p20 Güzel kokulara karşı hassas olan burnum ne güne. Bütün gün, kızgın güneş al- tında saatlerce süren muazzam geçit resmi, beni bitkin bir ha- e düşürmüştü. İçimde, sebebini tâyin bdemediğim, büyük — bir endişe vardı. Harbin ne zaman biteceğini — öğrenmek İstiyor- dum. Herhalde Hitler, Ürkek ba kışımdan maksadımı anlamış ol maliydi. Ki, saçımı okçamaktan vaz geçti. Odanın açık duran pençeresine doğru yürüdü. Ko - mavi gözlerini, kara bulüt - da kaplı gökyüzüne çevire - rek, ağır ağır söze başladı — Hayir harp, aradan yıllar geçmeden, sona ermeyecek Eva. Ben daha şimdiden onun geniş bir saha üzerinde yayıldığını, İran'a, hattâ Rus steplerine ka- dar uzandığını görür gibi oluyo- Tüm, Ben bu sırada Hitler'in yüzü- ne öyle şaşkın bir tarzda bakı- yordum ki, o, gülümsemekten kendisini alamadı ve derhal ilâ- ve etti — Ama şuna da inan ki, Eva, bu, Alman halkının gururunu okşayan bir destan, altın - bir destan olacak.. Bu #özlerden sonra Keltel'in geldiğini haber verdiler ve ben Hitler'in yanından — ayrılmağa mecbur kaldım. Berlin, Temuz 1940 : Kurt, Berlin'e kadar peşimi bırakmadı ve dün beni kaldığım gtelde ziyarete geldi. Sinirlerim öyle bozuk ki, onu, yanımdan uzaklaştırmak için kendimde ge- Feken — kuüvveti — bülamıyorüm. Sonra, doğrusunu söyleme zimgelirse, günün birinde, erkek siz kalmaktan da- korkuyorum. Kurt, herhângi bir kadında, aşktan ziyade birtakım behimi arzuları uyandırabilecek — tipte bir-adamdır. Hele ben bu hu - susta öyle zaifim ki... Ona, bir daha otele ayak atmamasını ten bih ettim. Zira takip edildiğimi samyorum. İnsan, bu lânetleme heriflere karşı nasıl hareket e- deceğini bir türlü kestiremiyor. Düşünün ki, Göering'den Rib- bentrop'a kadar, Nazi şeflerin - den her birinin ayrı ayrı gizli polisleri var.. Pazartesi, Temmuz 1940: Kurt, Tirgarten'de karşima çıkarak, bana, portremi yapmak arzusunda olduğunu söyledi. O- na gülerek sordum: — Bütün vi bundan y ee ekean lt Kürt, bir kahkâhâ savurarak cevap verdi: — Evet ama, senin çıplak o- larak, resmini yapacağım. — Benimle bu şekilde şaka - laşmasan iyi edersin! — Bunun şaka neresinde?. Senin biçimli vücudunun resmi- ni yapmak günah mı? — Sonra sende, hiç bir kadında mevcut bir Kurt, böyle düşünmekte, bel- ki de, haklıydı. Fakat o, göğsü - Mnün güzel olduğunu nereden liyordu? Yüzüne, mânalı bir tarzda baktım. Maksadımı anla- mıştı. Bir kahkaha daha atarak mırıldandı: — Güzel kokulara karşı çok hassas olan burnum ne güne duruyor? Sonra derhal ilâve etti: — Kollarını yukarıya kaldı - iğsün taş gibi sert... ne diyeceğimi - gaşır - dim. Onün senli benli konuşma- sına kızıyorum. Suratımı asarak Yanından ayrıldım. Allaha çok şükür, artık buh- ranlı günlerim geçti, zannede - Tim ki, o müthiş ve bulanık da- kikalarda endişe duygakta hak sız değildim. Şimdi — Hitler'in, benden şüphe edip etmediğini Çeviren merak ediyorum. Geçenlerde Ribbentrop'un evinde verilen Nâzım Kemnrl kabul resminde, onun, ne garip bir hâli vardı 'Beni, adeti hilâ- fına olarak, büyük bir nezake le karşılamıştı. Geniş salonda, yüzlerce dip - lomat hazır bulünüyordu. Jon- ehim, her zaman olduğu — gibi, gahte bir gurura bürünmüş Bal kanlı siyaset adamlarını istih- fafla — kargılıyor. — Hitlerin mütehakkim — tıvarlarını tak- lit ediyordu. Esmer ve ya- kışıklı bir adam olan Rumen a- taşesi ise, bana kur yapmağa çalışıyordu. Bittabi, ona haddi- ni bildirmekte gecikmedim. Fa: kat benim, kafamı kurcalayan başka endişelerim vardı. — Hit ler'in şüphesini uyandırmamak için hemen hiç kimse ile konuş. mak istemiyordum. Başım, bir değirmen taşı gibi, — uğultuyla dönüyordu. O kadar sinirliydim ki, ansızın çıkiverecek herhangi bir hâdisede temkinimi kaybe debilir, saçma bir takım hare ketlerde bulunabilirdim. Ayrı - ca, Ribbentrop'un aşağılık ji leri de beni rahatsız ediyordi O, Hitler'in vaktile vermiş oldu ğu bir nutuktan bahsederken şöyle diyordu Sizin Almancanız, Führer'- im, Shakespeare'in İngilizcesi ve ya Racine'in Fransızcası kadar Mmükemmeldir.. Ribbentrop'un bu — sözlerini, Relch'in basın gefi başile tasdik ediyordu. Yalnız orada bulunan bir