11 Eylöl 1929 Tetrika numarası: 117 ABDÜLHAMİT Padişah Melâhatin odasına girmişti. Ca- | fer ağa kapının önünde nöbet bekliyordu. Tam bu sıra karşısına çıkan ikbal: «Kız, seni şimdi boğarım! Haydi çekil git şuradan, Fadişah, sattanat arabası ite (hırkai şerif)i Fehim paşa köprü üstünden iki serse: Abdülhamit sabahleyin erken- den Melâhatin odasına gitmişti. Melâhat karyolasında, gözleri kapalı, yatıyordu. Biraz evel kendisini muayeneye gelen doktoru derhal odadan çı- karmışlardı. Padişahı, Cafer ağa ile birlikte dan içeriye girdiği zaman, Nurinin kız kardeşi İKBAL, uzak- tan, Hünkârın Melâhati ziyarete gel Saşen ü Padişah, sevgili gözdesini böyle ölüm döşeğinde uzanmış görmek- ten çok müteessir olmuştu. Harem ağasına sordu: T! Yarası tehlikeli degil, — Doktor bey öyle söyledi, Padişahım! Eğer hançer bir san- tim Odaha — aşağıdan — girseymiş İkalhini parçalıyacakmış. — — Padişah dişlerini sıkarak - ho- murdandı — Melün.. Tam da can alacak yerine saplanmış... — Vaktinde yetişmeseydim bir daha saplıyacakmış, Padişahım! Abdülhamit: — Vah yavrum vah... Diye söylenerek — karyolasının başındaki koltuğa oturdu. Harem ağasına hitaben: — Cafer, dedi, haydi sen git! kapının dışarısında bekle. Benim burada — olduğumdan — kimsenil Ti olmasın. Aymı zamanda içeriye de sakın kimseyi, hattâ doktoru bile bırakma! | Cafer yerlere kadar eğildi ve odadan çıktı. larem ağası oda — kapısının önünde nöbet bekliyordu. Biraz sonra, uzaktan etrafı ta- ve tecessüs eden İkbal yavaş yavaş yürüyerek Melâhatin odası önüne geldi. Cafer elile işaret etti. — Çekil, Genç kiz şimarık bir eda ile harem ağasına: — Niçin çekilecekmişim? Dedi ve dudağını bükerek yassut harem ağasiyle alay etti Müessesem, yüzlı Gedikpaşa Biçki ve Dikiş — 3 ÂYDA BiÇKi VE DiKiŞ mezunlarının muvaflakiyetleri hayatta ihraz ettikleri mevki dolaisiyle gurur hisseder. En son ve en kolay Fransız usulü ile hiç dikiş bilmeyenlere G ayda, z bilenlere 3 ayda, tuvalet ve beyaz takımları teferraatiyle mükemmelen öğretilir vedevir sonunda Maarilçe müsaddak şeha- detname verilir. Yeni devir 30 Eylülde başlayacaktır alebe kaydı Cumadan maada her gün öşleden sonra İcra edilmektedi aa. Balipaşa Yokuşunda Vahram Asaduryan Eezanesı fevkinde NoT VE AFRODİT Yazan: İskender Fahreddin diye bağırdı. Caferin canı sıkılmıştı. — Kir, dedi, haydi. çekil, git şuradan diyorum sanal Başımi belâya sokma... Zaten kızgınım sana benl İkbal aldırmadı. Bilâkis bir adım daha sokuldu. Harem ağa- sının kulağına egildi. — Gördüm.. nafile yorulma! Arabın korkusundan - dizleri titremege başlamıştı. — Kız haydi odana git.. Bura- larda dolaşma! Sonra fena yapa- İkbal gülerek cevap verdi: — Beni mi? Hah.. Hah.. Hah. Güleyim bari... sen, beni fena işte buna sırt üstü yatıp ta gülmeli. Cafer ağa hiddetinden ne ya- pacağını — bilmiyordu. - Hünkârın içeride olduğunu söylemeğe me- zun değildi. Fakat bu kıza da ne olmuştu? Cafer ağa, İkbali hiç te bu ka- dar itaatsız ve şımarık bir halde görmemişti. İkbal neden söz dinlemiyordu: — Haydi yavrum, fazla söyle- me! Melâhalin yarası çok ağır... İçeride doktorlar var. İkbal, müstehziyane bir tavırla sağ gözünü kırparak: — Odada doktorlar var, öyle- mi? Polatlı kazası |Devlet Demir yolları idaresi Haydarpaşa İşletme müfet- tişliğinden ehemmiyetli bir tavzih Polatlı tren kazası üzerine id: remiz gazetelerden ve bağzı al kadarandan kazanın — mahiyeti tavzih talebine maruz kalmıştır. İdaremiz — emsali ” hadiselerde ağızdan almup nakledilmiş hab leri yanlış anlaşılap anlatılması misallerini müşahede etmiş olduğu için hadiseyi yazı halinde tesbil ederek matbuata vermeyi muva- fık görmüş ve muracaatlara bu cevabı. vermişti, Netekim hadise raporunu gü- nünde matbuata verdik ve gaze- temizin hepsinde intişar etti yab- nız Cumhuriyet gazetesi resmi metne müstenit izahatımızı dere etmemekle kalmayarak haksız ve yanlış tarizlerde bulundu. Dünkü tebliğimizle ifade olunduğu gibi kazanın sebebi Polatlıdan Anka- raya gidecek yokcu treni alelusul arkasına konan takviye makina- sının karşıdan gelen tren makas- ları ” geçmeden evvel - verdiği işareti yanlış anlayarak vaktın- dan bir az evvel haraket etmiş olmasından ibaretlir. Mecruhlar hakkında mühtelif telgraflardan ve kulaklardan — yayılarak — bazı gazetelerde yer bulan havadis temamen yanlıştır. Kazadan mü- teessir olanlar hakkında hekim raporuna müstenid resmi malır mat şudür.. A — Yolcular: bir - yolcunun yüzünde gayet hafif bir sıyrık bir yolcunun alsında kırılan bir camın hasıl ettiği çizkiden iba- rettir. B — Müstahdimin: bir hamalın parmağı ezilmiş bir gardifrenin kalçasında çürük hasıl olmuştur. Bittabi. hadisenin — müsebbipleri hakkında tahkikat ve takibat ya- pılıyor. Kazaya sebep olan maki- nistin şimdiden eli işden çektiri- miştir. Hadiseden çok müteessir olan idaremiz demir yollarına ait her meseleden maalesef hakikatı hale uygun olmayan neşriyat yaz- makta bulunan Cumhuriyet gaze- tesinin bu tarzı hareketinden muzzaf/ bir surette müteessirdir. Bilhassa resmi tahkika müstenit tebligimiz neşredilmiyerek bu bapta malü- mat vermekten içtinap etmiş ol- duğümüzün - yazılması bir eğer muhabirin kasdi tahrikine müs- tenit değilse ayrıca teessüfe lâyık- tır. Devlet Demiryollarının bir cuz'i — Kız seni şimdi boğarım... yoka çekil git guradan.i — Çekilmiyeceğim . boğ bakalım! - Ne sarılsana boğazıma ! | Harem ağası yumruklarını sıktı. | — Kız, senin maksadın nedir? | ne istiyorsun bakayım? — Maksadın mı? Bunu bi miyecek ne var? kardeşim hak- kında hüsnü şahadette bulunmanı ve onu zmdandan kurtarmanı is- tiyorum | — Nuriyi mi? kabil değil... Ben katillere şefaat edemem . — Sus.. kardeşime iftira etme. Katil sensin! Hakikati meydana çıkarırsam mahvolduğun gündürl!! (Mabadi var) Kolaysa duruyorsun, ve içtmat gibi milli camiamızın bir cüz'ü olmakla müftehirdir. Sui tefehhüm neticesi bazı derkü — temaslar yukuu her zaman mümkün ol- makla beraber her vesilede bu milli müessisemizin tarızlere hedef Alınması umumi menfeatımıza mu- vafık olmamak gerektir. İdaremiz her tenkidi. istifadeli bir. ders talakkı etmek zihniyetinden mül- hem olduğunu bir def'a daha temin ve teyit eder. Halkı alâkadar edecek her ha- diseyi vaktinde tamik ve neticeyi tebliğ elmek vazifemiz olmakla beraber / tebligatımızır — verildi; gibi yazılması içersinde cumhuri t gazetesinin de — bulunduğu mühterem matbualımız için dahi bir vazife olsa geraktir. Or. Viktor Hodara Cild ve efrenci bastalıkları her gün öğleden sonra kabul eder beyoğlu Tünel sokak No 11 Telefon: beyoğlu 2136 Muharriri | Bplşevikler, malüm — edüğü — üzese amoleyle köylüya, bütün diğer sınıflara mensup insanlara tstün sayıyotlar; ve onları, bütlm işlere veriyorlar. Zosı bu hikâyesinde, bu zihniyetle —alı İvan ismindeki bu maderzat köylü şair, bana, önceleri, haftada ancak üç defa geliyordu. Lâl sonra, işi azıttı. Herallahmgünü damlamağa başladı. İstediği, pek okadar muğlak bir iş değildi. Mızmız bir sesle, köylü köylü, şürlerini okurdu. Ve, tavassutumu — isterdi:. Tamdığım mecmualardan birine, bunları der- cettirmeliymişim. — Hiç folmazsa bir taneciğini bassalar! - diyordu.- Ne çıkar? Bir taneci Ah, yazımın sılmış şeklini görmeği öyle isti- yorsun ki Sonra, — karyolamın — kenarına ilişir bana, kendi hakkında taf- silât verirdi: mayülün nberidir. Güzelliği, tabiatı, kendimi bildim bileli severim — Arkadaşlarımdam batıları, hattâ benimle alay eder- lerdi. - Fakat , — bu — yaşıtların sokakta kaydırak oynadığı zaman- lar, ben, bir öküzün, yahut bir helvacı kabağının — güzelliği - karşısında , gaşy, mestolurdum. Güzellikten anlarım ben, mühterm . yoldaş, güzellikten çok anlarım ben.. Öküzle helvacıkabağının güzel- iğinden çok anlamasına rağmen, İvan'ın şüirleri, hiçbirşeye benze- miyordu . — Şayet, daha fenası mumla şamdanla aransa buluna- mazdı. Sadece aksayan bir cihet- leri vardı; o da, kafiyelerinin olmaması idi. — Ben kafiyeli şiir yazmam! - diyordu . - Zira, kafiye, meseleyi fena halde karıştırıyor .— İnsan, kafiyeye merak edecek olursa, iş, daha az Ürüyor. Hem, kafiye arayıp bulmak külfetine ne lüzum var, efendim? Tahkik ettim: Mecmuaların kafiyeli şürlere de, kafiyesizlere de verdikleri tahrir ücreti ayaı imiş. İlk zamanlar, o idarehane senin, bu idarehane benim, dolaşarak, İvan'ın şürlerini satmak için uğ- raştım. Fakat, sonra, dolaşmaktan vazgeçtim; zira, taş çatlasa, alını- yorlardi. İvan, sabahları, erkenden, karga kahvaltı etmeden, odama gelir; yatağımın — kenarına — oturur; — ve Ssorardı: — Ecee?... Almıyorlar mi? — Almıyarlar, azizim İvan! — Peki amma, ne diyip de almıyorlar? İhtimal ki, sınıfi men- şeimden şüpheleniyorlardır? Beni burjua - filân sanıyorlardır. Rica ederim, söyleyin, şüphelenmesinler, Ben halisüddem köylüyüm. Babam köylü, dedem köylü, dedemin babası köylü, dedemin dedesi köylü! Analarım, büyük analarım da, hep öyle köylü - kanlardır. | ve marka bezi parçaları pazarlık isteyenlerin her gün müracaatlar teri ile bulunmaları, Ortaköyde Feriye tamiratı icra kılmacaktır. Talipleri, ları ve pazarlık için 14/9/929 cumı mübayaat komisyonunda *,7,5 tem Köhne malzeme satışı: Tütün inhisarı Umum Müdürlüğünden: | İdarenin Toptaşı ve Feriye depolarında mevcut kölne ip, kaneviçe yaprak tütün Zoşçenko Civarımız - çepeçevre - köylerdir.. | Hattâ, bizlere sorarlardı: * Tuhaf: | Siniz doğrusul -derlerdi.. Kuzum, siz, niçin başka içtimai sınıflara mensup — kızlarla — evlenmezsiniz de, hep köylü kızları alırsınız?,, derlerdi. O zamanlar, Çarlık olduğu için, fazla söz söyliyemez, yalnız, biyık altından gülerdik. " Biz ne yaptığımızı biliyoruz!, derdik. Allah - aşkına, muhterem yoldaş, söyleyin şunlara 'dâbenden burjua mür: isa diye şüphelenmesinler! Ben, vallahi, köylü sınıfına mensubum. — Peki, amma, azizim İyvan, şürlerimizi basmamalarınm sebebi unfınızdan şüphelendikleri Onları güzel bulmıyorlar. — Ne? Nece? Güzel mi buk- miyorlar ? Nasıl gü ben, çocukluğ | gözellikleri " duyarım ... — Rica ederim güzeldir diye söyleyin de, hiç olmazsa bir yazımı bassınlar! Tam iki ay, anam, tam iki ay, şairin mütbiş surette tazyikat ve takibatına maruz kaldım. Evet, ben zavallıcık, sinirli ve hasta adam, harbı umumide, A man'ların mulmik gazlarile zehir- lenen Zöşçenko, tam iki İvan'ın işkenceler Fakat, sınıfi menşeine hürmeten sesimi çıkarmadım. - İkinci ayın sonunda, gayrı, tahammülüm kab- madı. İvan'ın yeni bir şiir getir- diğini gö — Genemi manzume? -diye sordum. Şairi maderzat, safdilâne başını salladı. — Manzume getirdim... Gayet küvvetli bir manzume!... Tam iki gün uğraştım. — Neye uğraştım sanki? — Neye- uğraştığımı ne bileyim, mühterem yoldaş? İlham gel Yazdım da, yazdım... Güya, biri, elimi dirseğimden itti... Perii şiir! — Perü şür , ha? İlham , ba?.. - diye , artlık kızdım. * Arkadaş! Buraya bak | Sen, bu safsataları bırak da çalışl... Taş kır, odün yar, çüöpçülük — et! ir, heyecanla ellerime sarıldı S Rm Böyle bir iş varsa kuzum . verin| Odun da yararım, taş da kırarın, sokak da süpürür, - taşçılık da ederim. Elverir ki, ekmek parası çıkarayım! İki se- nedir işsizim. Ne iş olsa yaparım, ne iş olsa ... — Peki amma, sordum . İvan, omuz silkti — Ne şüri Allahını seversen? Ekmek- parası Tâzim, — ekmel Yoksa, şür!. Püf, şür! Maderzat köylü şairi, bir hafta sonra, matbaalardan birine, posta memurü - yaplırdın. O da, şiir yazmağı ebediyen bıraktı. Bügün bana, — maderzat amele şair, eserlerini getirdi Aaaa, destur !.. Beni iş idare- hanesi mi samyorlar, ne 21 | Mütercimi : (Hiküyeci) şür? diye süretile satılacaktır. İzahat almak e 14/9/929 Cumartesi günü saat 10,30 da Galatada Mübayaat komisyonunda”(7,Steminatı muvakkate- Anbar Tamiratı Tütün inhisarı umum müdürlüğünden: deposunda rihtim ile ebviyenin n her gün gelip şattnameyi alma- artesi günü saat 10,30 da Galatada ninatı muvakkataları ile bulunmaları, |