar istical edi- yorsan, ben de nikâbımızın derhal akdini faydalı görüyorum. Ikinci kaptan çok müşkil vazi- yette kalmıştı. Tomasın bütün emeli: Tim-Tomu Nevyorkta bira- karak biran evel Londraya avdet etmek ve sevgilisi Mis Barney'e kavuşmak. Ispanyol dilberin; — Herhalde ilk işim seninle evlenmek olacak! dedi. yada senin kadar ikacı bir kadın gör Mahkemeye gönderdiğin (Norma) ye ne güzel talimat ver mişsin! Dün gazetelerdeki tafsilâtı okuyunca bayretimden az kaldı küçük dilimi yutacaktım. Bana öyle geliyor ki (Tim - Tom) bu iftiradan kolay kolay yakasını kurtaramıyacak. — Ben onu öyle bir kapana kastırdım ki, ne söylese faydasız. Gazeteleri okumuyormusın? Alehin- de ne ağır neşriyatta bulunuyor. lar. işte bir fikra: “Cemiyet için den böyle mikropları derhal im- ha etmeliyiz. Saf ve temiz cile muhitlerini kirleten bu gibi ser. serilere bundan sonra hakkı ha- yat vermemek İözimdir.. Beşeri hakların kitabı mukaddes kadar aziz tanındığı bir asırda, kadın ticaretine göz yumamayız.., Bu kadar ağır ithamlara maruz ka- lan bir adamın Amerika mahke- melerinden beraet kararı alması, güneşi gökten yere indirmek ve yabut balırı muhiti vesaiti fenniye ile kurutmak okador güçtür. Fakat, — tekrar hatırlatırım ki, bunun aksini yapmak da benim elimdedir. Mesela, mahkemede wuhakeme ve müvazenesi yerinde ir insan gibi söz söyleyen ve hakkını müdafaa eden bu kadına vereceğ iş derhal sizin. aleyhinize olarak değişebilir! Kaptan Tomas bu kadının her şeyi, her düşündüğünü yapmağa muktedir bir mahluk olduğunu anlamıştı. — Aksini düşünmeğe lüzum yok yayrum, dedi, benim kalbim- de ilel ebet senin aşkın yaşaya cakl Buna şüphe etmek günahtır. Yalmz bir noktaya zihnim ilişti Farzı muhal olarak, sen, bana kızsan da davanın meçrasını Tim- Tomun lebine çevirmek istesen, buna nasıl muvaffak olabilirsin? Merak buya., Anlamak istiyorum. — Hakkın vari İngiliz polis bafiyesinin mücrim olduğuna ka- Baat getiren Amerikan mahke- AŞK DİLENCİLERİ Nakleden: ISKENDAR FAHRETTİN yeni bir talimat ile | 20 Eyini 1932 me, iş bu kadar heyeçanlı bir girdikten sonra, davanın istikametini nasıl olur da maznu- nun lehine çevirebilir demek isti- yorsun, değil mi? — Evet, çünkü ben Amerikan bâkimlerinin bir mesele etrafında hasıl ettikleri kanaati bir ande kolayca değiştiremiyeceklerini zan- mediyorum. Ba hususki mazmun bile son celsede kendini fazla müdafanya lüzum görmemiştir. — Nasıl olacağını izah edeyim: Normaya vereceğim talimat il suretle yeni bir hâkim bu kadının geuruna halel geldiğini görerek kendisini tbbı adliye havale eder. Mütemadiyen saçmalıyan bir insana tabibi adinin vereceği rapor elbette menfi olacaktır. Mahkeme muvazenesi bozuk bir kadının bütün sözlerini uydurma ve gayrıvarit telâkki edebilir ve bir anda bütün kana atlerini değiştirir. İşte o vakit Tim-Tom beraet eder. Ve ben bu darbenin senin tarafından hazır. landığını da söylemekte gecik- mem, Hapishaneye onun yerine sen girersin! — Ya sen.? — Ben mi..?/ O vakit beni şey- tanlar bile bulamaz, fakat sen, bir adamın hayat ve şerefile uğraş- tuğın için, derhal müddeiumumi- ke erki erin! Ikinci kaptanın gözü yılmıştı. Hayatında bu kadar dessas ve fettan bir kadınla rüyada bile Karşılaşmamıştı Seni fazla özdüğüme müte- essirim, yavrum! Beni mazur gör. Zekân imtihan etmek istedim Çünkü basit ruhlu ve basit zekâlı kadınlarla yaşıyamam. Sen benim işin idesl bir kadınsın! Bir kaç gün sonra, arzu ettiğin gibi, bu rada ikâhlanacağız... Hiç merak etmel Ispanyol dilberinin gözleri güldü. — Ah bu erkekler. Sevdikleri | kadınları dalma üzmekten zevk | alırlar! Genç kadın bu sözü söylerken, bir elini kaptan Tomasın boynuna dolayarak, dudaklarının arasında bir şarkı terennüm eder gibi mırıldandı: — Ah ne güzel... Arzu ettiğim aç gün sonra Nevyorkta - Ne saadet. Ne ( Arkası var) EMLÂK SAHİPLERİ! Kira kontratları tecdit zamanı yaklaşıyor ! Kiracılorla münakaşa ve pazarlık her vakit müşkil ise de bu sene ahval dolayı- sile daha güç olacaktır. Bu nahoş münakaşalardan, Kurtulmak isterseniz. EMLÂKINIZIN iDARESİNİ Bahçekapı Taşhan No, 20- 21 - 22de mukim UMUM EMLÂK ACENTESİNE TEVDİ EDİNİZI TELEFON 20307 muru. Çantasında bir takım esham var. Bunları, akrabasından ve bankalarda pafiz bir paşa kendisine vermiş. Bu parayı bankaya yatıracak, Halik te dolandırıcı... Anne dincilik plânların a Banka memurlarının devam evliği bir dolan —E, tabiil. veti mevcuttu. Büyük babam da Epice ser- gayet namusluydu. Zira, onun da 'Nasıl temin ettiğini kurcı ım. Esasen, © fransızcada darbı mesel vardır; “ P: kokusu yoktur! ,, derler. Parayı koklayıp da hangi | menşeden anlaşılmaz... Aradan zaman geçtiği için bir babamın parasının hiç kokusu kalmamıştır bele.. Namuskâr bir adam hal de yaşamış, parasını sarf etmiştir. Halbuki beni. Benim yeniden servet taharrisine çıkmam lâzım. Aman, garson yaklaşıyor, bu bahsi kapatalım. (Seslenir:) garson | Garson — (yaklaşarak) ne iste- yorsunuz, efe A — Acaba bunlarda saman söpliyle içilen içkilerden bir şey varm?... Ab, ber zaman o içkilerden içtiklerini görürüm de bayılırım dogrusu, bayılırım.. Böyle, saman çöpile içki içmek, hayatımın en büyük gayelerinden birini teşkil eder. H — (Garsona) anneme bir alafranga limonata ver.. Birann üstüne de limonata içilmez amma, zarar yok,. G — Baş üstün bir tepsi patırtısı saman çöplerini de unutmamış... H. — Aman dikkat... Koltuğu- mun altnda bir çantayla bir adam girdi. tası epice şişkin hayli aptal gibi görünüyor. Oralı değilmiş gibi duralım. Servet bey. — Garson H. — (Annssine) dikkat | A, — Ne var dikkat edecek ? H, — Allah rızasiçin sus, ammel A. — Ne oluyor ki. H. — En heyecanlı dakikada bulunuyoruz. Gözlerim, şikârını gören bir şabinin gözü gibi ke- sildi. Haydi artık sen buradan Öğle yemeğine gelmem. Dua beni bekle! Belki öğleden sonra, elim dolu olarak gelirim! Zenginleşmiş bulunurum. Babamın kaybettiği ile se yerine getiririm... (Annesinin elini öper.) A. — (Gözleri yaşararak) Ber- hüdar ol, evlâdım. (çıkar) H. — (Seslenir) Garson! G, — Efendim. 8, — (Garsonu yolda durdu- tarak) Işte, geldim, garson! Tah- minim doğru çıktı. Gişelerin önü kalabalıktı. Haftanm bugününde, bu saatte böyle oluyor, Acıktım, Biraz yemek yedikten sonra tekrar bankaya gideceğim. Eshamı yatıracağım. Haydı garson, ku- zum bana bir sanduviçle bir bar- dak şarap getir. G.— Şayet yemek yiyecekse- nız, yanımızdaki salona geçmenizi tavsiye ederim. $. — Hayır, hayır.. Uzun uza dıya yemek yiyecek değilim. Esa- sen çok yemek yiyemem iki lok- ma bir şeyl Iki lokma bir şey. G. — Lâkin içeri salonumuz daha iyidir, efendim. et, $. — Eh, mademki israr; edi- yorsunuz, pek Âlâ... Yan geçeyim. G. — Burada bir zat var. Sizinle konuşmak istiyor galiba... 8. — Şu taraftaki bey'mi? lana G. — Evet.. Demin ihtiyar hanımfa oturan bey... İşte, size yaklaşıyor. H — O... Maşallâh... Nasılsınız bakalım, yüzbaşim | 5 — Efendim? H — Vay, beni tanımadıniz mı? 5 — Yanılıyorsunuz. galiba, efendim. Ben yüzbaşı değilim! H — Nasıl? Siz, yüzbaşı Meh- met Ali bey değilmisiniz? 5. — Hayır efendim. Affeder siniz, Ben yüzbaşı Mehmet Ali bey değilim. H. — Öyleyse, affın rica ederim. Pek mahcup oldum. De- mek ki benzetmişim! 5. — Mahcup olacak me var, efendim. zarar yok. H. — Tabii efendim... Yüzbaşı Mehmet Ali beye benzemek hi- capaver bir şey değildir ki. Kendisini , ordumuzun çok fa- al, çok cevval zabitlerindendir. Yirmi üç yaşındayken yüzbaşı olmuştur. tiklâl madalyası da vardır. Hattâ, sizin istiklâl rindal- yanız olmadığını gördüğüm için hayrete bile düşmüştüm. Sizde göphesiz zabit olacaksınız. Zira, balinizde bir cevval ve faal bal görüyorum. Vücudunuz sporla terbiye edilmişe benziyor. Zabit- siniz, değilmi? 5. — (Müşabehetten memnun. Fakat, zabit olmadığı için itiraz ederek:) Maelesef efer Or. dudayken onbaşı olmama ramak kaldı; amma zabıt olamadım. H. — Şaşılacak şey. Halbuki, zabit intiba veriyorsunuz. S. —Halbuki, âlelade bir banka memuriyim. H. — Banka memuru mu dimi... Banka memuru mu dediniz? 5. — Evet, efendim. Banka memurul H. — Ah, hayatta nasılda garip ve harukulâde tesadüfler vardır. Bende tam bir banka memuru arayordum. Ondan bazı malümat isteyecektim. Hattâ, bı rada bulunacağını umduğum dostuma da randevö vermiş Halbu ki, arkadaşım beni fena halde atlattı, Işte cenabı hak bana gene yardım etti. Karşıma bir banka memuru çıkarıyor. 5. — Bu lokanta ve birahanede epice banka memuru bulunur. Zira, bankaları bulunduğu semt, malüm 2. H. — Yaaa... Memurların bu- raya uğradıklarını bilmiyordum! Eh, mademki tali bizi biribirimizi karşısna çıkardı, size ifşada bu- hunacağım. 5, — Emriniz nedir, efendim? Sizden soracağım şey, Pak ben, vi tamamile yabancısıyım. Düşünü sabahtanberi burada şaşkolozlar gi bi oturuyorum. Ne yı kında değilim. Bir mirasa kondum. Daha doğrasu, zevcem bemşire- Biz bir mirasa kondu. değil. Mesela 25000 li line esham var, Esbamı koydum. — Bankaya koyacağım. Amma, bu iş nasıl yapılır, bil miyorum. $ — Bu işin nasıl yapıldığını ben bilirim. Her gün yaptığım işlerden biri. H. — Ab, vallahi sizi zahmete sokuyorum, azirim. Size sualler soruyorum; ayakta bırakıyorum. Yanmaz kumaş Fransada yapılan tecrübe muvaffakıyetli netice verdi Fransanın Lil şehrinde, yanmak tehlikesine karşı gayet mühim tecrübeler yapılmış ve bunlar muvaffakıyetie neticelenmi; Huhuk doktoru matmazel Suzan Bizet nammda bir kız, yanm bir kumaş keşfetmiş ve bir heyet huzurunda tecrübesini de yap maş. Matmazel, keşf ettiği dokuma- dan yapılmış bir çuval içerisine girdikten sonra çuval, baştan nihayete kadar henzine batırılmiş pamuklu örtmüş ve bu benzinli pamaklara da ateş vermiştir Pamuklar, müthiş alevler çıkararak çuvaldan çıkmıştır. Madmazel Bijetin keşf ettiği bu yanmaz kumaş kati yünden dokunmuş ve mürekkebatı sıkı bir surette gezi tutulan kömyeri bir mahlile arılmıştar. Selâhiyettar zevatın söyledikle- rine göre bu keşif bilkassa taya” reciliğe çok yanıyacaktır. Çü ekseri tayyare kazaları, b infilâkından vuku bulmaktadır. Şunu da ilâve edelim ki matma- zel Bizet bu keşfi tekemmül ettir. mezden evvel yaptığı tecrübelerde ağır surette yaralanmıştır. Yeni Zellandda zelzele Wellington 17, (A.A) — detli bir zelzele Gisborne ve iron Baie'de bütün ahaliye dehşet vermiştir. Hasarat ehemmiyetli dir. Bütün sokakları ve yolların: geniş çatlaklar hasıl olan Wairoa' da halk adeta çılgın gibi olmuştur. Maamafih şimdiye kadar yalanz beş kişinin yaralandıkları haberi Arjanti Buenos-Aires, 19 (A.A) Şao Pauladan bilirillğine göre m erbabı yeniden 50 bin bir ihtiyat ordusu teşkil ak bei Bizle birlikte oturun da bir şey v $. Özleyse, efendim, benim bu içeceğim içki son içki olacak. Son içkil Anlıyor mısınız? yarın evleneceğim. 'H. — Nasil, efendim!. Yarın evleniyor mısınız? Ah, bilse bu mesut haberi öğrenmekle öyle bahtiyarım ki. Haydi, şuraya Bendeniz, sinemacılık anız banımefendile bol bol ve bedava sinemaya gidersininiz 5. — Çok teşekkür ederim. Nişanlım Atiye hanım de sine maya, tiyatroya bayılır. H. — babeti. Şimdi, zatı Alinizden almak istediğim malt mata gelelim... (Garsona) garşon! Iki vermut getir... Ha, efendim, ne diyordum... 25000 liralık eshamla temin gişeye yaklaştım. Bana dediler ki, mutlaka karımın da gelmesi lâzımmış. 5. — Öyleya.. H. — Karımın gelmesine ihtiy-ç var mı, efendim? 5. — Var ya.. Onun bankaya İmzasını vermesi lâzım. H. — Aman, nasıl olur, efen- dim?... Zevcem Edimede... 5. — Eğer o gelmeden olmaz dedilerse olmaz. 'H. — Bir noter bulmalı dedi- ler. Fakat, noteri de nerede bulacağız? (Yarın bitecek) Nakilir. (Hatice Süreyya)