AKİS lasın, onlara tarım ürünleri satsın, onlardan sanayi mamülleri alsın; yani pazar olma durumunu devam ettirsin ister. Türkiyeye, fazla fazla, bir de turizmi lâyık görürler. Oysa biz sanayileşmek istiyoruz ve ger- çek mânada kalkınabilmek için bu- na mecburuz!" Bu sebeple Konsorsiyom ülkele- ri Türkiyeye yardım verirken bazı kayıtlara riayet etmektedirler. Me- selâ bunlardan biri, yol, su, elektrik gibi alt yapı hizmetleri için kredi vermek, sanayi projeleri ile karşıla- şınca kıskanç davranmaktır.Bu yüzdendir ki Pipe-Line, Petro-Kimya Sanayii, Selüloz Sanayii gibi tesis- ler için Konsorsiyomdan kredi bul- mak imkânı olmamıştır. Bu tesisle- ri Türkiye kendi imkânları ile yapmak durumundadır. Bundan başka, Konsorsiyom kredileri ço- &unlukla, "yatırım mallarını ben- den alacaksın" veya "malları be- nim gemilerimle taşıyacaksın" gi- bi şartları ihtiva etmektedir. Yoksa, Konsorsiyom yardımlarının faiz ve ödeme şartları kötü değildir. Mese- lâ Amerikanın bu kanaldan verdiği krediler 96 2 faizli ve 40 sene vade- lidir. İngiltere, Fransa ve İtalyanın verdiği krediler ise daha yüksek fâ- izli ve daha kısa vadelidir. Ancak bütün bunların içinde Türkiye için en elverişli kredi, İtalyanınkidir. Çünkü İtalya tam bir dost gibi dav- ranmakta ve kredi karşılığında her- hangi bir şart ileri sürmemektedir. ürkiyenin o karşılaştığı bu Zor- tuklara karşılık, Konsorsiyom gün geçtikçe Türkiyeden daha fazla memnun olmaktadır. 1962'den iti- baren girilen istikrarlı ve o plânlı devre, yardım yapanlar için bir em- niyet ve açıklık sağlamıştır. Ancak Batı ülkelerinde bu açıklığı ve em- niyeti istismar ederek Türk Plânını bizzat hazırlama ve ekonomimizi idare etme gayretleri de yok değil- dir. Bir başka istismar gayreti de, önceki ohafta AKİS'te açıklanan BİAC Raporu rezaletidir. Şimdi bundan geri dönülmüştür ama, ha- tırası unutulacak değildir. Nitekim Mangoldt, Plânlama Teşkilâtı Müs- teşarı Aytürle yaptığı görüşmede şu soruya cevap vermek zorunda kal- mıştır; — Nasıl oluyor da, sizin gibi ö- nemli bir kurul böyle gayriciddi te- şebbüslere sahip çıkıyor Mangoldt buna: — e ene tepkiler haklı- dır, üzgünüz. Amane yaparsınız, yazıyorlar" diye cevap vermiştir. 27 Kasım 1965 Can alıcı nokta Mangoldt, yaptığı temaslarda fiyat artışlarına ve enflasyonist bas- kıya dikkati çekmiş, Türkiyenin plânlı kalkınma uygulamasını ba- şarılı bulduğunu söylemiştir. Aynı sıralarda Türkiyeye gelen Milletler- arası Para Fonu Heyeti Başkanı Stark, daha, ziyade bir iş takipçisi intihamı veren amerikalı Senatör Javits, AİD Türkiye Misyonu Baş- kanı James Grant ve hattâ Ameri- kanın yem Türkiye Büyük Elçisi Hart aynı şeyleri söylemişlerdir. A- ma bütün bu adamlar aynı zaman- da bir şey daha söylemektedirler: "Türkiye, iç kaynaklarını seferber ettiği ölçüde yardım talep etmeli- dir!*" Demireli canevinden vuran nok- ta işte budur. Bunun kısa teknik i- zahı şöyledir: Dış yardım, bir pro- jeye dış finansman ihtiyacının, ya- ni bu projenin dışarıdan ithal edil- mesi zorunlu kısımlarının döviz o- larak karşılığının sağlanması amacı ile verilmektedir. Yapılan resmi he- saplara göre, böyle bir proje mali- yetinin ortalama & 35'ini döviz gi- deri teşkil etmektedir. İşte yabancı- ların karşılayacağı kısım budur. Bu- na karşılık, her projede geri kalan 96 65'lik kısmın iç finansman yoluy- la karşılanması gerekmekte, yaban- cılar da bunun böyle olmasını iste- mektedirler. Bu takdirde bir hükü- met, dış yardımda meselâ 100 mil- yon dolar -yani I milyar lira- art- tırma talep ederse, geri kalan & 65'i Memduh Aytür Plân pilâvı yendi İKTİSADİ VE MALİ SAHADA teşkil eden 1 milyar 800 bin lik kısmı, ek finansman olarak kay- naklardan sağlamak zorundadır. Yani vergi alması, yani istikraz, yap- ması, yani gelirlerini arttırması lâ- zımdır. Demirelin hayatında başına gelen en kötü şey de herhalde bu- dur. Dış yardım almak suretiyle ver- gileri hafifleteceğini söyleyerek, oy aldığı kitleye bugün: — Ey vatandaşlar! Ben şu ka- dar dış yardım alacağım ama, bu- nun iki mislini de sizden vergi ola- rak almak zorundayım" diyebilmek herhalde Demirelin harcı değildir. Bir ihtimal de, alınacak dış yar- dımın gerektireceği iki misline ya- --n iç finansmanı emisyonla -yani enflâsyona ogiderek- (sağlamaktır. Demirelin üzgünlüğünü ve çaresiz- liğini arttıran. Amerikanın, "Mende- resçilik yapmayacaksın. Enflâsyona gitmiyeceksin" tarzındaki tavsiyesi- dir. Bir üçüncü ihtimal ise, enflâs- yonu önleyebilmek için alınacak dış yardımla, emisyonun yaratacağı enf- lâsyonu önlemek için tüketim malı ithalâtı yapmaktır. Ama bu üçüncü ihtimali de, projeleri ve bunların gerçekleştirilmesini inceden inceye kontrol eden yabancılara yuttur- mak kolay değildir. İşte Demirelin düştüğü açmaz budur.' Yoksa, iç finansmanı karşı- landığı ve projeleri otamamlandığı takdirde, 200 milyon doların üzerin- de dış yardım talep etmek ve bunu kabul ettirmek mümkündür. Ama o zaman, yukarıda izah edilen sebep- le yeni vergi ihdası gerekecektir. Demirci vergi almayı istememekte, enflâsyona dayanan iç finansmanı ise yabancılar ve Plânlama reddet- mektedir. İşin kötüsü, Maliye kanlığında Para Fonu Heyeti ile ya- pılan son temaslarda, enflâsyonu önleyici tedbirler almaya söz ver miştir. Böylece sakal ve bıyık ara sına düşen Demirel, üstelik 2 mil yara varan açıkla -kendisinin iddi ası, bütçenin denk olduğudur!- büt- çe getirmek zorunda kalınca telâşa düşmüş ve ağzında gevelemekle be- raber, vergiden bile -üstü kapalı da olsa- bahsetmiştir. oPaçaları erken sıvayan Demirelin ayağı suya er- miştir ama, aynı Zamanda hizaya da gelmiştir. Buyazınınbaşında anlatılan "as- ma köprüden vazgeçmek" ve Plân- cıların sözünü ve tavsiyelerini din- lemek meselesinin derinliklerinde yatan sebepler bunlardır. 9