Cumburiyet Bu suale cevap isteriz ! Halkın zevkine hizmet edilmesini isteriz Avrupada Mmakineler varmış bir tarafından domuzu - saldılar mı, öbür tarafından sucuk çıkar- mış. Peh peh! Nazar değmesi Tepebaşı tiyatrosunun da kapısı ddan defteri attılar mı, sahneye piyes olarak çıkıyor. Piyes muharrirlerimiz maşallah Varna tavuğunu da geçtiler. Ar tistlerimiz de gece gündüz kuluç- kada .. Ama ne - yapsalar nafile, Varna değil ya, ne tavuğu olarsa olsun, 23 yumurladan gibi : fazlasını” çeviremez. Yumurtalar Cılk çıkar. Hem efendim — anlamıyoruz, san'atkârlarımız neden kendile- rini bu kadar sıkıyorlar? - Elle- rinde * Deyyus. gibi bir mata varken, neden “Zifaf marşı. nı el lamelan . gibi “Sakeda ir oyun. oynamıgorlar? Bunlar öylesine şaheserlerdiki, Ertuğrul Muhsin bey tenkit ettiler deye münekkitlerin yedi ceddine kantarlıyı - savurmuştu. — Halkın ##evkine hizmet edilmesini istiyo- raz. Bu piyeslerde muharririn, na- kilin, arlistin emeği var... Ne oluyor bu eski piyesler? Bunlar ay deyil ki kırpılıp karpılip yildez yapılsın. Şu halde ne yapılıyor? Hiç bir şeye acı- mıyorlarsa, piyesleri yazdıkları deftere acısınlar... Bu ve böyle emsali piyesler tekrar — edilemeyecek — idiyseler 'neden vazı sahne edildiler? Ma- damki sahneye kondular, neden tekrar edilmiyorlar T BU SUALE CEVAP iSTERiZ! Selami iz Resim Şairlerimizden biri, mecmuayı eşarını bir hanım efendiye ithaf etmişti. Şair Süleyman Nazif mer- düm, kitaba bir takriz yazmasını Tica etti. Bunu haber alan hanım, hemen büyük adama koşup: — Beyfendi, dedi, çok rica ederim, yazacağınız takrizde, be- mimle şairin arasında mevcut olan aşkın yalnız manevi bir rabıtadan ibaret olduğunu ihsas ediniz. Fevkalâda çirkin bir kadın ol- du; iren Süleyman - Nazif Ha gn same verli — Yazmaya hacet yok efendim, kitabın kabına resminizi koyunuz! aaLdNTANINNaNA aN aNK Gammnayanmazın — Nişanlın darılıyor, şişman- anlamı bi iyorum .. biraz z'kyrw | söyleyinir. Ben kendisini haber- | Yürüdüğüm — yolların — ucu Kara — bulutlu — afkun nakleder, gecelerin Kederimi içimi Neyleyim, Omuzlarım - çekmiyor, Başımı Sen elbet yulcususun; Kalbinde, dizlerinde Takseş S AM GCömert — Dün gece bir rüya gördüm. — Hayırdır inşallah, anlat. — Seninle yolda gidiyorduk, sen kaldırımda yüz lira gördün, ben hemen koşup aldım. yarısını 'dın. Ben vermeyince — bana küfret — Kalbini kırdığıma müteessi- rim. Dün gece haltetmişim.. al senin olsun. Mukayese İki yeni zengin konuşuyorlar. Biri diyor ki: — Ben şoförlük ettiğim zaman © daha uşaktı! — Dün gece baktım etse mantonun içine girecekti . Nami Mahfuz bey odasında lniz oturuyordu. Telefon çaldı; kalktı, açtı: — Allol.. — Allol.. Neresi? — Nami Mahfuz.. — Misliyok hanım efendi ora- dalar mı? — Hayır efendim, — Bendeniz Laadri. Misliyok hanım efendiyle gö- rüşmek istiyordum. | — Bir söyleyecğiniz varsa bana sız kimsiniz? dar ederim. — Gok mahrem bir şey söy- leyecektim. | — Ben babasıyım. bana söyle- | yebilirsiniz. — Ohalde - söyleyim efendim. Bendenizin ismi arzettiğim gibi Laadridir. Şişlide, Tepe başı cad- desinde, “Taksim apartımanında 987 gumeroda otururum. Kerime- Soyahatte aydınlanacağı dilt — yok. başım - ağırlaştı dinliyecek — bir kadın içimde tatlı bir ses, bana diyor ki yolunun derman Yürül Varırsın, yürül Önünde Kaf Dağı yok!. — Üşüyormuş ; kara kışın neticesi. Bana kar: i gfon nir hanım efendiye - söyleyiniz, bendeniz öpüşmek — hususundı bucağı — yok! yok! yok, söylerdiler; dudağı — yok. peki- kucağı — yok. *Yürül... durağı — yok! tükenmediyse, (VÂ - NÜ) Hakkı var Beş yaşındaki Cemile uzun bir müddet hayretle büyük anne- sine baktı, sonra gene hayretle sordu: — Bunlar ne baminne? — Firkete — Bunlar ne işe yararl Yerli mahsul — Dondurma. — Neli olsun efendim ? Bulgar bususiyetini kaybetmemek için ceap vermiş : — Sarmusaklı | göğsüne sokuldukça sokuluyor; biraz gayret Anna Karenin kahramanı Jon Ji bertten daha üstadıı Ve: çatl.. telefon kapandı. Nami Mahfuz bey fena halde gelince — çıkıştı. Misliyok hanım omuz silkti. — Aman baba bunna kız acak| ne var. Beyhude sinirlenmişsin. Kabahat benim değil ki... Müna- #cbetşizin biri alay etmiş. Bu vak'adan iki gün Ssonra, Nami Mahfuz bey gene odasında yalnızdı. Gene telefon çaldı. — Allbo!. — Allo!. Bendeniz Laadri, Kerimeniz hanım efendiye adre- | simi söylerken numeroyu yalnış söylemişsinir. 987 deyeceğinize 978 demiş: Hanım efendi be- ni bulmak için hayli arayıp yo- rulmuş... Arnm börmet ederim efendim... Çat bizi zehirleyen komşumuz zehir lenmiş. — Kendi dilini ısırmıştır. T Ü n T ğ WMW ü *k MN Hakikat Hilkat bize iki kulak, bir ağız vermiş; çok dinleyelim. az konu- e u Zahmetsiz Eğer, bir fransız bira barda- gına sinek düşecek olsa, sinekle Beraber birayı da döker Ingilir daha az zahmete girer. Sineği çıkarır, birayı içer. Almana gelince o hiç zahmet çekmez. Birayı sinekle beraber içer. Biz fransızın yaptığını yapa- rız, yalnız garsona çatarız. Müdafaa Rcis beyfendi, muekkilimin gümüş bir saatı yan kesmek usu- İle aşırdığı iddia ediliyor. Bu dia yanlıştır. Muekkilim gümüş saat çalmamıştır. Buna tenezzül etmez, hatta daha kıymetlisine de tenezzül etmez. Bu gün iki saat hapishanede konuştuk. İşte bakı- nuz altın saatım yerinde duruyor! | — ... Ben sana “yürek , oynama dedim, sözümü dinlemedin; son “koz , unu da kaybettin işte ...