kı Cumhuriyet kıra; Dünyamız hiç durmaz, Fakat dünyamızın içinde değildir. Çünkü her za- | “—man bir çenberin içinde | hareket eder. Bu yol düz bir çizgi gibi değil fakat bir az uzatılmış bir çen- ber gibidir reket etmesi için o kadaç büyük bir değildir. Fakat güneşin / etrafındaki edersek onun da yerinde durmayıp hareket ettiğini Hem onun yolu zın yolu gibi ka- 'ol değildir. Bü- güneş — âlemi hiç durmadan ileriiyor. —O halde bu boşluğun ne- adar uzandığını 1 lâzım. ç (Dünyanın etrafındaki boşluğun hiç bir taraftan nihayeti gelmez, hangi tarafa gidersek gidelim, kat boşluğun büyüklüğü — bizi korkutmamalı. Çünkü bu kadar büyük bir şeye dikkat edebilen ve onu — düşünebilen aklımız, dün- yanın etrafındaki | Buna.cn güzel cevap «boşluk boşluktan yapıl- /— mıştır» demektir. Düny — nin üstünde gördüğünüz şeyleri yapan her şey bu — boşlukta vardır. Fakat her zaman hareket eder. dolaştığı yol öyle pek bü- | yük ve nihayetsiz bir yol | O halde Dünyamızın ha- boşluk Tâzım | leme dikkat | Millet me#_şğ%â&w inden fenni bilgiler: | Dünyanın etrafındaki boşluk. raat | şey hiç bir şeye benzemez. Halbükü boşluğun içinde | | her şey vardır, «boşluk neden yapılmıştır.?> diye sormak ; «Zaman neden / yapılmıştır?» diye sorma- ga benzer. Boşluk buşlak- tan, zaman da zamandan yapılmıştır. Bu nihayetsiz boşlukta şaşırtan pek büyük | şeyler olur. Meselâ uzak “yıldızların aydınlığı bize bu boşluktan geçerek ge- lir. Eğer düşünürsek ev- | velâ bu boşlukta hiç bir şey olmadığını zannederiz. Halbükü eğer hiç bir şey olmasaydı. bu aydınlık bize kadar uzak yollar- dan nasıl gelebilirdi ? O halde bu boşluğu doldu- ran bir şey olmalı. Öyle ise bu şey nedir? Boşluğu dolduran bu Hamburg şehrinde garip bi vaka olmuştur: M.Vempe isminde bir ” kuyumcunun — dükkânına bi gece hırsızlar. girer , bin marklık elmas götürürler. M. Vempe mücevheratı elde edebil- menin çaresini“ düşünür taşınır nihayet bulur. Derhal bir matbaaya gider ve bir kaç bin duvar ilânı tabettirir. Ertesi sabah şehrin duvarlarma Vempe imzası ile şu ilân yapış- tarlır: “Dökkânımı — soyanlar — hüsnü tabiat — sahibi insanlar imiş. Al- dıkları elmaslar pek nefis ve kıymettar eseri sanattır. Bunları yok pahasına elden çıkarmaya çalışacaklarını — biliyorum. Eger bana müracaat ederlerse elmaslarımı satın alırım. Kendile- | rini polise ihbar etmiyeceğime | namusum özerine söz veriyorum, Hırsızlar nasıl bulunur? Almanyada, Harı cereyan eden garip bir vaka Göklerin ay yıldızı Nurlu / sinende yanar; Vatanın — oğlu / kızı Seni şerefle anar. * Kırmızı akislerin Kalelere şan verir; Güneş gibi. sislerin Arasından — yükselir ö Ne yaman heybetin var, Yaşa ey şanlı sancakt Kalbimiz neşe duyar Senin gölgende ancak. A.R şeye vesir» denir. Ancak bu esir vasıtasile ziya, sıcaklık, elektrik, boşlu- ğun içerisinde bir taraf- tan öbür tarafa gidebilir. Esir her yerde vardır ve biz onun yaptığı tesi: bildiğimiz balde bu gün hâlâ esirin kendisinin ne olduğunce bilemiyoruz ınburg şehrinde Akşama doğru telefon çalınır ve biri M. Vempeyi arayarak şehrin haricindeki |bir ormandan, elmasları kendisine satacaklarını : bildirir. M. Vempe ormang yalnız ola- rak gider. Hırsızlara elmasları üzerinde ki Fiatlarının yüzde on beşini nakten derhal vererek satın alacağını söyler. Hırsızlar aralarında müşavere ettikten sonra razı olurlar. M. Vempe paraları sayar, elmaslarını alaral şehre gelir. Verdiği söze sadık kalır, polisin ısrarma — rağmen hırsızları ele vermez. Bir kaç gün sonra gene telefon çalınır. M. Vempeyi arayan biri, sözünde durdğu için kendisine teşekkür eder ve bundan sonra mağazasının kimse tarafından so- yılmayacağını vat eder. Her akşam bir hikâye Bu gün, size, bende ebedi bir dagı derun halinde kalamış olan hakikt bir maceramı anlat: 23-24 — yaşlarındaydım. Elime tesadüli bir surette geçen bir iki bin lirağı nemalandırmak (ve ya eritmek) için Nis - Monte Karlo seyahatına — çıkmıştım. - Paramın yarısı, ötel ve yol masraflarına belegan —mabelağ kâfi gele - cekti. Diger yarısımı İse, bakaraya, rülete koyacakım... Ya herru, ya merrul.... Kazamırsam ne âlâ... Kazanamazsam, önceden temin ettiğim avdet biletimle İstanbula dönecek; İtibarı Millt Bankasında 70 liralı bir. memur olarak çalışmakta devam ede- cektim. Fakat, hayalen, hiç bu taraflara kayık yanaştırmıyordum. Kumarda pas üstüne pas tutarak Roçiltler gibi zengin olmağı kuru- yordum. Ötomobiliçrim, yatlarım, şatolarım, kâşanelerim çifter çif- ter... Ve hep bunlar bin liranın kumar “masasında üremesi Hattâ, Marsilyadan Nise gi bir tramvayın arka - sahanlığında durarak etrafı seyrettiğim zaman, kendimi, hususi trenimde hayal irdum . İnce bir ses beni kendime getirdi : — Bilet... Bilet aldınız'mı? Dönüp baktım : kasketini yana iğmiş ; şakaklarından sarı saçları püskürmüş, lâcivert üniformalı bir biletçi kız! i aldım.Tramvayımız,çiçek, yaprak, ve toprak kokulu kırlara doğru ilerliyordu. Sahanlıkta iki- mizden gayrı kimse yoktu. Ve ben, yeni başlan hayalâtıma dal amıştım. Bir an, biletçi kızı, bir prenses farzediverdim. — Kasketi, son moda bir şapka, ve, sırtındaki lâcivert çuha üniforma, zarif bir seyahat elbisesi - almıştı. Ben, zengin bir Türk gen- üim , madmuazel | - dedim. - Monte Karlonun Büyük Gazino- sunda şöyle bir kaç milyon sarf- ederek talümi denemeye gidiyor- rum. Adım,Lütfi Kâmildir. İhtimal Nise, yatımla geldiğimi gazetelerde okumuşsunuzdur. Siz, ilk nazarda pek hoşuma yi Birlikte mesut Biletçi kız, söylediklerimi büyük bir hayretle dinliyordu. Fakat, o aralık, tramvaya kontrolörle bir kaç yolcu bindi; ve bir az sonra, ben, gitmek istediğim yere vararak indim. Mukadder akıbetime — uğra- dım: Bizim bin lira, Monto Karloda, kızgin tavaya” konulmuş bir yağ parçası gibi, eridi Son yirmi frangı ererek mas: — — Ben bu sahada henüz ameli — bir ders görmedim .. tatbikata yeni çıkıyorum . Lâkin hiç bir /—zaman ben böyle mülâzım Korbey gibi, muhatabıma derhal bütün tercümei halimi ve hayatımı an- latacak kadar safdil degilim . — Zavallı zabit konuşurken kaç tane — pot kardı: 1 — Amerikaya niçin geldiğini yledi.. Hangi cephede ve hangi alayda yaralandığını anlattı.. — Bir barakada tedavi edil- iğini hikâye etti. 4 — Almanların arbettiklerini söyledi. Bunlardan — birincisi Fransanın kahramanca CASUS MEKTEBI Mis NORA DAVİS in sergüzeştleri Amerikadan yeni — silâh aldığını anlatır. İkincisi, mensub olduğu kıtai askeriyenin mevküni tayin etme- sidir ki fenni harp noktai naza- | rından, bir zabit için affedilmez bir hata teşkil eder. Üçüncüsü, Ordunun — cephe — gerisindeki sihhi teşkilâtim çok (fena oldu- ğuna delildir ve muzir. bir fikir ve kanaattır ki, harbın - devam — müddetince küvvei — maneviyesini — kırmağa kâfidir... Nora Davis bunları tetkik ve tahlil ederek uyumağa - çalışı- yordu. Bu esnada denbire bir gi işidildi. Yangın varl.. yanıyaruz... Nora Davis 'yatağından fırladı, kamarasının kapısını açarak ko - ridora çıktı. Kamaralardan çırçıplak dışarı ya uğrayan yolcular sağa sola koşuşuyorlardı. Nora herkesten evel güverleye çıktı ve bütün gemi halkını heye- cana düşüren yangın hadısesinin tehlikeli - olmadığı ğrendi. Üçüncü kaptan nöbeti istirahat için kamarasına iniyordu. Nora, kaptanın yolunu kesti —Rica ederim Misterl Bizi bir az tenvir ediniz.. — Ne hakkında? — Canım, bu rezaleti görmiyor musunuz? — Hangi rezaleti Miş? Benim şeyden haberim yok.. — Yahu, yangın vapurun nere- sindedir.. Söndürüldü mü? bize az izahat Veriniz. Şu hali görmi- yor musunuz? herkes don gömlekle dışarıya uğradı! Üçüneli kaptan iki adım daha ileriledi ve yolcuların halini gö- rünce hayretle bağırdı: — Buleydiler ve bu centilmen- ler hepsi birden ayni dakikada korkulu rüya görmüş olacaklar galiball! Şakacı kaptan sözünü bitirme- geminin kumandanı yetişe- izah etti bi Ticaret Odası kâtibi Umumisi Vehbi baye işhâl - | mma yaklaştı; ve intizar , Mmühterem yöl- | başından — sendeliye — sendeliye kalktığım sıradan, ütetr dotel, ya- lonulp bekle- da, beni bir biletçi ku mekte olduğunu şöyledi. — Ne biletçi İazi ? Hangi bi letçi kuz?.. — Tramvay biletçisi, efendim. — Allah allah! Eş mana? İntizar salonuna ihdim. Nisteki biletçi.. Yüzü ıuıım içinde gülü- yordu... Sonra, birdgn bire koştu. Yanıma sokuldu . Derken, ansızın bire mahcup Kızararak önüne baktı. — Ne istiyorsunuz? -! — Söyleseniz e... Ne İstiyorsu- nuz? — Razı oıdum... — Neye ran oldunuzff!.,. Dudakları, bürüldü. Gözleri yş- şardı. “Bunda anlamşıyacak üp var? , demek ister gibi bir hal görmez sevdiğ iz. Hayatımda biş bir, erkekten böyle tatlı sözlet işitmemiştim. Ben de sitl sevdim. Tramvay kumpanyasına — istifamı verdim. Eşyamı alarak geldim iştga İş görmekten morarmış ve çate lamiş ellerinde tuttuğu bir çıkmı gösterdi. Kendisine ne diyeceğimi bile- miyordum . Hakikati itiraf -mecburiyetinde kaldım : Bin irayla - taliini gelen fakat sermayesi yükleten, balâpervaz, hayalperver ve yalancı bir seyyah olduğumu söyledim . Zarar yokl -dedi. - Beni alınız. Memleketinizde 70 lira mar aşınızla mütevazi bir hayat sürerie Gözlerim, mor derili, manikür- süz, çatlak amele ellerindeydi. , — İmkânı yok! -cevabını verdim İmkânı yokt Hakikaten de, benim imkân yoktu. 70 lirayle' Ağlamağa başladı — Ben şimdi ne yapacağım... Kumpanyadan istifa ettim... Neyle jin buna geçineceğim?.. Eyer, son patamı bakaraya vermemiş olsaydım, kendisine, bir ay geçinebilecek bir mebl Yekektini. Falat buna Ükimi yoktu. — Cebimdeki son parayı yol masrafı ettimdil- diyo bıçkırıyor- du. - Geri dönmeme bile imkân kalmadı. Seyahatta cep harçlığı ” diye ayırdığım iki ingiliz Tirasının - bi- rini avucuna sıkıştırdım. Bütün — hayalleri yıkılmış bir halde, ağlıya ağlıya gitti. (VA-Nö) ambarda bulunan bir ben- zin boması patladı, fakat derhal yetişilerek, — ateşin — büyüme meydan kalmadan — söndürüldü. İhtiyati bir tedbir olmak üzere kamarotlar yolcuları uyandırmağa mecbur olmuşlar. Ateç basıldı, huzur ve gmniyetle kamaralarınıza gidip yatabilirsiniz ! Üçüncü kaptanın, kaptan köp- rüsünde nöbet beklediği için getgi dahilinde olup biten — işlerden haberi olmadığı anlaşılmıştı. Yolkular birer birer kamarala. rına — çekilmeğe — başlamışlardı. Artık fırtınanın şiddetinden kimse korkmıyordu. Deniz üstünde böyle yangın gibi felâketler bütün ka- zaların en fecil idi. Nora Davisin asabı — yatışmıştı. — Kamarasma geldi. Fakat kapısının " önünde (Mbadi var)