SİNEMA aik olmuş farketmez diye düşünmüş- tür... Sonra, ücretli askerler meslekleri- ne devam ettiler, Japopetti ile yardım- cıları "Allahaısmarladık Afrika" deyip İtalyaya döndüler. Ama işi bu kadar hafife almayan başkaları da vardı. Haftalık "Espresso" gazetesi bu iğrenç olayı ortaya atıverince, italyan sine- ma dünyası ve kamuoyu karışıverdi. Jacopetti, dergi aleyhinde dava açtı. dergi de Jacopetti'yi mahkemeye verdi. Sonunda-savcılık Jacopetti ile iki ka- meracısını tevkif, ettirip mahkeme önüne çıkardı, Şimdi bu aşırı le yönetmen ile yardımcıları, soğukkanlı cinayetlerinin hesabını vermeğe çalış- maktadırlar. Aleyhlerindeki en büyük suç delilinde, kendi elleriyle çevirdikteri filmdir! Film | er "Sayılı Dakikalar Öldüren milyonerin sinir kliniğine milyoner ve torunu için şeytanca dü- zenler hazırlıyan kumarbaz ve "mad- rabaz" avukat, arkadaşlarının intika- mından kaçan korkak gangster, gangs terin peşine düşen kiralık katiller, 34 gangsterin sarışın sevgilisi, gangsterin İyilik dolu sabık (gazeteci müstakbel motelci .kardeşi, zehir gibi bir zabıta muhabiri... Bıçaklı, tabancalı, tüfekli adamlar, kurşunlarla delik deşik edi- len insanlar, "şiddetü" ölümler, 1ssız bir sahil gazinosunun kocaman, bom- boş .salonunda hesaplaşmalar.:. Hayır, hayır, bunlar herhangi bir amerikan gangster filminin ne kahramanları, ne mizansenleridir. o Bunlar, Orhan El- masın senaryosunu yazdığı, Atıf Yıl- masın yönettiği, Türkiyede çevrilmiş "Sayılı (o Dakikalardın kahramanları ve mizansenleridir. , Sinemacılarımızın ne olursa olsun, nasıl olursa olsun daha çok film çevirme hummasına tu- tulmalarından beri sinemacılığımızda karşı çıkan sinema yazarları "türk si- nema endüstrisini baltalayanlar", "yı- kıcı eleştirmenler", "yabancı film ge- tiricilerinin ajanları" diye nitelene- cek!.. Bu, yavuz hırsızın ev sahibini bastırmasından farklı birşey değildir. çünkü sinema yazarları hakkında öne sürülen iddialar için şimdiye kadar or- taya hiçbir delil konamamıştır. Buna karşılık, sinemacılarımızın hemen her , bunların türk sinemasına öldü- rücü. bir darbe indirdiğinin, ulusal bir sinemanın doğuşuna engel olduğunun kendi elleriyle ortaya koydukları canlı, inkâr edilmez belgeleridir. "Sayılı Dakikalar"ın bu çeşit bel- geler arasında yer alması bir bakıma cok üzücüdür. Çünkü film, yönetmen Bir yerli film çevriliyor Kopyacılık merakı yeni doğan "montaj sanayii"nin tipik bir örneği de "Sayılı Dakikalar"dır: Yabancıların en döküntü filmlerin- den tipler, durumlar (alacaksın; en beylik klişeleri geçer akçe diye kabul- leneceksin; çarpıcı bulduğun mizan- senleri, seyirciyi şaşırtır, aptallaştırır da ne olduğunun farkına varmadan yuttururum diye benimsiyeceksin; bü- tün bunları, içinde yaşadığın çevreye uyar mı uymaz mı diye fazla kafa yor- mayıp birbirine çatacaksın; böylece el yardımiyle gerdeğe gireceksin, sonra da bunun adı "türk filmi" olacak, bun- ların yüzlercesi bir araya gelince “Türk sineması kalkınmıyor, sinemamız ilerliyor, sinemamız film yapımında başlarda geliyor" olacak! Bu tutuma olarak Atıf Yılmazın imzasını taşı- maktadır. Oysa Atıf Yılmaz, bir za- manlar, ulusal sinemamızın meydana gelmesinde gücünün yettiği kadar çalış- mış, emek vermiş bir sinemacıydı, filmlerinde yerli unsurlar belki de en ağır basan bir yönetmendi. "Gelinin Muradı"ndan "Ala Geyik"e, "Bu Va- tanın Çocukları"ndan "Karacaoğlanın Kara Sevdası"na kadar uzanan bu ça- lışmalardan sonra sinema ağalarının doymak bilmez bir canavar haline ge- tirdiği film piyasasını beslemek için Atıf Yılmazın da "montaj sanayiine boyun eğmesi, gerçek çöküntüyü kimlerin (hazırladığını ve bu çöküntünün nerelere vardığını açık- ça ortaya koymaktadır. AKİS, 24 NİSAN 1965