SÖZ ARASINDA | Kadın dili Kara yel Betovenin sayhası, Vagnerin yıldırımları, Mendelsonun ahengi, şark dümtekçilerinin feryatları , Musikinin “do, re, mi, fa, sol, si, den çıkan nakaratı anladım ki hilkatın ıslığı yanında cansız, ma- 'asız ve sessiz kalıyor. Dün gece kara yeli dinledim. Onun feryadını, ne notanın yedi nefesli gamında dinlemiştim, ne de hafızların daudi seslerinde. Kara yelde, mıdraplar titreten, telleri inleten, neyi haykırlan, pi- yanoyu kudurtan nefes ve ahenk yoktu. Bem beyaz karlı günleri, bem beyaz karlı geceleri, kara kış deye andıran kara yelin, rengi yoktu, ahenginin usuli yoktu, no- fası, dümtekâsı, gamı yoktu. Hayır, kara yelin, kara ” deniz- leri kudurtan, beyaz örtüsü altında kara toprakları donduran “do, re, mi, fa, sol, la, si , den iba- yet gami yoktu amma yalnız, sadece, notasız ve usulsuz gamiı vardı. Kara yelin ahengini hiç bir notada dinlemedim, bana hiç bir ney onun nefesini üflemedi. Mu- sikişinas, onun gamına yabancıdır. Fakat biz, bizler, yoksullar, mu- sikişinasın yabancısı olduğu bu gama çok yakından aşinayız. Kara yelin gamı, musikinin yedi sesli gamı degildir. Gökleri yırtan, bulutları parça- dayan, dalğaları şahlandıran kara yelin gamında, açlığın, sefaletin, yoksuluğun ahenği vardır. Kara yel Kulaklarımda — islik çalıyor. Bu kara ıslık ahenginin kâbına varamayan - bestekârların gamla- vını dinlerken vecde geleceğimize; sıcak kadın koyunlarına, şarabın sahte hararetine, sobanın kara yelle üflenen ateşine barınacağı- Muza; aç çocuklarımıza bir yudum gıcak çorba, acizlerimize bir kalın hırka yeren zenginlerimizi görsey- dik; kara yelin hilkatten ahenk alan gamı, kışın, kara kışın game darı önünde merhameto gelip cüz- dan açanlar bulunsaydi, kara yel pembe bir ımlık, kara kış şen bir ilk bahar olurdu, ve ben kara yeli bir çazbant gibi dinlerdim. Aziz okuyucu; “Bu yazı hiç de şen değil, deye darılma. Belki şen değil, fakat her halde tuhaf. Çünki ben bu satırları sıcak bir sobanın başında yazdım, sen de ba yanıyı macak bir sobann başında — okuyacaksın. " “Mihneti kendüye — zevketmedir — âlemde büner - Gamı şadiyi felek, böyle çelir, böyle gidermm Ga l a e ee ai İzzet KaNYN NALAdANIN MMM namamnmaz| Sersem İki arkadaş arasında: — Mehmet? — Ne o Ahmet? — Yengen öldü. — Allah rahmet eylesin. — Amucan da öldü. — Zah vahl Bir müddet düşündükten sonra: — Yavallılar, her ikisi de dul kaldı deseni AYŞ A Telfon etmek " üzere Tokatlıyana girdim . — Şasör telfonun meşgül olduğunu söyledi. Bekledir Nihayet sabrım tükendi, Baktim bir bey telefonun başında hiç bir şeys öylemeden duruyor. T Beytendi, de- dim, eğer telfon etmeyecekseniz , bırakınızda. baş- kaları etsinler. — Nasıl telefon etmiyorum, kar- imla konuşuyoruz!| — Tal Gürültüi Iki arkadaş Adanın sahillerinde dolaşıyordul Siz'dü. lmlümeş yökmki Dün, evelsi gün, daha evelsi gün değil; baypır a canıml.. Yazın dolaşıyor. Mamafi ben size bir şey söyle- yeyim mi, bem beyaz olan kara kışta da Ada sahillerinde dolaşıla bilir. Elverir ki, insanm içinde ateş olsun, Her ne ise... Biz mehtaplı bir Kgeceş ili arkaday Ada Zabillerisde dolaşıyorduk. Birden bire denizden bir feryat yükseldi. — Can kurtaran yok mu?.. Boğuluyorum... - Yüzme bilmem ben... kurtarınız beni... Arkadaşım kızdı, ve haykirdı: — Yahu, ben de yüzme bi mem ama, ortalığı senin gibi gürültüye boj Sözd Y batınma geldi? Bâkireyim deye yemin ettim di mi? çucuğmun başına yemin ettim ! Tam ahçı Bir mecliste yemekten bahse- diliyordu. Biri dedi ki: — Dünyada ben bir tek iyi ahçı gördüm. O da kayın val- demdi. Fevkalâde dikkatli yemek pişirirdi. Size bir vak'asırır anla- tayım. Afrikaya seyyahata gitmiştik. Vahşilerin eline esir düştü. Ma- lümya vahşiler insanı ne yaparlar? pişirip yerler. Kayın valdeyi de ahçı başı ya- kalayıp büyük bir tencereye at- anış, üstüne suyu doldurup, ka- pağı kapamış. Su kaynadıktan bir müddet sonra, kayın valde tencereden başını çıkarıp, vahşilerin ahçı ba- “şısına demiş ki: — Tuzunu fazlaca koy, biber ekmeyi de unutma .. — Suyunu çekti mi, tencereyi hemen ateşten Fransızca jair — Salih Zekiye geçen gün sorduk. — Salih Z.ki sen fransızca bilir misin? — bilirim zahir. — Okuduğu- 'nu anlar mısın? — Anlarım zâhir — Peki ko- nuşabilir misin? — bülbül gil Demek konuşursun. — Konuşma- sına konşuyo- rum... her hanği bir fransız ba- ma — meramını anlatabiliyor. ama, ben on- lara meram anlatamıyorum! kızlar !.. & Y — Bir bakıma da iyi oldu masanın benği yandan kapandığını öğrendirmi . N*Eîw İ ll Hincahinç kalabalik... 150 kik şilik bir çay ziyafeti. Ve bu“çay, ziyafetinde içilen viski ile likörün haddı hesabı yok. Ya her kafadan bir sez çıkıyor ve kimse kimsenin söylediğini anlamıyor, yahut da ikişer üçer fısıldanıyor. Her kafadan çıkan sesden bize hayır yok. Geliniz, fısıldıları din- 1 * — Çok mu müsrif kadın? — Fevkalade, koçası nerdeyse | iflâs edecek. — Peki ama bu kadının nere- sine. Başında ki saçları bile tak- maymış, dişleri takma olduğu gibi. y — Bunu da para sarfetmek için yaptı. Dişlerini söktürüp al- tın dişler yaptırdı, saçlarını tıraş edip perüka taktı * — Şu çifte kumrulara bak. Onlar her yerde - böyledir, irlerinden ayrılmazlar. — Evli midirler? — Evlidirler amma, birbirleriy' değil, a ' * Yeşil ay! | — Dekoltenin bu derecesi de Babasiyle oğlu meyhanenin — fazla. — Neden? birinde karşı karşıya oturmuşlardı. Babası hem çakıştırıyor , hem de oğluma nasihat ediyordu: — Rakı, şarap, konyal içki denen nesne çol şeydir oğlum. Mamafi benim gibi itidal ile, aklı başında içilirse pek zzarar vermez . Sana bir nasihat vereyim de kulağında küpe olsun. Eğer içki içersen az iç. Sarhoşluğı aa ae Sanln B iki görürler. karşında oturan birini iki görmeğe başladın mı, artık içme... Meselâ bak, karşı masada iki kişi oturuyor. Ben onları dört görmeğe başladım mıydi, rakıyı keserim .. Şimdi bir tane daha içeyim hele. Çocuk babasının rakı - ismarla- masına mani oldu: — Aman karşı masada hanım efeni 'kaNDIaNamkaamIK aNNT UNU maNarNENdaNdayamUNmNaaNmmm aN aRanuma aa Akla gelen ÖGeçen gün iki banım Babiâlı yokuşundan aşağıya iniyorlardı. Sirkeciye yaklaştıkları zaman, bir ünde durdular, ve bir tanesi: — Şimdi aklıma geldi, dedi, Kocam benden hediye bir pipo istemişti, şunu alayım. Öteki şaştı: — Camekandaki kuru kafalara bakarken; kocanın piposu nerden Şundan işti Bir sığır kafasının ağzına, bir beci dükkânının camekânı | Gürültü "Azarya,, nin temsil edildi; gece, dokuzu beş geçe gidip kapıda kalan bir zat dedi —Sık sık artislerimizin aleyhinde| bulunmanız haksızlık. Onlar halkın huzuruna reayet ediyorlar. Darülbedayi piları kapadığına çünki sahnedeki gürültüden so- kaktan geçenlerin bizar olacakları muhakkaktır. Halbuki oyuncuların para vermeyenleri rahatsız etmeğe hakları olamaz. — Baksana nerdeyse memeleri tekmil görünecek. — Amma öyle güzel, ki açıp göstermek zahmetini ihtiyar ede- bili — Merak etme, bu ona zahmet olmuyor. * — Senin çukulata yemeyen ha- mım efendin doğurmuş. — Evet. — Ağrıma çukulata koymam dedi amma habeş dogurmuş. eaNue İmtihan — Potasyom nedir? — Bilmiyor musum?.. — Peki. Oranyom nedir? — Bunu da mi bilmiyorsun? Pek âlâ, son bir sual daha: Potasyomla — oyranon arasındaki farkı söyle. Endişe Beyfendi, genç, güzel hizmet- cisini kucağına oturtmuş... Dişar- | dan bir otomobil sesi duyunca, | korkudan sıçriyor. | — Kanm evden kaçtı. kaçalı, etomobil sesi duydum mu, yüre- iğim ağrıma geliyor, korkuyorum. — Neden. — Avdet edecek diye. | Yürekten | Himayei hayvanat cemiyeti azasından bir zat, bir gün at yarışlarında, birinciliği kazanmak | üzere olan hayvanın kamçı altında soluduğunu görünce haykırmış: — Bu ne rezalet? Yanımdaki diğer bir zat derbal demiş ki: — Galiba bu hayvana para koymadınız? aaNmaNANmemNANAAĞNANIANmANamInındanannmazna — Kocanla aran — açılmış öyle mi? — Ama izam etmişler, sadece boşandım !