17 Künunusani 1930 Sobayı kızartmanın çarı Şu - söz temsili - Türkiye gü- zellik kraliçeleri hakkında, lehte söyleyenler bertaraf, aleyhte söy- leyenler de, ağızlarından baklayı çıkaramadılar gitti. 1929 güzelini beğenmeyenler, geçen sene ka- zanamıyan başka bir çirkini be- ğendiler, 1930 güzeline gözel değildir deyenler, 1929 da güzel olmuyan, herhalde Türkiye güzeli olmıyan sözde güzeli beğenenler oldu. Dün bir arkadaşım, Avrupa gazetelerinde, beynelmilel güzellik müsabakasına girecek olan güzel- lerin resimlerini gösterdi de: — Bunlara baktıkça kendimizi düşünerek — utanıyarum. — d Hayır, Avrupaya gidecek olan güzelden utanmıyorum. — Çünkü Avrupa Türkiyede güzel, hem de çok güzel kadınlarr, dünya güzel- olduğunu - bilir. Yalaız bizi güzelden anlamamakla itham ede- cekler, buna yanıyorum! Zannederim arkadaşımın hakkı var, Feriha Tevfik hanim bu sene birinciliği - kazanamadığına — şük- retsin. Taş yerinde ağırdır. Bu- radı zellerinin evlâdır. : Bu güzellik müsabakası, bende tuhaf bir haleti ruhiye uyandırdı. Nerede âzar ir - zevksizlikle süslenmiş, çirkince bir yosma görsem, müsabakaya iştirak eden güzellerden biri zannediyorum! yanında — pisırmaktan ci kalmak, Avrupa gü- | Ağla kizim ağla bahtın açılsınlı. Açılacak Adamcağızın biri hacce gidecek olmuş. Gitmeden evel bir top alaşpur alıp eve birakmış: — — —Hamım ben Mekkeden gelinceye kadar bunları dikip hazırla, diye tenbih etmiş. Fakat kadıncağızın eli varıp ta bir türlü çamaşırları dikememiş. Kocasından “ geliyo- rum! , Telgrafinı alınca iki ayağı bir papuca gelerek alelâcele öte- irerek güya koca- e aat Ra aa salimen gelince hemen o akşam sırtma giydirip köşeye oturtmuş. Hacığı tehniyete gelenler odasında toplanmışlar. Hacı hikâyeleri biter tükenir mi? Hacı efendi anlatır dürürken yarım yamalak - tuttu- rulan bilâl “gömlek, arkasından gecelik entarisi çatır çatır. ayrıl- mış: Hacı oralarda değil. Hara- retli hararetli anlatıyor. O sırada yi lerden biri yavaşça ihtar — Hacı efendi açılıyorsun? Hacı, bu açılma sözünü, hikâ- yelerinin yaptığı tesire hamlederek: — Dürün — bakalım.. — Demiş, daha ne kadar açılacağıml... Bir otelin karşısında oturuyor- lardı. Ana kız pencerede idiler. Otelin perdesi yarı inik duran penceresi önünde, bir adam soyunüyordu.. Adamın yalmız yarı” belinden aşağısımı görüyorlardı. Adam soyununca, kız: — Benim tanıdığım adam değil, dedi. Annesi dudak büktü: — Otelin yeni müşterisi olacak, eskilerden değil. Sonra ilâve eti — Yazık ki büyük annen bur- ga değil İstanbullu olup olmadı- ğğını söylerdi. Kumral Sarışın Görmedim ben daha- bir benzerini, Severim rengi elâ gözlerinil Öpeyim, koklayarak her yerini, Görmedim ben daha bir benzerini! * Seni yollarda uzaktan tanırım: Bir güneş doğdu ufaktan sanırım! Sana kim baksa hemen kıskanırtn, Görmedim ben daha bir benzerini! Hani: kollarla belimden sarışın, Ey yeşil