30 Nisan 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

30 Nisan 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 8 Eskizamanın gelinhanımları, hamamda Masal olanlar Akşam çalgı, çengi ve eğlenceler... Gelin hanım soyununca arkasına sırmalı havlu örtülür, beline ipekli peştamal sarılır, çengi kolu öne düşer.. Tramvayla, Galatada, bankaların önündeki yukuştan çıkıyorduk. Arabanm içi balık istifi gibi. Vatmanın arkasında, kalabalığın srasında, güç haliler nefes alıyorum. Yanımda bulunan bir adam kolumu dürttü, — Galiba size sesleniyorlar! dedi! Başimı çevirdim. Bizim kırk yıllık ahbap Saide hanım değil mi? Karşılıklı, birbirimize: — Ayul ne zamandır nereler- desiniz? — Size sormalı. — |Nereye? — Siz nereye? Gibi sözleri, evdekilerin istifsarı hatırını müteakip adresini alarak ayrıldim ve ineceğim yerde indim. Sıcağı sıcağına, ertesi gün, Teşvikiye civarında, küçük keri- mesinin hanesinde, Saide: hanımı ziyaret ettim. Saide hanım, eski hanımlarımıs zın meclisi pek hoş; sözleri pek tatlı olanlardandır, söze şöyle başladı: i — Ben de size eski gelin ha- mamlarını” anlatacağım: Söyliye- ceklerim; bugünlerde değil. 25, 30 senedir ortadan kalkmış, geç“ miş günlere karışmış şeylerdir. Cemiyet sahipleri şayet gelin hamamı da yapacaşlarsa; düğüne davete geldikleri gün hamama'da çağırırlardı. Düğün daveti, bir hafta evvel perşeribeden başlar. Davetler, behemehal pazar gününe kadar bitirilmelidir. Çünkü düğün hazır- lıklarına yani elbise diktirilmeğe veya tadil edilmeğe, o hediye almağa vakit lâzımdır. Gelin hamamları ekseriya pa- zartesi, bazan da çarşamba gün- leri yapılırdı. Eskiden, Çarşamba günleri ve akşamı, erkeklere, çalğılı; içkili, yemekli kına geceleri yapmak ta âdetti. Kma gecesi, sabaha kadar sürer, her davetli erkek, evine; mahmur ve bitap bir halde, horozlarla döner, hemen yatağa düşerdi. Hattâ bu sebebe mebni, halsiz, mecalsiz görülenlere, ( bu gece kına gecesinde mi idin? ) diye şaka edilirdi. Böyle çarşamba akşamları kına gecesi yapanlar, gelin hamaminı Pazartesi yapmak mecburiyetinde idiler. Gelin, dışarı yani damadin evine gideçekse, hamama Pazar- tesi gitmek mümkün olamaz. Çünkü ogün, kiz evinden Çeyiz kalkar, güvey evine götü“ rülür; yatak odası' tanzim “edirlir, sandık odası yerleştirilir. Salı günü ise uğurlu sayılmadığından hamam Çarşambaya kalır. Civarda olan Çinili, Kazasker, Horhor, Ayasofya... gibi büyük hamamlardan biri tutulur. Hamamın suyunma yeri olan soğukluğun etrafındaki sedirlere, kız tarafının getirdiği tertemiz örtüler , (oyayğılar (o yayılmıştır. Taşlığın , o natırlara , ustalara mahsus kahve ocağı kısmında; kabveler' şerbetler” hazırlanmıştır. Kudrete göre, tepsiler içinde mevsim yemişlerinin envaı bulunur. Davetlile, hamam takımlarile, birer ikişer gelmeğe başlarlar. Herkesin: mevki ve itibarına göre, sedirde kendisine yer gösterilir. Natır hanım tarafından feraceleri; çarşafları, peçeleri” alınır; o bir Saide hanım bohçaya sarılıp başkalarına ka- rışmaması için sahibinin yanına konur. Çalgı, çağana misafirleri karşı- lar; çengiler oynar; her gelen davetliye kahveler verilir. Susamcı arap bacı susamlarının hepsini satar. Gelin hazım soyunuca arkasına sırmalı havlü Oörtülür, beline ipek peştamal sarılır, ayğına sadefli; lalınlar giydirilir. Bir koltuğuna hamamcı hanım, öte- kine natır hanım girerek çengi kolu da. öne düşerek içeriye gö- türülür. Her kesin alıştığı ustalar oldu- ğundan, gelin hangi ustaya yı- kanacaksa, o, eline gümüşten tut ta sarı pirince kadar, bir tas alarak, tasın içine fildişi tarak, Halep kili, Edirne mis sabunu koyarak, arkadan takip eder. Hamamın en mükemmel halveti geline tahsis edilmiştir. Bazı da- vetliler; yıkanmayıp yalnız seyre gelirler; yıykanacak olanlar da içeri. girerler. Bellibaşlı; ve itibarlı olanların bir koltuğuna hamamcı hanım; öteki koltuğuna, yine tası tarağı, sabunu alarak natır hanım girip ayrılan kurna başına götürürler. Gelin hamamına davetli olmıyan civar komşular, hariçten geçerken, kapının önündeki kalabalığı yani, şekerci, mahallebici, yemişçi gibi satıcıları görenler de girip seyre- debilirler. Çalgı, çengi dışarıki soğuklukta berdevam. Gelin yıkanır; sirmali hamam takımına sarılıp, omuzuna ağır bir şal da örtülüp, gene koltu- ğunda hamamcı hanimla natır hanım olduğu halde, gene çalgı çengi ile çıkar. Güvey tarafına mensupların ve davetlilerin önlerine gelir; yaşlıla- - (ala ala hey rın ellerini: öper, ( diğerlerine temennah (oeder, Başından çil paralar serpililir. Çengi kolunun, Vaveylaları içinde, usta ve natır hanımların © (darısı lohusa hama- mına, kalabalığın ( Inşallah! Inşal- lah. ) alkışları arasında soyundu» ğu yere oturtulur, Etrafına kil ve mis sabunu kokuları yayılır; yavaş ' yavaş giydirilir. Bu aralik şerbet dağıtılmağa sıra gelir. Şerbetten sonra, dayet- lilerin önüne tepsi tepsi yemişler getirilir, Bü suret, kibar ve zengin işidir. Kudreti olmayanlar ' yalnız , kahve've şerbetile iktifa ederler; Çalğı; ve'raks-alaturka' on bir, : on bir büçuğa; yani gruptan biraz evveline kadar. devameder, kül- hancıya kadar bahşişler verilir. Çengilere:para yapıştırmak âdeti de vardı. Çalğıcılardan biri. tefi eline alıp herkesin önüne gelerek parsa toplar, fakat bazı kibar düğün sahiplerinin bunu menetti- ği de olurdu. Çengi kolü; çift çengi, çift da- ire, bir'keman, bir ut, bir kanun. Çengiler; o eski usul rakslar, zeybek, hora, ayak oyunları oy- nadıkları gibi. karşılıklı çoban, gemici, koç bilezik koç yüzük oyunları, bazan dâ yeni usul kan- tolar oynarlar, nihayet Heyamol- lalar çekerlerdi. Meşhur çenğgiler: Kursaklı, (o Şakurşukur (Fatma, Mahbup ve Binnaz hanımlardı. En ileride olanı, Kursaklı de- diğim; boynunun altı şiş olan çengi ile Mahbup idi Hattâ İpekçi: Kâni beyin: düğününde çengi: Mahbubun çaldığı türkülere bile girmişti. Eski" çengiler usul ve erkân bilirlerdi. Ağızlarından: “efendiml,,- siz: söz çıkmaz. Oynarken, öyle yılışık yılışık bakışmak yok; yüz- leri hiç gülmezdi. Bir defa ortaya çıkıp ta şıkırda şıkır zilleri parmaklara taktılar mı artik seyret gerdan kırışların, omuz titretişlerin, bel büküşlerin, ayak atışların envamı. Bunlar şaka ile” elde edilmez; Usta bir çengiden senelerce talim, meşk göreceksin; duruş, . yürüyüş, ayak kullanış, hoplayış öğrene- ceksin. Yalnız iki elini kaldırıp zilleri biribirine vurmakla oyun olurmu? Gitgide eski çengiler tavsadi. Yeni çıkanlar” Abdinin, Kel Hasanın: tiyatrolarındaki kantocus ları taklit etmeğe başladılar. Bunlarınkisi ortaya naz ve eda ile gelmek, iki dirhem bir çekir- dek kırıtmak, donyağı gibi, kımıl- damadan' kantoyu “süsleyip; şöyle biraz da dolaşıvermek. Kanto usulü çıktığı gün eski çengilik elveda diyip gitmiştir. Sermet Muhlar Emlâk sahipleri! Üzüntü ve zahmet çekmeden Çok irat almak isterseniz Emlâkinizin idaresini UMUM EMLÂK ACENTESİNE tevdi ediniz! Bahçekapı, Taş han No. 20-21-22 Telefon: 20307 — Posta kutusu: 558 İstanbul m — a —— Tefrika No 10 30 Bisan 1932 Sama 30 Hisan 1932 BEŞ YÜZ MİLYON İNSANA HÜKMEDEN KADIN Tarihi aşk, ve “macera romanı (va- Nd) Baş harem ağası Bir an, ayyaşın gözleri" açıldı. Fakat yatağının yanı başında duran içki şişelerine dikildi. Bun- lar, elinin uzanabileceği bir uzak- lıktaydı: ve pirinç rakısı şişeleriydi. Imparator, şu ande sade bu şişeleri düşünüyordu. Şu: ande değil, belki bütün hayatında, düşüncesinin büyük bir kısmını işgal eden, içkiydi ya... Düşündüğü birde delikanlı larıydı... İmparatoriçe (o valdesi, onu, ne demeğe delikanlılarından mabrum:. etmişti sanki?.. Şimdi, onları düşünüyordu ve: kendini ancak içki içerek oyalıyordu. Ne ehemmiyeti vardı: Çin'in velev en “güzel kadını - işte şimdi olduğu gibi - başı ucunda onun emrini: beklemekte bulunsun... Imparatorun: gözü kadın gör“ miyordu ki... Zaten dünyada asla kadından hoşlanmamıştı... Oda- sına sokulan kadınları, sabahlara kadar, secde eder' vaziyette bek- letmişti. Onlara zerre kadar ehemmiyet vermemişti. Mukaddes adam, - annesi hariç, - bütün kadınlara düşmandı. Anne- sine karşı husumetini ibraz etme- mesi de onu sevdiğinden ileri gelmiyordu ya, hoş... Ona'ehem- miyet vermesinin yeğâne sebebi kendisini afarozlamasından kork tuğu içindi. Yukarda. anlattığımız veçhile , o imparatoriçe ( valdenin elinde, imparator aleyhinde kul lanabilecek (o kuvvetli bir silâh vardı. Ye- Ho, imparatora bakıyor bakıyordu.da cesaret ve kuvvetinin arttığını (o düyüyordu. ( Nihayet, yattığı yerden büsbütün doğ- ruldu. Yavaş yavaş < yatağa yaklaştı. Bu hareketile, gençkız, hakikati halde, mukaddes an'aneleri ayak altına alıyordu. Fakat, taliini bu suretle tecrübe etmekten başka çaresi kalmamıştı. Taliini tecrübe edecekti.. Ne olursa olsun... Ne bahasina olursa olsun! Zarını oynayacaktı! Bu sırada, imparator, başını yavaşça çevirdi ve yanı başında ayakta duran odalığını gördü. Bu odalığın bütün mukaddes merasimi ayaklar: altına aldığını elbette: o da, sarhoşluğuna rağ- men; anlamıştı. Netekim: işte; gayet büyük bir hayret alâmeti gösterdi. O derecede ki, Ye- Ho, bütün cesaretinin” kırıldığım duydu. Az daha, yeniden secdeye: varacaktı! Lâkin, imparator, bir hareketle, onu, secdeye varmaktan: menettil Öyleya: Mukaddes merasime bu riayetsizlik'ona vız gelmez miydi?.. Genç kız, imparatora, - diğer kanınlara nisbetle - daha az aptal ve daha: hoş göründü. Imparator ona; hattâ yayik bir sesle hitap bile etti. — Öteki odalıklarım” gibi sizi de: telleyip: pullamışlar... amma, bu cihhetler: beni alâkadar et- mez... Lâkin, bereket versin, siz onlar gibi cansız durmuyorsunuz... Daha ziyade adama benziyorsu- nüzl... Haydi, kadehime azıcık içki koyunuz! Ye-Ho, zarif bir hareketle isti- cal gösterdi. İmparatorun kade- hine müstekreh pirinç rakısı dol- durdu. Pirinç içkisi öyle' bir içki- dir ki, kokusu on adim öteden buram buram duyulur. Imparator sarhoşluktan'o derece: mecalsizdi ki, yalniz kalsa, katiyen bu kadehe içkiyi: tek başıma dolduramazdı. Binaenaleyh, odalığının “bu: yardi» mından: dolayı memnun kaldı. Yes Ho; burada. bir kurnazlığa daha baş vurdu: Bir odalığın bir imparatora bir bardak içki uzat- ması: için, hanedan ve ananatı mucibince bin bir türlü merasime baş vurması iktiza ediyordu. Genç kız, bunların hepsini hazfetti; bardağı imparatora, teklifsizce, doğrudan doğruya uzattı! Imparator Hien Foung, odalı- ğının bu lâübaliliğinden dolayı fevkalâde memnun ve mahzuz oldu; Oh, merasimsizlik ne hoş şey! lasan; bardağı eline biran evvel alarak rakıcağızını içiyor! Kadeh muhteviyatinı" bir nefeste sineye indirdikten <o'ra' mırıldandı: —Doğrusu aferinl;.. Banadaima' © gönderdikleri odalıklara kıyasla, siz, harikulâdesiniz yahu... Ah efendim” ah... Şu merasimden öyle illallah dedim; öyle illallah dedim' ki, bilemezsi ..siz'de benim: gibisiniz galibai.. Ne âlâ, ne âlâ... Kahrolsun merasım, an'- ane... Başbaşa iken olsun bunlar- dan vaz geçmelidir... Değil mi ya?.. (Arkası: var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: