Tetrika No: at Mİ Nisan 1932 SEBA MELİKESİ e | BELES Halk, yılanın deniz kenarında boğulduğu kanaatinde | idi. Şaplı deniz suyundan hoşlanmıyan bu müthiş canavar birdenbire ortadan nasıl kaybolmuştu? Yazan: İSKENDER FAHRETTİN 2 | | ip | Amca Bey'in — Güzel bir albumunu meccanen almak isterseniz: AKŞAM'a abone olunuz | Cemal Na dir bey arkad şretmişlir. hâlinde ne Nisan 1932 zarfında gazetemize sini Nisan içinde ettiröcek bedelleri temdit abone idarehanemizee tile, bu güzel ediye edilecek sönderilecektir. kabzedilmiş olmak album'dan bir 23 Nisan: Çocuk Haftasının başlangıcıdır. zeriz gür'uk yolu beş ayda e ime Seba harabelerine ulaşan bu müthiş yılanı uyutmağa — Evet hazret, sebebi budur! Dünya âlimleri bunun sırrını hâlâ anlayamadılar, — Peki amma, buraya ecnebi âlimlerine söylemiyorlar? — Dünyanın bir ucundan kalkıp buraya gelen bir adam bu sırrın gelen bu sırrı niçin mahiyetini anlamadan geriye dö- | nermi? Herkeste derin bir merak uyanıyor. Ayaklarının altındaki resimli taşları (Okaldırmağa, ve yerden akszden garip seslerin mahiyetini anlamağa çalışıyorlar. ve sonra... bu gece, allah aşkına başka kir şey konuşalım, hazret ! Korkuyorum ki, gene bu meşum kadının sillesine uğramıyalım. — Tılsımlı direğin dibinde kulağıma akseden sedaya inan- mak lâzımgelirse, melikeye, benim harabeler arasında dolaş- mama müsaade etmiştir. İsteseydi, dün, bize her fenalığı yapabilirdi. — Yarın gine harabelere gitmek | niyetinde misiniz? — Şüphesiz... — Bunu ben de size vadetmiş- tim, Fakat, cesaretim kırıldı. — Bana refakat (o etmiyecek misin? Hüseyin başını önüne eğdi: — Sizede mani olmak istiyorum! — Çok rica ederim, sen benim işlerime müdahale etme! — Birkaç gün zarfında sizi çok sevdim.. Hayatınızla, harekâ- tınızla yakından alâkadar olmak mecburiyetindeyim... Ertesi sabah, Hüseyin, bana çok meraklı bir yılan hikâyesi anlattı: — Birkaç sene evvel Ingilizler Cebelde bir yılan yakalamışlardı. Bu yılan tamam yedi buçuk zunluğunda idi Tefrika No 58 ema an LEKE Aşk, macera ve fen romanı Nakili: oO(Vâ- Nü) — Flirt mi?... Ne flirti?... Bu- rada mevzuubahs olan flirt değil- dir. Vesime, bir erkeğe metreslik etmiştir. Yeğenimin, kendi arzusu dahilinde mi Fazıl (o Alkasdi'ye metreslik ettiğini sanıyorsunuz? Busefer Jülidenin rücat hatları tutulmuştu. Genç kadın, kazaya rıza göstermekten başka çare olmadığını anladı. — Vesime gibi nezih, saf bir mahlük mevzubahs olunca, böyle felâketin niçin meydana geldiğini, insan kolay kolay anlayabilir mi? - Dedi- benim bildiğim, bu mü- nasebetin uzun zaman sürmedi- 11 Nisan 1932! Keira | cının dibinde uyurken bir seyyah ! lar şehrin her tarafını taharri ettiler. | | fazla serbes bırakmak hususunda ler hi gün afyonla Haccile cıvarında bir hurma ağa- tarafından uyuşturularak diri diri yakalanan bu yılan Hüdeyde'ye getirildiği zaman bende Hüdey- de'de idim. Sahilde Ingiliz konse- loshanesi müstahdemini tarafından daima afyonla uyutulan bu müt- biş canavar, bir gün, kendisini tımar eden memurların gözünden kaybolmuş... Hüdeyde halkı heye- | can ve telâş içinde.. Herkes bu yılanı aramakla meşguldü. Memur- | İzini bulamadılar. Halk, deniz kenarına | yılanın inip boğulduğu kanaatında idi. Bundan kırk sene evvel gene böyle büyük bir yılan zuhur etmiş. Halk yılanı kovalıyarak sahile kadar sürmüştü. Yılan deniz suyu ile temas eder etmez ölmüş. Şaplı İ deniz suyundan hiç te hoşlanmıyan bu kabil yılanlardan yegâne ta- | baffuz çaresi deniz suyudur diye- rek herkes evinde bir miktar şaplı su bulunduruyordu. Aradan beş ay geçmişti. Bir gün Seba harabelerinde gezen | Araplar, orada gene böyle büyük | bir yılana tesadüf etmişlerdi. | Yılanı görmeğe gidenler arasın- da bende vardım. Onu görür görmez o tanımıştım: Hüdeydede gördüğüm o müthiş canavar... Fakat, bu elsiz ayaksız mahluk sekiz on günlük yolu katederek buraya nasıl gelebilmişti? Yılanı o kadar iyi tanıyordum- ki, Hüdeydede iken alnına lugi- lizler tarafından bağlanan mavi boncuklar bile duruyordu. Rengi, boyu, kalınlığı, ” Afyon- dan Lüzülmüş (yeşil. gözleri. Velhasıl bütün kususiyetlerile tam kendisi.. o Hüdeydeden kaçan gidir. Fazıl Alkasdi ne yapmıştır? Vesimenin (ebeveyni (o kızlarını acemilik göstermemişler midir? Gurur, gelip geçici bir hırsın, gönlünün dilediği gibi bir hayat | yaşamak arzusu, bütün bunlar, bedbaht Vesimenin feci akıbeti üzerinde amil olmamış mıdır? Bu | asrın genç kızlarının korkunç zihniyetinin (o künbüne (o varımak mümkün müdür? Onların sukut- ları bazan meydana getiren sebep- ler, bizzat kendi içlerinden doğan | sebeplerdir. Jülide, kendi de farkına var- madan itirafatta (bulunuyordu. Pakize, onu, büyük bir dikkatle dinliyordu. — Harpten bazı, herşeyin ve vazifenin, sonraki (o devirde fevkine , - fazilet | aile muhabbetinin, saf aşkın fevkine - modayı çıkarip oturdular. Anne olmalarına rağme | | yılan. Ç görmeliyim!,, Bu hâdise bir müddet sonra San'adan Hüdeydeye ve Hüdeydedeki Hintliler vasıtasile Hindistana kadar şayi olmuştu. Bir sene sonra Hint şairlerinden Yatuma isminde biri bu yılanı görmeğe geldi. San'ada kendisini ziyaret eden bir kabile reisi: — Cebelde kabileler birbirle- rile çarpışıyorlar. Yolda tehlike | vardır. Şimdilik bu yolculuktan sarfınazar etseniz çok iyi olur. Demişti. Hint şairi, bu tavsiyeyi gurur ve cesaretile gayrı kabili telif bularak, kabile reisine şu cevabı vermiş: — “Ben, Hindistanda, hayatı yılânlanlar arasında geçen bir şa- Onların | ıslıklarından öyle ilhamlar aldım ki... Hiç bir yılan benim için bir tehlike olamaz. Ben şerbetliyim. Onu muhakkak Yatuma, kabile rei- sinin mümamatından şu manayı çıkarmış: “Ben Hindistanda cesa- irim. i retile maruf bir adamım. Yollarda tehlike var diye beni korkutup yolumdan çevirmek istiyorlar. Ben arkaya başımı © çevirecek kadar korkak ve iradesiz bir | kimse olsaydım, buraye gelmez- ! dim. Bana yol veriniz, bana ( Se- ba)nın yolunu gösteriniz, gidece- gim!, Yatumaya yol gösteriyorlar . Hint şairi, melikenin kasrına ka- dar gidior.. Hattâ - kendi tabi- rince - ( mukaddes yılan ) ile mü- him bir mülâkatı da var. — Yilana harabeler arasında- mı tesadüf etmiş..? Hüseyin hikâyesine devam etti: — Yatuma, resimli taşlar tünde dolaşırken, bir ıslık sesi üs- işitmiş... — Aradığımı buldum... Diyerek etrafına o bakınmağa başlamış. ( Arkası var) hâlâ kadınlık hırslarını muhafaza ediyorlardı. Evlâtlarnın istikbalini kızlarının terbiyesini değil, mo- dayı düşünüyorlar. Ve modada garip bir moda: Kızlara, er- keklere, erkekler gibi hareket etmeği emrediyor; bir genç kıza, bir delikanlının yapabileceği her şeyi mubah görüyor. Bunun fena yahut iyi olduğunu söylemiyo- i rum; bükmü vermiyorum? Hayır. Sadece, bunun böyle olduğunu söylüyorum. o Anneler, koluçka- larından ördek yavrusu çıkaran tavuklara benzeyorlar. Yavruları- nın yüzmek istediklerini görüyor- lar. Tavuk olduklari için onlara yüzmeği öğrelmemişlerdir. Yavru- larının o boğulacağını : görüyorlar; amma, gülünç mevkie düşmemek için ses çıkaramıyorlar. Jülide artık, içinin bütün Zeh- rini döküyordu. ! Bu vaziyettemi? | kaplamıştı. Sonra, gene, gözlerini, — Ne var?.. Vaziyetinde ne | var? | — Endişedeyim. Sıhhatimden © korkuyorum. | ! yeceksin diye sana söylemedim ) mi? i hazin çevirdi. | etti. Her akşam bir hikâye Vedia hanımefendicik, hiddetle haykınverdi : — Halit! Bu karıya göz etmi- Halit, başını Vedia'ya çevirdi. — Göz mü ediyorum? Göz mü?. | bir Yanaklarını buhran ateşi tobağında duran pirzolaya hazin Kadın sordu: | — Ben endişe etmeyorum. — Iştiham yok ta.. Halbuki, Iştihasızlık bu hastalık için çok fenadır biliorsun. — Fasik ahlâkın iştihanı kesiyor. Biçare Halit, o gün, yemeğini yemedi. Ab, bu kıskançlık sahneleri! Halit, bundan bir türlü kurtula- mamıştı. Evlendikleri zaman, Halit, Istan- bul'un rekordnıan'larından biriydi. Vedia sporcu olduğu için onu beğenmiş, almıştı. Bütün ozemâne kızları gibi, o da, sporcuları beğeniyordu. Fa- kat, pek yakışıklı bir delikanlı olan Halit'e - Meşhur sporcu diye - başkalarının da baktıkla- rını görünce, onun, spordan elini eteğini çektirdi. Fakat, ne de olsa, eski sporcu tendürüst bir erkek, kadınlar, ona gene bakıyorlar... Vedia, onu, terli terli kuran- derde oturttu; alaturka hamam- dan sonra, denize girmesini icbar Halit'te bir öksürük baş gösterdi. Genç kadın, için için memnun oluyordu. Oh, Halit, zaifliyor; avurdu avurduna çöküyor... Başka kadınlar ona bakmıyacaklar... Vedia, Halit'i o derece seviyor- du ki, öyle kıskanıyordı ki, başka kadınlarada ait olacağına, verem olmasını tercih ederdi. Nihayet muradınada erdi. Iştihasızlık, ağızdan kan gelme, kesik kesik oöksürükler, akşam üzeri ateş, hepsi hepsi baş gös- terdi.. Fakat, Vedia yene de kurtu- lamadıl Bir kadın varki, avurduna çökük delikanlının pe- | şini hâlâ bırakmıyor... Nereye gitseler, onu takip edi- | yor. İşte, lokantaya girdiler. Yine | kadın, karşılarında... — O tarafa (o bakmıyacaksın | diyorum sana Halit... — Peki... Halit öksürüyor... — Annelerin kızlarını yetiştir- mek hususundaki mücrimiyetleri, ölçülmiyecek derecede büyüktür! Şu kadma bakın hele... Elli yaşı- na gelmiş (halâ zaiflamak için elinden geleni ardına koyını- yor. Yirmi yaşındaki kadınlarla aşık atmak istiyor. Elbisesini ona göre yaptırıyor; saçların öyle kes- | tiriyor; yüzünü öyle boyuyor! | avrupada torunlarile (o rekabete | kalkışan atmışlık kadınlar da eksik | değill “Bu gibi anneler ve büyük | anneler, o evlâtlarını (o dadılara, güvernanle'lara lâalettayin bıra- kıyorlar. “Halbuki, Pakize hanımefendi, fazilet ve namus. pek rakik bir limonluk nebatına benzer. Onu, ibtimamla bazı şerait altında yetiştirmek (o mecburiyeti vardır. Dansing zihniyetinin hakim olduğu Kıskançlık bu avurdu /E Öksürdükçe, yabancı genç ka- dının nazarları, ona büyük bir şafakat, muhabbet ve alâka ile bakıyor... Vedia, çıldıracak... — Haydi, kalk... Yemeğini bırak... Eve gidelim... Halit, bâşını iki yana sallayarak: “Lâhavle,, diyor. Kalkıyorlar eve gidiyorlar. O akşam menekşe renginde ve menekşe ;kokulu bir (o meetup geldi... Hâlidin namına... Fakat, mektubu Halidin açmasına vakit kalmadan,' Vedia kapip açıyor! Ve derhâl; anlıyor. O yabancı kadından... Okuyor: Beyefendi / Siz, benim, — senelerden beri arayıp te;bulamadığım idealim- siniz... Sizi seviyorum! Zira, zamanımızın bütün gençleri hoy- rat, sportmen... Bense, modası geçmiş Bir aşka mütemayilim: Annelerimizin devrindeki, hani şu Travita aşkına... müteverrim, sapsarı bir yüz, benim hayalha- nemde yaşattığım erkeğin sima- sıdır. Sizi seviyorum !... Sizi 1... Ölseniz bile, mezarınıza, hergün, deste deste çiçekle geleceğim... Sâmia Mektubun içinde bir sarı gül ve bir iki kelime göz yaşile bozulmuş. Vedia ; çıldırdı... Kurtulmanın imkânı yoktu... Yağmurdan kaçar- ken doluya tutulduğunu anladı... Evvelki rakibeleri — Modern ruhlu ve sporcuydu; - hiç değilse kocasının sade dirisine musallatı. Bu eski âşık usul kadın, onun ölüsünü de bırakmıyacaktı! Vedia, kıskançlığın bu derece- sini asla duymamıştı. (Hikâyeci) Sabıkalı yankesiciler Pangaltı polis merkezi Mehmet ve Cafer isimlerinde iki sabıkalı yankesiciyi tevkif etmiştir. Bu iki yankesici evvelki gün Pangaltıda tramvaya binerek yolcuların cep- lerini karıştırmaya başlamışlar ve Yasin efendi isminde birinin de cüzdanile parasını aşırmışlardır. Bu sırada yolculardan biri işin farkına vararak polise haber ver- miştir. Mehmet ve Cafer yaka- lanmıştır. Bugün de Diyorlar ki... Edebiyat Anketleri Muharriri ; Hikmet Feridun Xoşrwden ; Remzi kütüphanesi Yakında çıkıyor. muhitler, bu beşeri mazh: yetin yetişmesine manidir. $ “ Bütün bulişler içindeen feci olan cihet: Şayet genç kızlara nasihat vermeğe kalkışsanız, sizirle açıktan açığa alay ediveriyorlar. “Etrafınızdan genç ve neşeli bir grupu dağıtmamak için, onların yapmak istedikleri şeyleri mubah görmek mecburiyeti vardır. İşte bunun içindir ki, yaşları ilerlemiş, tecrübeli kadınlar, nasihat ver- mekten susmağı tercih ediyorlar. Onlar da, mümkün mertebe hoşça zaman geçirmek kaygusile cereyana doyuveriyorlar. “Bir çok babalara gelince, kızlarını kendilerile kafadar gör- dükleri için babtiyarlar... Hattâ, nicelerini . tanırımki, o hovardalık sahasında, kızlarını cesaretlendi- riyorlar bile... ( Arkası var)