General, Führer'in yüzüne öyle bir mânalı tarzda bakıyor- du ki, bir an, bir hâdise çıkma- sından korktum. Hitler, her şeyi olduğu gibi, generalin bir haka- rete pek benzeyen bu kayıdsız- lığının da farkına varmıştı. Bir- denbire büyük bir hiddetle bize arkasını dönerek, diğer diplo - matlarla konuşmağa koyuldu. Führer, tam saat birde başı- nı alıp gitti. Beş dakika Sonra ise keskin bir alarm düdüğü cı acı çalmağa başladı. Herke - sin korkudan benzi s#apsarı ke- silmişti. Bitler, bana hiç bir haber gön dermediği için, onu, bütün gece bekledim. Nihayet, sabah saat sekize doğru, elbisemi çıkarma- dan, yatağıma uzanıp uyudum.. Münih, Ağustos 1940: Bugün erkenden uyanıp, hi zırlanmam gerekiyor. Zira bu akşam, Hitler'le buluşacağım... Bir korkuluğa benzeyen bitgin bir hâlim 'var. Bu sön - günler, beni fazlasile yordu. Ribbentrop' 'un evinde verilen kabul resmin- den sonra geçirdiğim — sıkıntılı dakikaları, öyle zannediyorum ki, bir asır daha yaşasam aslâ unutamıyacağım, Dokuz gün önce Berlin'den ayrıldığım zaman, kendimi yir - mi yaşında genç bir kız sanı - yordum. Bauer, akşam üstü be- ni alıp Tempelhof hava meyda- nına götürmüştü. Hitler de ora- daydı. Hep - birlikte, bir uçağa binerek Berchtergaden'e doğru, havalandık. Hitler, bu yolculuk esnasında çok sâkin — görünü - yordu. Bir aralık bana dönüp homurdandı; — En Mühim harp mes'elele- rinesdair olan düşünceler, aklı- ma havada bulunduğum zaman geliyor. Şimdi ben, İngiltere a- dasının nasıl istilâ edilebileceği- ni mahallinde görmek için, bu memlekete yapılacak hava akın larına Iştirâk etmeği düşünüyo- Tüm. Bu, şüphe yok ki, imkânsız bir şeydi. Onu bu düşüncesin - den vaz geçirmek maksadile, Taya güütemadiyen lâf karıştırı- yordum. Fakat bütün gayretle- rim boşa gidiyordu. O, bir müd- det sonra, beni denemek istiyor muş gibi, sordu: bari iyi dostlar el- de ettin mi İdilen 1. Hakkı Baykal, HABERLERİ || İstanbulda | yapılan eski un stokları | Şehrimizin bir aylık simit ve börek ihtiyacını karşılayabilecek Bi müdürlüğü, Top- bak Maheülleri- Oflel ile. temnan ge- perok, kötü ekmek çıkaran dliyo iktisat fırınla- kon- hükümleri- Bundan böyle fırınlar sık mık trol edilecek, kararnanı no aykırı ekmek çıkaran firinlar ka patılacaktır. Fırın temiyetinden ilgili bir rafından ke ancak bu şapılabileceğini belirtmiştir. at, ofi dilerine” ve rilen undan adar ekmek Börek, simit ve #msali maddelerin de yeni ekmek unile yapılması icabı Üği halde her taraftaki fırınlarda ve atıcilarda yine eski has unla börek, | Fırıncıların, börekçi ve pastacıla- rın stok ettikleri ha binlerce çuval tütmaktadır. anlarla bir aylık ihtiyacın gide i söylenmektedir. ynların tutarı Ele Ankarada Toprak Mah- ri Ofisi müdürü İstanbula dön- buluman dükten sonra bu hususta bazı lar alınacağı ümulmakta ve m rün Ankaradan şehrimizin ekmeğini islah edecek teabirlerle döneceği (- leri sürülmektedir. vilâyette çalıştı İçişleri Bakanı Emin £ ü Tükişle valmek Vir T d gp NÜ Ey ae Çi Blkrükla b HAEKİK bedirisinlir yirgil dün T kanunu Ankaraya giden yeni valiler | Biğap ivalijidide tağin dediin Dtdle fâr Acar, Antalya valiliğin: Malatya v liliğine tüyin edilen Sait Koçak, Ga- ziantep vekil valiliğine tâyin edilen İhsan Ecemiş, Ankaraya gitmişlerdir. İlgililer, yeni vazifeleri hakkında Ba kanlıktan direktif alacaklar ve bu- ğün şehrimize döneceklerdir. Pâkistan Elçisi Pakistan büyük elçisi Ekselâns Mian Bashir refakatinde elçilik müs toşarı Mohammed Hasan ve basın olduğu halde dün Ankar dan İstanbula gelmiştir. Büyük elçi ve maiyeti 24 temmuz- da la gelmesi beklenilen Pa- kistan harp gemisini karşılama pro- gramile meşgul olacaktır. Otobüs ile çarpışan motosiklet Silivri (L) plâkalı şoför Nedim Er tuğun idaresindeki otobüs dün sabah saat 8.30 da Çarşamba Başhoca soka 'dından geçerken Reşat Birgünün i- dare ettiği 483 numaralı motosikle- te çarpmış, müsademe - neticesinde Reşât Birgü ağır surtte yaralana- rak Cerrahpaya hastahanesine kaldı. rilmiştı 328 neş'etli Subayların toplantısı Harb Okulunda 328 neş'etli subaylar 37 nci doğum yıllarını 80 Tenimuz 1949 cumartesi günü saat 12 de Tepebaşı Cumhuriyet (azinosunda toplanarak' kutlıya- caklardır. Sınıf arkadaşlarının o gün gelmeleri rica olunur. Setbestmüzakereprensi- pini yayan Amerikalılar «Radyo ile gehir töplantıları isimli meşhur Amerikan radyo programının müdürü Mr. Georg V. Denny eSerbest müzakere» prensipini yaymak üÜzere bir dün- ya turu tertip etmişlerdir. Bu tura iştirâk eden 30 Amerikalı- dan 4'ü bu sabah uçakla şehri- İçişleri Bakanı dün de / YENİ B uzsuz Deli Bekir, hayâl por T Hati kakdış, ea le bir zorbas Oyunların bir ço çıkar ve bütün dâvayı kendi usul hal ve fasleder. Eli kamalı, beli piştovludur. aman mahallenin düzeni - b Tu moydana Uğinı görürüz. İlk nazarda, gazabı; mahallede bir. uygunsuzluk olunca, 17z ve nâmusa mütcallik bir Ne ulsa, çık- süç işleninco şahlanır gibidir. Vas dova Safası'nda bir aşiftenin — poşi kalıp mesireye gitmek isteyen emaati duğıtan,Hamam'da 'nan keyf ehlinin hakkından gelen o- | dür.Kayık'da, Yazıcı'da ve Meyha- 1no'de yine onun ahlâki duygularla na Bilhassa Çi- Nigâr'da — ve vi Baskının'da, M Kanlı dra'da Karagö liye ahlâk rürüz. Fakat bütün bu haller, #üz'un yalmız bir cephesinin hakika- o, klı, atına bi-| dersi verdiğini gö - Tuz tidir. O, bü cephesile ahi insaf. Adetâ, nip diyar diyar pençe h ve âdil görünür, şecek adalet- Bi yaat Va güüer aati günkdü önun adatetciliki hç de basbi | oğildir. - Bühpera' glaylağını Üü | dağın 'edörek malialleyi Saliküna ika Dlem bar röaba İüballa balidi bi kürinenkatana Nigüelarin, Bağkınder | Gilerii;) Rabiş'lerin. Tuzsvx e. Dek| Yakindik “allkarı Yardır. Taabl'in| Vasd ollak'dakab eti tek'orul Orman'dır. 'e uyünda Töleus/ ç| dışında gelip geçeni soyan tesini çilyavrumu gibi da- Muallimler - Birliği Terbiye kongresi Evvo ağı haber Muallimler Manrif da bir hazırlık rliği Terbiye toplantısı hakkın- | kanunları imak 3 teminu:; inleri saat 14.80 da üniversite Fakültesi salonunda yapılacaktır. Ba toplantıya iştirük edecek ra por sahipleri arasında Halide Edip Adıvarın (Demokrasi ve - terbiye), Prof: Ali Fuat Başgil'in (Hürriyet ve mektep), Ali Rıza Koral'ın (Mektop terbiyesinde muvaffakiyetin şartları) Prof.' Ali Nihat Tarlan'ın (Milli ter biye meselösi), Ptof. Ziyaeddin Fah ri Findıkoğlunun (Liselerimizde fek f0 öğretmeni),. Prof Tevfik Rem- zi'nin (Cinsi terbiye meseleleri), Pe dagoji fakültesi doçentlerinden Müm 'tân Tarhan'ın (Maarifimizin ana di vaları); Doçönt Refia Şemin'in (De- mokratik terbiye), Pro. Hilmi Ziya Ülgen'in (İş teneyvüü — ihtiyacı ve lisenin kifayetsizliği), Nezahat Nu- rettin Ege'nin (Demokrasilerde üni versito anlayışı), Semahat Saven'in (Muhtelit terbiye), Doç. Nurettin Topçu'nun (Milli terbiye), Rasih Er- | ban'ın (Edebiyat öğretimi) ve Nu- rettin Ergin'in (Bu günkü muallim yetiştirme sistemlerimizde reform ih | tiyacı) gibi mevzul bıslar bu- | lunmaktadır. Amerikan Ticaret ataşe muavini Belediyede Amerikan ticaret ataşe mua vini, dün Belediye iktisat müdü- rü Naim Öktem'le bir görüşme yapmıştır. Verilen malümata gö re bu görüşmede Belediyeyi ilgi- lendiren muhtelif mevzular üze- rinde durulmuş, İstanbul Beledi- faaliyetleriyle Amerikan B sist lediyecilik sistemleri mukayesr edilmiştir. Bir düzeltme Devlet operasına ait tertip edilen program (Umur Pars) 1n resminin altına (Nuri Turkan), (Nuri kan) 1n resminin altına da (Umur Pars) m ismi konulmuş opera tertip heyetinin bu fâhiş hatâsı yüzünden dünkü gazetemizde çıkan (Sevil Ber beri) tenkidinde tenordan — (Umur Para) denecek iken (Nuri Turkan) (Arkası var) Mmize gelmiş olacaklardır. BÜYÜK AŞK ROMANI Yazan : SERVER BEDI Kapi henüz — açılmadığı için, 'Nejad önüne bakıyor ve düşü- güyordu. Zâfir daha alçak sesle: — Size çok mühim geyler söy liyeceğim, — dedi, — bilmediğiniz geyler... Vildana dair... — Siz. Siz o yılanı tanımyorsunuz. — Bakalım, tanımak da İsti- yor muyum? Zâfir başını arkaya doğru a- tarak hafifce güldü: — Siz bir kere onun pençesi- ne düştünüz ya, bitti! dedi. Nejad «pençesine düştüğümü ne biliyorsunuz?> diye soracak- tı, kapı açıldı. Zâfir'e yol gös: tererek: — Buyurunuz! dedi. — Sizi rahatsız etmiyeyim? — Hayır. Buyurunuz, İçeri girdiler. Nejad anahtar- Ja kendi daireşinin kapısını aç- tı ve Zâfiri salona aldı. İki da- kika müsaade istedi. Yatak o- dasına gitti ve dolaptan sılâhı- Di alarak arka cebine koydu.. Zâfir'in hâlinde endişe veriel Biç. bir şey olmamakla beraber deli olduğunu unutmaması lâ- zamdı. 'alona girdi. Ayağa külkan Zâfir'e oturmasını rica etti ve bir sigara verdi. Karşısına otur- du, kendi de bir sigara yaktı. Bakıştılar. Aydınlıkta Zâfir' in ince yapılı, rikkat, hassasi yet ve tevazü ifade eden yüzü, hakkında söylenen fena geyle- rin hepisini yalanlıyordu. Esme- re yakın buğday bir ten üzerin- de uzun kirpikli siyah gözler, kanatlı ince ve biçimli burun küçük ağız, güzel ve medeni bir adamın, zeki ve mâkul bir ada- mın yüzünü vücude getiriyordu. Gri elbisesi de yeni ve biçimliy- di. Kıravatı çılgınca değil, itiı ile bağlanmıştı. Vildan'a ve Jad'a tehdit mektupları gönde - ren, kadının üstüne tabança ( hücum edip biraz sonra ayaklı rını öpen, yarı centilmen ve ya- rı haydut, Paranoya tipinde de- li, şarpiden denize atılıp boğul- Ması insaniyet nâmına bir fay- da ifade eden adam bu müy - du? No. 47 Nejad gülümsemekten kehdi; ni alamadı. Zâfir de gülümsedi: — Beyefendi! dedi, ne düşün düğünüzü tahmin ediyorum. Siz bu saatte böyle bir ziyareti her- halde gülünç buluyorsunuz. — Hayır, Zâfir bey, hiç böy- le bir şey düşünmedim, Sizi dik katle dinlemeğe hâzırım, Buyu- Tünüz. Adam önüne baktı. Gözlerini kırptı ve hafifçe güldü. Sonra başını kaldırarak dedi ki — Benim hikâyem çok uzun- dur, Nejad bey. Başınızı ağrıt- mayayım. Size Vildan'ı nasıl ta- nıdığımı anlatmıyacağım. Onu nasıl sevdiğimi de — bırakalım. Daha doğrusu, onu tanıyan e! kek' sevmeğe mahkümdur. Sizi Mâzur görürüm, onu severseniz. Güzel kadındır, şahane kadın.. Büyük bir ruhu Vardır, Okya - nuslar gibi, Fakat içinde ne ga- rip canavarlar, ejderhalar saklı bir ruh. İnsanı derinliğine çeker ve boğar. Dışından gümüş gibl Parlar. İnanmayınız, Dalgaları gizlidir. Anaforlarını hiç belli sikolog Gözile SABAH Prof. Sabri E ( K kabadayılığı perdede, Pok mordce bir harokot, a- silâne bir yiğitlik olarak tasvir edil mez. Tuzsus'un narayı attıktan son- ra övündüğü geyler, tüyler ürpertici birer cinayettir. Mosolâ bizsat kon- di ana, ” babasını, komşusunu, kom- şasünün çocuğunu ilh. kosmiş ol - makla iftihar eder. Bu korkunç ö- günmelerden sonra da, mahalle hal kına müthiş tehditler savurur. Bu üretle Küşteri meydanindakileri sin- | dirince, istediği gibi harekete geçer. Horkesten hesap sorar, fakat mâ teret dinlemez, nihayet bütün ce ati dayakla buzurundan kovar. rülüyor ki, Tuzsuz'un perde üzerindeki nüfuzu, tehdide ve zor - balığa dayanmaktadır. Hakik deye çıkan Tüzsüz, sarhoş mantıkı İle birleşmiş şımarık timsalidir. Onun adaletçiliği de, hak- ka ve hakikate Nitekim aten, çokluk bir elinde ka - | sürahisile per şarap bir zorbalığın karşısında yakalanaı aydurduk har ve onlara sadece sopa çekmekle arı yalanlara kolayca ka İktifa 'edör. Herlise, bütün kabühat detilh Kazağöe'ü” yükletir. Taura | da, 'Vü ftirsaıh nüli olap gizikdiii Miş gibi, Karagös'den kallesini inter. | Karagöz — bur yanaşmayınca da, | kakidini”gibi Bir” yiğittan böyle "gt Hü bir kafaama nakıl: olap Galrga diğini bit türlü anlayamaz. Karü” gön'ün bu red cevabı, âdeta haysi yetine dokunur, ağlayacak gibi olur. Onun bu sitemlerinde, yok yere kel- Joynanacağını da bildirir. Fakat bu, do uçuranların zâlim mantığını gör- | Hacivad'ın Karagöz'den yediği — tek memek imkânsızdır. Maamafih Ka- |dayak değildir. Karagöz, oyunun ba- ragöz, Tuzsuz'un en korkunç tehdit- |$ından sonuna — kadar, eline fırsat İleri karşısında bile hicivden vazgeç- |geçtikçe Hacivad'ı pataklar. Zaten meyen bir halk metaneti gösterir. |onun kızıp da el kaldırmadığı kimse Tuzsuz tipinin son zamanlara ge- | Yok gibidir. Tiryakisinden, Beberu - linceye kadar birçok değişikliklere | hisine, Arabından — Acemine kadar uğramış olduğu mulinkkaktır. -En| berkes, Karagöz'ün sillesinden na: öki Tuzstz tasvirleri, kıyafet bakı- | bini alır. O, sarhoşu da, külhanbe - mından, tam bir Yeniçeri neferine | yini de — köteklemekten — çekinmez. benzer. Fakat gamanla bu kıyafet-| Hattâ kendi boyunun — iki misli u- to fanteziye kaçan' bir çok ilâveler |zunluğunda olan, omuzu baltalı o- yapılmıştır. Tuzsuz'un hangi dovir- de perdeye geçtiğine gelince, bunu kat'iyetle tayin etmeğe imkân yok- tur. Fakat Karagöz perdesi, her de- virde, muasır şahsşiyetleri tasvir hü- lihe koyüp Oyuna — sokacak kadar hayatiyet sahibidir. Nitekim Evliya Çelebi, kendi #amanında meşhür 6- lan perde oyunlarını sayarken, Bek- ri Mustafa'nın da bir fasla mevru olduğunu /kaydeder, Bekri Müstafa ise, Evlişm'nn muasırıdır. Bu — ba - kimdan; " Duzsuz'un: da, artık Yeni periler'in İstanbul sokaklarında ale- 'neri zorbalığa başlâdığı devirde, ha-| kiki ve Günlı bir tip olarak oyunlara katıldığını tahmin edebiliriz. sen Evliya Çelebi, Hamam oyunu- 'nun mevzuunu “şöyle anlatır. Boşnağın hamamı basıp Karagöz'ü çırıl çıplak sokağa atması, — Keza © devirde, kadın hamamlarını — b: cak kadar görü pek zorbaların bu - lerden çıkar- lunduğunu tariht kay maktayız. İşte böyle bir zorbanın Tuzsuz Deli Bekir adile nihayet per- denin erkânı arasına karışmış olma- sı pek mümkündür. dir. En canı yanmışlar bile bu oto- Anadoluhisarında İsveçe giden izcilik pazar isteniyor müdürü Boğasın Anadolu yakasında olu- | — Mülli Eğitim Bakanlığı izcilik mü-| ranlar, hayat pahalılığının - burada İgürü Mehmet Erkan, bugün uçakla daha fazla olduğundan şikâyetle be- | Stokholma harçket edecektir. ediyoye müracaat etmişler, Anadolu | ” Mehmet Erkan, İsveçle, pedagoz hisarında kooperatif tarafından bir | yingiad'ın ölümünün 100 üncü yılk- portatif pazar açılmasını istemişler- | gönümünde yapılacak Lingiad jim dir. Kimsesiz çocuklar İlk öğretim müfettişleri, dün yaptıkları bir toplantıda — kimsesi çocuklar için hazırlanmış kanunu müzakere etmişlerdir. - Bakanlıktan henüz talimat gelmedi çocukların tesbiti ü için kimse- 6 başlanamı diye bahsedilmiştir. İtizür ederiz. etmez, Ben Vildan kadar akıllı görünen deli görmedim. Nejad güldü. Ayni geyi Zâfir için düşünüyordu. Sordu: — Deli mi? — Deli, hâlis deli. Tedavi gö- rüyor. Kocası ohu niçin Ameri- kaya götürdü? Orada aylarca klinikte kaldı. Burada da ona İ- ki doktor bakar; Biri Şükrü, da- hiliyeci; baloda masasında otur- duğunuz doktor. Galiba ahbabı- nız, Öteki Memduh Saner, sinir ve akıl hekimi. Ondan size hiç bahsetmedi, değil mi? — Söyle - mez. Ben bu kadar hesaplı deli görmedim. Şaşılacak şey! — Nejad bey, bu kadının s0- yunda mutlâka birkaç tane câni vardır. Kendisini sevenleri “öl- dürmekten başka hiç bir şey düşünmez. Mithat'a tabanca çek tiği gün, eğer kocasmın acarlı- ği olmasaydı, hapı yuttuğu gün- dü. — Silâh çeken kim? — Vildan. — Nasıl olur? Mithat değil mi? — Hayır. Silâhı çeken Vildan. Fakat Mithat atik davrandı, si- lâhı onun elinden aldı, kafası kızdı ve ateş etti. İyi nişan al- dığı halde yazık ki, öldüremedi. Hepimiz kurtulmuş olacaktık., Gazeteler muhakeme gafhalarık ni yazdılar. Okumadınız mi? — Ben o zaman Paristeydim. *>,Hepisini yazdılar, Yoksa miştir. ——— Mithat adli tıb raporile kolay kolay kurtulamazdı. Araya mü- dafaai nefs karıştı da kurtuldu. — Garip şey! — Evet, O zamanın gazetele- rini buldurunuz ve- mahkeme safhalarını — oku; Hepsi, hepsi yazıldı. Ej davranmasaydı, Vildan'ın ikin- el kurbanı olacaktı. — Birinci kurbanı kim? — Seyfi Paşanın oğlu Sat'- der. Tanıdınız mı onu? Levend, atletik, sırım gibi bir delikanlıy dı. Vildan'a tutuldu. Sonra bir gün, kendi garsonyerinde — ölü bulundu. Kalb hastalığı vardı.. Doğru o, Biliyorum. Ve kalb sek tesinden öldü. Fakat Vildan'ın kolları arasında, Ne biliyorsunuz? Muhak- Ben daha çok geyler bili yorum, dedi, muhakkak. tabil. Fakat Safder önünce Vildan kaç 'tı. Tahkikat netlcesinde garson- yerde bir kadın olduğu anlaşıl- dı, fakat hüviyetini tespit et- mek mümkün olamadı. Ben © zaman adliyede idim. Vildan'ı © vesile ile tanıdım, İtiraf ede- rim ki, onun Üzerinde toplanan Güpheleri silmeğe çok çalıştım ve muvaffak oldum. — Kadının Vildan olduğunu me biliyorsunuz? — Safder benim arkadaşım- dı. Vildan'la münasebetlerinin bütün safhalarını biliyorum, Ka Yazan: İkibeleri” yabancı İyoktur. O, bütün hüküm ve nüfuzu- sat Sıyuvuşg_i_l] Bu suretle, bakiki bir zorbanın karikatürü olan bu Tuzsuz Hüpi, sembolik bir mahiyet almış ve halk nazarında evvelâ Ye- niçeri ocağı, sonra da bütün devlet etoritesini temsil etmiş Olabilir. Ye- iptidada Tuzsuz ananesi yine devam etmiş ve ancak Abdülhamid devrindo yorini bazan zeybeğe bırakmıştır. 'ağı kaldırılınca, oyunlarda Hakikaten Karagöz arının bir kısınında, Tuzsuz'un yerini Zoy: beğin aldığını görürüz. Adetâ — halk esprisi, modeli tarihe karışmış bu- lunan bu eaki otorite sembolünü bir rafa atıp yerine yepyani ve — ger- çek bir tip koymak istemiştir. Böy- lece, İzmir - Aydın bavalisinde men- memleketlere ka dar yayılan efeleri, perde geleneği »e uygun bir otorite sembolü hâline getirmiştir Fakat Zeybek, Tuzsuz'dan karak- ter itibarile hayli farklıdır. bek, etrafındakileri müthiş övünme- ler ve yarı korkünç, yarı gülünç tehditlerle değil, o dev gibi bo- ürkütür. Zeybeğin yile nârası da nu, yarı haydut ve Peryer şahsiyetile temin eder. Karagöz seyretmiş olanlar bilir - ler ki, her oyunun sonunda perdeye gelen Hacivad'la Karagöz arasında bem kafiyeli, hem de dayaklı — bir Karagöz, arıp Hacivadı. pet duktan sonra, niyet - Mmühavere cereyan eder. de dışına koğü lerden özür. diler ve ertesi gece duncü Himmet'e bile merdiven da- yayıp tokatı atar. Fakat' Karagöz'- | ün el kaldırmak şöyle dursun, önüz 'de süt dökmüş kediye döndüğü tek adam, Tüxsuz'dür. rşısında taşr gediğine koyar, nükte yapmağı ihmal etmez ama, © iki ye rinden mafsallı upuzun kolu”hare * ketsiz kalır. ve ışkırlağı da fa bur- 'nuna- kadar iner. Pek sikiya gelömeyen ve kırk yık| hk kafadarı Hacivad Çelebiyi bile | tartaklamaktan geri durmayan Ka - ragöz'ün bu müeddeb hâli, Tuzsuz'- un ne yaman bir otoriteyi temsil ot- tiğini açıkca gösterir. Çünkü perde- ye Padişah, Sarâzam, — Vezir, Ye niçeri ağası çıkaramayan balk espri- si, bütün devlet otoritesini Tu: 'un şahsında toplamıştır. Gerçi onu zâlim olmakla, mantıksız olmakla, keyfi ol bu kusurlarım her vesile ile teşhir et - mekten çekinmez. Fakat bütün ten- kid ve hiciv — kabiliyetine rağmen, Türk balkında deylet otoritesine kar- sı köklü ve sarsılmaz bir saygı var- söylenir, akla itham eder ve nastik şenliklerinde hazır bulunacak Öğretmen kadroları 949 - 960 yılı orta tedrisat kad- arinın hazırlanmasına/ başlanmış- tır. Bu maksatla müfottiş raporları tetkik edilmektedir. İlk tedrisat kad roları ay buşından sonra tanzim edi- lecektir. dını çıldırasıya seviyordu. Saf- derin garson yerine Vildan'dan başka gelen kadın yoktu. Zâfir gülerek ilâve etti: | — Sonra, Nejad beyefendi, bir erkeğin kalbini durduracak kuvvette bir kadın, yalnız Vil - dan'dır. Yatakta bu kadın ins: ni harap eder, Görülmemiş bir| şeydir. Müstesna bir yaratılış.. Nejad cidden şaşırmış bir hal- deydi. Evvelâ karşısında, deli olduğuna inanılmayacak derece de mâkul ve mazbut bir adam | vardı. Vildan'ın tarif ettiği zı-| pir ve müvazenesiz tipe benze -| miyordu. Gerçi Nejad, bâzı de- lilerin, akıllarını - oynattıkları saha dışında muhakemelerinin selâmetini kaybetmediklerini ve | deli olduklarının anlaşılmadığı- | nn biliyordu. Fakat onlar bu ka | dar tertipli ve düzgün konuşa-| bilirler miydi? Sonra Zâfir'in| Vildan hakkında anlattıkları ya lan mıydı? İkisi de birbirine cin- net isnad ediyor, her biri öteki- nin adam öldürmeğe iştahlı ve tehlikeli birer deli olduğunu ile- ri sürüyordu. Hangisine inan - malı? Vildan'ın anlattığı vak'a, Zâfir'in onun üzerine silâhla yü- Tüdüğü hikâyesi de yalan miy- M Nejad bunu öğrenmek istedi ve sordu: — Peki, dedi, hiç sizin aklınız dan Vildan'ı öldürmek geçti mi? ÜP175 lira, ; ; Tuzsuz Deli Bekir. riteyi hakir ve zelil bir — vaziyette görmek İstemez. Bu, bütün memle- ketin ruhuna sinmiş bir milli ana- nedir, İşte halk ruhunun mâkesi o- an Karagöz perdesi de, dostça al aldığı bu iletidar sembolüne da - dirtecek kadar ileri gitmez. Bugün Karagör, artık tarihe kar rışmış bulunuyor. Hiç bir - kuvvet, hattâ hiç bir mucize, onu artık ma- zinin karanlığından çekip yaşatamaz. Hayâl perdesi, ağır baskılar altında yaşayan bir cemiyetin fırsat bulun- ca içini b ferahladığı bir bir hü- kânlar diyarı idi. Tasavvu! iyete “büründüğü için de, elinde Şeyhislâmın fetvası vardı ve bu sa- yede — yokolmaktan — kurt Halk ruhu, cemiyet h ienmediği, çarpık ve iğri b hâdiseleri birer fasıl hâline getirip perdeye çıkarıyor ve, mâsum bir eğ: nce havası içinde, tenkid ve biciv ile avunuyordu. Karagöz fasıllarının en parlak ve en canlı olduğu devir, cemiyet tazyıkının en giddetli oldu ku devirdir. Bu bakımdan denebi - lir ki, fikir ve vicdan hbürriyeti, içe tepilen duyguların bir san'at hâline geldiği hayâl perdesini ebediyen yık- mıştır. Karagöz'ü öldüren şey, ne tiyatro, ne de sinemadır. /O, herke- sin düşündüğünü serbestçe söşleye- bildiği bir devirde, şemasını üflemek çık - Bir sembol- ler âlemi olan perdenin gerçek yatta artık yeri yoktu. Hâdiselerin kılık değiştirerek birer fasıl ve şa- bısların da tebdili kifayet ederek bi rer tasvir hâline gelmesine lüzum kalmadığı içindir ki, zaman, Karagöz perdesini viran eş ve herkes gibi güneş ışığına mak zorunda kalmıştır. ha- lemiştir. Çorum faciası kuroanlarına yardım Denizyollarında teşekkül “ede. yardım komitesi «Çorum» vapu Tu yangınından zarar görenlerle mal ve can kurtaranlardan mü- racaat edenlere yardıma devam mektedir. Dün yeniden mü caatlar yapılmıştır. Evrakı tekemmül etmiş olan- lardan dokuz kişiye yardım pa- aları verilmiştir. İki kızını kaybeden Muhittı:t Özele 2400 lira, karısını ve - iki çocuğunu kaybeden Hasan Sa- 'nura 3600 lira, oğlunu kaybeden Osman Avcılara 1200 lira, can kurtaranlardan - Nuri Mutluya Sabahattin — Gürer'e Mehmet Korkmaza, — Muzaffer Selçuğa 75'er ve Nuri Atalaya 25 lira yerilmiştir. “Giresun, geliyor Amerikadan aldığımız yeni 6 posta gemisinden 3 üncüsü olan «Giresun> gemisi bugün limanı- mıza gelecektir. «Giresun> gemi- si 3 motörlü gemilerden birinci sidir. Her türlü lüks ve konfo- ru haiz olan gemi iç hatlara tah- sis edilecektir. Yeni gemilerimiz Ansaldo tezgâhlarında — yapı- lan Marmara tipindeki gemiler- den birincisi Ağustosun 8 inde Napolide denize indirilecektir. İnşaat halinde olan Karaden'z 91 gemilerden birincisi 16 Ağııs tos tarihinde Cenovada denize indirilmiş olacaktır. Belediyede Belediye reis Mmuavinliklerine kimlerin getirileceği henüz belli olmamakla beraber, — Defterdar muavini Suat ve Belediye Teftiş İşleri Müdürü Necati Çillerd bahsedilmektedir. Diğer muavi: liğe de Ahmet Temizin getiril: ceği anlaşılmaktadır. ler y | KISA HABERLER © d #r Milli Savunma Bakanı Hüs, nü Çakır, dün sabahki ekspresle Ankaradan gehrimize gelmiştir. Dün toplanan — Muallimler Birliği idare heyeti, — Unesko'nun bir kaç müracaatını — incelemiştir, Gittikçe çoğalan Unesko'nun müra çaatlarını karşılamak Üzere — Prof. Hilmi Ziyanın başkanlığında Mu - allinler Birliği içinde bir (Unssko, bürosu) teşkiline karar verilmiş - tir, $ Kınlay Derneği Beşiktaş Merkez bucak şubesinden: 20 A- #ristos 1949 cumartesi günü ve ge Cesinde yoksul çocuklar için Be - şiktaş bahçesinde sabaha kadar devam etmek üÜzere zengin pro- gramlı bir sünnet “Güğünü tertip edilmiştir. e Amerikan — Deniz — ataşesi muavini Brinn Var Meter dün An karadan şehrimize gelmiştir. İsviçre Elçisi Canulle Gorge dün Ankaradan şehrimize gelmiş - T KoK ökullar ” Pendik izci kampı, cümartesi günü sona ere. cektir. Diğer taraftan Boluda 25 kişilik bir kamp kuran Galatasa » yaylılar dün gehrimize dönmüşler- dir, Bölge başöğretmenleri — dün toğlanaak Eğitim Şürasında görü Tnicekk Mevzuları gözden geçir « Ya ae a düşüncelerini Şüraya ka Ha Üelegelere izah etmişlerdir. Sanat” okullarına — alınacak pallsız yatını talebelerin imtihanı Dar rophane Enstitüsünde başla - dti Neticeler, gelecek hafta 1 Şinde nan edileciktir. Sicakların gün geçtikçe şid değlenmesi ” dolayisile, ba yi da Yaz mesaisinin tatbiki düşünülmek tedir. Bakanlar Kurulunun bu gün İerde bü buststa bir karar verme & bekitmnaktedir. Yenişehirde oturan / Saba - hatf adındaki bir gahısla dostu laz Müstafa arasında / bir kavga Çik- (Devamı var) miş, Mustafa Sabahatj bacağından bıçakla yaralamıştır. 21 TEMMUZ 1919 A_nkara ve İstanbul Yotmiş sekson sone önceye kadaf' Ankaraya gidecek olan yolcular kas yıkla Üsküdara geçerli orada blr hana misafir olurlar, bir kervan har zırlanınca ona katılırlar; bir. atın, katırın veya eşeğin sırtında yola çı karlardı; böyle bir vâsıtası ve parar S1 olmayanların yaya gittikleri de olurdu. Gündüz seyahat ederek ; ge- 06 bir köyde, bir. kasabada, yahut kırda konaklayarak yollarına devam #derler ancak bir veya bir. buçuk ayda Anadolu'nun göbeğindeki he deflerine ulaşırlardı. Yollarda hastalanmak, haydutlar tarafından soyulmak gibi. ihtimatlor hiç de uzak değildi; bu güçlükler halkın seyahat arzularına mâni 0« durdu. Geçen hafla trenle Ankara'ya git- tim; bir akşam hareket ettim — ve örtesi sabah oraya vardım. Trenin Mükemmel lokantası vardı, — Sakız Bibi bembeyaz, femiz ve yumuşak bir yatak Üzerinde gayet rahat bir yolculük yaptım; ayni yolu — vaktir le bunlardan “mahrum bir halde bin fürlü zahmetle ve tahtikelarle karşır daşmak ihtimalini göze alarak aşan: dara acıdım, medeniyetin nimetleri ne şükrettim; fakat belki o devrin 'de başka nimetleri vardı. On senodenberi — Ankara pek çok değişmiş; istasyondan Ulus meyda- nına giderken sağımda kalan genç - dik parki o zaman batak halindeydi bugün cenneti andırıyor; bol yanrak- İ genç ağaçların gölgelerinde — yüz - derce İnsan tabiatle başbaşa, bir kag ferah saat yaşamak İmkânını bulür yor. İlk dört yol ağzının ortasında- Kİ tarhlar ve çiçekler mükemmel bir san'at eseri denecek kadar güzeldi. Şurada burada yeni ve muhtezem bi- nalar yükselmiş. Caddeler daha te- miz ve daha muntazam... Nakil vâs sıtaları ihtiyacı rahat rahat karşılır yor. Yenişehire Bgiden asfalt eaddenin üstüne bir kat daha asfalt dökülü « 'yor. On sene evvel çıplak ve boş 0« dan Bahçeli evler — mintakası şimdi Bayet büyük ve gayet güzel evler « den, sık ağaçlardan mürekkep şirin bir şehir haline gelmiş. Başlanıp da hâlâ bitirilemeyen iki Büyük iş var Yeni Büyük Millet Meclisi binası ve Anıt - Kabl Sayıştay'ın karşısına ve. caddenin kenarına yapılmış olan benzin satış yerinden başka münasebetsiz birşay göremedim. Ankara mühakkak I, İstanbuldan çok temizdir. — Orada küdretll. ve çalışkan bir. belediyeriin bulunduğu hor taraftz göze çarpıyor. Yiyecek fatleri İstanbul'dan daha” Ucuz. Kasapların vitrinlerinde — ko> yün etinin 100 kuzunun 180 kuruş- olduğünü bildiren yazıları görünce hayret ettim; İstanbulda et bunun iki misline satılıyor. Türkiyenin baş , şehri İle en büyük şehri arasındaki bu hayret verici farkın sebebini man- tıki bir şekilde izaha imkân — yok.. Bundan başka tramvay ve otobüs duraklarındaki demir engellere de te sadüf etmedim; hepsi kaldırılmış. Fakat hakları var, çünkü orada ine sanlar nakli vasıtalarına binerlerken birbirlerini — itmiyorlar, ezmiyorlar, hattâ temas bile etmiyorlar. Uslu Uslu, İkişer sıra olarak biniyorlar terbiyenin bu derecesi bizim aradı - Bimiz ve muhtaç olduğumuzdur. . İs- tanbul halkından birçoğunun sırayı gözetmemesi utanç veriyor. Bir cu- Martesi akşamı Ulus — meydanının kaldırımında böyle sıra olmuş belki bin kişiye rastladım; hiç birinde te- lâş ve başkasının önüne geçmek gay- reti yoktu; herkes hakkına ve sıra- sına razı oluyor. Bir şehir halkı böy le bir terbiye derecesine — ulaşınca muhakkak ki, masraflar daha azalır. İnsan İstanbuldan Ankaraya gi - dince başka devletin idaresi altında> Kİ bir yere gittiğini sanıyor. Anlaşı- Hiyor kİ, eskiden İstanbul nasıl di- üer imparatorluk şehirlerine göre ge- rek bakım, gerek nizam ve terbiye itibarile ileri idise şimdi de Ankara öyle olmaktadır. Kadircan KAFLI Vasati — Ezanl Ramazanı Şerif : 24 Yaz (İleri alafranga) Saatile Evkat . Doğu: 5,4 | Akşam Öğle 1 13,90| Yatsı İkindi —: 17,18| İmsak 20,36| 122,30| 3,87| (” Nöbetçi eczaneler & 21 -7- 949 Aksaray Ethem Pertev Beyazıt Kumkapı Beyoğlu Cemal Atasoy Eminönü —: Beşir Kemal Fatih İsmail Hakkı Kadıköy —: Kadıköy Ec. Kasımpaşa : Yeni Turan Samatya Sünbük( Topkapı — : Nüzhet Onat Üsküdar — : Şelimiye