Ç v0 Dokunmayınız da menfaatine siz ne isterseniz — onu olun un.urumda bile değil -B- Amerlkan dolarının, yalnız Çin- de değil, bütün Zisyada satın alamıyacağı şey yoktur! Eğer cebinizde, içi dolar des- teleri İle istif edilmiş şişkince bir (Portföy) taşıyarak dolaş - mak imkânına malik bir insan iseniz, kim olursanız olun, As- yanın herhangi bir tarafında, çorap ipliğinden tutunuz da ref ve namusa kadar, her şeyi para İle satın almak kudretine sahip bulunuyorsunuz!... Çün - kü Amerikan dolarının yalnız Çinde değil, hemen hemen bü - tün şarkta mübayaa edemiye - ceği meta mevcut değildir!... Amerikalılar, yakın vakte ka dar, milliyetperver Çinin komü- nist Çinle mücadele etmesi için ellerinden geldiği nisbette si - lâh ve para yardımında bulun- muşlar! Anlattıklarına göre bir zamanlar, içinde en az on bin ton yük taşıyan İngiliz ve A- merikan şileplerinin Hong-Kong Timanına bıraktıkları harb mal zemesi yüzünden, tüccarlar ay- larca mallarını muhafaza ede - cek yer bulamamışlar rıhtım - larda!... Fakat sonra, Komü - nistlerin imhası maksadiyle tâ Atlantik Okyanusunun öbür ta- rafından Hint ve Çin denizleri- ne kadar taşınıp getirilen — bu rıhtımlar dolusu, dağlar kadar harb malzemesi ne olmuş bili- yor musunuz?, Vatanlarını mü- dafaa için hudutları ” bekliyen milliyetperver Çinliler tarafın- dan, komünist Çinlilere satıl - mış!... Hem nasıl satılmış! De- polarda bir tek tabanca ile bir çuval barut kalmayıncaya ka- dar!... Bu gün her nedense, Arnavut piştovu gibi bir türlü ateş ala- mıyan Hong-Kong dağlarına tâ- biye edilmiş İngiliz toplarının menzilini geçmiş bulunan ko - münistler, zaferlerini Amerikan malzemel harbiyesine Tedyun olduklarını iftihar makamında Tini kabarta kabarta i- etmekten çekinmiyorlar Vâkıa — Amerikalılar şimdi hem para, hem silâh yardımını kesmişler ama, ne faydası var ki iş işten geçmiş!... Komünist- ler tâ Hong-Kong sırtlarına ka- dar gelip yerleşmişler! tondan kalkan trenlerli ni hudutlarının civarındaki köy- lerden gelen kamyonların, hâ- 1â kalelerinde İngiliz bayrağının dalgalandığı bu Çin şehrine ge- tirip boşalttıkları insan müzeh- refatını görmek insana, cehen- nemi görmekten daha feci, da- ha korkunç bir azap mevzuu o- luyor!... Kalb parçalayıcı, tüyler Ür- pertlci müthiş bir sefalet!... On fç yaşındaki kızlarını satan a- naları gördüm, bir övün yemek yemek için Çinin bugünkü siyast duru - muna gelince: Acaba komünizm Kantondan Hong denilen Afet; bir baskı netice- sinde mi, yoksa samimi bir arzu ve inanışın mahsulü olarak mi baştanbaşa Çin topraklarını tilâ ediyor?... Yahut Çinlilerin ekseriyeti milliyetperver midir. komünist midir?... Sakın zihninizi yormağa, ken dinizi Üzmiye kalkmayın!... Çin- liler ne komünisttir, ne milli - yetperver, ve hattâ ne de Avru palıların bildiği gekilde va tanperver!... Amerikan — doları ile, menfaati nerede İse, baraj- ları yıkılan seller gibi akın gi diyorlar o tarafa!... Üç dolar verirseniz komünisttir, beş do « lar uzatırsanız milliyetperver olur!... Dokunmayınız da men- faatine siz, ne İsterseniz onu o lun, umurunda bile değil!... Hong-Kongda bir fotoğrafçı ya yıkaması için birkaç resim vermiştim. Orta tahsili varmış. İki odada üç aile birden ikamet edecek kadar rahat bir ev ha Konga hareket eden YAZAN: Esat Mahmut KARAKURT trenler aç, sefil yatına, iki kadına ve bir de kü- çük tarlaya sahipmiş!... Hattâ evine bisikletle #idin gelebilmek gibi, Üstün bir refah ve konfor vasıtasına malik olduğu — için, | meslektaşları arasında da, fena halde kıskanılıyormuş! Bu, oturduğu yerde, —ağzına | mütemadiyen nokta gibi küçü-| cük beyaz bir takım şeyler ata- rak, dalmi bir hareket halinde | el tezgâhı gibi işleyip duran a: dama sordum: — Siz komünist misiniz, 3il liyetperver misiniz? Sırıttarak yüzüme baktı: — Kim fazla verirse » yum dedi!.. On dolara komünist yirmi dolara milliyetperver o- lurum!... Fakat son zamanlarda bu işin de hükmü kalmadı ya artık!... İki dolara bile komü nist olmak istiyen var ama, pa- ra nerede?... Ve nerede ». * merikalıların yardıma başla -| dıkları günlerdeki bereket, bol- YBAN O KadırLlV_I' i AAA . N y No. 40 $ Bayan Yüksel King Fotojenik güzel kadın müsabakamız devam ediyor. Bayanlar re- simlerini 18 Temmuza kadar gönderebilirler. Resimlerinizi gön- dermekte acele ediniz. ve zevkli bir Güzel el enseler çekmiye baş lJamıştı. Fakat bu el enseler hasmı yıldırmak, hırpalam çin çekilmiş kaba el enseler maktan çok uzaktı. Topuz — Mustafa — bilâl çok ustalıklı el enseler çe | ve bu suretle çok kapalı bir | güreş usulü tuttur | hasmını dağıtmağa, çalışıyordu. İkizler köylü ilk el enseler yer yemez, artık nasıl bir peh livanla tutuşmuş olduğunu pek Büzel anladı, Ve hayatında böy le bir pehlivanla güreşmemiş olduğunu hemen takdir etti. Yedinci, sekizinci el ense - lerden sonra, ters ve karışık bir el ense İkizler köylüyü yü- zü koyun yere düştürünce, mey dandaki halk yerinden fırladı — Yaşa Mustafa pehlivan! — Yaşa Topuz pehlivan! — Haydi arslan! Bastır Bur salıyı! Sesleri çınlamağa — başladı İkizler köylü hâlâ yerde du - Tuyor, ayağa kalkmağa teşeb- büs etmeden hasmının Üstüne gelip kendisini bastırmasını bekliyordu. Fakat İkizler köylünün bu bekleyişi beyhude oldu. Topuz Mustafa hasmının Üstüne çul- lanmağa asla istekli görünmü - yordu. Sadece ona yaklaştı, yağının uciyle kisbetine doku- nup: insanlarlta - doludu luk!... Geçinip gidiyorduk hepl- miz komünistiz, milliyetperve - riz diye ama, şimdi tarihe karış- tı o mutlu günler!... İşte Çinde devlet ve siyaset denilen şeyi, fotoğrafçının ga- yet veciz bir şekilde tek bir cüm le ile hulâsa ettiği bu garip.ne: nedir!... Siz hâlâ — Çinde komünistler mi, milliyetperver - ler mi kazanacak, ve bu, üçün- cü büvük harbi doğuracak mı diye, heyecanla düşünmiye de- vam edin!... Dünyada iki yerde, iki kib- rit fabrikası gördüm ki, ikisinin de kibritleri yanmaz. Bu fabri- içli rü Siyamdadır Yine dünyada İki heykel kal- dezine tesadüf ettim ki, ikisinin de mermerden İnşa edilmiş matı teşem zeminleri mevrut olduğu Hong-Kongdaki ka'deyi, bun: dan kaç sene evvel bilmiyorum, gehrin polis müdürlüğünü y: bir İngiliz binbaşısı için hazırla- | dat mışlar!... (Devamı var) | cal nedense güveler de bunları ke -| kalardan birisi Türkiyede, öbü-| mirmiye cesaret edemiyorlardı ga- liba.. payı konak önünde nin tam karşısına kurdum. Bu -| yeceğini anladığımdan bir itiraz- D1 SENEDİR YADA'MFASIYORUMİ! Anlatan: CELLAT ALİ AĞI —x Yazan: MURAT SERTOĞLU Şimdi sıra Adem onbaşıya gelmişti onu da Müdürün odasına getirdik Baat tam 3 de ceza evine git-/ca eden mâsum Insanları öldürür- | **Kice hamlelerle yekdiğerinin asmadığım | olup Çoktan beri adam in sehpaların yerlerinde olmadığını bilmiyordum. Sordum. | bizi bekliyordu. Sehpalar adliye binasının altında |müdürünü uyandırdık. imiş. Gündüzün Iki sağlam ip alıp e- vime-döndüm ve bunları sabunla- mağa başladım. mücadeleyi |pler hazırdı. Karanlık basıı mek yedim ve doğruca adliyenin yolunu tuttum. Ağır ceza Niyazi beni bekliyordu. gardiyan alarak mahzenden seh- paları çıkardık. Tozlarını sili; lattık. Sehpalar olduğu halde yeni gibi Idiler. Her| kavemet etmeden başını önüne eğ- doğru ca ye- Akşama Kâtibi İkL de par çok — kullanılmış | Nahiye müdürünü asacağım seh- saat kulesi- | muhat Jandarmalara zasını halde, Üzerlerinde — heykelleri| bırakarak öbür sehpay: da me -| yok!... Bunların da birisi İstan- Zarlık başına kurdum. bulda, diğeri Hong-Kongdadır. | Daha ben #sehpaları kurarken /apan |malar halkı mümkün olduğu ka- r sehpalardan uzakta tutmağa lışıyorlardı. İtik. Ceza evi müdürü Evvelâ — Nahiye | bri Bey Mahmut Baştuğ uyanır maz vaziyeti anladı: — Demek idam hükmümü me lis tasdik ettil diye yüzümüze baktı. Biz: — Bilmiyoruz. Sizi müdür bey istiyor, dedik. Giyindi. Dışarı çı- karken kollarını arkasına çevirip kelepçeleri taktık. Artık o za - man hiçbir güphesi kalmadı. Mu- uyan- di. Müdürün odasına geldi. Sabri Bey kendisine kararı bil- dirdi. Artık hiçbir geyin fayda vermi- bu gekilde da bulunmadı. Sadece: — Bari müebbet hap: etselerdi, dedi. Nahiye müdürü de pişmandı. Fa tahvil kalabalık bir halk kütlesi etrafla- |kat bu pişmanlığı çok geç kalmış rını çevirmiye başlamıştı. Jandar- | bir pişmanlıktı. Bu adam, düşman işgalinden ca- nıni kurtarmak için adaletine gü- vendikleri Türk topraklarına ilti- arsa — Canlı hesap makinesi İKTİDAR DÜŞKÜNLERİ: Vay efendim vayl Arı bende- niz bu kadar hâ- disat ile dolu bir haftaya rastla - mamıştır. Hangi çiçeğe konacağı - ni gaşırmış bir haldedir. Çiçek deyince bunları lâle, gül, sünbül Banmayınız... — Hemen hemen hepsi zakkum! Bunlardan topla- nacak nükte balları da pek tabil olarak zehir zemberek oluyor. Zavallı C. H. P. ne yapacağını gaşırmış vaziyettedir. Bir taraf - 'tan felâket yağmuru gibi dökülen ağır ithamları karşılamağa — çalı- girken bir taraftan da muhalefet Yapmak için hükümeti tenkide uğ- raşıyor. Bir yandan içindeki ele- manların haklı târizlerini — yatış- tırmağa uğraşırken bir yandan da kendini tebriğ için çabalıyor. JOrgusuz, sualsiz bir devrin 'dr- ü çamaşırl- rını arıtmak kolaymı? İstimlâk meselesi derken Refah fâclası çıkıyor... Buna bir kulp takalım — derken — filanın - mil- yonlarından — bahsediliyor. Bunu unutturmağa uğraşırlarken Ayas- paşa cinayeti alevleniyor. Buna ce- vap verirken Tağlıktaki —arsanın lüplenmesi ortaya atılıyor. Fakat Hepsi iyi ama a benim efendi- lerim.. , Şu hükümet iktidara ge- leli ne kadar oldu? «Biz. olsak göyle yapardık!» diyebilmek için biraz bekleyin bakalım. C. H. P. böyle bir ay değil uzun seneler Aiktidarda kaldı... Devlet sefine- sini neden bir selâmet ke- narına götüremedi? Hem o zaman #imdiki gibi de değildi. Ne iste yapacak bir durumda idi; kimse ye hesap da vermiyordu. Eski Sadrazamlardan müter - cim Rüştü Paşa, ne zaman ikti- dardan düşerse halkı tenkide baş- lar. «Şöyle yapılmalı,.. Böyle e- dilmeli,.. İşler böyle idare odi- lirge göyle olur.. .> diye boyuna veriştirirmiş. Yine bir gün böy- le atıp tutarken sözü tok bir a- dam olan Seyfeddin — Efendi is- minde sudurdan bir zat dayana- mamış: — Paşa Hazretleri! Demiş. Kaç (defa sadarette bulundunuz. Bu ten- kid buyurduğunuz islahatı neden yapmadınız?.. Devleti neye kur tarmadınız? Rüştü Paşat — Haklısınız Efendi Hazretleri! Demiş. Bunun esbabını anlatayım. Biz bir kenarda dürbinle denizi seyreden adamlara — benziyoruz. Etrafa bakarken denizin ortasın- muhalefet vazifesi de ihmal edil- miyor hal.« da bir gemi görüyoruz: Dümeni dalgaların ortasında çalkanıp du ruyor. «Yahu! Bu geminin içinde- kilerde bir adam yok mu? Görmü- yorlar mı7 Anlamıyorlar mı? Ne- den kurtarmıyorlar?» diye tepini- yoruz. Ve bir sandal tedarik ede- rek gemiye gidiyoruz... Ne göre- lm? Gemidekiler içki sofralarını kurmuşlar. Ellerine defleri dün- belekleri — almışlar, — davulları zurnaları çaldırarak bir curcuna: dır gidiyor. <Aman etmeyin Gemi batacak... Gelin şunu kur- taralım.. .> diye bir ona, bir ona koşuyoruz. Fakat herifler orada mı? Mahmur gözlerle bakarak «Ey... Çok gürültü etme... Ka- fa şişiriyorsun... Gel! Sen de bizim Meclise,.> diyorlar; — bize de birkaç tane rakı veriyorlar, Biz bir yandan içip bir yandan da meram anlatmağa adam ararken yavaş yavaş biz de onlara uyuyo- Tuz. Vur patlasın; çal oynasın Diyoruz. İşte bir iş yapamadığı min sebebi budur! BEBER S7 GİSİN Pek güzel, pek diei olmuş. Bir bebek - sergisinin başka türlü la- bilmesine fhtima! h veriir mi? Yal 4 "'///ı nız açılış — günü, - Küşat resminden ta istirahat buyuran valimizi gö- ren ziyaretçilerden biri; — Aman! Demiş; hele şu etci bebeğe bakınız. benzetmişler.. . Bu tatlı hata bana (Liti Tiş)in bir fıkrasını hatırlattı. Fakat ev- | * velâ Litl Tiş kimdir? Zira bu iami -nesil meselesi- bilen var, bilmiyen var, Litl Tiş, kısa boylu bir Müzik Hol artistidir. zün papuçlar giyer ve halkı diz. bi çökmeden yere kadar eğilip se- (ra lâmladıktan sonra birçok marifet- |m! tej fetine girip uzun eteğini ayakla- | gi mak kabil dğildir. Liti Tiş bir gün Pariste kıs: pantalonla küçücük bir çocuk Kı- yafetine girerek umum! bahçeler- dan birine gider, orada sözde gıtları ile çenber çevirerek oyna- mağa başlar. Kendisini tanıyanlar artistin bu istihalesine bayılırlar. Fakat artist bir. kenarda kroge | yapan ihtiyar bir kadıncağıza ko- 18 tu Ttirafında bulunur. İhtiyar ka din, hemen kalkar: — Gel yavrum! Der bir kenara götürür ve çocuğun (1) pantalo- LAti Tiş, bütün saffetiyle zezap verir: Je Kırk beğ yaşındayım. — Ma TAŞLIKTARİ ARSA: bozulmuş, yelkenleri parçalanmız, sonra bir koltuk- D Tıpki - vali beye |— g0? rına dolaştıra. dolaştıra bir İspan | İnönü ail yol dansı vardır ki, hayran olma zata müracaat etmişler... unutmuşlar: Malüm a... sene evvel Ömer İnönü beş yaşın- biri lıktaki yontulmuş taşla- ri İle bearber ko nan (sahib-i- za- man) - efendileri A biraz sancı tutar ÇAST gibi oldu. Bura - da Sultan Azizin arsalara camisinin enkazı ile yapılan muh- | gem villâ, bir tahakküm devrinin Ayağına gayet u- | Abidesi gibi yükseliyor. <Tahsilimi tirdim.> derdemez, yedi yüz Ji- maaşa geçen Ömer Beyin bu âlikânesi hakkında — gazeteciler ler yapar. Onun hele kadın kıya- | Türkiyenin bugüne bugün en zen- n mal mülk sahiplerinden — ve in yakınlarından bir — Efendim, demişler. Sizin de orada arsalarınız var. — Olabilir.. . — Ömer Beyin de arsası ve vil SI var. — © da olabilir. — Bu arsaların nasıl temellük edildiğine dair bize malümat lüt- unda bulunur musunuz? gar, Sıkışmış gibi tepinerek: Adamcağız — düşünmüş, — taşın- — Madam! Der mış — Ne var evlâdım. — Vallah, demiş. Bu mesele >- Gazeteciler, bir noktayı sormayi Yirmi da 1di... Beş yaşındaki harika DA GÖZOR ÇöR Te Hayra aa bar L a n okAsına şaşmadınız mif O —A.., Aman yavrum, sen kaç| İstanbulda bir esalla göbek yaşındasın? imam> vardı. Türlü dalaverelerle para toplamış epey zenginlemiş- . Bir gün mahallesinden genç bir kızla evlenmek ister, Kız ken- |disine bir ev miye muvafakat edeceğini söyler. İmam da fitili almış Boğazın en güzel mevkilerinden sına olursa olsun bu körpe meyve- alırsa onunla evlen- .. No paha- olan Taş -|yi suyunu selini akıta akıta ye- mek istiyor. Nihayet altı yüz sa- ri altın mukabilinde konak yav- rusu bir ev alır kızın üstüne eder. Birkaç ay sonra kızcağız, hasla- lanır... Hekim, hoca derken ölür. O zamanın kanunları mucibince ev mahlüle gidecek... İmam kö- Pürür. ına alışamadım... Ben evi na- sıl mahlfla birakırım ? Diye kameti azdırır. Mesele |Seyhülislâm kapısına düşer; kara kaplı kitaplar açılır.. . Nihayet: Hocam! Derler. Bunun, çar İsi yok.. . İmam Ebü Yüsüf içtiha- |dında böyledir. İmam yerinden fırları — O fmam Ebü Yüsürf ise ben de imam sallagöbeğim.. . İçtihat- Ha mictihadla ben adama ev kap- İtarmam. Evden ölümü çıkartırsı- niz Bir çare düşünürler ve nihayet ölünciye kadar orada kalmasına muvafakat ederler. CANLI HESAP MAKİNE! Küçük bir. ço- cuk, akla hayret verecek bir hâfı- za — küvvetiyle leri yapıyormuş. Hârika yavrucağı görsem sora- cağım: — Metrosu elli kuruşa bir arsanın kıymeti ikinci kaç yüz bin lira eder? Çocuk derhal cevap verecek. Ben yine soracağım: — Bunu hangi ameliye ile bul- dunüz.. . — Çarpayla.. . — Neden çarpay kullandınız? alınan elde dan! — Daha altı yüz Hranın ayrılı- | — Çarpmadan geliyor da — on- ken ve zavallı bir kızın da irzina geçerken hissetmediği pişmanlığı şimdi duyuyordu. Gözünü kırpma-| dan işlediği bu cinayet Türk mil- letinin hariçteki itibarını da sar- | sacak bir mahiyette idi, Şimdi ise Mmüebbet hapse mahküm — olmayı, erişilmez bir nimet gibi görüyor- du. Ne ise, uzatmayalım. Son arzu- Ni #orulduktan sonra hoca gele - rek kendisini tövbe ve istiğfara davet etti. O da tövbe etti. Be - yaz gömleği de/ giyip yandaki odaya geçti Şimdi sıra Adem onbaşıya gel- mişti. Onu da uyandırıp müdürün İodasına getirdik. Mahmut Baştu- | Kun sakin haline mükabil Adem onbaşı aksine çok heyecanlı Idit — Benim ne kabahatim var.| Müdür bey vur dedi, ben de vüre | dum. Deyip durüyor, hâlâ kendi- ni müdafaaya çalışıyordu. Fakat bizim vazifemiz onu din- | lemek değil, mahkeme tarafından | Verilen ve meclis tarafından tas -| İdik edilen idam hükmünü yerine getirmekti. Ona bunun faydamız olduğunu — tekrarlıyarak - hocanın | önüne tövbede bulunmasını (ıvü-j ye ettik. | Kapının önünde cezaevinin oto- mobili duruyordu. Mahkümları © halde otomobile bindirerek hare- ket ettik. | Bir de konak yerine gelelim de İne görelim? Ortalık mahşerden | farksız. İnzibat kuvvetlerinin tut- | tuğu sokak başları on binlerce in- sanla dolu.. Vaktin bu kadar ilerlemiş ol - İmasına rağmen biriken bu on bin- | lerce halk, İdam hükmünün n İyerine getirileceğini merak ediyor- du. | fik olarak otomobilden Nahiye müdürü Mahmut Baştuğu indir- dik. Büyük bir heyecan içinde ol- duğü halde titriyor, biraz sonra İcan vereceğti sabunlu ipe korkudan büyümüş gözlerle balıyordu. (Devamı var) Seyyar Vinç Aranıyor -S ton yükü 4,50 metre y * kliğe — kaldı olan bir tekerlekli vinç ara- myor.. Kiralamağa veya sai mağa talip olanların Mahmu paşa Kücük Yıldız Han b0 kak No. 87 de ÖSTAŞ fabri kasına müracaatları rica olu: — Ah Madam! lalı yirmi sene var. Ben tamamen | Ci BT 2N — Söyle yavrum Sıkılma unutt Sonra villâ sahibi olan m.hııınhdık ra - Artist kızara bozara; İzat da bugüne bugün bir Cumhur- KeSRE aai — Pipim geldi İreisinin oğlu Idi SA e - | 5$ Lira Peşin 15 Lira Aylık TAKSİTLE Hakikt Ismarlama biseyi yalnız tüccar terzi ADNAN İPER'de diktirebilirsiniz Yentpostane karşısı Hekim çıkmazı Ara han No. 21 - 22 Telefon: 46480 Cetrika No. 224 Güreş harikulâde heyecanlı şekil almıştı — Ayağa — kalk ö pehlivan, u gür tarda bu- lü de & kaba- sük- hasmı an gib hasmının kiy- t daha anlamış aray baş pehll- mahsustan n anlamıştı. Onu anın imkânı - olmadığı de meydana çıkmış bu- meyini Eön yanı demek onun yere düştüğ bu Olan bitenleri ancak güreg- ten ç anlıyanlar anlamış- lardı. Fakat büyük halk küt- lesi meselenin farkında değil- di, Ve Topuz Mustafa pehli nın, hasmını bir el ensede yere serdiği halde neden Üstüne git miyerek kendisinin kalkmasına meydan verdiğini bir — türlü kavrıyamamıştı. Hattâ baş pehlivan geçinen, ikinct bir. kargılaşmasın kizler köylüyü çok kısa bi zamanda perişan — ederek nebileceğine emin bulunan Ta Mahmut ağa bile, ustasının bu hareketine bir mâna vere - memişti, Yanındakileret — Şu bizim Mustafa Pehli- van da anlaşılmaz adamdır ves selâm! diyordu. Bir el ensede yüzü koyun düşürdüğü hasmı» nın Üstüne bile gitmedi. Rim ne derse desin, onu çabuk yen- mek istemiyor. Ben olsam gol tan kündeyi doldurmuş ve sırtüstü vurmuştum Bursahyı! İkizler köylü, Topus Musta- fa pehlivanın ne yaman bir şey olduğunu ve kendisini bu kilde kandıramıyacağını anla- yınca mecburen ©o da yavaş yavaş güreşe girmiye başladı. Ve işte o dakikadan itibarem de güreş harikulâde heyesanlı ve zevkli bir gekfi almış oldu. İki pehlivan, yağlı güreşin bütün İnceliklerini gösteriyor- lar, birbirlerinden ustaca ve açık bir yerini arıyorlar, hü- sumlar ve mukabil hücumlar güreşten anlıyanları tarif edil- mez bir heyecan deryasına bo- #uyordu. Moydanda kimse Bâsta nefes bile #lammyordu. Güreş hasta- sı bazı ihtiyarlar, kırk yaş bir- den gençleşmiş gibi idiler. Birçoklarının gözlerinden yaş- lar akıyordu. O, ne güreşti YArabbil Aca: ba asırlardan beri er meydan- larında yapılan yüz binlerce güreşten kaç tanesi böyle ebe- di bir nam bırakabilmişti? En Ihtiyar güreş meraklıları bile hayatlarında böyle bir. güreş görmemiş olduklarımı biliyor < lar ve bir daha da görebile ceklerinden güphede bulunu « yorlardı. Güreş bir saati Bulduğu Hal de İki pehlivanda da en ufak bir yorgunluk alâmeti yoktu. Güreş bir parmak bile yavaş- lamamıştı. İki pehlivan da da- ha bir dakika evvel güreş tut- muş gibi canlı ve çevik idiler. Bütün uğraşmaları ve gaye retleri boşuna olmuş, biribirler rinin açık bir yerini bulup ©x yun alamamışlardı. Bir saat sonra güreş birdenı bire bir kat daha hızlandı. Tox puz Mustafa kurgün gibi at larak nihayet bir çapraz top- ladı. Fakat iki adım sürmeden az kalsın İkirler köylünün yan baş oyununa dilşüyordu. Meoe buren çaprazı bıarktı; kendini bu tehlikeli oyundan kurtardı. Halk coşkun bir. halde iki pehlivanı da alkışa boğdu. (Dovamı var) Yazıhane nakli kat Arif Hikmet Yaman- u, yazıhanesini Karaköyde Yemişçi Hasan sokağında ye- ni yapılan <TRİPO> hanında 7 No. ya nakletmiştir. Tol: 40170 H İ Erdek Asliye Hukuk Yargıçlığın dan 050/67 E İsmetpaşa mahallesinden Emine Çekmeci, Mustafa Çekmeci, A eci, Re«ep Çekmci ve Sabahattin Çekmeci taraflarından lan tapu tescili davasının yapı n yargılaması sırasında, namla « len Ha rına tapuya tescili isten paşa mahallesinde vaki sağı Şerif nn (mahallen ectacı — Mustafa Ergil), solu Hacı Yakup evreses arkaaı Tatar Hüseyin (ma Edincikli Pıtar Emin), önü yol ile mahdut bir bap haneye tasarruf ve temellük iddiasında bulunanla - rın müracaatlarını teminen keyfiye tin İlenına karar verilmiş ve duruş na da 6/7/900 perşembe saat 14, ) a bırakılmış olduğundan mez ür gayrimenküle tasarr e- nellük iddiasındı a ve saikı tasarrufiyelerile birlikte vev- re Erdek Asliye Hukuk Mahkemita sine müracastları lüzumu ilon olur |nur. 26/ T