Bir eli macera 24 Şubat 1929 KAŞAVEMDE DEVRIÂLEM Bir kapıcının yevmiye rmiye defterinden Selâmi İzzet naklediyor Beni okşayanlar, Söz derleme heyeti azalarını kıskandıracak kelimeler buluyorlardı: «Hanimiş evvadıma ağucuk!. Kumru mümrü ama, hiç olmazsa gene söyle- dikleri anlaşılıyor. Halbu- ki beni kucaklarına aldı- larmı, söz derleme heyeti azalarını - kıskandıracak kelimeler buluyorlar. Mimikte mimik... G Ge... Ge, gel.. hanimiş evvadıma aggucuk!.. Piti- pitide pitipiti ... Dülomu- şun yavrum ... haniya dülücük !.. Maşşala Bu sözleri ilk da duyunca kendimi, cazbant, davulculuğuna — “namzet bir zenci sandım; aynada yüzümü gördükten sonra im rahat etti... Akşama doğrü, ti misalirlere yol verd Eh! dedi, haydi baka- hm herkes yerli yerine ' gitsin; losa yanımh böyle uzün uzadıy? öğfurulmaz. — Oğlumuz ;.—u:âx.ımay gitmiyor, derken, mi- afirlerin yüzüne bir ba- — kiş bakti ki, hacı Nuüri efendi mazarından kalktı sandım, Babamın, amcasının süt. — kardeşinin oğlu, traşını yanaklarıma sürerek beni öptü, ve: « Sana cici şeyler alacağım » de yip gitti. Dünyayı vade- | debilirdi?. Elim ayağım kundaklı olunca, « Hani alacaklarını almadın ? » deyip buğazına sarılmaz- dım ya, Korkusu olma- dığından bol keseden va- dedebilirdi. Tefrika numerosu:12 CASUS MEKTEBİ k ne | Misafirler gittikten son- boşbulunup, | , annem teyzeme: © — Şu ortalığı toplayı- versene! dedi. Yer yerinden oynadı sandım. Odanın içinde bir | kasırga koptu. Eşyalar altüst oldu. Soldaki isl leler, bir koltukla iki kü- çük masa devirerek sağa landılar. Dolabın üs- tündeki şeyler, bir kolon sır kokulu ortalığa akıttıktan sonra çekme- celere tıkıldılar. Süpürge sapı yeyen lambayla, o günden sonra sırra ka- dem basıp, bir daha bu- Tunamayan aynalı dolabın anahtarından bahsetme- yeceğim. ayet fırtına duruldu teyzem dedi ki — Üstün körü bir toplu- luk oldu; fazla gürültü etmemek — için gerisini başka güne bıraktım. Akşam babam her za- mandan erken geldi. gitçi dükkâ erkenden kapamıştı. Mis 'NORA DAVİS in sergüzeştleri olarak alac ndan sevgil Hareket etmekten ictinap ediyordu. Korbeyden emindi.. ve için, vaziyetinden şüphe edilecek başka bir kimse yoktu. O gece yine haya - kararmış ve Mis Nora Sen Lazar cadde- sindeki odasına gelmişti Madam Blânşet merdiven ba- şında Norayı karşıladı: — Bu gece bir az geç kaldınız galiba? Biraderiniz bir saattan beri aşzdaki salonda sizi bekliyor. Bu havadis Noranın bir az ganını sıkmıştı; çünki O gece — Kapiten Skotun — gelmiyecegini kanaatında oldu- tahmin ederek Mülâzım Korbeye © akşam yeme riçte beraber yimek üzre söz vermişti. Madam Blânşete onları iki kar- deş olarak takdim — etmişlerdi. Mırıldanarak — merdivenleri — indi. Kapiten Skot salonda aşağı yu- karı dolaşmaktan yorulmuştu. İki kardeş gibi selâlmlaşdılar. Madam Bilânşet sordu: — Burada yemek yiyecekseniz sofranızı hazırlayayım? Kapiten Skot derhal cevap verdi: — Hayır madam, bu. gece hemşiremle — dışarda — yiyecegiz; kendisini almağa geldim. | | LIsmim kondu... Teyzem özür diledi: — Affedersin dedi, bu | gün biraz ileri gittim. Babam: — Zannetmem deye ce- vap verdi; eğer ileri git- seydin şimdi gene kar- şımda bulunamazdın.. ldü ve İş şakaya dö ismim mevzuu bahsedildi. Teyzem tabii soyunu tekrar hatırladı: İsmi Nuri olacak, bunda düşünecek ne var? Babamın kaşları çaltıdı: | Dört parmak Hasan | efendi soyundan dört par- maklı doğan çocuğun i mi Hasan olur. Bereket vers n annem aralarını buldu : — Ha Nuri ! dedi. Babam dükter bir müddet dü; sonra ilâye etti — Peki ama, ikinci ço- cuğumuza ne isim koya- cağız? Ne?.. Demek bir çocul ları daha olacaktı öyle mi ?.. Demek ben biricik kalmayacaktım?.. Buna tahammül edemezdim Ciyak ciyak bastım avazı. Babam haykırdı : - Hay piçkurusul!.. Par- maklarını hasan efendi- den, gözlerini hacı Nuri efendiden almış; fakat bu kimden Bir filisof âlimin hatırat def- terinden: Aptallar! Beni deli sanıyorlar! Şaşayım akillarına.. Halduki, ben, deli değilim Bilâkis, bir çok âli mektepler bitirmiş (Dişçilik, hikmet, kimya, felsefe tahsil etmiş ) bir âlimi küllüm, | allâmeyim; - Zekâm itibariyle de, benibeşer — seviyesinin — fevkınde bulunuyoruml!! , hayal tarzım öbür insan- den ayrı; - ilmi tabiriyle “mütereddi,, yi mma, ahmak- li müte- mütereddi,, ! - Fransızcası: “dögönöre supericur.! Son zamanlarda, ihtisasatım meyanında, dişçilik ve felsefeyle teveggul etmekti tevhit eylemek - saye: riyete, yepyeni bir Cosmologie ) bahşedeceğim... Evet, yepyeni bir yepyeni bir felsefe, mabiyetini şuracığa yim: -Beni filosoflar, ka de kiyayrilnsaMadiyete| HAKİKÂATi bizim izanımızın e, maddelerde arıyorlar. cosmologic., Müddeamın kaydedivere- ( Ve, bulamıyurtar ) Spiritüalistler ise, HAKİKATi, kendi dimağ- larında — arıyorlar. ( Ve, bittabi, gene bulamıyorlar... a.. Ellette bulamazlar.. bah ... Asıl, HAKİKATi ben bulacağım.. ) Bulamazlar Hah, hah, yetçiler de, spiritüalistler de hab tetmişler! HAKİKAT . ne havsa- Tamızın içinde - —ne-de—onun-hari--| cindedir... HAKİKAT, bu iki nesnenin av.ısında yani .— bizim sinirlerimizdedir Bunu kendim keşfettim ben keşfettim; bizzat ben... Ve, gene bizzat ben, öz nefsimde yapacağım tecrübe sayasinde, HAKİKATle yüz yüze geleceğim; ve, bu HAKİKATi beşeriyete ilân ede- ceğim. Tecrübem şudur: Yarın sabah, anneme, beni saat tam 9da yataktan kaldırmasını söyliyeceği Fakat ben 7,5- da uyanıp kendimi dişçi iskemle- me, sıkıca raptedeceğim... Aldığım tertibat öyle ki, ben, koltuğa oturur oturmaz, kayışlar vücudumu saracak; ve, yalınız sağ elim, önüm- deki kâada yazı yazacak kadar teprenebilecek... ve ağzımı, kapanmıya- bir demirle tahkim etmiş bulunacağım.. Kafam, kımıl- danamıyacak; ve elektrik törpüsü, saat 8 den, anneı riye gireceği 9 a kadar, dişiml oyacakl.. 9 da, annem, benl, kurtaracak. İşte, bu bir saatlık müddet zarfında, sinirimin esrarını öğre- neceğim: ve, âlemi harici ile beşert havsala arasında irtibat vazifesini gören bu gühayyerülükul tekik- lerin m: meydana çıkara- cağım.. O zaman, HAKİ- KAT anlaşılacak... HAKİKAT... HAKİKATİ MUTLAKA ... 7,5 da yataktan kalktım. Be kadar tertibatımı ikmal ettim. Tam 8 de koltuğa oturuyorum. Âlimin anası, 9 da içeriye gir- zaman, — oğlunun — vücudunu sağlam kayışlar içinde, ok atmağa müheyya bir yay gibi gerilmiş buldü. — Elektrikli törpü, — hâlâ dönüyordu. Âlimin ağzında kabarık, puf, penbe bir köpük yığını hasıl olmuş; ve, bu. kö- Pük tabakası, bütün yü istila ederek çirkin teşennüçleri gizle- mişti. Sağ elinin tuttuğu kalem, kâat üzerinde, HAKİKATe, HAKİKA- Tİ MUALAKA ya mütedair, ancak şu kelimeleri yazabilmişti. Bulacağım. İrişeceğim ! Ona irişeceğim! Fakat... Ah ıztirap.. İztırap... Dagahamtiyaram, Ahhhh... Ayyyy Dayanamıyarum... Fakat, ona irişeceğim... İrişec... e Nâl (Vâ-Na) Yedi kocanın nışan yüzüğül! İngilterede Portsmut şehrinde madam Rebeka Vat isminde kadım 81 yaşında vefat etmişti, Madam Rebeka hayatında yedi defa evlenmiş, yedi zevcin hep- sinden dul kalmıştır. Hatıra olmak üzre hepisinin ğma takması imkânı olmadığın- dan Madam Rebeka meseleyi şu süretle halletmişti: Son kacasının yüzüğünü par-: mağına takar, diğer altısınm da almış | “Aymı zamanda, dişlerimden biri-| güzel bir altın zincir üzerinde n kovuğu içine, elektrikle döne | pantantif —gibi hep boynunda devamı yarın ) işçi törpüsi taşırdı. teessürlerini gizlemeğe çalıştı. âdar meyus olmayınız! Esaretini nasıl haber aldınız ? İkisi birlikte, Noranın odasına çıktılar. Kapiten Skatun gözleri cam gibi parlıyordu. Vaz asabiyetinden belliydi ki bir haber getirmişti. — Oturunuz, rica ederiml Ne — Sarma Nara sorma! Bizi on birinci alaydan iki zabit “Rer havalisinde Almanlara esir düş- müş. — Olur ya! Muharebe bu .. Çocuk oyuncağı değil ! Kâh biz esir alırız.. Kâh onlar bize | esir deüşerler. Neticeye bakalım ! Kapiten Skot teessürlerini giz- liyemedi ve aglıyacarak : — O esir düşen iki zabitten biri benim kardeşimdir... Dedi. Nora, Amerikalı zabite bir si- | mümkün olduğu kadar i: — Bu sabah cepheden haber geldi; kendisinden askeri izahat almak maksadiyle Berlin üsera garnizonuna sevketmişler. — O halde hiç merak etmeyi: niz; ben Berline gidince kendisini görmeğe çalışırım... — Benim de bu akşam sizi | ziyaretimden maksat bu idi.. Onu her halde görmeğe ve orada irahatini etmeğe gayret ediniz! — İlk görülecek işlerimden bi- ri de, emin olunuz ki bu olacaktır. Kapiten Skot sükünet bulmşutu. Ayağa halkarak: — Haydi, — dedi, hazırlanınız! şizi yarın gece cepheye götürmeğe memr - edilen — zal takdim edeceğim, ten ıgkum idanlıktan irni ığmdz sizin derhal epheye izamınız bil y n Skat cebinden çı bir kâğadın şu satır- larımı Noraya okudü Başkumandanın mektubu '.. Bir kaç günden beri bi cephelerde sükünet vardır. Mi N. D. nin düşman topragma ge çecej in ve ihzar edil- miştir. Kendisini hemen 11 inci alaya gönderii Nora, bu. satırları, — büyük bir soğuk kanlılıkla okudu. Skot mektubu cebine koyduk- tan sonra şu sözleri ilâve etmişt — Mis Noral Bu gece, son gecemizdir... — Kim belki de bir daha hayatta birbirimizi (mabadi var) aa bi c br z n üırM