17 Nisan 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

17 Nisan 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SÜ ea —— y / Sahife 6 aa — V17 Nisan 1929 ” İki çocugun cınayetı Biri 12, digeri geri l yaşmda iki çocuk ihtiyar bir kadını oldurduler Paris civarında küçük bir say- iye vardır: Vokreşon.. Burada oturan 86 yüşlarında Madam Filomen Barri geçen Çar- şamba günü evinde ölü olarak bulunmuştur... Madam Filomenk: demirle başına vurularak ö dürülmüştür. Paris zabıtası yetin faillerini günlerce aradı; halde bir ip ucu bile bula mamıştır. — Nihayet uzun uzün tahkikattan sonra ihtiyar kadını biri 12, digeri de 14 yaşında iki küçük — yumurcağın — öldür. anlaşılmıştır. Bunlardan on dört yaşında olanın ismi Emil Lugen 12 yaşında olanın da Lui Heydir. Emil yaşca büyük olmakla bera- ber daha ufak tefek, zaif ve çelimsizdir. 12 yaşındaki Lui kuvvetli bir. çocuktur. Emil evvelâ cinayeti irkâra çu- lışmışsada Luinin her şeşi birer birer anlatması üzerine - itirafa mecbur olmuştur. Bakınız vaka ne kadar garip bir şekilde cereyan ediyor: Emil Paris civarında küçük bir mağazada çıraklık — etmektedi Küçük şeytan bundan bir mü, det evel ustasının çekmecesinden 200 frank çalarak Parise kaçmıştır. Lwi Hey Diyep şehrinde bir müessesede hizmetçilik ederken işinden memnun olmamış başı aldığı gibi Parise gitmiştir. Emil | cebindeki 200 frankla Paris kal- dırımlarında sürterken Luiye rast gelmiştir. İki çocuk birbirleri ile derhal ahbap olmuşlardır. Yumur- caklar birbirlerine hayatlarını an- latırlarken Emil bir aralık yeni arkadaşına sormuştur. — Pariste ne iş görüyorsun? işte köşeden btcaktan P geçiniyoruz Bu cevap üzerine Emil: — Benim 200 fırangım var... Gel şunü seninle yiyip bitiri- verelim... Ondan sonrasına Allah kerim. Bit GÖ çocuk - bir yolta satın almuşlar ve Sen Klu sayfiyesine giderek ogünü sabah- tan akşama kadar balık tutmuş- lardır. Akşam bir otelde kalmış- lardır. Bir iki gün sonra haylaz- larda paralar suyunu çekince Emil: — Ben Vokresonda bir ihtiyar kadın biliyorum, her halde onda para — vardır.. Eğer / bağıracak filân olursa sen kuvvetlisin icabına bakarsın.. Demiş ve Lui de bu teklife Mmaelmemnuniye razı olmuştur. Çocuklar kararlarını verir ver- mez / Vokresona ler ve Tetrika numero: CASUS MEKTEBi Yukarıda Emil, aşağıda Lui cinayeti yapmak için gecenin başlamasını beklemişlerdir. Karanlık bastıktan sonra Lui eline bir - kalın demir Emil de bir mum ılm tır. Emil Ma- inin teşkilâtını iyice için — pencereden içeri girmiş arkadaşına da kapıyı açmıştır. İki yumurcak mumun titrek ziyası altında gürültü et- meksizin ilerlemeğe başlamışlardır. Lâkin bu esnada Madam Filomen uyanmış çocukların yanma yak- laşmıştır. — Bunun — üzerine Lui elindeki demiri iki kere kadının başımna indirmiştir. Madam . Filemen kanlar yere serilmiştir. İhtiyarın öle zannedon çocuklar derhal öteyi beriyi ataştırmağa başlamışlardır. Buaralık mecruli acı acı inlemiş. Emil korkosundan tiril tiril titre- Fakırin serveti! yakın para çıktı Londrada, 83 yaşında doktor Forste isminda *biri geçen ay ölmüştür. Kendini her şeyden mahrum eden, bu senenin müt- biş souklarında bile - odasında soba yakmayan, pejmürde gezen, gıdasından kesen bu adamı her kes gayet fakır. bulmakta - idi. Doktarun ölümünden sonra eşyası — müzayede ile — satılığa çıkarıldığı zaman eski bir. elbise | dolabında gazetelere - sarılı bir paket bulunmuştur. iket açılınca içinden 30,000 lirası ile bir çok defter çıkmıştır. Bankaya —müracaat edildildi; 2,641,750 ingiliz lirası bulunduğu anlaşılmıştır. Bu kadar parası ol- duğu halde nefsini her şayden | mahrum etmesinin sebebi anla- şılamamıştır. Kimsesi ve vasiyet- namesi olmadığı için hükümet paraya vaziyet etmiştir. Trenden duşmu Çocuga hiç bir şey olmamış, yalnız dili tutulmuş Fransada Rube şehrititle ticaret- “le meşgül olan M. Didye isminde biri karısı ve iki çocuğu ile bir- hkte paskalya tatillerini geçirmek için Parise gitmiştir. Bir kaç gün sonra Rubeye av- det ederken trende çocuklarından altı yaşındaki Hanrı, kompartıma- min kapısı ile oynadığı sırada kapı açılmış, çocuk yol üzerine düşmüştür. M. Didye telâşla imdat işaretini çekmiş, — Tren hemen dormuştur. M. Didye ve karısı vagondan inerek arkaya koşmuş- lar, ve çocuklarını mecruh bula- caklarını tahmin ederken Han- min trene doğru - geldiğini ğ tiril titre- | müşlerdir. ü e O t — Korkma be.. Mumu - getir | YA moruğun kafasına bir kaç demir sonra o da geçmi aaklayım .de'| gökürsin, a danammamissunanan v gitsin... geçirmişlerdir. Lui — cinayetten Demiştir. sonra mişil mişil uyumuş Emil Küçük - caniler tekrar — öbür odaya geçmişlerdir. Lui ihtiyar kadının başına bir kaç defa daha vurmuş ve onu / öldürmüştür. Bu sırada Emilin korkudan eli titre- yince mum yere düşmüş ve ço- cuklar karanlıkta müthiş bir heye- can geçirmişlerdir.» Küçük katiller evde bula bula 12 frank bulmuşlar bu para ile Pr Mis- NORA DAvts in sergüzeştleri Bir kaç adım yürüdüler ve ceneralların önünde durdular. Enver Paşa nazikâne bir tebes- sümle, elindeki ipekli mendili genç kadına uzatarak | — Buyurunuz mendilinizi ) Dedi. Alman ceneralı bu sırada Bin- başı Vellerle nışanlısını Türkiye harbiye nazırma takdim etmişti. Madam — Hüzberg — caali bir hayretle, kendisine uzatılan men- dili alarak: — Çok teşekkür ederim ekse- lanıl -Dedi- mendilimi bulacağımı hiç ümit etmiyordum., — Bir az evel dans esnasında irdünüz... ve bu vesile ile ce- neral, hazretleri gerek sizin ve gerekse kahraman zevciniz hak- kında bana izahat verdi. Enver Paşa - Alman zabitine | dönerek şu sözleri ilâve etti: — Her ikinizi de tebrik ederim. Hâli harpte - bulunduğumuz - şu sırada memleket dahiline girme- ge — cesaret eden her bir düşmanı yakalayıp kafasını ezmek, bir düşman - ordusunu cephede mahvetmek kadar mühim ve şayanı takdir. bir muvaffaki- iderek geceyi bir Hotelde hangi | n vicdan azaplarından gözünü bile İarpmamıştır. İşin — garip tarafı çocukların | yetişemeyeceği kadar yüksek olan | tavanda bir sepet asılı imiş ve bunun da - içinde 21,000 - frank- la 30 Fransız altını varmış... | Çocuklar cinayeti - işlerlerken yanlarına tanılmamak için maske | makamında kullanmak üzere bez- | Tllrkıyc harbiye nazırı bu fed; Â e fazla teveccüh stermiş olmak için aynı nezaket ve tebeseümle yer gös- terdi. Madam Hüzberg Enver Paşanın sol, Binbaşı Veller de ğ tarafına uturmuştu. '3milyon Inğllı lirasına| zaman doktorun namına bankada | dan dili tutulmuştur. Bir kaç saat | Büyük operanın orkestrası, Alman konpozitürönün yeni eserini prova etmeye başlıyacağı / sırada, dorkestr, farkına vardı ki, bir kısmında şapo şinua dedi musikı aletini çalmak zarureti var, Halbuki, bu metruk aleti çalmayı Musikışinaslar arasında kimse bil- miyor. Ne yapılacak şimdi? Piyesi oynamaktan vaz mı geçilecek? .. Violonistlerden bi — Pardon! - diye ayağa kalktı. Ben, galiba, şapo şinua çalan birini biliyorum. — Kim bu? — Bir ihtiyar profesör. Opera halkı, fevkalâde mem- 'nun kaldı. Üstada bir heyet gi dererek muaveneti rica edilmesi düşünüldü.. Heyet, yola çıktı. Şehrin ıssız bir bucağında, kötü bir apartı - manda şapo şinua profesörünü buldular. Kirli gümüşi bukleleri başının dört tarafına sarkan ve omuzla- rına kadar inen bir ihtiyar, kapıyı açtı ve insanların kendisini ziyaret etmesinden mütahayyir göründü. Üstat, bizzat buydu. Misafirler içeriye, musikı odasına girdiler. Divanları, koltukları, darmadağınık/ notaları ve şapo şinualarile tam bir artist odası idi burası. Albüm- ler nazarı dikkati celbediyordu: Un premier amour, Air röligicux, Variation brillantes sur le choral de Luther, ilh,,, bonlar hep mün- şapo şinua ile çalımmak ere kompoze edilmiş melodiler, dualar, konserlerdi Opera müntesibini, gayet mü- tahayyirdi. Milli Akademi namına söz aldılar; ve, meseleyi açtılar. İhtiyar üstat hatırlarına geldim, öyle mi kat, zarar yok!.. Bir vazifei vata- niyedir... Madem ki, millet beni istiyor; şitaba mecburum, efendiler. Tranboncu : — Şapo şinuva ile çalınacak, kısım güçe benziyor! - dedi. Profesör, onu, bir tebessümle teskin ederek: — Ne zarar? Güç olsun, kolay olsun, ehemmiyeti mi var? -ceva- bini verdi. Sonra, zaif, soluk elini uzattı: — Şimdilik uğurlar olsun! Ya- rın saat sekizde operada buluşuruz. Ertesi gün, suflör deliği " Şapo şinaa yı » Nota ne kadar güç olursa olsun, çalabiliyormuş.,, Nihayet, mazilerin hatırası olan üstat, kapıdan girdi. — Çok iyi takdir buyurmuşsu- nuz, ekselans! azm ve iradesi hiç bir suretle sarsılmıyan - ve sarsılmıyacak olan Alman milleti bilhassa düşman karşısında tama- mamiyle müttehit ve yekvücuttur. Mamafih, bu tesanüdün husulüne, askeri istishbarat şebekesinin fa- Alman ceneralı, Binbaşı Vellerin| aliyeti sebeb olduğunu hatırlamak, yanında idi. Ceneral, Türkler * ve - Türkiye izahat veriyordu. Madam Hüzberg bundan istifade ederek sordu: — Ekselans ? nasıl buldunuz? Binbaşıya hakkında Memleketimizi — Almanyada her şeyden ziyade / hakikaten sizin de takı dikkatımı - celbeden bir nokta var: Alman milletinin azim adesi harp fecayli karşısında kat'iyen sarsılmamıştır! Genç kadin, — muühatabinin bü özüne cevâben dedi büyük bir hakşinaslık olur zan nederim, Paşa, genç kadının vaziyeti bu kadar düzgün ve sarih fikir ve cümlelerle ifade etmesinden mem-| leri gibi, bir devlet ve bir ordu için çok mühimdir. Bu teşlâlât bozuk ive bilhassa dirayetsiz ellere tevdi edilirse, - diger teşkilât ne kadar muntazam ve hüsnü niyet sal eller tarafından idare edilirse , Asırdide kafasına takke — giydikten — sonra, şapo şinuasını ele aldı. Lâkin, notaya şöyle bir göz attiktan sonra, yarın bütün neşesi birden kırıldı. Sanki, üzerine ağır bir gölge çöktü. Alnı, bir iztırap terile incilendi. Kirpikleri kısıldı. Gözleri notanın satırları üzerinde koşarkem r güçlükle nefes alıyordu. Üstadın bu derece garibine giden neydi? Alman bestekârı, cermen ırkına mahsus bir kindar kurnazlıkla , sapo şinua notasını aklın alamı yacağı bir güçlükte kompoze et- Tondan tona geçişler biri birini - takip ediyordu. Hem de, işin belâsı, bütün bunlar, diger âletler çalınmadığı bir sırada ya- pilacaktı. Ne bir kemana — yay çekilecek, ne bir flüte üflenecek, ne bir,, ne bir ... Şapo şinvanın sesi, fezada yalnız başına inliyecekti, Profesör, herçibadabat, çaldı. İlk gördüğü bu notayı kusursuz, pürüzsüz ve cidden — üstadane başardı. Herkes, onun maharetini tastik etti; hünerine hayran kaldı." O ne kadar nüansları belli ediğ öyle... ö z & Her taraftan “bravol,, lar fişe kıracaktı ki, üstadın ruhunda bir istikrah ve tiksinme hissolundu. Şapo şinua yı, bir intikam silâhı gibi elinde şarsarak ayağa kalktı. — Efendiler! - diye haykırdı. - Bu nota çok (güç... Ben bunu beceremiyorum.,. - Benden daha ustasını bulun! Becle Senelerden beri münsi ve müne zevi bırakılmış olmasının hiddetile ve şimdi bulduğu rağbetin neşe- sile, yere, ölü olarak yıkıldı. Bu metruk âletin çalınılmasındaki bik tün esrarı da beraber götürdü. Son sözleri şu oldu: “ Ben 150 şapo şinuayla çalınmak için bir beste yaptım. Operada onu öy- nayınl ,, Mütercimi Rusyanın hayvan ihracâtı Rusyanın hayvan. ihracatı art- mıştır. Rusya bizden başka Yuna- mıstan, ve Mısıra da hayvan ve ot ihraç ediyor. —Rusya, kendi gemileri kâfi — gelmediğinden bu memleketlere malini - sevk- etmek için Türk vapurcularına müracaat etmektedir. l Ruslar Mısırla Odesa arasında işlemek üzere Aslan ve Sadık- zade - vapurlarını. kiralamışlardır. Ruslar Türkiye ve Yunanistan içit ot ve hayvan nekletmek üzere bir * kaç daha kiralıyacakdır. edilsin - izmihlâl muhakkaktır. Hatiçe Süreyya) ve mağlubiyet — Tefahürden hoşlanmadığım için.. » Enver Paşa genç kadının zekâ” sını takdir etmişti. Binbaşı Vel- lere hitaben: — sizi tebrik ederim, dedi, bu harpte muhakkak/ galip olacak-, sınızl ; Alman ceneralı ilâve etti: , Bu şerefte sizin de bir hlâz, seniz vardır. Müttefikimiz olduğu- nuzu - hatırlatmak — küstahlığında! bulunacağım! Binbağı veller de, Türkiye hâr” biye nazirımın bu samimi / iltifat ve teveccühüne karşı arzı teşek- kür etmişti. (Mabadı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: