28 Mart 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

28 Mart 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ipin ucu Tahdidi teslihat konferansında söylenen sözler Şanghaydaki top seslerinihi (o arasında < gürültüye gitti, pek iyi işitilemedi. Şimdi de sustu. Nasıl: susmâsın, nasıl söylesin, ki' cihan siyasetinin nereye ula- şâcağından bihaber... Almanyanın intihabat neticesini bekliyor. Ondan sonra da Fransa inti- habını bekliyecek. “ Daha sonra, Şanghaya yerleşen Capon'un fikrini soracak. Amerikaya kulak kabartacak.. Ingiltereyi - dinliyecek.. Velhasılı kelâm şu tahdidi tes- lihat işinin enini boyuna uydura- “cak, uyduracak amma.. z Fıkrayı bilirsiniz. o Adamın biri, dehşetli yalancı ve mübalağacı imiş. Dostlarından biri: — Ayağına bir ip bağla, ucunu bana ver. Fazla attın mı, ben ipi çekerim, sözü ona göre düzel- tirsin, demiş.. Dediği gibi yapılmış. Ertesi akşam eş dost toplanmışlar. Bi- zim palavracı zat söze başlamış: — Apartmanlarımdan kira alamıyorum... Esham ve tahvilâtım okka fiatine gidiyorl.. — Büyük babacığım, çukulata al, kestaneşekeri al, lokum al... En iyi şey budur! 28 Mart 1932 Alışveriş! Dün kahvede rasgeldim.Arpacı kumrusu gibi düşünüyordu. — Hayrola, dedim, nen var? — Sorma başıma gelenleri: — Ne oldu anlat. Anlattı : — Biliyorsun, ki hayatımda iki kıymetli şeyim vardı, piyanom ve hizmetçim. Son zamanlarda işlerim bozul- du, parasız kaldım. Piyanomu satmağa karar verdim. Gazete ile ilân ettim. Ben evde yokken genç bir bey gelmiş, piyanoyu görmüş.. — Netice? — Hizmetçimi alıp gitmiş |... Netice Beyfendi ağır hastaydı. Kon- sültasyon için dört doktor çağır- dılar. Doktorlar hastayı muayeneden sonra odaya kapandılar. Yarım saat geçti. Hanımefendi sabırsız- landı. “Benim bir arsam vardır, boyu üç yüz bin kilometrodur.,, Arkadaşı ipi (çekince tamamlamış: “ Eni de üç metrodurl,, Hazırun gülüşmüş: — Ayol, eni boyuna uymadı? — Ben onun enini boyuna uy- dururdum amma, ipin ucu bende değil! Tahdidi teslihat konferansı da palavranın enini boyuna uydura- cak amma ipin ucu elinde değil, Ve işin asıl garibi ipin ucunun kimde olduğunu da bilmiyor. şöyle | İskambil... Galibiyet bizdedir, İskambil oynuyoruz; Aklımız denizdedir, İskambil oynuyoruz. Dalgalar pamuk elli, Güzelsin küçük belli, Bu gece senli benli, İskambil oynuyoruz. — Seni bir şartla şişemi sakladığı bu dolabı nasıl açabildiğini öğret Neler var, neler, neler.. Çantanızın içinde!.. Esans, sürme, pudreler, Çantanızın eçinde!.. Eldiven, mendil, ayna, Kalem konmuş şu yana., Bir kart çıktı meydana; Çantanızın içinde!.. — Dürüst ve namuskâr mı oynıyacağız, yoksa her zamanki gibi mi? Çantanızın içinde 7 2 Düşündükçe sarıyor, Gözlerim kararıyor; Başka şeyler arıor, Çantanızın içinde!.. Girdim yeni bir kahra, Kalbimde şimdi tasa: Benim de resmim olsa, Çantanızın içinde!.., Hizmetçisine : — Git bak anlaştılar mı? dedi. Hizmetçi geldi : — Nihayet anlaştılar efendim, ellişer lira vizata istemeğe karar verdiler. .. Oynuyoruz! Yo sevgilim bu fazla, Erittin beni nazla, İki kız bir papasla, İskambil oynuyoruz. Dişi Biletçi ; (o hanımın köpeği işaret ederek: — Burası kadınlara mahsustur, köpek duramaz. — Durun, köpeğim dişidir. Başımızdan çekilin, Şunu iyice bilin, Şimdi de hatır için, İskambil oynuyoruz. yanındaki 4 Birbirine yapışık olarak doğan iki kardeşten IMSET biri işlediği cinayet üzerine on beş sene hidematı bana... şakkaya mahküm olunca... Şeker > 'Teşhis ,Her darbı mesel, her yerde .. Dedi!.. Isterseniz inanmıyın. söylenmez. Kaldırımda yalınız, Beni dinle güzelim, Doktor hastanın sağ gözünü Oturmuş araplardan, arabistan- dan bahsediyorduk. Söz Şama, Şamın şekerine intikal etti. Arkadaşlardan biri: — Ne Şamın şekeri... Dedi ve bu aralık içeri benim arap dadının girdiğini görünçe, cümlesin şöyle tamamladı; — Ne şekerin Şamıl.. Yürüyor güzel bir kız, Hele şuna bakınız, Beni gördü “vayl,, dedi. Madem karşıma çıktı, Demek bahtım açıktı, Biraz da fazla şıktı, Gülerek “hay, hay,, dedi. Karşılıklı : — Paraya günah, toz oluyor! — Pswa elinah duman aluvarl — Ben eminim, evet diyorum. — Ben de eminim, hayır di- lüyor. — Muhakkak, hangimizin ya- lancı olduğunu da ben biliyorum. — Ben de biliyorum! Esperanto Istanbula yeni gelen bir zat, bir memura yol sordu. Adam tam cevap vereceği esnada, ağzıma bir sinek kaçtı. Öksürdü, tükürdü, sineği çıkar- mak için bir takım sesler çıkardı. Yolu söran zat kızdı: — Siz Türkçe bilmez misiniz? Ben esveranto anlamam!. Baksana dondu elim, Haydi bize gidelim, Buda bir “alay,, dedi. muayeneden sonra: — Sizin yalmz gözünüz değil, asabınız da rahatsız. o Kalbiniz bozuk, ciğerleriniz bozuk, böbrek- leriniz bozuk. Size tavsiye edece- ğim şey... Hasta sözü kesti: — Durunuz, sol gözümü mua- yene edin, sağ gözüm takmadır. Saat onu çalınca, Gönüller alçalınca, Bir öpücük alınca, Korkusundan “ayl..,, dedi. Kİ — Affedersiniz, Ahmet beyin evi — Neden sordunuz? — Abmet bev benim de... biliyor musunuz ?

Bu sayıdan diğer sayfalar: