11 Eylül 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

11 Eylül 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(BAYFA 1 4 ” Ekonomik vaziyet OK a N İ anaran Amerikaya kaçırılan paralar ve bunlardan taydalananlar edenlerin sayısı 14 bine yaklağ- mıştır, Yolcular, uçaklarla hare- kete başlamışlardır. Vapurların E BORSA 9 RARNERİNR aN Çekler 10 Eylül 1030 n Kapenin 1 Sterlin —— 28440 1120 * 100 Dolar 282.25 282.52 * 100 Fransız frangı 102 904 100 Florin 105 6468 100 İsviçre frangı 65 7270 100 Bolçika franı — 63 887 100 Çekoslavak K, 6 60 100 İsviçre Kur. 77 88.60 100 Eskudo 11 20.00 Esham ve Tahvilât ST falzli tahviller : Siyas-Ersurum D —— 20.25 20.35 Sivas-Erzarum 2-7 — 20440 20.60 1941 Demiryolu T — 20.46 20.55 1941 Demiryola TL — 20.00- 20.10 3941 Demiryolu IZT 19.65 19.80 Milli Müdafaa T — 20.70 20.80 Milli Müdafaa IT — 20.20 20.10 Milli Müdafaa ILT 20.35 20.35 * Milli Müdafaa IV — 20.50 20.60 966 falzll İstikrazları Kalkınma istikramı I 95.75 95.75 1941 Demiryolu — 95.75 95.75 Kalkınma I 96.25 96.265 * Kalkınma III 96.25 96.25 * 1048 Tahvili I 96.00 - 98.00 * 1948 Tahvili YE 95.80 95.80 1949 Tİstikrazı 95.30 - 95.80 AYa faizi 1949 istik. 95.00 - 95.00 968 falzli Ikramiyoliler 1983 Ergani 2275 2276 1938 ikramiyeli —— 20.10 20.20 Milli Müdafaa 20.80 20.96 Demiryolu IV 97.50 97.50 * Demiryolu V 98.35 98.85 * Anadolu D. Yolu Grupu: Tahviller 1-2 —— 111.00 112.00 9060 Hisse senedleri 64.00 - 64.50 Mümessil senedleri — 70.00 - 70.50 Şirket hissolori Merkez Bankası — 117.00 118.00 İş Bankası 24.50 25.00 I. Ticaret Bankası — 425 — 450 Aslan çimento 16.50 16.60 Şark değirmenleri — 22.50 2300 Kredi fonsiye 1903 204.00 - 205.00 1911 167.00- 168.00 Amorti 103.50 - 104:00 Kupon 232 236 Borsa harlol altın fiatları Liralık Ziynotl Türk altını 43.50 43.60 Reşad altını 45.85 46.00 Reşad elgazi — < 4876 4400 - > — kulplu Hamid 42.70 - 42.80 Aziz 4200 42.10 İngiliz 59.00. 5915 Gülden 4196 42.05 Fransız Kok, 48.00 48.60 Napolyon 45.50 45.60 İsviçre A. 43.50 43.75 Külço degusı 652 654 > yerli 610 — 612 Pilâtin C. 10.00 - 11.00 Beşibirlikler İsmet 210.00 - 212.00 Reşad 295.00 - 296.00 Hamid 24000 242.00 Aziz 225.00 - 226.00 Çiçekli 28500 236.00 Serbest piyasada dövizler Dolar N. V. 460 — 462 > efektif 452 455 İsviçre Frangı 116 116.50 Fransız Fr. (77) — 100 100 Liralık ziynetler Roşad 79.00 - 50.00 Hamid 70.00 72.00 Vahid 67.00 - 68.00 Ankara 56.00 57.00 Arma Roşad 200.00 - 202.00 Hamid 17000 1765.00 Vahid 160.00 165.00 Ankara 140.00 14300 Arma 22 luklar Reşat 200.00 - 202.00 Hamit 170.00 175.00 Cumhuriyet altınları Liralık 43.50 - 43.60 215 luk 107.00 - 108.00 3 207.00 - 208.00 Yarım 2240 22.60 Çeyrek lira 11.50 11.60 * Muamele görmüştür. Bu fiatlar #at 17 de alınmıştır. No. 7 DAİMA ESKİ YERİNDE Eminönünde, Meydanda, Köprüye, bakan Balıkpazarı cephesindedir İstanbulun en eski yağcısı ve en dürüst esnafından olan babam ile vaktile müştereken kurmuş oldu - ğum ERZAK PAZARI an'anevi Programile Eminönü Meydanında| dalma aynı eski yerinde emrinize Amadedir, Telefon: 25660, Başka hiç bir yerde merkez veya şubem yoktur ÇU YAĞ ve Bal mağazası Hacca gitmek Üzere müracaat tahriki için henüz formaliteler ikmal edilememiştir. Her hac yolcusunun iki bin beş yüz liraya ihtiyacı olduğunu ve bir takım acentelerle bu parala- rın kolaylıkla Clddeye nakledile- bileceğini yazmıştık. Bu hususta malümatına müracaat ettiğimiz bir borsacı bize aşağıdaki dikka- te gayan İzahatı vermiştir: «— Bir takım kimselerin Amo rikada paraları bulunduğu yazıl- mıştı. Bu paralar şimdi hare- kete getirilmiş bulunmaktadır. İstanbulda bir ecnebi bankası, Amerikada parası olanların pa- ralarını burada Türk Jirası ola- rak vermekte, karşılığını Ame- rikadan dolar olarak Ciddeye naklettirmekte, Ciddedeki adı geçen banka şubesi de bu parala- rı gösterilen şahıslara — kolayca verebilmektedir. Hac yolcuları bu bankanın İstanbul — şubestne müracaatla Türk lirası yatır- makta, karşılığını Ciddeye gitti- l zaman bankanın orada şube- sine uğrayarak almaktadır. Bu, yolla dışarıdaki paralar yine dı- garıda kalmakta, üstelik bir de döviz farkı ödenmekte, dolar ve İngiliz liraları daha yüksek fiat- la verilerek kâr temin olunmak- tadır. Duyduğumuza göre, hac yolcularına kolaylık olmak Üze- re bu muameleyi doğrudan doğ- Tuya seyahat acenteleri içinde yapanlar da vardır.» Diğer bir alâkalının da bu hu- sustaki fikri şudur: «— Mısır hükümeti, hac sefer- lerini resmileştirmiştir. Her sene üç bin hac yolcusu, Mısır hükü- metinin vasıtaları ile götürülür ve getirilir. Bu suretle döviz hem memlekette kalır ve hem de do- lar veya İngiliz lirası farkı gibi bir fark ödenmez. Aynı zamanda altınlar da dahilde kalır.» G Alman heyeti Almanyadan gehrimize bir ticaret heyeti, temaslarına devam etmektedir. Pamuk, kü- çük baş hayvan derisi, yün, tif- tik, keçi kılı, paçavra ve yapağı gibi mallar üzerinde — etüdlerde bulunan heyet, iki taraf arasın- daki ticari münasebetlerin sık- laşması yollarını arıyacaklardır. Almanlar, fındık Üzerinde dur- makta, flatlarrmız yüksek oldu- ğundan indirilmesi - tavsiyesinde bulunmaktadırlar. Heyet, iki ay daha kalacak ve istihsal bölgelerini gezecektir Altın fiatı Amerikada yapılan para top- lantılarında, mevcut sistemde mühim değişiklik yapılamıyaca- ğının anlaşılması üzerine yükse- len altın fiatı düşmektedir. Ge- çen hafta sonunda bir Türk al- tını 44.40 tan muamele gördüğü halde dün 43,70 lira idi. Toplantı lar bittikten ve kararlar anlaşıl- dıktan sonra fiatların istikrar bulması muhtemeldir. Elek teli Bazı ihracat firmaları — tara- fından yerli demir mensucat me- yanında bulunan (elek teli) nin Sterlin mukabilinde Filistine ih- racı istenmekte olduğu Ekonomi ve Ticaret Bakanlığınca Bölge Sanayi Birliğine bildirilmiştir. Sanayi Birliği, memleket ihti yacı ve dahili imalât bakımından keyfiyeti tetkik etmekte olup ilk idare kurulu toplnatısında — bu hususta bir karara varılacaktır. gelen Tufan ve Nuh, Havanın açtığına bakmayınız.. İstanbulu ve civarını şu birkaç gün içindeki sele suya garkeden VA * YY g, Yağmurlar, — tes J/% Ti çabuk unutu - Mlur âfetlerden de %/* ğildi. Avam tâbi- rile, sanki gökyü zünün dibi delin- mişti. Sicim gil urgan gibi, ba daklardan — hattâ kovalardan boşalırcasına bir yağ Kur... En sağlam çatılı evlerde bile damlar akmış!... — Velhasıl tüfan, Tüfan ya... Hiç şikâyet etmi- yelim. (Nuhun gemisi) diye di- ye az kalsın başımıza tüfanı da çıkaracaktık. Galiba Nuhun ru- hu, bize bir ufak numune göstert mek istedi. «<Yarabbi! dedi. Şu İstanbullu gazeteci kulların ikide birde benden ve benim gemim- den bahsediyorlar... Onlara - bir fikir edinmeleri için - tüfanından biraz taddır... Bakalım lezzetini nasıl bulacaklar...» Bir iki günlük yağmur bilânço- su malüm... Köprüler yıkılıyor, lokomotifler devriliyor, sokaklar dere oluyor... Herkesi bir dehşet alıyor... Küçücük bir tablat hâ- disesinin karşısında hepimiz pu- sulayı şaşırdık, Bir de bunun ay- larca devamını düşünün.. Tevekkeli Bağdatlı Ruhi: ün ise dünyâ gamı biz keş- ti-i-Nühuz! Dememiş. Hakikaten koca Pey- gamper, bütün mahlükatı böyle bir âfetten kurtarmak çaresini bulmuş... İyi mi etmiş fena mı? Yrasını pek bilmiyorum ama mü- barek adam yaptığı gemiyi bin- lerce sene sonra hâlâ aratıyor.. Acaba: Ey rühumun rühu YENI SABAH Hi Ernest Mamburi, İstanbul çoş- meleri için şunları yazar: <İstan- bulda mütonddit çeşmeler vardır ve bunlardan bazıları cidden âsârı nefisedendir. Bu ise tabildir, zira şarkta su, monbar hayattır. (Ve minel mâ-i Külli şey'in hay). Yine bu sebepledir ki bir eseri bayır bırakmak istiyen her Müs- lüman, gerek kendisinin ve gerek müteveffa akrabasının ipl mına medar olmak ve Eski İstanbul çeşmeleri: bili şurp bir suyu havi bulunmak üzere bir çeşme inşa ettirmiştir. Hattâ bir hadisi Nebevide Cona- bi Poygamber: «Bir Hıristiyana bir bardak su veren, bir sene la- yankati' oruç tutmuş kadar naili sevap olur> buyurmuştur. Çeşmeler iki şekildedir. di <çeşme> lor ki Biri a- buradan umu- men su alınır, diğeri de — <sebil> ler ki burada de gelip geçenler, bir zincirin ucuna bağlı bulunan n den biri eski asırlarda.. İstanbul çeşmeleri ve sobilciler tarafından mütema- diyen doldurulmakta - olan taslar- daki su ile hararetlerini dindirir- ler. Hattâ sebillerin — bazılarında yazın şiddetli 2 nda bararet- lerini teskin maksadile suya buz katılmak için ayrıca vakıf ak- çası bile vardır. Bunlardan başka camilerin iç avlusu ortasında «şa- dırvan> lar ve dış cepheleri boyun ca da sıra ile abdest muslukları bulunmaktadır.> Bu malümat, çeşmelerimizi u- mumi hatlarile bildirmektedir. fa- tanbul çeşmeleri arasında haki- katon emsalsiz tezyinatta olanlar yardır. Sultanahmet, Tophane, Üs küdarda Üçüncü Ahmet, Bereket- zade çeşmeleri gibi. Şohrin eşsiz âbidelerinden olan bu çeşmeleri büyük itinalarla muhafazaya mec bur olduğumuzu hiç bir zaman u- nutmamalıyız, sira, bunlar Türk San'at ve emeğinin mücessem nü- müneleridir. tile öğrenci kabul edilecektir. Diğer giriş şartları bulunduklar kadar müracaatları, Gördün mü hazret-i-Nühu? Tekerlemesine — karşı — «Nühu görmedik ama gemisini gördük.» diyebilmek için mi bu zahmetle- re katlanıyoruz tüfanı içinde bocalıyor da bu ka- dar zamandır onu selâmet sahi- line çıkaracak bir kaptan bula - madık... Nerede kaldı Nühun ge- misi? Neyzenin bir k Dün bana Neyzen Tevfik uğ:. radı, Bu kırk senelik dost ile bi- Taz maziden bahsettik. (Geçmiş) ten diyemiyorum, zira onun (hicâ - Bü) — zevki bu (geçmiş) kelime- sinl bir kere di- line dolarsa kim bilir ne cevherler yumurtlar! FİASNA. Zavallı — san'at- kâr... Birbirini takip eden hâdi- se sağnaklarından bıkmış, usan- mış gibi görünüyor. Açıkca dert yanmadı ama müteessir olduğu hâlinden belli idi, Biraz eşele - dima. — No bileyim? dedi... Gazete- leri okuyamaz oldum. — Bilmem yurdun bir yerinde zelzele, bil- mem hangi fabrikada, hangi va- purda yangın, falan — vilâyette kurşuna dizilme... —Ardı arası kesilmiyor. Şöyle bir kıt'a yaz- dim, Bakalım nasıl bulacaksın? elzele, yangın, dayak, kurşun musallat olsa da SBN DE 25 LİRAYA BİR marka gaz ve mazotla ya. nan OCAK ÂL, Kömür der- dinden kurtul. Tozu, kokusu, dal hiç yok, Her züccaciyeci dükkânında bulunur, İZAHAT: Tel, 20877 YEDEK AKSAMLARIMIZ EMRE ÂMADEDİR ILAN Askerl veteriner okuluna talebe almacaktır. Ankara askeri veteriner okuluna tam devreli liseleri bu sene pek iyi ve iyi derecede bitirmiş olgunluk imtihanlarını vermiş olmak şar. ri yerin As, Şubelerinden öğrenilir. Çizü> ISMARUDA u €VW ŞARTLARLA fl[ N[Eı SULTANHAMAM MESADET HAN.13 Her kalite kumaştan her zevke uygun ısmarlama el- bise, palto, pardesü ve manto dikilir. Taksitle fiyatlarımız pı yeşin ve toptan fiyatlarımıza muadildir. Tel: 20176 Girmek isteyenlerden Ankaradakilerin Okul Md. lüğüne, başka yer. lerde bulunanların As, Şubeleri Başkanlıklarına 15 Ekim 949 akşamına (3200—12315) OA A KA Zamanın intikamı: ce alac ğını kim tahmin ederdi.. İtalyan ordusu, boğucu gaz kul- lanmamış olsaydı bu memleketi kolay kolay işgal edemezdi. Bu- gün binlerce insanı tıknefes e- dip öldüren Mussolini bacakların dan asıldı; Habeş İmparatoru yi- ne tahtında oturuyor. Belki iki Mareşali de hesap sormak üzere » Koca Fuzü: barşısına dikecek, lin güzel söyler! ne içre mucerrebdir inti - yahşi verir, Yine mütehassıslar : Şu saâdet günleri hakkında hâ- lâ gekdeyiz! Sulh — içindeyken — bile icâb-a- devr-i-iktidâr Biz yine harp var gibi her gün sehld gömmekdeyiz! Bir gazetede okudum: İki mü- Habeş İmparatoru Haile Se --| gisizlik tüfanına lâsiye, memleketini istilâ — eden | karşı korumak ü- İtalyan ordularının iki Mareşali-| zera Nühun ge- ni harp suçlusu o | misinden pervaz larak muhakeme | eden güvercinler etmek üzere ken- | gibi irfan di Öğrenci kaydına devam etmel HER saat 10 dan 12 ye, 13 den sokak No, 12 (Tel: 32 41) tehassıslar — hendisimiz feyezan hakkında m 'ümat edinmek ve memleketi bil arı- Al- biz doldurduk. Fakat bunun için/na min tarafillah r? |bir zahmet ihtiyarına ne lüzum va | Bizim için tabit hâdi erin hi pisi ölçülü olacaktır. Meselâ yağ mur, ancak lüzumunu hissettir diği zaman yağacaktır. O atle... Zamanını aştı mı? mur olmaz bir âfet olur. Onun Döküldü son katarât-ı- seml- ne-İ-rahmet, Yahut Küçücük, muttarid, — muhteri darbeler Kafeslerde, camlarda pür ih - tizâz. gibi bir yağmur var... (âheng- taklidi) numunesi olabilmesi içi siparişle yağması lâzım, da sa- yağ kteau, GÜN 17 ye kadar Büyükdere Uzunfıstık (13281) Tufan ve Nuh — Neyzen'in bir kıt'ası — Zamanın intikamı — Yine mü Gidiyor mu ? halıyor mu? Çürük tekneler — na) Bügün (feyezan mutahassısla- - İrı) ndan bahsediliyor. Yarın kar evsimi gelecek... O zaman da raz fazla yağarsa umumi ha- / |yat duracak, derhal (kar muta- hassısları) na ihtiyaç görülecek. Fakat görüyorumki, bütün bu ihtisaslardan en lüzumlusunu ih- mal ediyoruz. Her şeyden evvel 'ormuş. Yah veRE a gh bize bir (çamur mutahassısı) lâ- arihin en bü-| galarında — birer zım... Bakımsızlıktan kaplumba- haksızlıkla- |'zeytin dalı ile avdet etsinler. Şu|ğa sırtıma dönmüş parke kaldı - İrından birini teş-/son günlerde mutahassıs bollu- İrımların üzerini kaplayan — ça- - . kil eden Habe- |ğunda bir «feyezan mutahassıs- |mur tabakasında kaymadan yü - Bistan istilâsının böyle bir neti-(jığı» münhal kalmıştı. Onu da|rüyebilmek ancak bu şehir halkı ihsan edilen stidattır. Bütün bunlar — bir e- mutahassıs için incelenmeğe de- er geniş mevzulardır. Hâtırlat- k bizden. | Çürük tekneler: "? Aldık kalemi ele... Girdik yo- : İla... Heyetler gönderdik, incele- meler vaparak aldığımız gemile- A Sp Tin çürüklükleri- e$ | ni yaza yaza bi- iz | tiremiyoruz. Me-|a | ğer bunların her tarafı dökülüyor- muş. Ya bu h Hetler ne yapını: —lar? Neleri ince- in Yazan: Eski bir pehlivan İ Karabela, LKL ll TEMMUZ 1949 Tefrika No. 107 çıkardığı hâdiseden dolayı Ali pehlivandan afdilemişti Sonra hemen maksada girdi: Fakat neden hana gelmez- sin? Yakışır mı sana bu? Evet, Karabelâ sana kargı bir edep - sizlik etti. Fakat bunu hog gör men lâzım. Pehlivanlıkta böyle geyler olur. Şimdi seni alma- ğa ve hana götürmeğe geldim. Gurbet elde ayrılık gayrilik güt mek doğru değildir. Arnavutoğlu bu söz karşısın da çok müşkül bir duruma düş tü. Fakat Pomak Sarı Ahmedin bu jesti üzerine daha fazla la- rar edemezdi. Çaresiz cazgıra veda ederek Pomak Sarı Ah- metle birlikte hana döndü. Yolda giderlerken Pomak Sa- m Ahmet, güreş sırasında ko - nuştukları - mevzua yine dön- mek ihtiyacını duydu. Bu Ali pehlivan kendisine Karamanda- yı da yendiğini söylemişti. İlk zZamanlar buna inanmamıştı a- ma, güreşten sonra güphesi büs bütün artmıştı. Dayanamayarak sordu: — Demek sen hakikaten. Ka- ramandayı da yendin ha? — Evet! — Önce inanmamıştım ama, gimdi inandım artık. Yalnız ne- rede tuttun kendisile.. Bir dü- ğünde mi? — Hayır.. — Peki nerede güreştin ken- disile? — Kırkpınarda.. — Kırkpınarda mı? Ne va- kıt? — Bu sene? — Nasıl olur? Karamanda bu sene Kırkpınarda südece Ar- navutoğlu ile güreşmiş.. İyi ya işte.. Pomak Sarı Ahmet yerinde donakaldı. Elini Ali pehlivanın omuzuna koydu: — Abe sen Arnavutoğlu Ali pehlivan mısın be? — Evet! — Ne söylemezsin be? Tuu... Tevekkeli yenmedin bizi? Sen sarayda değil mi idin? — Bir ay izin aldım, buraya geldim. Pomak Sarı Ahmet kulakla- rına inanamıyordu. Vaziyetini derhal değiştirmişti. İsmi dillerde bir masal gibi dolaşan meşhur Arnavutoğlu A li pehlivanla karşı karşıya ol - mak, Pomak Sarı Ahmede ne de olsa bir heyecan vermişti: — Bunu ne söylemedin ön- ceden!.. Diye devam etti. Sanâ karşı çok ayıp ettik,»çok kusur ettik. Ne de olsa cahil insanla- rız. Kusurumuza bakmazsın ar- tık!. — Benim de senden bir ri- cam var Ahmet pehlivan. Bu - raya rastgele bir yabancı gibl geldim. Kim olduğumun bilinme sini istemiyorum. Kimseye be- nim Arnavutoğlu olduğumu söy leme.. — Neden canım? Bundan ne- den çekiniyorsun? — İstemiyorum. — Mademki böyle istiyorsun, pek âlâ Arnavutoğlu Sarı Ahmetle döndüğü zaman Karabelâ da hemen kendisinden özür diledi. Bu suretle aralarında hâsıl 0- lan soğukluk ta geçmiş oldu.. Pomak Sarı Ahmet, Arnavut - oğluna vermiş olduğu sözü tut- muş ve hiç kimseye bu Ali peh- livanın hangi Ali pehlivan ol - duğunu söylememişti. Karabelâ bir ara — Pomakla yalnız kaldığı zaman ertesi gün kü güreşlerden bahs açtı: — Yarın şu Sıvaslı Dursun - la karakucak güreşi — yapacak mısın? yapmamı şılıyorki gemileri - satanlar, ko- cakarıyı gelin eder gibi bu köh- ne tekneleri düzgüne bulamışlar bize sokmuşlar... Hani bir hikâ- ye vardır: Kocakarıyı görücüye çıkarmışlar, o da serçe parma- ğını emmiş, kapının anahtar de- liğinden göstermiş... Gemileri bi- ze yutturanlar bu kadarcık bir dürüstlük bile yapmamışlar... Gözgöre göre milyonlarımızı içi- ne oynatmışlar. Biz de burada ticaret filomuz için sülün gibi deniz kızları bek- lerken, deniz acüzelerile karşılaş- tık. Denize açılınca hepisi «De- ni olları» nn i-Mahsü - olduğu zamanlardaki gil «Çabalama kaptan... ben gide- mem!» nakaratile oldukları yer de tepinmeğe başladılar. Ahmet Râsim merhum idare-i mahsüsanın, «tontonlar» adını verdiği iki gemisi ile çok saraka ederdi. Bu gemilerin sür'ati dört mil olduğu için ikisi de altı mil hızla akan Arnavutköy akıntısı- ni geçemezlerdi. Rahmetli üsta - di din bunu ele alarak «& numara İ- le 5 numara düşünmüşler. Acaba numaralarımızı değiştirsek sür' - atimiz artar mı?» demişler, yo- lunda yazdığı bir fıkra bütün İs- tanbulu güldürmüştü. Gemilerin ad değiştirmeleri de acaba bun - dan mı ileri geliyor? İdare-i mahsüsanın başında (Con Paşa) isminde bir. Kara - manlı vardı; bu adama da olduk- ça sataşırlardı. Hattâ bir gün İmeşhur Şemsi Molla Atpazarın - dan aldığı bir eşeği Büyükada - ya naklettirmek istemiş. Vapur a Fazla 'masraf ederek Mmavna ile naklettirmiş, Birkaç gün sonra da Ada vapurunun Salonunda (Con Paşa) ya rast- lamış: — Benim merkebi vapura al- lemişler? — Anla- — Elbette! — Ne olur, gu Ali pehlivana #öyle de ben de onunla bir İnti- kam güreşi yapayım, — Ne olacak? — Hiç kendisini yenip İnti« kamımı alacağım. Sarı Ahmet günldü: — Haydi, haydi.. deli olma., Ali pehlivan kim, sen kimsint, Onu yüz defa tutsan, yüz kere- sinde de seni mağlüp eder. — Kim demiş? Hele bir tute. yım, görürsün. — All pehlivan senden de, benden de çok yüksek bir peh- lvandır. Onun öyle altmış beş, altmış altı okka gelmesine bak- ma! Onunla güreş tutmak bi zim kârımız değildir. Karabelâ dudak büktü: — Senin gözünü korkutmuş.. Fakat yarın olmazsa başka bir gün nasıl olga onu bir yerde yakalayacağım. O zaman gö- Türsün nasıl yeneceğimi! — Haydi bakalım, yen de gö- relim Ertesi gün güreş meydanı yeniden dolmuş, taşmış bulunu yordu. Kastamonulular Sıvaslı Dursun ile Pomak Sarı Ahme din yapucakları karakucak gü- reşini büyük bir heyecan Için- de bekliyorlardı. Bir gün evvel ki güreşten pek bahseden yok- tu. Vakıa Pomak Sarı Ahmet, yağlı güreşte Sıvaslı Dursun Pehlivanı yenmişi! ama, buna kimse ehemmiyet vermiyordu. Yağlı güreşi ciddi bir güreş gi- bi telâkki eden azdı. Nitekim yumruk kadar bir adam olan Şu Ali pehlivan da yağlı gü - Teşte bir yolunu bulup Pomak Sarı Ahmedi yenmiş — bulunu- yordu. Asıl güreş karakucak Büreşi Idi. Büyük bir ekseriyet karaku- cak güreşinde Sıvaslı Dursu - nun Pomak Sarı Ahmedi çok kısa bir zamanda yeneceğine e- min bulunuyordu. Bununla be- raber Pomak Sarı Ahmedin çok kuvvetli olduğunu ve Sı- vaslının kolay kolay galip lemiyeceğini söyleyenler de yok değildi. Asıl büyük güreşten — evvel birçok karakucak güreşleri pildi. Genç pehlivanlar rakipl» Tile çok heyecanlı ve hareket- N güreşler yaptılar. Nihayet meydancı ortaya gelerek — ba- Şa güreşecek olan pehlivanları çağırdı: — Svâklı Dursu: M -Ahmet, meydanı Ayaklarına pırpıt geçirmiş o- lan pehlivanlar ortaya çıkınca bir alkıştır koptu. Sıvaslıyı tu- tan büyük ekseriyet bağırıyor - du: — Haydı Sıvaslı! — Göster kendini Sıvaslı! — Uzatma güreşi! Vur Rum elilinin sırtını yere.. — Göster karakucak güreşi nasıl olurmuş! Bunların arasında birkaç de Pomak Sarı Ahmet için le diyordu: — Haydi Ahmet pehlivan!. karakucakta da yen Sıvaslıyı!, — Korkma Sıvaslıdan Ah - met pehlivan! Vur sırtını yerel Tabil yağlanmak falan olma- dığından iki pehlivan hemen tu tuştular. Güreş bir anda heye- canın son haddini buldu. — Sı- vaslı güreşe başlarbaşlamaz Sa- rı Ahmedin kolunu kaparak kendisini altına almıştı. Şimdi iki pehlivan yerde altalta, üst üste güreşiyorlardı. Pomak Sa y (Devamı var) SA lettik. — Nizamname le bey... Vapura eşek girmez. Şemsi Molla parlamış: — Öyledir de... senin burada işin ne? Gidiyor mu? Kalıyor mur Molla Tabil vâliden bahsediyoruz. Gi- diyor mu, kalıyor mu? Hüküme- tin bu bapta ağız açmamasına ba kılırsn — gidiyor ğ Gazetelerin lisa nına bakılırsa ka y hyor... bir an evve ne Yalnız olacaksa olsa da Lütfü — Kırdar da dahil olduğu Kdi halde - hepimiz bu mütereddit — vaziyetten kur « tulsak... Vaktile bir adamı Bağ« data memur etmişler. Bir dostu nu bulmuş, sormu: — Beni Bağdata tüyin ettiler. Çoluk çocuğu yol zahmetine kate lanamazlar diye burada bıraka- cağım ne dersin? — Bırak birader. — Bırak, diyorsun ama, ben orada, onlar burada o zaman İr ki masraf olmaz mı? — Bırakma birader. — Bırakma, diyorsun ama yol masrafını da düşün. — Bırak birader. — Bırak diyorsun bilmediğim bir memlekette kâr hayatı nasıl sürerim? — Bırakma birader. ama ben be- — Bırakma diyorsun ama ya orada hastalanırlarsa nasıl — te davi edilirler? — Biırak birader — Bırak diyorsun ama..« Muhatabı dayanamamış; — Yoook! demiş. Ya çoluk ço cuğunu bıirak ya benlir yakamı madılar,., demiş, mavna ile nak-bırak,.,

Bu sayıdan diğer sayfalar: