22 Kânunuevvel 1931 Akşam : Istanbul konservatuvarında bir saat.. Istikbalin filim yıldızları, operet ve opera artistleri nasıl çalışıyorlar? Kasketini bir yana eğdi, bir g ozunu kırptı ve şarkı söylemeğe başladı! Büyük, gayet büyük bir kuş kafesi tasavvur ediniz. Bu kafesin içinde ayrı ayrı bölmeler olsun, her bölmeye ayrı ayrı cisnten kuşlar koyun. Meselâ birine kanarya, birine iskete, birine saka, birine bülbül, birine ispinoz koyun.. Bütün bu ayrı ayrı dillerle öten mablüklar hep birden kon- sere başlasalar.. İşte Istanbul konservatuarı böyle bir kafesi andırıyor.. Bu muazzam kafesin büyük kapısından içeri girince insan, içinde binbir sesin bulun- duğu garip bir konser karşısında kalıyor. Binlerce sesle karıştırılıp yapılmış nefis bir ses kokteylini kulaklarınızla içiyor gibi oluyor- sunuz.. Taşlar pırıl pırıl temizlenmiş, tahtalar (o pürüzleninceye (okadar oğulmuş... Ortalıkta tek toz tanesi yok.. Temizlik cihetinden ideal bir belediye binası olacak yer... Her odadan ayrı bir ses geliyor: — Vuuuu... — Bir daha... — Vuuwuuuuu... — Recece.. — Re.. Re.. Reece. Şan dersi var... Burası adeta bir ses pazarı, ses meşheri, ses koleksiyonu gibi bir yer.. Çeşit çeşit cins cins, nevi nevi sesler ayni binanın içinde toplanmış.. Insan sesinin akla gelmiyecek kadar çok nevi, cinsi, çeşidi ol- duğunu anlamak izin şan dersi olduğu bir gün kalkıp konserva- tuvara gitmeli.. Meselâ ince ses, kalın ses, daha ince ses, daha kalın ses, baviton, basso, prima- donna sesi, tenor sesi denince skla bir kaç nevi gelir değil mi?. Ne münasebet?, Yalnız ince sesin yüzlerce nevi, kadın sesinin mik yenlarca çeşidi vardır.. Konser- vatuara girdiğiniz zaman kolak- arınızın bu ses nevileri karşısın- da şaşırdığını,adeta budalalaştığını görüyorsunuz...” ” .. Günlerden pazar.. Bu gün bahtan akşama kadar ders var.. İşte dünyanın en acayip koridoru ZANA bir ses kükredi: Yukarda: Konservatuvar müdürü Ziya bey - filim yıldızları arasında bu gençlerin bulunmayacağını kim temin eder? - Bir ses: Döo0o Bu koridora açılan muhtelif kapı- | lar. Her kapının aralığından baş- ka bir çalgının dağınık sesleri çı- kıyor. Bu kapıdan viyolensel, bu kapıdan keman, bu kapıdan piya- no, bu kakıdan şarkı, bu kapı- dan da saksfon.. Her odadaki talebenin giyinişleri, tipleri baş- kadır.. Meselâ keman dershanesi- nin kapısını açın.. Keman çalan talebe konservatuarın en roman- tik gençleridir.. Çoğunun uzun saçları, notalar arasına bakarken bin bir hülya kuran derin gözleri vardır. Genç kızlar zayıf ve has- sastır. Erkek talebe size umumi- yetle Bethofenin gençlik resimle- rini hatırlatır. Fakat bir de gelin saksfon dersanesine girin. İçe- rideki sakin havanın aksine bura- da derin bir neşe vardır. Talebe bilhassa (o giyinişine fazla itina etmiştir. Kostümler en son mo- dadır ve iyi bir terzi makasından çıktıdığı bellidir.. Her kes itina ile tıraş olmuştur. £ İçerideki romantizme mukabil burada deh- şetli bir Amerikanizm vardır. Şan dersi alan talabe de çok şayanı dikkat. Buranın müda- vimlerinin çoğu genç kızlar.. Hepsinin gözlerinde hülya dolu.. Ehhhh bu dersanede çalışanla- rın bepsi operet, opera artisti olmak ümidinde.. Şu bir baktım. Bu muallimin piyanosile beraber : — Doooo... — Faaaa... — Sooool!. diye şan dersi ya- pan mahcup tavırlı genç kızların arasında kim bilir istikbalin kaç sesli filim yıldızı, opera artisti var ?. * operet yıldızı, v. Dünyada on tane çalışkan adam varsa bunlardan biri de konservatuar müdürü Yusuf Ziya beydir. Ziya bey bir taraftan konservatuarın idare işlerile meş- gul olurken bir taraftan halk türküleri, balk şarkıları toplar. Zıya beyin odasında karşılıklı kahve içiyorduk. Dışardan kalın Bana bak banım Müdür burada mı müdür. abla. Bu sesin sahibi biraz sonra kapıyı vurmadan içeriye daldı.. Kasketini bir yana yıkmış, kırmızı kuşağının ucu, ceketinin eteğin- den biraz çıkmış, mavi gömleğin yakası açık, yemenileri pırıl pırıl boyalı.. Elinde hapishane işi bon- çuklu bir tespih.. Bir omuzunu çarpıttı, bir elini göğşüne bastırdı: — Merhaba mü Bir kanepeye ilişti... Eski kül hanbey neslinin son kalan tiple- rinden biri idi.. Ziya bey afili adama pek iltifat ediyordu. Kırmızı kuşaklı: — Hani sen bizim kahveye geldin ya... — Evet. — Şarkıları dinledindi ya.. — Evet. — Dinleyip te yazdındı ya.. — Evet. — Sonra biz arkadaşlarla ko- nuştuk.. Bir tane şarkıyı unuttuk.. Halbuki en koyu tulumbacı şar- kısı o... Söyliyeyim mi?. — Zahmet olmazsa.. — Ne zahmeti be ağabeyciğim.. Şarkıdan gümrük almıyorlar ya.. Söyliyeyim.. Bir elini ağzının kenarına iliş- tirdi, öbür elile kasketini biraz daha yana eğdi, bir gözünü kırptı | ve başladı: “Karada kaplan Denizde arslan Cihanda nam alan Çeşme meydanblar derler bize..,, Ziya bey bunları kemali dikkatle not etti.. Kasketli zat çıktıktan sonra bana döndü: — Efendim biz şimdi, eski tulumbacı şarkılarını toplayoruz.. Bu efendi eski bir tulumbaçıdır da.. Hikmet Feridun Adana gazeteleri istiklâl mahkemesi istiyor Adana, 20 (Hususi) — Burada kaçakçılığa karşı derin bir nefret uyanmıştır . Gazeteler şiddetli tedbirlerin bir an evel alınmasını yazıyorlar ve: Böyle haydutluklar, böyle faziletsizlikler, hiç şüphesiz, alelâde tedbirlerle degil, fevkalâ- de ve seri icraatla izale edilebilir. | Bu e yüksek “mankenin iabliiali için, mutlaka, bir istiklâl mahke- mesi lâzımdır... diyorlar. İNN Amerikadan avdet Yunan güzeli, pehlivanı çokiri yarı bulmuş! Matmazel Diplaraku Cim Londosla evleneceğini tekzip etti Atina 20 (Hususi) 1930 senesi Yunanistan ve Avrupa gü- rellik Kraliçası matmazel Diplaraku Amerikaya uzun bir seyahatten avdet etmiştir. Bu seyahat esna- sında dünya serbest güreş şampi- yonu Yunanlı Cim Londosun, Yunan güzeline evlenmeği taklif ettiği ve hattâ kendisile nişan- landıkları haberi, burada sık sık söylendiği cihetle, matmazel Dip- laraku vapurdan çıkar çıkmaz, gazeteciler etrafını almışlar, ve nişanlanma heberinin doğru olup olmadığını sormuşlardır. Yunan güzeli gazetecilerin suallerini, iptida tebessümle kar- şılamış, sonra onların ısrarı üzerine bu mesele hakkında şu sözleri söylemiştir. “ — Evet, dünya şampiyonu Cim Londosla Amerikada tanıştık, dost olduk, biribirimizi takdir ettik. Bana karşı gösterdiği dostluğun minnettariyim. Fakat onunla nişanlandığım doğru değil- dir. Böyle bir izdivacı biç bir zaman hatır ve hayalimden geçir- medim.,, Yunan güzelinin filha- kika dünya şampiyonu tarafından desti izdivaci talep (edildiği, fakat oşampiyonu iri, yarı bir adam gördüğü cihetle, bu teklifi nazikâne bir surette reddettiği anlaşılmaktadır. Yunan güzeli de gazetelerde neşredil- memek şartile, bunu Atina gaze- tecilerine itiraf etmiştir. Yunan güzeli Amerikadaki intibaları ve Holllivutu ziyareti hakkında şu beyanatta bulunmuştur: — Evet, Hollivuta da gittim. Fakat orada belâmı buldum. Bana büyük para mukabilinde şu veya bu filimde rol almaklığımı teklif ediyorlardı. Bir çok sinema filim şirketleri | müdürleri de bu tekliflerini şifa- hen tekrarladılar. Fakat hepsini | reddettim. Amerikada her gün binlerce aşk ve muhabbet mektubu alıyor- dum. Bu mektuplarla beraber bana okadar çok hediyeler de gönderiliyorduki, bunları Atinaya kada nasıl getireceğimi düşün- meğe başladım. En nihayet bun- ların en kıymetlilerini seçtim ve yanıma aldım. Beraberimde getir diğim altı bavul ve 2 büyük | Yunan pehlivanı Cim Londos sandık bu kıymetli hediyeler ile doludur. Eğer isteseydim, Amerikada milyoner olurdum. Çünkü filim şirketlerinden başka bir çok fab- rikalar da verdiğim ve vereceğim konferanslarda kendi mamulâtınıı reklâmlarını, akil ve hayale gel- miyecek büyük ücretler mukab:- linde yapmamı teklif ediyorlardı. Halbuki ben bu teklifleri, gözel- lik müsabakalarının maksat ve gayesine münafi bulduğum cihelie reddettim, Ankarada Hilâliahmer balosu Ankarada yıl başı Hilâliahmer balosunu hazırlamak için bir komite teşkil ettiğini yazmıştık. Komite toplanarak içtimalarına devam ediyor. Resmimizde komite içtima halinde görülüyor.