SAYFA : 4 Demolaiirk'fe—fbiye es'eleleri İstanbul Muallimler Bi terbiye kongresinde 'Türkiyede demokratik bir ce- miyet hedef tutulmuştur. Böyle bir cemiyet içinde terbiyeyi, ferdin cemiyet hayatına iştirâk ederek inkişafını temin eden- iç- timai bir iş olarak kabul etmek doğru olur. Buna göre terbiye de demokratik olacak demektir. Bu mevzu etrafında düşündük lerimizi sıraya koyabilmek — içil dört prensipten hareket edelim; ancak bu prensipler - hakkında önceden şunları Jiyelim: Bu prensiplerin bir mektep i- gi, bir de mektep dışı olarak iki ger yönden maarif ve terbiye meselelerine taallüku olacaktır. Birinci prensip milliyet pren- sibi: İçtimal bünyemize uygun olan demokratik terbiyenin baş lıca hedefi millf varlığımızı - te- min ve idame etmektir. Milliyet prensibine uyulan mektep - içi faaliyetlerinde okuma kitapla - rındaki parçalardan başlıyarak milli bayramlardaki çeşitli te- zahürlere kadar her fırsatta mil N hedef gözönünde tutulmuştur. Ancak bu sahada alınması ge- rekli daha başka tedbirler de ol duğuna kaniiz. Bu hedefe vasıta olacak hareketler arasından aie- la gelen bir iki noktayı ele ala- hm: Halk arasında an'ane — ha- line gelmiş olanlardan seçim2 tâbi tutularak bazı güzel ve mil lileşmiş halk - tezahüratıze at hislere hürmet telkin etmek — ve bunların milli terbiyede — büyük rolü olacağına inanmak - iktiza: eder. Bir çocuğu ilkokulda 23 Ni- san Çocuk Bayramına; ortada olanı da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramına iştirâk eden ana ba- ba, bu bayramlara evlâtları Ka dar hissen iştirâk edebilmelidir- ler. Bu bayramlara Kurban ve Ramazan Bayramlarındaki halk un'anesi gibi ailenin bütününe mal olacak veçhe vermek, ana baba ile çocuklarının sınırlandır dığı nesiller arasına an'ane ba- kımından ayrılık kundaği koy - mamağa dikkat etmek, milli va- zifemizdir sanırım. Lisanın, nesilleri birbirine bağ layan en kuvvetli müessir oldu ğundan şünhe edilebilir mi? Bu münasebetle - türkçe lisan ve tedrisatı, milliyet prensibinın mekteplerdeki tatbikat ve teza- hürleri arasında en mühim safı isgal edecektir. Maalesef bu sa- haaa çok tereddütlerimiz olmuş- tur. Bir başka nokta: Harf inkılâ Tanın yolu üzerinde yalnız oku- ma yazmayı tamim etmekle hu- dutlarımız içindeki her köşede aynı tesirde milli terbiyeyi sağ- hyacağımıza kani değilim. Kü tür anlayış ve seviyesine bağlı, milli terbiye bakımından farklı vatan köşelerimiz vardır. Bura- larda dürum, maarif yayımının uzun mesafeler almağa - elverişli bir programla - takip edilmesini icap ettirmektedir zannındayız. İkinci prensip, içtimailik pren Bibi: Sadece çeşitli bilgi yoliyie gencin zihni mehareti, düşünce, ve yaşama kabiliyeti kazanaca - ğanı düşünmekle iktifa edenler, bugünkü okutma sistemimiz metodlarımızla, cumhuriyet ma- arifine girişildiği sıralarda ka- Çınmak istediğimiz ezberciliğe düşmüş durumdadırlar. Umumi bilgi ve kültür müesse seleri olan orta okul ve liselerde bina; kitap ve ders vasıtaları bukunundan alınmış acele tedbir ler, neticede ezbercilik notu tal dirine vasıta olan imtihan siste- ünin içinden çıkılmaz fesadıan uğramıştır. Bununla beraber bilgi bakımın dar. verim, yapılan devlet mas - raflarına kargılık az görünüoyr. Vier nevi maarif müesseselerimi zir. verimine ait sebepleri ve n ticelri araştırmak maksadile bır cnetitü kurmayı dağer mahiyet- ğinin tertip ettiği birinci okunan raporlardan daşlara hak vermemek mümkün değildir. Kaldı ki, içtimailik prensibi ile hedef, yalnız bilgi temini de- ğildir. İçtimailiği mektepte ge- çen toplulük hayatına iştirâk e- derek amağa — elverişli - bir hayat münasına almak lâzımdır, Burada muallimle talebe arasın- daki münasebetler, talebe ile i- dare cihazları ve talimatnameler hattâ maarifi idare ediciler a» rasındaki — münasebetler gözden geçirilmeğe değer.. Bu münase betler, mektep sistemimizdeki disiplin anlayışında eski görüşü temsil ediyor. Mektepte muallim idareci ve talebe diye Üç ayrı yarlık bir araya gelmiştir. — Pa> kat bunlar cemiyet olamamıştır. Bu üç unsurun arasında demol- ratik terbiye anlayışı — dahilinde münasebetler nizamı henüz ku- rulmamıştır. İçtimailik prensibi içinde mü- talân edilmesi icap eden ahlâk terbiyesinin esasları, birbirinden ayrı vazife çerçevesi içinde bir birine yabancı kalmış küme için- de atılacağını zannetmiyoruz. Her çeşit okullarımızda — biraz yüz bulunca, yılışarak ve «Ho- Cam!» hitabile muallimine ya - naşmak isteyen talebe riyaya a- lışıyor. Kaidesi ve nizamı dışı- na çıktığı bir münasebet te: ne kalkışıyor. Şüphesiz bu mi nasebetlerin bir kısmı, açık göz lük veya kurnazlık halinde teza- hür eden menfaat düşkünlüğüne dayanıyor. Mektep bu vaziyet i- çinde ahlâk terbiyesine temel 0- Tamaz. Yaşanmış — olan - kiymetlidir, tecrübeler yaşanmakla elde edi- lir. Fiil ve hareket — sonundaki intibalarımız şuura en iyi inkı- Tâp edenidir. O halde mekteple- rimizde — talebe içtimai havayı yaşamalıdır.. Mektep, kapısın - dan içeri girilince çok çeşitli iç, timaf tezahürlerile bir - âlemdir ve çocuğun dünyası olmağa lü- yıktır. Burada yalnız bir noktaya dokunmakla iktifa edelim: Mektepte muhtelif yasaklar yardır. Meselâ, hiç değilse mual limlerle talebenin tenefüs yerleri ayrıdır. Bu yasağı buna benzez yasakları, bu arada dershane, İâboratuvar ve oyun — yerlerine girme, çıkma - nizamlarını kim ve niçin koymuştur? Bu yasak- lara ait çocuğun fikri ve reyi yoktur. Bu noktalarda genç dü- Şünceye sevkedilmiş ve bu ya - sakların müşterek — yaşamaların zaruri bir nizamı olduğu ona kabul ettirilmiş değildir. Yasak- lara karşı çocuklar cephe alır - lar, sinsi tabiatlılar fırsat çıkın- ca hücuma geçerler. Sünepe ve ya- sindirilmiş tabiatlılar içın kör itaat iyi bir şeydir. Âsi ta- biatlardan zaman zaman çatış - malar meydana gelecektir. - Bu mizaçların ahenki içinde mek - tep cemaati, bir bütün olmağa lâyık değil midir?. Bu cemiyette müşterek men - faat ve gaye olmamalı mıdır? Çocuğu bu müşterek gaye şuuruna vasıl edebilmel: K halde haysiyet divamı, disiplin kurulu talimatnameleri, — talebe teşekkülleri veya mektebin hu- susi iç nizamnameleri, içtimailik prensibinin ışığı altında yeniden gözden geçirilmelidir. Orta okul ve liselerde s: 'tan başlayan ders, öğleden sonzu saat 16 ya kadar devam eder. Demokratik terbiyenin — özünü teşkil eden içtimalilik prensibi - nin tatbikatından — musahabeler, | müsamereler, talebe konferansia rı ve münakaşaları, merasimler, talebe teşekküllerini kurma — ve işletmeler, kooperatif çalışmala- rı ve bütün teşekkülleri muraka be cihazlarının faaliyetleri — için zaman yoktur. Esas mektep faaliyetleri ara- sına alınmasını - teklif ettiğimiz talebe teşekküllerini tam anla- te görenlerimiz vardır. Bu arka yışla yürütecek bir müdür mu1- YENİ SABAH KADIN « MODAC f Beyaz ketenden — paçaları Tâstikti Kısa bir tulum. Çlegili ketonden Küçük bir amlçEYAR p bir tulum. Çlegili katonden küçük bir bölero ile geniş kenarlı Dir şapka; şapka ve bolero ? — Kenarlarına Mcccik biye çevrilmiş açık yuvarlak' yakalı önü hafif sivri gelen. kısa bir bluz. Mide tadir. Kendinden kemerli önden açık büzgülü ve kloş bir etek, y e YRRRL LT K CT $ 3 — Çörgili basmadan paçaları ldstikli kısa bir tulum, Yakası, resimde, görüldüğü gibi iki bant şyeklim parmak- enliliğinde bir parça bütü'erek geçirilmiştir. ç SN FESSLİMCAMN MN TALAMERER 4 — Beyas ketenden kasa, bir'pantalon, bedenin alt kısmında arsu edilen $ Fenkten İklşer parmak enliliğinde banilar dikilmiştir. Düğ me- ile tutturulan askılar, arkada çapraz olarak birleşir, Beden kısmının arka: Erkek elbiselerine nasıl 1 | itina edilmelidir ? 1 — Erkek elbisesi katiyen ütü . kullanıldığı takdirde Jenmemelidir. Ütü yapılacak bile muhakkak terzide Ütülenmesi garttır. 2 — Yatak çarşafı altına panta den fazla giymek doğru don- koymak hatalıdır. Paça kısmı | Daima bir gün giyip bir gün din. | bumburu . lendirmek icap e Ütülense bile üst tara: Şuk olur ve kumaşın yumuşak sert liği vaktinden evvel kaybolur, 3 — Ceketi her gece askıya as -| zaman elinizi isla pantalonu | ruşmuş. y çizgisi | İç tarafı te gelmek üzere bir yere yay .. pin lizerine bastırmadan &: , bütün gece zarfında gündüz lesi sabuh boyun mayı ihmal etmemeli akşam çıkarıldığı — şekilde olsa |kadar hiç Ütü yüzü görmeden ga. eskiyinceye vet güzel bir şekilde muhafaza e. dilmiş olur, Pantalonları bir gün - değildir. | | & — Kravat katiyen ütülenme melidir! Akşam kravat. çıkarıldığı tarak kravatın bu ni hafifçe sıvazlayınız. a gelmek Üzere bir i- bağınızı — gayet diz kapaklarında peyda olan şişlik düzgün bir şekilde bulursunuz, kendi. kendine ütüye hacet kalma- dan düzelir. Ertesi sabah ye birakılmalıdır, Pantalon ininin yalnız bu sahada tavzi'i ve bu maksatla yetiştirilmiş o0!- ması, bu işlerin selâmetini te - min edecektir. Prensiplerin üçüncüsü, isti. ların kaymetlendirilmesi prensi - bi: Çok küçük yaşta güzel natlardan birine kabiliyet g; ren bir çocuğu başlangıç rak fevkalâde istidatların tirilmesi için kanun çıkartacak kadar basiret gösteren bir dev - let, mekteplerde — arkadaşlarını nazaran istidatları istikametin- de süratli inkişaf — gösterenleri, umumi mektep - şartlarına - tâbi tutmakta ısrar etmemelidir. İki müşahedem var: Biri Anadoluda sahne faaliye- tinde yüksek bir kabiliyetti. Di- Beri İstanbulda, resimde ve hey- kelde fevkalâde istidat göster mişti. Demokratik telâkki, istidatla - rın inkişafına yol veren ileri bir cemiyet görüşüdür. Büyük şehirlerde geri zihinlileri, nor- mal seviyelilerden ayıracak hu susi araştırmalarla teşhis et 'et mek ve bu gibiler için kabili ler.nin azami noktasına ulaştı Tıcı müesseseler meydana get mek te istidatların kaymetlendi- rilmesi prensibi tatbikatından - dir. Dördüncüsü umumilik prensi bi: Maarifi yaymak — hususundu devlet, bütçesinde her fedakâr - lığı göze almıştır. İlk tahsili u- mümileştirme yolunda sarfedi - len gayretler takdire değer ma- hiyettedir. Kız ve erkek sanat akullarının her sene adedini art tırarak köy gezici ebeleri, u- taları, sıhhat memurları ve h çeşit sanatkür yetiştirilmesi y lundaki hizmetleri, tatbikata aıt hataları b'r tarafa bırakarak ele aldığımız prensibin çerçevesi çinde övmeğe lâyık görmekte yiz. Bir an evvel bütün kaza mer- Misis Hallam ayakları yatak- ta başı yerde, yüzü mosmor tiyor, güzel elbisesi parça paz- ça olmuş, omuzundan kan akı- yordu. Fakat en fecisi boğazını gıkan ipek atkı idi. Ameri der- hal boğucu eşarpı çözdü, Elsa- yı çağırdı. — Genç kız bü feci Mmanzaranın karşısında — kendi bitkinliğini unuttu. Beraberce kadının başını yerden kaldırıp yatağa yatırdılar. Amerinin em ri üzere Elsa konyak aramağa gidince, genç adam da alelâce- le apartımanı gözden geçirdi. Birçok cihetlerden ev, hırsız lhik vak'asından sonra kendi e- vinin haline benzemişti. Çekme celer çekilmiş muhteviyatı - fü- tursuzca yerlere dökülmüştü. A Gaba ne aramışlardı, Tuhafı şuy düki, şimdiye kadar Misis Hal- Jamın bu işte ciddi bir rolü ol- duğunu hiç düşünmemişti. Bu- na rağmen bu alelâcele bir te- cavüz de değildi, bunda bir se- bep gizli idi. Bir kaç dakika Bonra kadın kendine — gelmiş, gözlerini açınca; — Sen miydin iblis herif? diye sormuştu. Patron başını salladı! e — Hayır maalesef ben değil dim. Bir şeyiniz eksik mi?> Kadın güçlükle ayağa kalk- tı, sendeleye sendeleye tuvalet masasına gitti. — Blok not! blok not yok, o Bgitmiş. — Blok not mu, nasıl gey? — Altın tabaka şeklinde idi. Ameri güldü. — Peki nasıl olur da Tuper- vilin malına bu kadar üzülür - sünüz, o blok not sizin değildi ki!> Kadın kızararak: — Şey, âriyeten istemiştim diye izaha çalıştı. Demek mes- ele buydu, hem de çok mantıki, hakikat kendi kendini ortaya çıkarmıştı. — Elsaya döndü. — Şimdi küçük hamım, gu - rada beş dakika kıpırdamadan düracağınıza söz verin baka - yım? Elsa itaat etti; hakikaten 5 dakika sonra yakışıklı pat - ronu elinde bavulla geri geldi. Genç kızın bütün eşyalarını top lamış: — Bu geec sizin için en e- min yer Palas Oteli'dir, diyor- dü. bir Semra Arslanlı Elbiselerini, çamaşırlarını fa lan patronunun toplaması Elsa 'nın o kadar hoşuna gitmişti ki, neredeyse kahkahalarla güle- cekti. Ameri — Misis Hallam, siz kocam- za telefon etseniz de vaziyeti anlatsanız, derken başını çevi - rince Ralfin kapının önünde donmuş bir halde onları seyret- tiğini gördü. e (KIBIM: 46) Tevkif: Ralf sert sert: — Burada ne arıyorsünuz, di ye sordu. — Ayni sual sizin için de vâ- rit olabilir. Doğrusunu isterse- niz Hallam, dünyada sizin ka - dar çabuk hareket edebilen bir insana rastgelmedim. — Elsa nereye gidiyorsun? — Kendisini Palas Otele gö- türüyorum, çünkü orada daha emniyette olacaktır. Ralf karısının odasına göz 1- tıni — Bu ne demektir? Bütün bunlar ne oluyor? Bana bak A- meri, gimdi kolay kolay yakayı sıyıramazsın, 'ta bir | mamakı için pantalon askısına asarak dinlenme 24 saat sonra böyle İ sınız, Erkek gömleklerini azdır - gıkarıldıktan — azami nuhakkak yıkamalı kezlerinde orta okul açmak- için | girişlen süratli - yürüyüş, — köyl enstitülerinden sonra eğitim ens titülerini meydana getirdi. — Ma- hiyetlerini ve mevcudiyetlerin « hikmetlerini burada — münakaşa etmiyeceğiz. Bahisden — maksat bunların sadece kemmiyet — ve tenevvü- bakımından — umumilık prensibine uygunluklarına işacek etmektir. Umumilik prensibine. uyma - yan ve demokratik çerçeve İçia- de umumileşmemiş bir müesse- seden bahsedelim Galatasaray, Hattâ buna- bit de Amerikan Kollejini ilâve delim. Kollej, Lozan muahedesile emsali yabancı liseler arasındı mevcudiyetini bugünkü teşkilâ - tile idame edecektir. Kollej bu| gün biri, İngilizceyi — öğrettiği | için, diğeri de İngilizce ile be -| raber lise tahsili müddeti içinde | talebesine mühendislik ehliyeti kazandırdığı için çok rağbet bul muş yabancı bir mücesesedir. Bu milesseseye geçen sene her iki nimetinden istifade et - mek üzr resmi talebe gönderildi ğini duyduk. Yabancı dil bakı - mından muhtaç olduğumuz mu- hakkak olan bu müessesenin dedini çoğaltmağa — muvafakat etmiyeceğimize göre, ihtiyacımı: zı karşılayıcı tedbirleri neden düşünmediğimize akıl erdir'le mez. Beri taraftan Galatasaray |i sesine kayit için her sene taşkıa bir talep vardır. Her iki müesse ye de evlâdımı muhtelif sebep lerle kaydettiremeyen — bahtsiz ana babanın haline karşı tavrı- mız ne olacaktır? Diğer taraftan üniversiteleri miz de kabul şartları arasına gençlerin bir yabancı dil bilme leri mecburiyetini koymak üze - redir. Bu zaruretler ve — ihtiyaçlar yoktur. 1 — Güneşe çıkmadan önce vuçlarınıza biraz badem yağı dö- kerek- saçlarımıza (bilhassa — uç| kısımlarına) hafif sürünüz. 2 — Göz altı yanıkları insamı harap eder; bu itibarla camının cinsi iyi olan bir güneş gözlüğü akmadan güneşe çıkmayınız. 3— Bütün Üügn göz -| lükle — güneşte —durmak — da yi değildir. Gözlerinizin et -| Yafı bembeyaz kalır: Bunun i - çin de gözünüzün şeklinde 2 mu| kava- keserek. biribirine — dikiniz | ve plâjda güneşlendiğiniz müd - detçe bu mukavaları göz kapak- larınızın üstüne koyunuz. İlk gü neşe çıktığınız gün burnunuza da mukavvadan bir kılıf takmayı ih mal etmeyiniz. 4 — Plâjda her 15 dakikada bir vücuda yağ sürülmelidir. Pi- Yaz va k’; I yapılacak te ISIRGAN ve ya BAŞKA ZEHİRLİ BİR OTUN ELLERİ DALAMASI| KARŞISINDA: — Elleri derhal ilik sabunlu ile yıkayıp, Beyking Pavder'li ile kompres yapmak lâzımdır. KESİKLER KÜÇÜK YARALAR ve ÇİZİKLER IÇIN — HM sabunlu su ile yarayı yı- | kayıp Üzerine tendürdiyot, oksijen gibi bir antiseptik sürüp kurumaya bırakmalıdır. KÜÇÜK YANIKLAR — Hemen zeytinyağı veya ya - mık merhemi sürüp gazlı bezle sar mah, GÜNEŞ VURMASI: | — Hastayı gölgelik serin bir ye| Yıp başına buz torbası koy - s Domatesli soğuk MALZEME: 1 Küçük salatalık 1 Dolmalık biber çük soğan 1 Kök kereviz 4 Su bardağı dömates suyu 500 gr. Sığır eti 1 Çay kaşığı şeker 1 Çay kaşığı tuz 1/2 Çay kaşığı kara biber 2 Çorba kaşığı limon suyu. YAPILIŞI: Yarım kılo r etini bol suy - (Devamı Sa. 5 Sü. 7 de) — Birisi karımıza tecavüz et- miş ben geldiğim vakit kaçtı - lar. — Siz nereden girdiniz? — Müalesef artık suallerini- ze cevap veremiyeceğim çünkü vaktım yok. Kapıdan çıkarken Ralf önle- di. — Bavulun içinde ne var? — Bir milyon dolardan fazla emtia. Misis Marlova ait, bavu- lun dibinde buldum, şimdi em- niyetli bir yere götürüyorum.. Ralf evvelâ — kıpkırmızı sonra bembeyaz kesildi. — İzahat vermeden. şurdan şuraya gidemezsin. Ameri: — Sizi tatmin edecek izahatı yarın vereceğim. Bugün için sa dece aklınızı kullanın. ve tah - min yürütün. Size bir defa bu işte İki canbaz oynayamaz de- miştim, ne kadar doğru söyle - diğimi görüyorsunuz ya, Ben sizin yerinizde: olsam c- ime gider gizlenirdim ve ya - hut ta bir polis bulup kendimi tevkif ettirip kanunun muhafa asına sığınırdım, zira ölüm pe risi bu gece ortalara çıkmış. Ralf Hallam rüyada - gibi yana çekilerek ikisinin beraber gidişlerini seyretti. Tenha soki çıktıklarında Ameri'nin şoförü arabayı çevir mekle meşguldü. Derken ikinci bir araba gelerek orada durdu. Ameri — Sizleri müfettiş Villle mi la kaynatın, su gönderdi? diyı B sordu. Biri sert — Bizi Willie falan gönder - medi, ama biz Seotland Yard- danız, sen Ameri misin? — Evet, ismim budur. — Seni tevkif için bir mü zekkerem var. — Tevkif mi, bet? — Merkezde öğrenirsin - hiç merak etme, Biz sadece seni ne zaretimiz altında oraya götür- mek emrini aldık. Bir süküt ha sıl oldu, sonra Ameri: — Bu işte bir yanlışlık ola- çak, maamafih tabif ki, gelece- ğim fakat daha önce bayanı Palas Otele bırakmalıyız. Adama cevap vermedi, taksiye bindik- leri vakit Ameri alâca karanlık ta polisin elinde muazzam bir tabanca- — bulunduğunu. gördü.. Herif (brovning) <ni genç pat- ronun böğrüne dayavsrak: «sa na bak binbaşı> dedı. «Sana bir tek nasihat vereyim, elini cebi- ne sokmaya kalkışma, yoksa a- teş ederim, başımızı derde sok- maya niyetim yok> böyle söy- leyerek hem Ameri'nin cehin - den tabancayı aldı; hem de el çabukluğu İle ellerine çelik bir kelepçe geçirdi. Öbür adam da ilk defa olarak konuşuyordu Kıpırdama ki, canın yan: masın. Ses, kıza yabancı gel- medi. Fakat tanıyan Ameri ol- muştu, Al — Vallahi (Reder) sizin ek« ne> münase - u bir bardak ka-ı ——— ——— Hazırlayan : SEMRA ARSLANLI | Güneşte güzel! ve sihhi bir şekilde yanmak | için nelere dikkat etmelidir? yasada çeşitli plâj yağları satılı- 'or ama, bildiğiniz zeytin yağı - fin 125 gramına 3-4 damla ten- dürd'iot damlatıp sürerseniz en mükemel yağı elde etmiş olur - cunuz. 5 — Dudaklar da yanar; bütün gün güneşte kalınacaksa yal - nız rüj bu. işe kâfi gelmez. Gü- neşe çıkmadan önce dudaklarını- krem- sürün iyice içsin on - dan sonra rujunuzu sürüp güne- ve çıkın. —Uzun müdet deniz üstün- de kalacaksınız yalnız mayo - ile gezmek doğru değildir. Çünkü güneşin denize aksi insanı daha çok y ar, onun için kotra ve ya sandal gezintilerine mümkün olduğu kadar kapalı giyinmeye dikkat edin. arında ilk davi usulleri GÜNEŞ YAKMASI: Yanık - yerlere yoğürt vi Myar kabuğu koyup hafif yemek. ler yemelidir. Eğer daha vahim bir vaziyet varsa doktor çağırmayı ib mal etmemelidir. BOĞULMA veya NEFES TIKA - NIKLIĞI: v Hastayı sıcak tutap, derhal sunt nefes verilmeli ve doktor ça - girılmalıdır. BİLEK İNCİNMESİ — İncinen bileği yüksekçe — bir Te dayayıp 3-4 saat soğrık komp Tes yapmalıdır, ADELE TUTUKLUKLARI: — Üstüne sıcak fanilâ koyup :s. tirahat etmeli, geçmezse doktor ça gırılmalıdır, zerzevat çorbası dar kalınca eti içinden — çıkarın bütün zerzevatları ufak ufak tav la zarı büyüklüğünde doğrayıp tuz, biber, şeker ve limonu do - mates suyu ile birlikte et suyu- na ilâve edip bir kere kaynatı - niz. Sakın fazla pişmesin, içinde ki sebzeler yarı pişmiş - olacak, (Salatalığın kabuğunu soymayı - 'nız daha lezzetli olur ve daha gü zel görünür), Ateşten indirin, 1lı nınca buz dolabına koyun soğuk soğuk âfiyetle yiyin, Bu çorba dört kişiliktir. mek parası için bu türlü çalı maya mecbur olduğunuzu bilmi yordum. Jessie Dame'in babası ha! Elsa, hafif bir çığlık attı, o da tanımıştı. Bu ne demekti, yok- sa adam deteklif miydi? Fa- kat Ameri'nin sözleri ona haki- kati anlattı. — Bu, bir tuzaktı ve ben I- çine düştüm. Hay Allah! nasıl oldu da benim gibi ihtiyar kuzt böyle bir dalavereye kandı? Şimdi nereye gidiyoruz? — Görürsün. Ameri elindeki kelepçeye ba- karak: — Matmazel Jessic'nin. de - diği gibi, doğrusu pek fevkali de, Hiç bir ihtiyati tedbir ih mal edilmemiş, hiç bir risk al- tına girilmiyor. Hana! görüyo- rum ki, arka yoldan gidiyoruz, herhalde bir polis merkezine değil ama nereye? Dame homurdandı — Bekle görürsün. — Hiç olmazsa küçük Hanı- mı Palas otele biraksaydık. Sen deli misin? En yakın polis merkezine ihbar etsin di- ye mi? Zaten asıl istediğimiz o. Öyle ya hatırlamıştı, istedik- leri kız değil miydi? Yüzde bir ihtimal bile olsa yine Elsayı e- lç geçirmek istemiyorlar mıy Ah! ne etmişti de Yeng-Ho yu Hallamlarda bırakmıştı ? (Devamı var) t 1 AĞUSTOS . 1949 KLLİKİRKPINAR GÜREŞLERİ dazan: Eski bir pehlivan Tefrika No. 68 Kispeti ayağından fırlarken Karamanda pes etmişti Onu rahat rahat yenebilmek için biraz hırpalamak ve mak lâzımdı. Bunun için de ea iyi usul kurtkapanına almak ve kendisini takattan düşlür - mekti. Karamanda bu düşünce ile fırsatını düşürüp Arnavutoğlu- na hemen kurt kapanını vurdu. Koliurı ve boyu uzun olduğun- dan bü oyunu almak Karaman caya güç gelmemişti. Ondan sonra bütün kuvvetile abanarak tazyika başladı. Karamandamın güregi — böy - le zora dökmesi, hemen umum! bir hoşnutsuzluk uyandırdı... Meydanın bir köğesinden gü - reşi seyretmekte olan pehlivan lar açıktan açığa Karamandayı tenkit ediyorlardı. Davut pehli van bu tenkitcilerin en başında bulunuyordu: — Karamanda doğru yapmı- yor.. Bir künde ile yenecek yerde kurtkapanı vuruyor. — Efendimiz böyle güreşten hiç hoşlanmazlar. Doğru güreş. mesi lâzım Karamandanın, — Ufacık bir pehlivana kürt kapanı vurmak olur mu? Bütün kuvvetile de abanı yor! — Sakatlayacak vallahi bir yerini Arnavutoğlunu: — Kırkpınarda yediği kazı - ğin acısını çıkarmak - istiyor tabii. — Davanamıyacak. Arnavut- oğlu bu kurtkapanına! Pes e- decek. . — Başka çaresi yok ederse akıllılık etmiş olur. Fakat dakikalar geçtiği hi de Arnavutoğlunda pes edeceği 'ne dair hiç bir alâmet görün - müyordu. Yerde hareketsiz y tayor, Karamandanın — bütün kuvvetile sıktığı kurtkapanına saşılacak. bir inatla mukave - met ediyordu. Kurt kapanına düşen bir peh livan ya pes ederek mağlfp olur, yahut da halsiz düştük - ten sonra rakibi kurt kapanırı çözer ve herhangi bir oyunla çevirip yeniverir. Arnavutoğla res etmediğine göre, Karamanda büsbütün hal siz düşmesi için kurtkapanını ha bire zorluyordu. Belki ya> rım saat sıktı, durdü. Nihayet artık sıkmaktan yoruldu. —Ar- navutoğlunun da tamamile bit kin bir hale gelmiş olması - i- cap ediyordu. O zaman kurtkapanını çöze- rek kündeyi doldurdu. Artık güreş bitmiş demeki Arnavutoğlunun bundan kur - tulabilmesine imkân ve ihtimal olamazdı. İşte yavaş yavaş yerden ke- siliyordu. Önce ayakları hava - landı. Nerede ise elleri de yer- den kesilecek ve sırtüstü yere vuracaktı. O zamana kadar hiç bir ha- rekette bulunmayan Arnavutoğ lunun birden silkindiği ve uza - narak Karamandanın ayakla - rından birine yapıştığı görül- dü.. Karamanda, Arnavutoğ - lunun ellerini çözmek için - ö- bür ayağının topuğu ile Arna- vutoğlunun — ellerine — şiddetle vurdu. Fakat Arnavutoğlu Karaman danım ayağını bırakmadı. - Bü sırada havada bulunan — bir ayağı da yere değdiğinden, bundan hız alarak Karamanda nn üzerine yüklendi. Bu yükle Pes Gölcük civarında fazla sür'atle giden vasıtalar feci kazalar yapıyorlar Gölcükte oturan Şükrü adında, bir babadan aldığımız mektubu aynen alâkalıların nazarı dikkâ- tine arzediyoruz: «Gölcükten — İzmit - Yalova şosesi geçmektedir. Fakat otomo biller, kamyonlar -buradân — son süratle geçmekte, feci kazalara sebebiyet vermektedir. On- gün evvel küçük bir yavruyu sürat- le giden bir kamyon, ezerek öl- dürdü. Evvelki gün de beş yaş- larındaki. biricik — oğlum, — yine süratle giden bir otomobil alim da kalarak ayağından sakat kal d Alâkahların, şoförlerin kasa- ba civarından “eçerken seyrü - sefer kaideleri mucibince ya- vaş gitmelerini temin etmesini yalvararak rica ediyorum.> * Demiryolları makinist n haklı şikâyetleri ve ateşçilel Demiryolları — makinistlerin - den aldığımız bir mektupta, bu sene geç verilmeğe başlanan el biselerden gikâyet edilerek şöy: le denilmektedir: .Her sene hiç bir tefrik göze- tilmeden yapılan elbise — tevzia- tında bu yıl nedense biz maki- OKUYUCU, niş neticesinde Karamnada mus vazenesini kaybederek oturdu ve sırt üstü düşmekten kurtul mak için hemen yüzü koyun döndü, Arnavutoğlu da derkal zağını vurdü. Karamanda gimdi kazığı sö küp ayağa kalkmak istiyordu.. Fakat bu nasıl bir kazıktı ki bir türlü sökülüp doğrulamı - yordu. Az evvel haklı olarak Arnaa vatoğlunun durumumu - ümitsiz görenler; gimdi büyük bir hay rete kapılmışlardı. Gözlerine i- nanamıyorlardı. Yumruk - kan dar bir adamın bu gösterebilmesi, aklın alacağı iş değildi. Herkesi bir heyecaa kaplamıştı. Gözler meydana di kilmiş, kimse âdeta nefes bile almadan ortada cereyan eden çetin boğuşmayı seyre dalmış- tı. Arnavutoğlu kazığı soktukça sokuyordu. Eli, içerden paçayı bulmuştu ve Karamanda artık zorlayamıyordu. Çünkü bir hamle yapsa, kis- bet ayağından çıkarak rezil o- lacaktı. Öylece — şaşkın şaşkın duruyordu. Arnavutoğlu da ka- biraz daha isbe- dan - çıkarabilirdi için o da hareket- siz duruyordu. Nihayet bir sesle ihtar etti: — Pes ediyor musun? Karamanda çaresiz elile Are navut oğlunun kisbetine vurdu. Ve pes ettiğini bu suretle ifade etmiş oldu. Alaturka güreşte rakibin a yağından kisbeti çıkarmak ta Balip gelmek için kâfi idi. Bu oyuna düşen pehlivanlar, rezil olmamak için hemen pes edei - ler. Arnavutoğlu bu oyunu al- mak suretile az evvelki kurt kapanının intikamını pek gü zel bir şekilde almıştı. İki p livan ayağa kalktığı zaman, Karamandanın yüzü kıpkırmızı kesilmiş bulunuyordu. Bu şel-l de mağlüp olmaktansa, sırtüs- tü yenilmek bin kat daha şeref li Bir şeydi. Abdülaziz ayağa kalkmış ve maiyetile beraber saraya dön - müştü. Yolda Baş mabeyncisi- 'ne soruyordu: — Gördün mü Arnavutoğlu- nu?. — Gördüm Efendimiz! Kara manda kulünuzu rezil etti. Pehlivanlıkta okka ve uvvet lâzımdır ama, kâfi de - ğildir. Zekâ ve oyun do ister. . — Evet sultamm! — Karamanda, kendisine lü- zumundan fazla güveniyordu.. Bu, doğra değildir. Bir pehli - van yalnız okkasına ve kuvve- tine güvenmemelidir. İşte böy le yumruk kadar pehlivana mağlüp olup rezil olur. — Evet Efendimiz! Fekat, kulunuza öyle geliyor ki Kara manda kulünuz - bunun acısını Arnavutoğlundan mutlaka — çı- karacaktır. — Git, kendisile konuş! Biz güreş daha yapsınlar. Haftaya tekrar karşılaşacaklar. Eğer bu sefer de Arnavutoğlunu ye- nemezse onun yerine Arnavut- oğlu geçecektir. — Emrederşiniz - Sultanım!. Fakat Davut pehlivan kulunuz da Arnavutoğlu ile güreşmek için iradenizi bekliyor. (Devamı var) SA zorlarsa, Karamandanın ki: tini ği ayaj 'Tuzla köylüleri asil bir zata teşekkür ediyorlar 'Tüzla köylülerinden —aldığı « mız bir mektupta, Bayram gü- nü köyün fakir çocuklarına yar dımda bulunan Ragıp Kutman isminde hayırsever bir zata te« şekkür edilmektedir. Diğer zeğ- ginlerimize de —nümune olması temennisile bu mektubu memnu niyetle sütunlarımıza alıyoruz: «Köyümüzde fıkara t-bası di ye tanınan Ragıp Kutman, her bayramda olduğu gidi bu yıl da köyün fakir çocuklarına ayw * - kabı dağıtmış, ayrıca cami ha - demelerine de nakdi yardımda bulunmuştur. Bu şefkatli asil zat, bundan başka on beş gün sonra yapılmak üzere bir sün - net düğünü tertip etmiştir. Bay Ragıp Kutman, sünnet edilece'e çocuklara elbise ve iç çamaşırı da verecektir. -Kendisine karşı bütün köy — halkının — duyduğu şükran va minnetlerin bildiril - mesini sayın gazetenizden ca ederiz.» lere dışarıda giyilemiyecek — de- recede kaba kumaşlardan yapıl mış elbiscler vermeğe başladı - lar. Halbuki odacılara bile di gğer personele verilen elbiseler - den verildiğine aöre, bizleri a yırmaktaki sebep acaba nedir Devlet Demiryolları genel mü - dürlüğünün — nazarı — dikkatini celbetmenizi sayın gazetenizden ateşçiler ve makinistler namına nist ve ateşçileri ayırdılar. Bi rica: ederiz,»