27 Ağustos 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

27 Ağustos 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Sen neden bornuz giymiyorsun da böyle çıplak delaşıyorsun? Denize girmiyorum da andan. Dövüş rakısı nedir? kendisi kalktı. Biletçi sordu. Neden kalktınız? — Terbiye, nezaket icabı, ha- 'mıma yer verdir Biletçi güldü; — Lüzum yoktu... Tramvayda ve o kadından başka kimse yok ki.. Yengeç Aliyi tanımak- istiyı sanız, meyhanelerden birine Birinde yoksa, ötekinde kkak vardır. Yengeç Ali içer. Durmadan, dinlenmeden, mütemadiyen içe. Haydı içmesine içer deyip raş- mayalım. Fakat bu kadar parayı pasıl bulup da verir?.. İşte şaşıla- cak şey budur. , Bunu da $ize ben söyleyeyiz Geçen akşam yengeç bir mey- baneye girdi. | — Bir dövüş rakısı verin! dedi. Meyhaneci duraladı: | — Dövüş rakısı yok, böyle bir | raki bilmiyorum. Ali tekrar etti: — Bana bir Sarhoşun key Meyhaneci verdi. iş rakısı verin! ni bozmağa gelmez. İaalettayin bir rakı Ali birinci kadehi yuvarladı ve derhal ikincisini istedi: —Bir dövüş rakısı daha ver! Bu minval üzere yedi sekiz ka- deh yuvarladı. Nihayet meyhaneci sordu: Kuzum, bu dövüş rakısı de- nedir? Ben böyle bir rakı olduğundan haberdar değilim. — Anlatayım... Şey... Cebimde metelik yok... Hesap görme sır; ilince, nasıl olsa dövüş edeceğ n için dövüş rakısı diyorum. Sahiden dövüş ettiler ve yengeç Aliyi tekme ve yumrukla kapı dışarı attılar. Yengeç Ali” tramvaya — bindi, son sıraya oturdu. Biraz sonra tramvaya bir kadın girince, Ali kası Şarkı Yemekten sonra, ağızdan ağıza dolaşan şarkılar mevzuu bahsoldu. Bir bey: — Ben bir şarkı biliyorum, çok güzel! dedi. Bir hanım rica etti: — Ne olur söylesenize ? — Söyleyemem hanım efeni çünkü çok acık, çok gayri ahl — O halde yalnız güftesi söyleyin! — Galiba tutuldu! Mehmet 5 yağındaydı. Üstünde yeni elbisesi, ayağında yeni iskar- pinleri , başında yeni - şapkası vardı. Babasiyle beraber Sirkeciden trene bindi, - Flüryaya gidiyor. lardı Tren — haraket — ettikten sonru, Mehmet — pencereden — sarkmağa başladı. Babası bir iki kere da- | ruldı, sonra söz geçiremeyeceğini anlayınca, el çabukluğiyle çocu- gün şepkasını kaptı, sakladı Mehmet afalladı. Şapham nerede? — Nerede olacak, uçtu. işte. Çocuk ağlamağa başladı. — Dur, ağlama, bir ıslık ça dayımda gelsin Babası bir ıslık çöldi ve gene el çabukluğu ile şapkayı meyda- 'a çıkardı. Mehmet şapkasını aldı. Amma bu öyle hoşuna gitmişti, ki şap- kayı derhal pencereden fırlattı: — Haydi baba ıslık çal, baka- yım şapka nasıl geliyor! Hava Cemal Nadir geçen gün İzmire gidip geldi. — Ne yaptın? dedik. — Hiç, dedi, hava aldım. İzmirde intişar eden Hizmet gazetesinde tefrika edilen eseri için bir türlü para alamıyan “Vâ - Nü,, atıldı — Bunun için oraya kadar gitmeğe hacet yoktu... Buradan Hizmet gazetesine bir eser gön- dereydin, benim gibi hava alırdın. — Karınızdan ayrıhyorsunuz amma, hüsnü rızası var mı? — Yalmız Hüsnüs , Rızası. olsa Ahmetle Mehmedi de var. O ne yapıyordu? Harikülâde güzel, akıllı, ente- lektücl bir kadın değildi. Sadece Babası başını geriye çevirdi 'mi, hemen ona y&'l:şılıı; — Nasılsın? Diye sarulup, göğsü avuçlanırdı. Ben ölelekter böyle yapar, sonra göz kırparak derdim ki: — Bu gece geliyorum! Fazla söze “hacet kalmazdı . Şernm aSt kata urmanır, erifenin odasına girerdim. Bu pek sık sık olmazdı. Çünkü ikametgâhim otel değildi. On, 'on- beş günde bir kere otelde kahlırdım. Şerife, ilk tanıdığım zaman on sekiz yaşındaydı. Geçen sene yirmi - ikisine bastı. Geçen gün gene otele gittim. Şerife yoktu. İşi çaktırmamak için babasına bir şey söylemedim ve gece doğru üst kata çıktım, odaya girdim. Oda karanlıktı. Yalnız mehtap- la aydınlanıyordu... Yatakta iki vücut görünce nım sıkıldı.. Fakat hiç bozmadı iyi bir kızdı. Şerife, bende çok iyi habralar bırakmıştı. Bu da, çok basit bir kadın olduğu içindi Şi ismini — söylemeyeceğim bir otel sahibinin kızıydı. Uzun boylu, sarışın bir. kızdı. — Affedersiniz, sizi ” rahalsız ettim! dedim. Kadın - doğrulmuştu. — Mehtap altında, bu yarı çıplak vücut hor şama gitti doğrusu... Durdum. Kadın, mahzun bir sesle: — Siz de mi? dedi. O zaman hayret ettim. Bu ka- dın Şerife değildi. — Şerife nerede? — Şerife, evlendi. Onım yerine ben geldim. Fakat acaba Şerife 'ne yapıyordu? Bir bana, bir de koynundaki adama bakıyordu. Nihayet mırıldandı: — Ben şaşırdıml. Artık yaşamaktan, sefalet çek- mekten, aç kalmaktan bıkmıştı. | Kulübesinin tavanına büyük bir çivi - çaktı. İpi geçirdi, ucunu ilmikledi. Tecrübe etmek üzere bir kere asıldı. Tavan - tahtaları çatırdayınca : — Bu işten vazgeçtim, dedi, tavan başıma yıkılacak!

Bu sayıdan diğer sayfalar: