General Klatt, Alfieri'yi karısile birlikte yakalamıştı Nihayet otomobilimiz hare - kot etti. İkindiye doğru Ober- salz'e vardık. Hücum kıt'asına mensup Naziler, bizi hürmetle selâmladılar. Adolf'un verdiği| €mir üzerine kısa boylu adam, «bodruma» götürüldü. Ben bu tâbirin ne ifade ettiğini pek iyi 'or; zavallının mutlaka diş ve tırnaklarının söküleceğini tahmin ediyordum. Halbu ki, er tesi gün, şafak eSarırken bizzat Hitler onu tabancasile - öldür - müştü. Himmler, yanımıza geldiği gaman adamın cesedi çoktan gö mülmüş bulunuyordu. Onun ilk işi, Führer'e, bundan böyle o- tomobille, tek başına, gezmeme- si gerektiğini söylemek Clu.. Gariptir ki, Führer, buna hiç itiraz etmedi. Zaten o son gün lerde, Himmler'in verdiği direk tiflere inkiyat etmeği adetâ bir vazife-bilmeğe başladı. Fakat işin en tuhafı, bu son Buikast hâdisesinin — tamamile meçhul kalmış olmasıydı. Zira adamın üstünde ne bir nüfus kâğıdı, ne de herhangi bir ve- sika bulunmamıştı.. Münih 194 Bugün Albay S. bana, Himm-| ler'in Polanyada ve Ukraynada küçük çocuklara mahsus bir ta kam yuvalar vücude — getirmiş olduğundan bahsetti. Asil alle- lere mensup 10 ilâ 13 yaşında. ki Polonyalı ve Ukranialı kız ve erkek çocukları, halka evlât lik olarak verilmek maksadile, Alman askerlerinin emrine tev- di edilmiş. Bundan maksat, mömleketin içtimaf ve siy itibarını sıfıra indirmekmiş. . Bu suretle kibar çocukların ele geçirmeğe imkân bular halk, meselâ, en asil Polonyair bir prensese bile kayitsız kala bilecek.. Ayrıca bu çocukların yyumurtalıkları alınacak; fakat buna karşılık kadınların kısır- laştırılması meselesine de son verilecek.. 1948 Münih, Mayıs 1948 Dün Nazi cellâtlarının akdet tikleri kozferans sona erer er- mez, otomobille, Garatshausene hareket ettik. Fakat burada ce konuşmama bile mâni olu - yor. Her halde ona emniyeti Yyok,. Bunun farkında - ölan Baldur, Hitlerin inadına, bana İngilizce hitap ederek açık s4- çık fıkralar anlatıyor. O bir aralık işi azıtıp, — Ka- zanovanın «Sixfois> hikâyesiri bilip bilmediğimi ve bu nevi den şahsi tecrübelerim - olup olmadığını küstah bir eda ile sordu. Şurasını itiraf edeyim ki Baldur'un söyledikleri, küs- tahlık derecesini de aşıyordu. . Hitlerin şerefini korumak mak sadile bu herifin haddini bil - dirmek istedim ve ona: — Karşınızda bir kadın bu- lunduğunu düşünerek ağzınız - dan çıkan lâkırdılara dikkat etmelisiniz! dedim. Fakat Baldur omuzlarını si!- kerek cevap verdi: — Sörlerimde aykırı bir ta- raf yok madam! Sonra açız kalbliliğin de bir kusur oldu - ğunu sanmıyorum. Baldur'la konuşmaktan — vaz geçtim. Zira Hitlerin beni kıs - kandığının farkına varmıştım.. Şimdi o, yalnız bana değil, ver diği emirlere artık itaat etme- meğe başlayan bütür general - lerine kızıyordu. Nihayet akşama doğru iki - Tz birlikte parka gittik. Hit- lcr memli yeşil otların üzerine vzanarak bana dert yandı: Dün, generallerime ba harbe dair tasarladığım bütüa plânları uzun uzadıya izah et- tim. Onlara, galip gelmediği miz takdirde, mahvolmayı - gö- ze almamız gerektiğini söyle - dim. Beni anlamak İstemediler. Bu gahte gururlu heriflere şi le hitap ettim: Alman milleti savaşı kazanamıyacak — olursa, Ora, hezimet rüzgârının kasıp kavurduğu — harabeler üstünde yeni bir milli kalkınmaya im- kân veren bir istikbal hazırla- yacağım. Fakat belki de bu kal konma, bir asırdan fazla süre - cektir. . Bu sözleri söylerken Hitlerin gözleri ışıl işil zünde, çılgın bezin ifades vardı 1948: Bugün öğle yemeğini, Esser- in evinde yedim; çok eğlendim ve vaktin nasıl geçtiğinin far- kına varmadım.. Esser, Stalingrad'ın — zaptı hakkında bana mufassal ma- lümat verdi. Bu şehri, er geç ele geçireceğimizi ileri sürdü. Stalingrad adını artık işitmek istemiyorum.. Zira Hitler bun dan bana Ruüs — mitli haysiyetinin bir nevi — senbolu olan bu şehrin, tek başıma, Al man zaferinin kaderini tayin edeceğini söylemişti. Şimdi ben, bütün ümidimi yaktile Speer'in bahsetmiş ol duğu yeni silâha, bağlamış bu- Tunuyorum. Alman — müherdis: leri, bunun imâli için geceyi gündüze katarak çalışıyorlar. Speer'in dediğine inanmak lâ: zım gelirse bu silâh, ilk önce Cenubi İngilterede tecrübe dilecek.. Fakat bu karanlık ve ürkütül; Cü savaş meseleleri dışında, b: ni son zamanlarda en çok ilgi lendiren şey, İtalyan sefiri Al- fier”nin başından geçen hâdi - se oldu. İ Rivayete göre, general Klatt, | Alfieri'yi, kendi karısile uy -| gunsuz bir vaziyette yakalam:ş ve ona temiz bir sopa çekmiş, O kadar ki, koca sefir, pijama ile sökağa fırlamak mecburiye' tinde kalmış. Bereket versin| ki, sefaret otomobili - kapıda! bekliyormuş. Alfieri, korkusundan yalnız Berlini değil, Almanyayı terk edip İtalyaya dönmüş. . Esser bana, Führerin bu dünç durumu Mussoliniye tele- fonla haber verdiğini söyledi.. Kocasını aldatan bir kadın - i- çin bu kadar telâşa ne lüzum var demeyiniz. Bu, büyük bir siyaset adamının aklına gelen dahiyane/ bir fikir sayılır!. Dün Himmler'in bir. takım Zina vakaları Hakkında Leipzix, Koenigsberg, Brerü ve Viyann- da umumi bir anket yapacağırı haber aldım. Ayrıca Nazi hükü meti, cephede savaşan erkekle- rini aldatan kadınlar icin sıkı bir kanun çıkarmayı düşünü - yormuş. Daha şimdiden bu şe- hirlerde, bu neviden 3000 den fazla vaka tesbit edilmiş. . Diğer taraftan İktisat Baka nı Funk, bana, kendi maiyetin- de çalışan yüksek mevki saki bi bir çok <efendilerin>, vak - tile tanınmış şahsiyetler olms- dıkları sırada aldıkları kadın - ları terkedip, cepheye gitmek istediklerini söyledi. Bu ne ga- rip bir taktik Allahım!, Pazar 1948: Doğrusu, tamir edilmez bir gaf yapıp yapmadığımın far - kında değilim.. Bugün Hitler, saat dörtte an sızın çıkap geldi ve bir hafta - dan beri evimde misafir etti - ğim, henüz on dört yaşında gü zel bir kız çocuğu olan Helga- gördü.. Gariptir ki onun kü Çük kızlara karşı büyük bir zaafı var. Herhalde Helga, Hit lerin çok hoşuna gitmiş olacak ki, bana bu genç kızın kim ol- duğunu, Böyle yarı çıplak bir HABERLERİ İzmit tuarı ve Ticaret odaları caret ve Ekonomi Bakanlığı bir sirküler yayınladı Ticaret ve sanayi — odalariyle, Hearet borsalarının - beynelmilel İzmir Fuarına iştirakleri hususun da Ekonomi ve Ticaret bakanlığı bir sirkller yayınlamıştır. Bu sirküler gunları ihti mektedir. 1 — Bu fuarda memleketimi- va et - " İzin belli başlı istihsal maddeleriy | le ihraç emtiasının «ticarçt ve sa nayi odaları ve ticaret / Borsalrı pavyonunda» — tacirlerimizle, bancı tacirlere gösterilmesi, bu maddelerin tanıtılması bakımın: dan sağladığı faydalar göz ö - nünde tutularak lüzumlu görül - müş ve bu yıl da bu paviyonun bu maksat ve anlayış dahilinde ve fuarın karakterine uygun bir ekilde tanzimi düşünülmüştür. 2 — Paviyonun içinde ve dı - gında yapılması zaruri görülecek Onarmaların masrafları ile sair idari masraflar hesaplanmış ve bu miktar, bir kısım ticaret — v odalarıyle ticaret borsala ında bütçe durumlarına gö re tevzi edilmiştir. 3 — Her oda ve borsa, iştirak hissesini en geç 5/8/949 tarihine kadar İzmir Ticaret ve Odası adına göndermiş buluna - icak ve bu hususta gecikme veya #oruşturmağa mahal bırakılmıya caktır. Çocuk Esirgeme Kurumu bin çift ayakkabı dağıtacak Çocuk Esirgeme Kurumunun faaliyetinin arttırılmasına gayret edilmektedir. Bu kurumun yoksul çocuklara ve bilhassa okullarda- ki yoksul öğrencilere — yardımın arttırılması imkânları araştırıl - maktadır. Kurumun genel merkezi, son bir kararla yoksul çocuklara da- atmak üzere 15 bin çift ayakka bi yapırmağa karar vermiştir. Bu ayakkabıların yaptırılması işi | 5 Ağustosta bir müteahhide veri | lecektir. Salep müstahsilleri ğüç durumda Şehrimize gelen haberlerden anlaşıldığına göre bu sene yurdun | muhtelif yerlerinde salep istihsali pek verimsiz gitmektedir. Bunun- da gebebi.mustahsilin bu ekimden- fayda görmemesidir. Hatta geçen: yi piyasadan salep kaldıran fir- malar şimdi bu malları düşük fi- atla elden çıkarmaktadırlar. Bu yıl çekirdeksiz üzüm mahsulü iyi Piyasada çekirdeksiz üzüm hak kında yapılan tahminlere göre 1949 mahsulü 60 bin ton olduğu söylenmektedir. Mahsulün de ga- yet temiz ve hastalıksız, aynı za- Manda iri olacağı bildirilmektedir Piyasalara on güne kadar üzüm lerin gelmiye başlıyacağı, Ağus - | tosun yirmisinden sonra da satış- ların tamamen hararetleneceği bildirilmektedir. Diğer - taraftan ihraç fiatlerinin serbest bırakı -| hp bırakılmıyacağı hakkında da henüz sağlam bir haber yoktur. Org. Mustafa Muğlalı Halk Partisine girdi Geçenlerde emekliye ayrilmiş bulunan orgeneral Mustafa Muğ lalı, Cumhuriyet Halk Partisi Bin birdirek ocağına müracaat ederek üye kaydolunmuştur. Arkadaşını yaraladı Zeytinburnunda Hüseyin Kar- deşler sokağında oturan Emin ve Mehmet adlarında iki arkadaş bir münakaşa yüzünden kavgaya tu- tuşmuşlar, Emin, Mehmedi bıçak halde nereye gittiğini gordu. (Devamı Var) la muhtelif yerlerinden mıştar, BUYUK AŞK ROMANI Yazan — Demin bana idi? — Cin' Nejat düşündü — Bayır, dedi, viski içmek is- tiyorum. Vildan çıktı. 'Nejat doğruldu, — hâlâ biraz dönen başını ellerinin içine aldı. Selminin rüyası tamamiyle çık- mamıştı amma, hançer şaşıla- cak şeydi. Ve her şeyden ziya- de bu kadın, bu Vildan, bu çıl- gin, insanı hayretten, arzudan ve heyecandan deli edebilirdi. Ondan nasıl intikam almalı Nejat düşündü: <Şimdi ona gezdirmeden buradan çıkıp gi- debilsem, yalnız kalsa ve bütün hazırlıkları boşa çıksa, ona iyi bir ders olur.> Fakat Vildanın insanı bir ağ Bibi saran ve kıskıvrak bağlı - 'yan cazibesinden kurtulmak im- kânsızdı. Kadın küçük sofrayı kurdu. Nejat sunulan soğuk viskiyi bir hamlede içmek istediği halde yu- içirdiğin ne SERVER BEDİ dum yudüm alıyordu. Vildan yazıhanenin koltuğuna oturmuştu. Sükindi. Biraz ev- velki kadın hiç o değildi. Onun bu duruşu, demin yaptıklarını; inanılmıyacak bir sahne, bir rü- ya haline getiriyordu. Nejat teklif etti: — Gel, yanıma uzan, konu- galım. — Hayır, Nejat, böyle daha iyi. Yanına gelirsem uslu dur- Büyük projemizi konu! .. Ben onu unuttum- dü. — Ne çabuk! Sen yeni projelerini tatbi- ke başladın. Şaşırdım. Bugün- kü maç hesapta var mıydı? Ne çılgınsın Vildan, ne çılgın! Vildan güldü: 000!... dedi, bunlar büyük ziyafetin mezesi — gibi şeyler Bak sana daha ne sürprizlerim var, Onlar başka... Zafir mese- lesini düşündüm ben, Bak nasıl No. 56 olacak, Seni onunla tanıştıraca- ğim. — Zafirle mi? — Evet, istemez misin? — Beni çeken bir değil bu. Olsa da olur, olmasa da.. — Fakat lâzım, Beraber b deniz gezmesine çıkmadan evi tanışmanız lâzım. Bir delinin ne kadar akıllı görünebileceğini gö- receksin, — Biliyorum, biliyorum, de- lilerin ne kadar akıllı göründük- lerini biliyorum. ü Vildan sâkin bir gülüşle sor- ir 1 ha mi taş? Raporum da — Sen söylüyorsun, Ben ifti- Ta etmiyorum. — Deli olmayı, hem de her an deli olmayı çok isterdim. Baş tanbaşa bir hayal âleminde ya- şamak ne güzel! — Eh, sayende yaklaşıyo- Benim de elim kulağımda, kında bir rapor da ben alaca- ım, Ve... Seni geçeceğim. Sanayi | YENI NARAAAARARAARARARAADARENA ao YU yazımda dilin milli birliğe temel olmak ba- kımından — Önemini be- G lirtmeğe çalışmıştım. Asıl kültür igine girmeden önce, di mille- ti yoğurmak, yabancı unsurları eritmek, milletto en büyük bir. leştirici kuvvet olmak bakımın- dan önemi Üzerinde duracağım. Buna bir çokları milletin temsil gücü derler; bazı dillerde böyle bir gücün olduğu, — bazılarında olmadığını söylerler. Acaba dil- leri bu şekilde ayırmak doğru mu- dur? Bana kalırsa her dilin tem- sİl gücünün arttığı, eksildiği za manlar vardır. Bu güç ona ken- disinden değil, taşıdığı kültürün kuvvetinden gelir. O ne kadar kendi özünden doğmuş bir kültü- Tü taşıyorsa temsil gücü o kadar İbüyüktür. Ne kadar yabancı ve İyama kültürlere bağlıysa o ka- “Ankara c kav birbirleri- eza evinde |Mahkümlar ne girdi a 5 Şi üç ki yaralandı Ankara (Hususi) — Dün ge ce saat 22 sularında Ankara ge nel ceza evinde mahkümlar ara sında bir kavga çıkmıştır. Kumar İyüzünden olduğu tahmin edilen bu hâdisede mahkümlar birbirine hapishaneye nasıl sokulduğu ma lum olmuyan uçları sivri - demir parçalarıyle hücum etmişlerdir. Kavgada biri ağır olmak üzere 8 kişi yaralanmıştır. Hâdiseyi ört İbas etmek üzere mahkümlar ben- zin dökmek Buretiyle yangın çı- karmağa da teşebbüs etmişlerdir Bidayette bir yangın başlangıcı olduğu zannedilerek itfaiyeye ha | İber verilmiş, fakat itfaiye vaka mahalline gelinceye kadar yan - gın cezaevindeki vasıtalarla, bazı yataklar yandıktan sonra söndü-| rülmüştür. Hâdiseye nöbetçi savcı yardım cısı el koymuş ve tahkikata baş- lanmıştır. Çekoslovakya ve Avus- turya ile yapılan müzakereler Çekoslovakya ile aramızda ev- velce mevcut ticaret ve — tediye lanlaşmasını yenilemek maksadi- le geçenlerde Prağ'a giden heye- | timize bu arada Avusturya ile de bir ticaret ve tediye ) anlaşması imzalamak vazifesi verilmişti. İlgili çevrelerin verdiği malu- mata göre Avusturya ile de bir anlaşmaya varılmıştır. Ancak iş gal kuvvetlerinin bulunduğu A - yusturyada böyle bir anlaşmanın yürürlüğe girmesi için işgal ma- İkamlarının anlaşmayı tasdiki icap ettiğinden gimdi bu tasdikin ya- İpılması beklenmektedir. | Bir erocin müptelâsı ölü olarak bulundu Sabıkalı eroincilerden Mehmet Hattat, ölü olarak bulunmuştur. 'Ölüm sebebinin bir kıriz neticesi olduğu tahmin edilmektedir. Eğle. ceden sonra çıkan kavga Evvelki gece fındıklıda Yıldız zinosunda içki alemi yapan T i genç arasında sarkoşluk yüzün - den çıkan bir kavgada üç kişi ya ralanmıştır. Yeşılay Cemiyetinin faydalı çalışmaları — | Yeşilayın, — Cağaloğlu.Nuruos - maniye cadesi 17/1 numaralı bi sında yeniden vücude — getirilen |içki ve veremden koruma Dispan - seriyle Gençlik okuma odasının a. çılışı bu gün yapılacaktır. Ayrıca Yeşilayın Şirkesideki Se, bil binasında da - bir temiz &a yarala-İmeyva suyu satış mahalli açılmış- letle ve Gevletle değil, tır, Nejadın şaka için söylediği bu söz Vildanda şüphe uyandırmış gibiydi. Kadın ona bir müddet dikkatle baktı ve: — Dinle, dedi, — gelecek ayın, Mayısın üçüncü günü, Selminin aniverseri, Apartmanda bir çay daveti yapacağım. Onun ark: daşları gelir. Zafirle sen de ge lirsin. O gün deniz bahsi açılır. Sen bir şarpi gezintisi teklif e- dersin, — Mayıs deni nevsimi değil. 'abii... Haziran için bir ve zinti projesi yaparız. Ben Zafi- rin de bizimle beraber buluşma- sını isterim. — Peki, fakat... Ya şüpheye düşerse? — Düşmez. Ben idare ederim, — Sonra? Haziranın sonlarına doğ- ru, Bostancıdan kalkarız. Ada- ya doğru açılırız. Akşam üzeri. Ve içeriz. Zafir içkiyi sever. Da ha doğrusu ona içireceğiz, biz i- çer gibi yapacağız. Ondan son- Tasını bana birak, — Malüm. Seninle ben denize gireceğiz. O şarpide kalacak. Tekneyi devireceksin, değil mi? Devireceğiz. Nejadın tereddüdünü ce hemen ilâve etti: Peki, dedi, ben deviririm. Sen elini sürme, Şaka ediyormu- gum gibi yapar, teknenin kena- rına asılırım — Bir tekneyi devirmek de ko görün- SABAN og Gözil l ve temsil Yazan: Prof. Hilmi Ziya ÜLKEN | dar hareket ve cansızdır Bunda ayrıca, dili kullanan ce- miyetin taşkın veya içine kapan- miş olmasının tesiri vardır. Bir fikri, bir ideali taşıyan — dillerin temsil kuvveti fazladır. Âdeta kast dili haline gelmiş olanlar da bu kuvvetl aramamalıdır. Böyle bir dürumda, en güçlü cemiyetle- İrin dilleri bile temsilden mahrum dur. Dilin bir ideali taşımasına ait bir çok misaller — verilebilir: İskenderin Doğuya — götürdüğü t Helen medeniyeti, İrandan Di ve Batıya yayılan Manicheisme, | |Roma imparatorluğu, Lâtin Hiris| İtiyanlığı, İslâmlık. Osmanlı dev-| İleti, Fransız ihtilâli, bugünkü dev mokrasi; grekçe, farsça, lâtince, arapça, türkçe, fransızca ve ingi lizcenin yayılmasımı temin etmiş- lerdir. Bu hareketler dili götüren kültürlerin - kuvvetini, - benims yenlerin onlara göre gücsüzlüğü- nü gösterir. akat bir de, bir vatan ve mil- let içinde dilin temsil gücü var- dır. Bu her şeyden önce geopoli- tik bir dâvadır. O zaman dil ken- Vdi toprağiyle kaynaşmış, arınmış, halkın binlerce yıllık — yerleşme İduygusunu gösterecek — kuvvette Jolmalıdır. Böyle bir temsil yayı- hıcı değil, birleştiricidir. Saldırı- c değil, koruyucudur. - Fikir ve- ya çıkar bahanesiyle başka mil- letlere saldırmaz; kendi kendini |korumaya çalışır. Osmanlı im- paratorluğunda dilimizin - temsil gücü birinci tipte idi. Rumelide, |Arnavutlukta, Cezayirde türkçe- nin yayılmasına Bektaşilik, Hora- san Erenleri, halk destanları hiz- İmet etmiştir. Bugün aradığımız lise temsilin yalnız milli olanı Memleket sınırları içinde dil, iç- |timal benliğimizin en kuvvetli Jidrâki haline gelmelidir. Bu, kültürümüzün kendi varlığını ka- zanması demektir. Bir memleket, sınırları içinde bulunan maddi ve manevi bütün değerleri tek dille Jifade etmedikçe, tam mânasiyle bir kültür yarattığını iddia ed. mez. Bu halin İsviçre gibi mü: tesnaları varsa da, umumiyetle milletler kendi insani ve tabil şart ları içinde kültürlerini - yaratır- larken, azlıkların o kültürle kay- naşmasını, ayni geopolitik muhit içinde yuğrulmasını dilleriyle ba- İşarmışlardır. Amerikada ingiliz- ce; Almanları, İspanyolları, Şark ldarı, Zencileri yoğurmaktadır. Belçikada #ransızca; Flamanları, Hollandahlârı, Almanları birleş - tirmektedir. Almanyada Slavlar, |Fransızlar, Çekler; Romanyada |Moldavlar, Tatarlar, Ulahlar v.s.; Macaristanda Transilvain'ler ve avon'lar; Yunanistan ve Yu- goslavyada Türkler ayni vaziyet- te bulunuyorlar. Kendi ırkdaşla- rımız, hattâ dünkü milletdaşları- mız oldukları halde biz bu durum ları kendi milletleri için tabii bu. luyoruz. Fakat ayni ihtiyaç mem İleketimizde daha kuvvetli olarak kendini” göstermektedir. Bu ya nız Türk olmıyan azlıkları değil, başka memleketlerden gelen, bir türlü alışkanlıklarından çe |miyen Türk cemaatleri için de |hemmiyetle düsünülmelidir. Mem leketimizi istekleriyle bırakan ba: İzı eski vatandaşlarımız gittikleri | İyerlerde bugün — hâlâ Anadolu | |türkçesini konuşmakta devam e- | derlerken, vatanımıza gelen Türk | lerin evlerinde, aralnrında anadi- | li olarak türkçeden başkasını ko- İnuşmaları ta karşilana: k bir hâdise dı Bunun en göze çarpan misalle-| rinden birini Adapazarı çevresin- de yaptığım bir”seyahatte gör -| müştüm. Bu civarın bazı köyle - || rinde, istasyonlarda, pazarlarda |halkın 10'a yakın dil konuştuğu- na şahit oldum.e Bunlar türkçeyi | kla ğildir kendi a: İzalarında da bir türlü anlaşama- lay bir şey değil. — Sen bırak bana. Beni sen bir kere denizde görsen, nelere muktedir. olduğumu anlarsın. Nejat iki elini birden kaldı- rarak: — Pes! di muktedirsin! — Göreceksin. Vildanı bu çirkin ta: dan vaz geçirmek istiyen Nejat, onun dikkatini plânının tehlike- leri üzerine çekmek istiyordu — Hepsi iyi, güzel amma, de di, Zafirin bir deli olduğunu ni- çin unutuyorsun? — Unutmuyorum. Ne çıkar bundan ? Delilerin son derece hassas olduklarını bilmelisin. her şeye — Ne olur? — Şüphe eder, — Etmez diyorum sana, Gö- receksin. Ben idare — edeceğim. Bak meselâ... Sen beni Zafir ka- dar sevsen, böyle bir ge vetimi kabul eder misin — Ederim, — İşte o kada — O kadar değil, Daveti ka- bul ederim amma daima tetikte olurum. — Tetikte olup da ne yapar- e — Denizde iki kişinin birden üstüme hücum etmesi ihtimalini düşünürüm, Yanımda silâh bu- |ehemmiyet vermememizdir. |min'e dudak maktadırlar. Bu anlaşamamazlık her geyden önce manevi bir dağı: nıklık, insanlarda birbirine kar- gı güvensizlik, hattâ düşmanlık havası yarafabilir. - Birbirlerine yürekten açılmalarına mâni olur. Ticaret hayatını zayıflatır. İlgi- leri azaltır. Emniyet ve asa- yişi bozar. Bu gibi — bölgelerde bazı geçimsizliklerin çıkması —ka naatimce— bu Bâbil kulesi hali nin neticesidir. Kapalı cemaat hayatı milli ha- atın gelişmesine en büyük en- gel, bundan dolayı da milletin © büyük düşmanıdır. Millet manevi ve maddi birliktir. dâvaları, dilekleri çarşıda, pazar- da, camide, mektepte, sahnede a- çık konuşulmalıdır. İateği, dü- #üncesi, çıkarı ve zararı orda sö) lenmeli, orda — halledilmelidir. Böyle olursa içten pazarlıklara, dedikodulara, arkadan vurmalara meydan olmaz. Ayni toprakta, ayni gayeler için birleşmiş olan insanların birbirine — kem gözle bakmasına imkân kalmaz. Bun- dan dolayı, dil manevi ve maddi; kültürün temeli, milletin birleğ- mesinde birinci silâhtır. Bu işde devlet ve millet el ele vermeli, fakat bilhassa millette dili öğre- teceklerle öğrenecekler arasında tam bir uyuşma olmalıdır. Dili öğrenecekler, hele yeni ne- siller onun evlerinde, ihtiyarları arasında yayılmasına bütün — iyi niyetleriyle çalışmalıdır. Öğrete- cekler, yâni bizler de onun yayıl- İması için gereken çareleri gözden uzak bulundurmamalıyız. Bu ça- relerin başında her yerde sade türkçe yazmak, konuşmak, sade türkçe ile yazılmış halk kitapları- nı her tarafa yaymak işi gelir. Unutmamalıdır ki türkçenin yal- raz başka ana dili olanlar içinde değil, kendi halkımızın — bilgisiz- leri arasında da yeter derecede yayılmasının belli başlı sebebi sa- de türkçe işine gerektiği xadar Es- kiden farsçanın ezici baskısına tepki olarak doğan <Türkü Ba- sit> cereyanı saray ve divanın hü- cumlarına uğrayarak susturul - muş, çöğür şairleri arasında bile pma dile özenenler çoğalmıştı. Tanzimattan sonra Şinasi, Kemal, Hamid sadeleşmeyi çok istediler. Fakat zaman zemin elvermediği için: beceremediler. «Serveti Fü- irsek çevirmiş, hattâ <Avam ve 'Havas edebiyatı> diye bir terane tutturmuşken, sonradan Türkçü- lüğün gelişmesi önünde dayana- madı. Fikret bile ŞERMİN'de sa- ide dilin güzel örneklerinden biri- 'ni verdi. Ahmet Hikmet «Haris- tan ve Gülistan> dan <Altın Ar n> a geçti. Celâl Sahir öm- rünün sonlarında doğru yolu bul- du. O vaktin gençliği Mehmet E- bükmüşken — biraz Bonra herkest heceyle — ve sade yazmağa başladı. — Bugün temiz fürkçe ile yazı yazmanın daya- nılmaz bir cemiyet seli olduğunu Fu- önce sadeleşmeye büsbütün duymiyan kalmadı. Buna karşı dayanmanın saçmalığını söylemi- 'e lüzum görmüyorum. Şu kadar var ki eski İkdamın Tasfiyecilik» i gibi bir - yoldan dilin düzeleceğini sanmak da büs bütün yersizdir. Osmanlıca kadar çagataycanın da halk arasında ayılmasına, temsil gücü kazan- yoktur, maksadı rifet göstermek de- , milletin içten kaynaşması; galışmaksa, dil üzerinde ö- nerek onu herkesin anlıyacağı, masına imki mnız, m Ddi seveceği bir şekle koymalı, oku- nanla konuşulanı birbirine bağla: mıya çalışmalıyız. yat: «Selis Edebi- türkçesini bozdukları — için erin yabancı dile düştükleri- ylemek bilmem yerinde mi- ni ve'öğrenmemek yüzünden yalnız mil dir? Bu gençler Fikreti, Hamidi Fakat halk için masallar, ro- anlamıyabilirler. yazılmış gazeteler, ——— — aa aa A lundururum. — Fakat sana kimse hücum etmiyecek. Oturacaksın. Bizim denize girmemize mâüni olabilir. misin ? — Hayır. — Ben şarpinin kenarına asıl dığım zaman ne yaparsın? — Ben Nejat değil de Zafir- sem, çeker tabancayı ateş ede- rim. Bu adam seni durup durur- ken öldürmek istemiş. —Hayatı tehlikeye girerse ne yapmaz? Fakat hayatının tehlikeye girdiğini anlamıyacak ki. Ben şaka eder gibi yapacağım ve tek neyi birdenbire devireceğim. Ya ben bundan şüphe eder sem?. — Ne yaparsın? — Hiç değilse — bundan seni menetmek için boğazına sarılı- rım, Vildan bir kahkaha attı: — Daha iyi! dedi. — Ne — Tekne sarsılır ve devrilmi si kolay olur. — Yok, ben senin boğazına sarılırsam, sen artık tekneyi de Vildan parmaklarını - havada salladış (Devamı Var) Onun bütün | y e e manlar, halkın anlıyacağı — dilde kanun sözleri, duvar ilânları, hal- kın yadırgamıyacağı (ve bir P- Tuzabâdi heyecanı ile toplanmış halk - kelimelerini esirgemiyen) biltün yazılar, ana dili bugüne- değin tÜürkçe olmamış, olamamış, vatandaşların bu dili benim: leri için yetecek bir. kuvvettii «Vatandaş, Türkçe konug!» do mek yanlış değildir. Bununla be- raber bunu söylemeye hak kazan- mak için, bu işle ilgili olanlar ko- nuşulacak dili elemiş, yazarken, konuşurken kendilerini — sürekli bir kontrolden geçirmiş olmalı- dırlar. Bu olmazsa, dilin terasil gücünü kazanmasını, milletin İç- ten birliğini yaratmasını bekleme İmelidir. Ve kaşlarımızı çatarak, daha çok zaman türkçe konuş de- ek bile, bunun istediğimiz — gibi | se yarıyacağını ummamalıdır. “Üsküdar cinayeti B gi l Esrarımı — aynen muhafaza ediyor Kısıklıda Millet bahçesi bahçi- vanı Bekir Aldemir'in gaybubeti ve Beylerbeyinde Burhaniye ma- hallesi Resmiefendi sokağında 5 numaralı evde karısı Eminenin öldürülmesi hâdisesi hâlâ esrarı- ni muhafaza etmektedi Şimdiye kadar yapılan araştır- malarda henüz bir ipucu elde edi- lememiştir. Bekirin ölüp ölmedi- Bi de kat'i şekilde bilinmemeki dir. Her ihtimale karşı civar lere de keyfiyet ihbar edilmiş- tir. Floryada bir genç boğuldu Dün Floryada bir gencin boğu- lup ölmesiyle neticelenen feci bir deniz kazası olmuştur. at 12 ye doğru Floryada Haylayf plâjı önünde 18 yaşların- da bir gencin denizde hareketsiz durduğu görülmüş, yanına yak- laşıldığı zaman bunun ruhsuz bir eset halinde olduğu görülmüştür. Derhal sahile çıkarılmış ve tıbbi müdavaata rağmen kazazedeyi canlandırmak mümkün — olama- mıştır. Bilâhare kaza kurbanının kar- deşiyle beraber — yüzmeye gelen Avram adında birisi olduğu anla- Şılmıştır. Kazanın masil - olduğu tahkik edilmektedir. Amerikan filosu bugün gidiyor Şehrimizde misafir bulunan A- merikan filosu bu sabah limanı- mızdan ayrılacaktır. Filo buradan Ege denizine çıkacak ve bazı li- manlara uğradıktan sonra Ame- rikaya gidecektir. Dün filo komutanı Sherman, Türk deniz komutanlarına ve şehrin ileri gelenlerine gemide bir kokteyl parti vermiştir. Küçükpazarda yangın Dün saat 12 ye doğru Küçük- pazarda Hatay sinemasında ma-| kine film — tutuşmak | suretiyle bir yangın çıkmıştır. —| Derhal itfaiye haberdar edil -| miş ve hâdise mahalline bir it - taiye ekipi gönderilmiştir. Bu sa- yede yangının genişlemeden bas- tırılması mümkün olmuştur. Merzilon Erkek San'at | Okulunun yıllık sergisi| Merzifon: (Hususi) — Mersiton Erkek Orta Sanat Okulunun 948/ 49 öğretim yılı sonu sergisi dokuz gün halka açık bulundurulmuştur. Yavrularımızın yapmış olduğu sa- nat eserleri cidden güzel bir intiba urakmış, takdirle karşılanmıştır. Okulun Enstitü haline getirilme: Si çok arzu edilmekedir. Çünkü 300 mevcudu bulunan bu okul bu sene 5T öğrenci haziran dönemin - de, 25 e yakın da eylül devresinde mezun vermiş olacaktır. - Okulun İbu öğretim yılı başında enstitü ha- line getirilmediği takdirde çocuk. larımız sanat hayatında yarım ka dacaktardır. Çünkü bu mezun olan- Jların ancak yüzde (5) gi diğer yer lerde bulunan enstitülere devam &- decek durumdadırlar Merzifonlular adına Milli Eğitim Bakanlığından — bu hayırlı yuvanın Enstitü haline getirilmesini temen. | ni etmekteyiz. Lüleburgazda seyyar satıcılar | kontrol edilmiyor mu ? — | Lüleburgaz: (Hususi) — iKasaha mizin mühtelif " sokaklarında ve pazar yerlerinde seyyar satıcılık yapan esnafın kontrola tabi tutul Madıkları görülmektedir. Ellerinde uyuz — bulunan satıcılar ağzı yüzü yaralı sucular Ve sari hastalıklara müptelâ oldu. gü yüzünden anlaşılan hastalar a. Şak üstü gıda maddeleri ve meş - || Tubat satmaktadırlar | Vatandaşların sıhhati ise herşe. lir. Belediyenin dikkât | nazarını çekeriz, | Tarım Bakanının yurt gezisi (Husast) — Tarım Baka (Pazar) Iz - ek Hara yerin Aydın: 'i Cavit Oral bugün mirden Sökeye B v 1948 1 AĞUSTOS İngilterede sosyalizm N doküzüncü asırda «Liberal Ekonomi> saltanat sürmüştür gerek Batı memlekotlorinin, — gerek Amerikanın sanayi ve ticaret alanın- daki baş döndürücü — ilerleyişlerinde bu sistemin tesiri imkâr olunamaz ; fakat yirminci asırda sosyalizm bü- yük Öölçüde gelişti; — bizim sosyalist mi, Tiberal mi, devletçi-mi olduğumuz bolli değildir. Muhakkak - olan — bir Y varsa, bütün Günya gibi bizim de «sosyal adalet> # yönelmemiz lü- zumüdür ; Moskova — sistemi — komü- nİzmi önlemek ancak bu suretle müm kündür; zaten bunun içindir Ki Rus- lar Jiberal sistemden ziyado sozya- Tlst sisteme düşmandırlar. Bugün için sosyalizmin en geni öiçüde tatbik odildiği memieket İn- gilteredir; bolki bu sistemin yerlcşe mesi sırasında epeyoe sıkınti. çekiyor. ve çekecektir, Jâkin muvaffak olaca- 6 IN İkarşılamak çok Büç- Geçenlerde İngiltereyi dolaşarak gelen bir arkadaşım hayret edilecek bir hakikati açıkladı. Diyor kiz — Bütün tokantalarda yemskler beş şilinliktir ve bir çorba, bir et ve balık, bir de tatlıdan ibarettir. En lüks otellerde ve lokantalarda da bu, böyledir. İlk Bün bir parça peynir istedim; «Tatlıdan vazgeçerseniz ve- Firizl> dediler. Hiç kimse fazla bir şey istemeğe teşebbüs etmiyor. Bir kaç gün sonra Soho denilen bir ma- hallede bir İtalyan lokantası buldu: adam bizi «ldare ediyor» du. Bir İn- Bilize — sordüm; — sebebini — anlati «Harbde Almanyayı tahrip için yiye- ceğimizden ve giyeceğimizden — kısı. yorduk, şimdi de - Almanyayı imar için buna katlanıyoruz.» Yolda İs. tanbullu bir arkadaşa — rastladım; uçakla doğruca buraya gelmiş. Hur medenso ayakları şiştiği için bir dok- tora gitmiş, doktor muayene etmiş ve reçeteyi yazıp vermiş. - Arkadaşım ücretin no kadar olduğunu sorunca: «Para yokl» demiş, Doktorun anla. madığını sanarak tokrar sormuş. «E- fendim, para almayızt» demiş ve izah etmiş: <Lütfon şu kâğıdı imza- dayınız; biz parasını devletten alırız.» Afrkadaşım kendisinin yabancı oldu. Bunu söylemiş ve anlamış ki kim o4 dursa olsun muayene bedavadır. O« radan eczahanoye gitmiş, — roçeteyi yaptırmış, orası da para almamış va sadece bir kâğıt imzalatmış; — onun da parasını devlet ödiyecekmiğ. <Ben de teorübe edeyim> dedim ve bir dok- tora giderek gözlerimi muayene ot- tirdim, gerçekten para almadı; ve (© etti: «Parasız gözlük de veri- fakat on boş gün beklemeniz , Çünkü Yabrika yetiştiremiyer. Bu gibi masrafların karşılığı İn- giliz mükelleflerinden çıkıyor; — hor iş sahibi haftada bizim — paamızla 280 kuruş veriyor. Fransadan, Bel- Çikadan bir çok kimseler gelip İn- Bilterede tedavi edilip dönüyorlar. Bu memleketler arasında — pasaport muamelesi hem çok ucuz, hem de çok kolaydır. Biz İngilizleri ötedenberi gelenek- lere ve eskiye bağlı olarak tanıyo Yuz; fakat görülüyor ki her zaman böyle değildirler ve - birdendire en ileri sosyalist sistemlere — geçmekte tereddüt etmiyorlar. Hayat pahalılığına — çare bulmak yreden alınacak — dersler Zu Kadircan KAFLI SA M GERED AĞN Dolapderede birbirin yaralayan kabadayılar 'Dolapdere de oturan, Galip, Acil ve Sami adlarında üç ürkadaş kavı Şaya tutuşmaşlar. Sami Galibi, . rif te Samiyi bıçakla yaralamışlar. ür, Hem kıza lâf attı hem de yanındaki genci bıçakladı Büyükadada oturan Orhan Bin - y isimli bir genç, yanındaki kta Za lâf atan Seyfi Çoruh ismindekt bir şahısla kavgaya tutuşmuş ne- ticede Seyfi, Orhanı bıçakla ” böğe ründen tehlikeli bir surette yara « lamıştır. Bıgada mahsui çok bereketli Biga: (Hususi) — Biza mın'a « kası bu sene bereketli bir - mahsul yılı idrak etmektedir. Geçen sena ye nazaran ekiliş 10 noksair Yapılmasına rağmen mahszil veri. mi bunu telâfi etmiş ve geçmiş bu Tunmaktadır. Köylüce — (AÇ bar « manı) tâbir edilen acele haralan. Jarda tokurcunlardan alınan mahsul miktarı bereketin bir deliltd'r. Geç İmiş senelere nazaran mevya yüzür 100 fazladır, Yargıtayın tasdiki Bartın: (Husust) Tiçemizin Çakır Ömerağa köyünden Ali Ka. radayı ile Havva Âydenizi öldür « mek kasdiyle yaraladığı sabit olan Hakkı Kocataş hakkında Bartın A Rır ceza mahkememizce verilen 20 yıl ağır hapis cezası, — Yargıtayca tasdik edilmiştir. A RUMİ ae 5 TARVIMJ-—N Ağustos 1949| — sücri 1365 | 3968 Temmuz 1 Şevval 19 |PAzARTESt| 6 Hızır: 88 - Ay: 8 - Gün: 218 Vasati — Ezani Güneş 5 && 89 37 Öğle 13 40 4 58 Tkindi 7 16 8 48 Akşam 20 26 12 00 Yatsı 22 45 1i 4b İmsük 2 58 T 2K de incelemelerde bul e ak.| şam Üzeri ilimize ge Bakanın yarın Muğlaya hareket etmesi muhtemeldir.