yy EŞ İngiliz Casusu .. LAVRENS -iSTANBULDA! 19 Şubat 192 Nakleden: 1. F Vaziyetime gülmek mi, ağlamak mı lâzım geldiğini bir türlü kestirememekle beraber, taliimin böyle müşkül , zamanlarda benimle istihza etmediğine şahittim O gece her zamankinden fazla derinleştirdiğimiz münasebet ve samimiyeti hiç bir hadise sarmp yıkamazdı. Genç kadın beni memnun edebilmek için âzami fedakârlığı ifaya âmâde görünüyordu. Kapıdan çıkarken OSelmanın yanaklarından öptüm : — Yavrum, dikkat et! Ben gelinciye kadar kimseye bir şey açma! — Ne vakit geleceksin? — Her halde akşama doğru gelirim, — Sizi bekliyeceğim... zi Bir canavarla karşı karşıya. Evden çıktığım zaman Kemal'i hatırladım, Kadıköyüne gitmeden evvel, bir defa da onu görsem nasıl olur?) Diye düşündüm. Kemal'in saf tarafı zekâsından kuvvetli olduğu için, hadiseyi Orhan beye anlatması ihtimali beni Aksaraya gitmekten sarfı nazar ettirdi. Vapura bindini. Şurasını da ilâve edeyim ki, Kadıköyüne ilk defa gidiyordum. (Yogortçuçayırı) denilen semtte, meçhul bir adamı nasıl bulacaktım. Muadelenin bir ciheti malüm olduğu için, esaslı bir ip ucu yakalayacağımı ümit ediyordum. Kadıköy iskelesine çıkar çık- maz ufacık tek atlı arabalarından birine atladım: — Yogurtçuya... Araba on dakika zarfında beni ufak bir tahta köprünün kenarına getirmişti. Arabadan indiğim zaman ne yapacağımı, kime ve nereye gideceğimi bende bilmiyordum. Geniş bir meydana nazır kırk elli evden, acaba, Pervin hangi- sinde oturuyordu. Selma hanım: — “ Muhakkak, o, varacağı delikanlının evine kaçmıştır!,, de- mişti. Selma hanımın fikrine ben de iştirak ettiğim için, Pervini orada bulacağımdan emindim. Fakat nerede? Orası neresiydi? Evlerin önünden geçmeği teh- likeli buldum. Pervin beni pence- reden görürse derhal sıvışıp gi- decekti, Tefrika No 6 LEKE Aşk, macera ve fen romanı Nakili : (Vâ - Na) Fabrikatör Murtaza Kudret beyle olan münasebatını ortalığa ilân etti, ne zaman bu bahis açılsa, kendi kendini töhmet altında bırakan bir tebessümle mukabele ediyordu: Bilhassa yakinda ki izdivacın- dan demvurulduğu zaman.. Jülide ehemmiyet vermeyor gibi görü- nerek, bankerinden, noterinden, sarafından dalâf açardı. Bu mes- leklerde de âşıkları varmış. Bun- larla fabrikatörü ( kıskandırmak, onu izdivaca razı etmek fikrin- deydi! Dogrusu, her cihetce, pep kur- 19 Şubat 1932| nazlıkta hareket ediyordu: Meydandaki ağaçlı kahvehanede bir müddet oturmağa mecbur olmuştum. Kahveci, kahve fincanmı henüz getirmişti Güzel bir tesadüf beni az kaldı yerimden hoplatacaktı. Uzaktaki evlerin önünden genç bir kızla boylu bir neferin kol kola ve süratle geçtiğini gördüm. Başımı ağacm arkasına götüre- rek siper aldım ve uzaktan geçen bu telâşk çifti iyice tetkik ettim. Yanılmıyordum: İşte Pervinin siyah mantosu... Asabi yörüyüşleri.. Ta kendisi.. Pervin. Bu tesadüfün onu bana yaka- latmak Oimkânm vereceğinden emin olarak, hangi eve girdiğini gördüm: Ufak, alçak pencereli, çift kanatlı bir kapıdan evvelâ delikanlı girmişti. Pervin de onu takip etti ve kapı süratle kapandı. Artık, o sıradaki evlerden han- gi sinde şişman bir adam otur- duğunu soruşturmağa lüzum kal- mamıştı. Geniş bir nefes alarak kahvemi içtim. Bu takibatı yaparken kendi kendime gülmekten de bayıla- caktım. Vaziyetime gülmek mi, ağla- mak mı lâzım geldiğini bir türlü kestirememekle beraber, taliimin böyle müşkül zamanlarda benimle istihza (Ooetmediğine (o şahittim. Neticede herhalde muzaffer ola- cağım muhakkaktı. Plânları alır almaz keşke çıkup gitseydim dedim. Mânasız yere kendi kendimle kavga ettim. Ze- kâma cezalar vermek istedim. Fakat bütün bunlar, o dakikada o kadar çok faydasız tetbirler ki.. Proyinin iltica ettiği eve de nasıl gidecektim? Evvelâ sivil gitmeyi, onu bir polis memuru gibi takip etmeyi düşündüm. Fakat, bu, tedbirsizce bir hareket olacaktı. Zabit elbi- sesile heryerde hürmet ve suhulet göreceğimi biliyordum. Zaten pervin beni görür gör- mez şaşıracak, her şeyi itiraf edecek değilmidi? Kahveden kalktım... Ufak polis karakolunun sırasındaki evlerin önünden yavaş yavaş yürümeğe başladım. (Arkası var) tini aranılır, can atılır bir sosyete haline getirmek maksadile, etra- fına güzel kadınlar, güzel kızlar toplamıştı. Kendi güzelliğine, zekâ ve tecrübesine güvendiği için, bu etrafına topladığı kızların ve kadınların rekabetinden okorkmı- yordu. Zengin âşıkları celp ve onları mubafaza etmek sanatını ise kendinden âlâ bilenin mevcut bulunmadığına kaildi. Jülide'de kalpten eser kalma- mıştı. Vicdandan ise pek az nu- munecik bakiydi! Bir maksadı vardı: Zengin olmak ve zengin kalmak! Bütün zekâsını, bilgisini, tecrübesini ve güzelliğini bu uğurda seferber etmişti. Hulâsa, Jülide, şimdiki lüks hayat gübre- liğinden yetişen hafif meşrep ka- dınların bir numunesiydi: Bunca erkeğin felâketine sebebiyet veren Mubi- | Bir isnadı şiddetle reddediyorlar Bir gazetede körler, sağırlar ve dilsizler hakkında bir yazı intişar etmiştir. Bu yazı sağır ve dilsizler cemiyerinin haklı olarak asabiye- tini mucip olmuştur. Sağır ve dilsizler cemiyetinden aldığımız bir tezkerede deniliyor ki: “Bu yazıda bizim için: “Muh- telif insan tabakaları arasında dilencilik gibi başkalarının sır- tından geçinmekten başka bir şey yapamazlar. ,, deniliyor. Bu isnat yalandır ve bizi tahkir mahiyetindedir. Biz şimdiki cemi- yet âzası eski dilsiz mektebinin mezuuwları ve talebeleriyiz. Ve bütün arkadaşlarımız birer san'at sahibidirler. Hemen hepsi mub- telif Oiş sahalarında (o çalışarak içinde yaşadıkları cemiyete faydalı birer uzuv olmağa gayret etmek- tedirler. Hiç bir dilsiz ve biç bir sağır şimdiye kadar başkalarınm sırtından geçinmeği düşünmemiştir Sağır ve dilsizler cemiyeti umumi kâtibi Süleyman Sırrı Serbes meslek erbabından buhran vergisi alınacak mı? Ankara, 17 — Mecliste bu devrede tatkik edilecek olan yeni kazanç lâyihası, serbes meslek erbabını da maktu vergiye tâbi tuttuğundan kazanç vergisi vari- datından çoğalacağı tahmin edil- mektedir. Serbes meslek erbabının verdikleri kazanç vergisi yekünuna göre ve muayyen bir nisbet da- hilinde buhran vergisine (tâbi tutulmaları muhtemeldir. Almanyada gümrük resimlerin- den bazıları arttırılacak Berlin, 17 (A.A.) — Hükümetin ticaret muahedelerinde zikir ve tasrih edilmemiş birçok eşyadan“ alınan gümrük resimlerini arttır- mağı düşünmekte olduğu söylen- mektedir. Konyada kabakulak ve grip Konya 17 (Hususi) — Grip, kabakulak gibi hastalık vakaları- nın çokluğunu nazarı dikkate alan mektep doktorları (omekteplerin bir haftadaha tadiline lüzum gö- rerek tanzim ettikleri raporu sıh- hiye müdüriyetine taktim etmiş- lerdir. Mamafih sıhhiye müdürlü- günce bu tatile lüzum görülme- miştir. Nuri paşa Londrada Londra, 17 (A.A.) — Irak baş- vekili ceneral Nuri paşa, dün öğ- leden sonra buraya gelmiştir. Nuri paşa rak petrol havzasına müteallik meselelerle meşgul ola- caktır. Sağır ve disizler | Her akşam (66 bir hikâye ei hiye arasında bir müşabehet olduğunu farket- mez misiniz? Meselâ, bizim mat- buat arkadaşlardan Etem İzzet, şaha kalkmış timsaha; Kemal Ahmet kara kurbağaya; Nazım Hikmet, kuyruğu kopmuş arslanı; Sadrı Etem iyi beslenmiş bir ispenç horozuna benzer. Kaidenin aksi de caridir: Yolda bir köpek görürsünüz. Yüz yüze gelince hayrette kalır- sıniz. Zira, bu köpek, altı sene evvel vefat eden bir çocukluk arkadaşınızı son derece andırmak- tadır. Yahut gittiğiniz misafirlik evinde, bir papağana nazarınız takılır: Al. Tıpke sizin ohretlik Fatma!.. Hülâsa, hayvanlarla (insavlar arasmda, pek garip müşabihetler vardır. Bu yüzden, arkadaşımın başına öyle garip bir vaka gel- miştir ki... Anlatayım: Arkadaşım Adilin ilk zevcesi, bun- dan altı sene evvel vefat etmişti. Kadıncağız, ansızın şiddetli bir zatülcenbe yakalanmış, üç gün içinde yuvarlanıp gitmişti. Ne harukulâde güzel bir kadındı. Bir çok erkekler ona flirt ederlerdi. Lâkin o, kibar vakur tavrile, her türlü dedikodunun, en ufak şa- ibenin fevkinde dururdu. Âni vefatı, hepimizi ağlattı. Bilhassa, kocasını... Âdil, tam üç karısı Malike'nin matemini sene, tuttu... Kim bilir, sonuna kadar tutacaktı... onu gösteriyordu. Fakat, günün birinde, Âdil'in baldızile nişanlandığını haber al dık.. Bu, hepimizi hayrete düşürdü.. Merhumenin hatırasma karşı, bu hareket, hürmetsizlik sayı mazmiydi? > Aradan bir müddet geçdikden sonra, dostum olan Adil, bana macerasını anlattı. Zevcesi, berhayatken, bir mek- tep arkadaşından mütemadiyen maktuplar alırmış. Genç kadın öldükten bir gün sonra da, aynı mektuplardan bir tane gelmiş. Adil, teessür içinde açmış, oku- muş. Bermutat, “ne yapıyorsun? Iyimisin? Şu moda şöyle, bu moda böyle...,, nevinden bir kadın mektubu. Mektubu, hatıra olarak, yazı masasının bir kenarına koy- muş. Aradan zaman geçmiş.. Âdil, bir sabah, bir gürültüyle uyanmış. Birde bakmış ki, bir beyaz kedi, yazı odasında bir şey- ler devirmiş kaçıyor. Tuhaf şev/ Yazı odasında yiyecek birşeyde belki de ömrünün Gidişat Tenasüh,,e inanır mısınız? yak. Kedi, oraya ne demeğe gir- miş acaba?.. Fare mi kuvalayor? Ertesi gün, kedi, gene yan odasından çıkmış. Adil, o esnada, hayvanla göz göze gelmiş ve dona kalmış; beyaz kedi, bakışları ve çehresinin ifadesi noktasından, tıpatıp karısına benziyor!... Arkasından koşmuş, kovalamış; kediyi tutmak istemiş... Fakat, hayvan, açık pencereden kaçıp gitmiş... Pencerenin açık (olmasına da Adil, hayret etmiş. Zira, mevsim kış; buram buram soba yanıyor.. Yazı odasında da, mangal, pilav gibi, lebalep ateş dolu... Meseleyi (düşünüp dururken, Adil, birde ne baksın? Kanmna, vefatmdan birgün sonra arkada- şından gelen mektup, mangalm ta üstüne düşmüş. Bir kısmı yanmış, öteki kısımı da yanmak üzere... Derhal mektubu kurtar- mış. Fakat, bu sefer hiddet iki misline çıkmış... Hayreti, iki misline nasıl çık- masın ki, mektubün satırları ara- sında, ikinci bir yazı belirmekte.. Bu yazı, Âdil'in öz biraderinin el yazısı.. İfadeden anlaşılıyor ki, Malike ile aralarında uzun zaman- dır teessüs etmiş aşıkane bir mü- nasebet var. Mektuptada yeni bir randevu isteniyor. Kan, Adil'in beynine sıçramış... Evelâ, bu yazının burada nasıl belirmesi mümkün olduğunu tah- kik etmiş: Meğer, insan, temiz bir demir kalem ucunu limon suyuna batırıp'da yazı yazarsa, kâğıtta yazı görünmezmiş. Lâkin, kâğıt son- radan ateşe karşı tutulursa, yazı mürekkeple yazılmış gibi okunur- muş. Demek ki, ötedenberi, Malike- © nin sözde sabık mektep arkada- şından gelen mektüplar, hakikatta âşıkından geliyormuğ. Ölümünden sonra varan bu son mektubun hilesi, bu suretle ortaya çıkmış. Adil de merbumeden intikam ak mak için, baldızile evlenmiş. Baş ka bir şey yapamamış. Zira, ken- di biraderi de bir sene evvel bir apandisit (ameliyatından o vefat etmiş bulunuyordu. Fakat, kedinin Malike'ye ben- zeyişine, iki gün odaya devam edişine, mektubu mangala atarak yakmak istemesine ne Hay sunuz ? Siz, bunu munhasıran sü bir cilvesile izah etmekte bürsünüz. Amma, Âdil'in fikri bu merkezde değil... O, kedide karısınm rubu tenasüh etmiş bulunduğuna kail... “kedi, mektubu imba için mangala atti, diyor. “O (Va- Np ve nice niçe kızları kendi izinden yürüten kadınların numunesi! Şu saatte, salonda, o neşeli guruptan sade ev sahibesile Ve- sime kalmıştı. Hizmetçi, onlara çay hazırla- yordu. İkiside, bu yalnızlıktan memnun gürünüyorlardı. Vesim mütemadiyen kol saatine bakıyordu. Bu hal, hafifmeşrep kadını tebessüm ettiriyordu. Nihayet: — Niçin telâşa döşüyorsunuz, cicim? - Diye surdu. - Aceleniz ne? Saat ancak yedi. Siz bana emanet değilmisiniz? Sizi evinize ben teslim edeceğim. Vesime, biddetlenmiş göründü. — Beni evime teslim etmek?.. Her nereye gitsem, daima bana bu sözü söylerler. Ben çocuk- muyum. o Canım?.. Bıktım artık bu istiklâlsizlikten! Ne zaman evlenip te hür ve müstakil ola- cağım? Jülide, şeytani bir kahkaha attı; Ölmağında tasarladığı hainane plânı meydana getirmek için, şu safsataları söyledi: — Evlenip te hür ve müstakil olmak!!... Aman yarabbi!.. Neler söylüyorsunuz ?.. Bende sizi, şimdiye kadar, benim yanımda, dünyanın manasını, oHanya'sını Konya'sını öğrendiniz e sanıyor- dum.. Benim kocam, izdivaç hayatında beni hiçde hür ve müstekil bir bale sokmamıştı. Siz beni dinleyin: İzdivaç, bizim gibi münevverler için değildir. Halk içindendir; alelâde insanlar içindir. Biz, güzideleriz; güzelleriz; yük- sek tabakayız... Izdivaz, esarettir. bize gelmez... Yanlışlıkla bu esa- rete yakalandığımızı &farzedin, ergeç gine zincirleri kırar, kur- tuluruz! Şayet, maazallah, kocamızı seve- cek olursak bizi behemehal aldatır. Aksi takdirde, biz onu aldatırız t Hülâsa, ebedi bir anlaşamamazlık içinde yaşanır! Mütemadi hırıltılar gürültüler ... Münakaşalar, müna- zaalar... Tri yüzlülükler... Neticede haydi bakalım, hakimin huzu- runa .. (o Eğer karşımızda ta- banca , hançer yahut zehir belirmezse, gene öpelim de başı- mıza koyalım! Zira, izdivacın sonunda bunları da hesaba kat- malı! Bu gibi şakalara kurban giderseniz, herkes, Sizi, üstelik, haksız bulur! Görüyor musunuz izdivacın ne berbat şey olduğunu! Bana kalırsa, on âşık bir kocadan daha iyidir... Hah, hah, hab, hahl Vesime duraladı. — Mamafih, sizin Murtaza kud: ret beyle evleneceğiniz haberi orta-hkta çalkalanıyor. (Arkas var)