Sahife 8 Japonların çalışma tarzı Demsey'i davet ettiler zi Boks propagandası Için Japonyaya çağrılan Demsey boşadığı karısı Estel Taylor ve çocuklarla beraber Los Ancelos olimpiyadında Ja- pon şampiyonlarının, bilhassa yüzücülerinin elde ettikleri mu- vaffakıyetler malümdur. Dünyanın bir ucunda kendi yağile kavru- larak hazırlanan bu çalışkan mil- letin yüzücüleri üç kıta arasında yapılan bayrak yarışını da kazan- dıktan sonra mütehassısların göz- leri adam akıllı açıldı. Los Ancelosun ilk günü yapr- lan resmi geçide, küçücük boylu, çekik gözlü, paytak yürüyüşlü şampiyonlarile çıkan Japonlara ihtimal bazı Avrupa şampiyonları içlerinden gülmüşlerdir. Belki de bazı mütehassıslar; “ bunlar da resmi geçidin acayip rümunele- rinden , diyip geçmişlerdir. Fakat işin alayiş ve merasim tarafı bitip müsabakalar başladığı vakit o çekik gözlü, paytak yürüyüşlü adamların ne oldukları anlaşıldı. Reklâmlarla şişirile şişirile davul olmuş Avrupalı (o şampiyonların binbir itina ile hazırlanmış Rekord” menleri önünde o mütevazi tavırlı, o küçücük (boylu Japoncuklar müsabakaları allak bullak ediver- diler. Bir Nambu uzun (atlamada sekiz (o metreye fırladı. Bir Sesü- kaya azkala dünyanın en güven- diği maratoncularını geride bira- kıyordu. Hele yüzmelerde... Asri yüzme tekniğinin en küçük tefer- ruatına vakıf olan japonlar sarı balıklar gibi Losancelos yüzme havuzlarını köpüklere boğdular.. Şu dehşetli rekorlarile olimpi- yatların rekoru olan Losancelos bittikten sonra iştirak eden mil- letlerin haline bakılınca gelecek olimpiyada hangisinin daha hazır- | lıklı çıkacağı hemen belli olur. Japonların bu olimpiyatından sonra ilk yaptıkları şey, eksikleri | hakkında milli komiteye bir rapor vermek oldu. Amerikaya giden | japon idarecileri tarafından veri- len o raporda; japon milletinin yaradılışına en uygun gelen mü- cadele siperlerinde çok geri kalın- mış olduğu da zikredilmiş... Ra- poru dikkatle okuyan komite hemen fevkalâde bir celse aktede- rek eski şampiyonlardan Demseyi Japonyaya çağırmağa karar ver- miştir. Demseye haftada elli bin lira vererek bütün Japonyada gösteriş maçları yaptırmak isteyen japonlar bu suretle evvelâ boksun propagandasını en müessir şekilde yapmış olacaklardır. Boksu Demsey gibi bir döğüşçü ile tanıntacak olan Japonlar on- dan sonra işe başlıyacaklardır. Ringler üstünde Demseyi gö- recek Japon çocukları yarın ba- şarmağa mecbur oldukları işin ciddiyet ve ehemmiyetini heman anlayacaklardır. lik başlanacak bir işi en güzel modeli ile gençlere prezante etmek kadar doğru ne olabilir... Dünyanın öbür ucundaki Japon- ların şu çalışma tarzlarındaki ciddiyet ve bilgiye bakıp ta gıpte etmemek kabil olamıyor. Ibtisasların en incelerinden biri olduğu artık tahakkuk etmiş olan sporda hedefin evvelden tayin edilmesi ve hedefe varılıncaya kadar tamamile teknik ve pratik yollardan ilerlemenin büyük faide- lerini (o Japonlardan da görmüş oluyoruz. Şu Japon terakkisine ve çalışma tarzına bakup da imrenmemek kabil midir. Şefik İlân tarifemiz 1 Teşrinievel 1931 tarihin- den itibaren gazetemizin ilân tarifesi şu tesbit edilmiştir: suretle Santimi İç sahifelerde Son iki sahifede Tenis turnuvası bu cuma başlıyor Fenerbahçe kulübünün delâletile hazırlanan “Balkan tenis turnuvası, bu cuma başlıyacaktır. 11 eylüle kadar şehrimizde devam edecek bu turnuvaya çağırılan Balkan tenisçilerinden son cevaplar gel- miştir. Memleketimizin (birinci sınıf bütün tenisçilerine açık olan bu müsabakalara Yunanlılardan üç, Bulgarlardan iki ve Romanyalılar- iki kişi iştirak ediyor. Yunan tenis takımile gelecek olan üç kişinin henüz isimleri verilmemiştir. Bul- garlar (o Sürüciyefle (o Yordanof'u gönderiyorlar. Romanyalılar da temsil hakla- rını Botegle Bunya emanet etmiş- lerdir. Balkan Tenis turnuvası kura ile yapılacaktır. Yalnız Davis kupası gibi Türk teniscilerinden dört tanesi final maçlarını oyna- mak üzere kuradan evel son mü- sabakalara bırakılacaktır. Fenerbahçe kortlarında yapıla- cak bu turnuvanın kura şekli Davis kupasına benzediğine göre, Türkiyenin en iyi dört teniscisini nihai maçlarda eçnebi rakipler karşısında görmek kabil ola- bilecktir. Şu itibarla “Balkan turnuvasını, hazırlıyanların bu noktayı iyi düşünmüş olduklarını kabul etmek lâzımdır. Kura usulü en iyi dört Türkü son maçlara ayırmadan tatbik edilseydi, belki ilk maç- larda karşılıklı odüşeçek Türk tenisçilerinden bir kaçı nihai maçlara kadar elimine olmuş bulunacaklardı. O zaman şehri- mizde yapılan Balkan turnuvasının son maçlarında yalnız ecnebileri görecektik, Tabii bu vaziyet mü- sabakaların rekabet heyecanını düşürmüş olurdu. Halbuki, şimdi kabul edilen şekle nazaran son maçlarda dört türkün Balkan tenisçilerile (o çarpışmasına şahit olacağız. Romanyalıların gönderecekleri Botezle Bunyanın hakiki kıymet- lerini bilmiyoruz. Bunların Mişu gibi beynelmilel şöhreti olan eski tenisçilerden sonra gelen genç şampiyonlar olması muhtemeldir. Maamafih dünyanın en mühim turnuvası olan Davis kupasına şampiyon göndermiş bir milletin İstanbuldaki turnuvaya (iştirak ettireceği teniscilerin birinci sınıf oldukları muhakkak gibidir. Bulgarlara gelince, Sürüciyef ve Yordanoflar Atinada yapılan Balkan olimpiyadında isimleri geçen iki şampiyondur. Bulgar tenisçilerinin tektik kıy- metleri bugün bizimkilerden yüksek değildir. Bunu Atinaya gidenler olduğu gibi, geçende Romanyaya giden ve Bulgar tenisçilerini ra- hatça kazanan şampiyonlarımız da bilirler. Bu vaziyete bakilırsa, bu turnuvanın son maçlarında bizim tenisçilere (karşı Romanyalılarla, Yunanlıların kalacağı kuvvetli bir ihtimaldir. Son maçlarda bizimkilerle kar- şılaşacak Romanyalıların hakiki müntehiplerini (o bilmediğimizden onlar hakkında bir şey söyleyeme- yiz. Yunanlıların ise, henüz işti- rak edecek şampiyonlarının isim- lerini vermedikleri için bu turnu- vadaki dereceleri meçhuldür. Şehrimizde yapılacak şu tenis turnuvasile, komşu milletlerin yeni şampiyonları hakkında kâfi bir kanaat edinebileceğimiz gibi Bal- kanlardaki tenis derecemizi de bir daha anlamış olacağımızdan 3 eylül organizasyonunun muvaf- fak elmasını tam manasile isti- yoruz. Tefrika No. 47 RE amm 2 1932 29 Ağustos 1932 Ana - Kız Rakabeti Nakili: (Vâ - No) — Bu vaziyet karşısında, her şeye rağmen, sizin yapacağınız bir tek şey vardır. Hasan beyle ayrılmak... Bunu niçin yapmadınız? Derhal ayrılmanız lâzim gelirdi. Anha minha, tarikatlarda da, talâk, elde edilmez bir şey değil... Trablusgarptaki büyük şeyh, size bu müsaadeyi verebilirdi. Böyle- likle, o hukukunuza da el sürük mezdi. Meliha: — Evet, verebilirdi! Olabilirdi.. -diye yavaş sesle mırıldandı. - lâkin, ne de olsa, bu, annemin felâketine sebebiyet verirdi. Bunu istemedim, bir... İçini çekti. Birdenbire sesini değiştirdi. Annesine karşı daha henüz bir şefkat cümlesi kullanmışken, şimdi onun ismini nefretle telâffuz etti: — Iki senelik bir iftiraka rağ- men, Hasan, hâlâ o kadını unu- tamadı... Ahhh... Bu cümle, hançeresinden umul- maz bir huşunetle çıkmıştı. — Ahbhh.. - diye içini bir daha çekti. Pertev, Meliha'nın gözlerinde garip bir ışığın yanıp söndüğünü gördü. Delikanlı, bu ışıktan hayrete düştü. Titredi : — Ya?... - dedi. - Demek ki, Hasan beyi her şeye rağmen hâlâ seviyorsunuz ? Meliha, o zamana kadar yere diz çökmüş vaziyetteydi. Yerinden sıçradı : — Benmi? Ben mi seviyorum? Sonra, birdenbire sükün buldu. — Kimi seviyorum?... » diye adetâ haykırdı. - ne demek isti- yorsunuz? — Bana ne soruyorsunuz? Bu- nu, kendiniz de pek âlâ biliyor- sunuz. Hasan beyi seviyorsunuz. Kadın, çabucak: — Deli misiniz ?- dedi. Nefes nefese soluyordu. Tekrarladı. Lâkin, bu sefer, ses, daha katidi: — Siz hem delisiniz, hem de beni tahkir ediyorsunuz.. Dahâ demin, kendiniz söylediniz: Hasan bey beni tahkir ve teyife tmiştir. Bana, en yapılmıyacak muameleyi yapmıştır. Beni aldı. Beni almaz- dan evvel de, kocam olmayaca- ğına dair vaidde bulundu. Beni hayatların en kötüsüne, en cehen- İnemisine attı Beni enbüyük bir tahkirle tahkir ve tezyif etti. Beni izdivacımızdan evvel, soğuk, buz gibi bir hiyanetle aldattı. Bu adam,bana, en rakibem olma- anan AL ması lâzımgelen kadını rakibâ diye verdi. Kalbinden bütün hayallerimi, bütün ince hislerimi, bütün necip duyğularımı söktü, çıkardı. Dahâ da fenasını yaptı. Durdu. Bir tereddütten sonra, kararını vermiş gibi, söyledi : — Iki cehennemi seneyi bir- likte yaşadık. Bari bu müddet zarfında yüzüme gülmeğe kalkış- saydı ?.. Hayır | Bana, mütemaddi Surette, lâkayt kalmakta devam etti. Halâ okadadını seviyor... O kadını... Benden dahaaz güzel olan ve daha yaşlı olan o kadını... O beyinsiz, hissiz kadını... Asla yürek ve dimağ sahibi olmayan, olamayan o ka- dını... Pertev: — Annenizden Obahsediyorsu- nuz... * Diye ihtar mecburiyetinde kaldı. Meliha: — Hayır, hayır! diye isyan etti. - hayır O kadın, benim annem değildir. Meliha bu cümleyi o derece şiddet ve kuvvetle söylemişti ki, erkek osusmak (mecburiyetinde kaldı. Boğucu bir süküttan sonra, kadın devam etti: — Pertev bey! Sizde pek âlâ biliyorsunuz ki, bilmeniz icap eder ki, ben bu adamı hiç sevmiyorum. Sevmek şöyle dursun, bilâkis, on- dan nefret bile ediyorum... Demin, benim, Ferit efendi Valkin ile nasıl konuşduğumu işittiniz.. Se- ven adam, öylemi konuşur? Erkek, birdenbire, erkildi, tit- redi. Tasdik etti: — Evet, konaştuklarınızı dinle- dim. Söylediklerinizi işittim. Bunun üzerine, kadın, Pertevin yanındaki sıraya oturdu. Başını ona yaklaştırdı. Gözlerinin ifade- sini daha ziyade yakından görmek istiyordu. Dudaklarının kenarında pek hafif bir tebessüm çizildi. Bu gece zarfında, kadın, ilk defa olarak gülüyordu. — Şayet söylediklerini * “işitti- nizse, bu seferde ben, sizin'nasıl bir adam olduğunuzu anlayamiyo- rum. Zannedersem, koçasıni seven bir kadın, başka bir erkeği hüsnü kabul edemez ki... Pertev Meliha'nın sözünü kesti: — Evvelemirde, Hasan bey sizin zevceniz değil... Sonrada, pek çok şeyleri birden isbata kalkışan hiç bir şeyi isbat edemez. (Arkası var) EŞ Bu sene kışın odun, kömür ihtikârına mani olmak için belediye mabrukat fiatlerini bu sene ciddi surette takip etmeğe karar ver- miştir. Belediye, şimdiye kadar yaptığı tetkikat neticesinde kış ne kadar şiddetli olursa olsun şehirde kâfi derecede stok odun ve kömür olduğu için fiatlerin yükselmesinde hiçbir makul sebep olamıyacağını malı göstermektedir. anlamıştır. Resmimiz, bir odun deposundaki stok a era