gözlü, vefasız sarışın?.. Sonu hicran mı bütün yalvarışın, Ey yeşil gözlü, vafasız sarışın? * Sarı gülsün: saçının renki sarı, Olma günden güne çapkın, haşarı, Çıkma artık kucağımdan dışarı, Tavsiye Gece yarısından sonra — karanlık, assız bir. yoldan geçiyordu. İçine Birdenbire korku girdi, — Ya çe sem? diye düşündü. cebinde on para olmadığını Sonra hatırlayıp yürüdü. Köşede eli kamalı bir adam tarafın- dan çevrildi. — Uçlan baka- leml — Maalesef ce- bimde — on para bile yok. Yalnız sana — bir iyilik yapabilirim, — Ar- kadaşlarıma yarın geceden — itibaren bu yoldan geçme- Ey yeşil gözlü, vefasız sarışınl. Çekirdekten Levi - efendinin hayatta — sevdiği bir kişi vardı: Kü- çük oğlu, Levi efendi. bir monu severdi. Neden mi deye- ceksiniz? Şimdi anlarsınız: Levi efendi, dük- kânına misafir ge- len arkadaşı Sala- mona, bir. müşte- riye mal satmakta olan küçük oğlunu gösterip » — Daha 12 ya- şında amma, her- hangi bir müşteriyi senin benim kadar kafese - koymasını lerini tavsiye ede- — — Sizi sevdim seveli sersem oldum. biliyor — maşalla! rim. dedi. — Beni doğğduğunuz gündenberi mi sı diyordu. Hesap Ancak Pot Memur — Siz kazayı görmüş- sünüz, otomobilin numarası kaçtı? Riyaziye hocası — Tamamile hatırımda - değil, — Fakat — yarısı tarhedilip, — yüzle — darbedilecek olursa — kalan — harici — kısmetin dörtte biri otomobilin numarası idi. —Bin gömlek mağazası değilmi?| — Evet. — Hepsini çıkarın, karım tec- rübe edecek. Mülâhaza — Hayir , ben dans etmem. YA R LA ü bacak vermiş , pekâlâ yürüyebilir. onu ne diye kucağır a alıp taşıyayım | Fabrikaya yeni amele almuştu. Fabrika sahibi atalyeyi gezerken buna surdu: — Ustabaşı sana vazife verdi mi? — Verdi. efendim. — Ne yapacaksın? — Sizin geldiğiniz — görünce ustabaşıyı uyandıracagım. de arkadaşı Sala- Mesut adam! Cafer o gün mahzun, çok mah- zundu, Fakat bana; 3 — Karşında dünyanın en mesut bir adamını görüyorsun! dedi. — Yal. — Evet.. Fevkalâde güzel bir kadın tanıdım, kendimi beğendir- dim, Bunu / söylerken, güç zaptediyordu. — Bir haftadan beri, saf bir kadın, daha doğrusu bir bakire metresim. oldu. bıçkırıklarını Yani feci denecek kadar enfes şey... Sen hiç bir bakire ile münasebette bulundun sin. O, bakireye dokunamamak heyecanını tatınışsındır. Ben dokunuyordum. Gözlerini dört açtı: — Dokunuyor. muydun? Şu halde bakire değildi. — Yani... — İtiraz etme Bakireye doku- nursan, bakirelikten çıkar, dokun- mazsan, metresin olmaz. — Derin mesele. — Evet. Korkunç, feci bir zev- ki var.. Berbat bir hayat sürüyo- rum. Bir bakire metresim olsun istiyorum... Bunun için el süremi- yoram... El sürmeyincede metre- sim olmuyor. Elimi sıktı: — Dünyanın en mesut adamı yıml Deyip gitti. Ehemmiyecsıı Çocuğun babası, hocaya sorar: — Nasıl, oğlumdan memnun masınız? — Memnunum, yalnız cografiya bilmiyor. — Ehemmiyeti yok. Seyyahata çıkmak niyetinde de Şilir.