Bursa Mektuplarıl Dağcılık klübü tasfiye edilecek Bursa (Hususi) — Evvelki gece Dağcılık Klübünde şimdiye kadar emsaline rastlanmayan curcunalı bir köngre yapıldı. Bu, kongreden ziyade bir mahalle kahvehanesin - Ve bir çok kişinin birbirine girme - sine benziyordu. Hele kongrede siyasi bir hava - nin estirilmiş olması, küçük mik - yasta bir iktidara tesahüp gayreti ni arttırdığından iki zümre ara - A sında şiddetli bağırışmalar, tepin- meler, ithamlar, isnatlar haline in. kilâp etti. Kongre başkanlığı kürsüsünü iş gal edenlerin bir taraf lehine az Çok enüsamahakâr — davranmaları, kongreyi birdenbire ayaklandırmış oldu, İş 0 raddeye — varmıştı ki, klüp binası önüne <Acaba kavga mı var?> diye soran bir çok mü tecessis birikmişti. Müzakereler yapılırken ve bilhas sa takrirlerin reye konulduğu sı - rada bir çok üyeler, salonu terket. tiler, tekrar geldiler, Bu halden müteessir olan — ağız baslı diğer bir kısım üyeler de mü zakereleri terkedip gittiler, Kongrenin bu derece - sertleşme- sinin ve şiddetli bir. infial havası içinde cereyan etmesinin sebebi şı Ydi «ki sene evvel Dağcılık Klübü elinde bulunan — Uludağ - tesisleri, Töyakile işletilemediği mülâhaza dilerek o vakit Vilâyetçe bir şir- Afyon suları - mikroplu mu? Bu deposundaki süzgeçler üzerin- de kurbağa ve kır fareleri görülmüş! Afyon, (Hususi) — Afyonda hir sularına kurt karıştığından içilmez bir hale gelmiştir. Sağlık müdürlüğü, muhalli gazetelerle ve tellallar vasıtasiyle suyun İ çilemiyeceğini ancak süzüldükten sonra içilebileceğini ilân ettirmiş tir. Bilhassa şehrin içtiği Kadın- ana suyu deposunun yapılan mü teaddit teftiş ve kontrollerde süz geç bulunmadığı ve bekçilerin de yazifelerini yapmadıkları görül- müştür Diğer taraftan öğrendiğimize göre depodaki süzgeçler üzerinde kurbağa ve kır faresi ölüleri de bulunmuştur. 30000 nüfus ihti vareden koca bir şehrin bir su meselesini halledemiyen belediye nin bunda daha mühim vazifesi var mıdır? Tibolunun su derdi bir türlü halledilemiyor H Halk tarlasından döndüğü va- kit çeşme başlarında nöbet bekliyor! Gelibolu (Hususi) — Gelibo - kunun su sıkıntısı son zamanlarda had bir safhaya girmiş bulun - maktadır, bu hal bugün ilçe hal kıtın başlıca üzüntüsüdür. Hal- kımız susuzluktan — kıvranırken belediyemiz ötedenberi ilânlarını dellâl vasıtasile yaparken bu ker re 2500 liraya satın aldığı oper- lorlarla yapmağa başlamıştır. / Bunun da başlıca gayesi se- çimlerde C. H, P. nin propagan- dasının yapılacağı fikri kuvvet- le muhtemeldir. Sabahın erken saatlerinde tar laşına koşan vatandaşlar akşa - ma kadar çalışıp yorgun argın e- vine döndüğü zaman sofrasında içmek için bir bardak su bulama .yınca soluğu çeşme başında alı- yorlar, fakat orada da bir kap Bu için gecenin geç vaktine ka - dar nöbet beklemekle vakitlerini geçiriyorlar. — Gelibdlunun fahri hemşerisi sayın Dr. General Mu- Zaffer Tuğsavulun kasabamızın bu en mübrem ihtiyacını hatırla- masını istiyoruz. Yazan : Edgar Wallace DÖRT TANE KAHVERENGİ PAKET Kısım: 37 Elsa, gece yarısı içinde bir sı- kıntı ile uyanarak sebebini tah lil etmeye çalıştı. Acaba bu sı- kıntıya sebep Ralf Hallam'ın ev li olması mıydı? Fakat bu fikri gülünç bu- larak bertaraf etti.. Yoksa Jessie Dame'e mi “sıkılmıştı? Muhakkak ki kıza, böyle pırlan talara müstağrak bir halde ku- lübünde rast gelmesi onu sars- mıştı. Ama hayır Jessie de de- ğildi. Romantik falan ne de ol- Ba Jessie kendi kendini idare e- debilecek bir durumda idi. Elsa, ertesi günü muhakkak kızın e- vine gidip yaşayış tarzını görme ye karar verdi. Hayır, sıkıntısı- Duü sebebi Jessie ve yahutta Rlof değildi, içinde şeklini ta- yin edemediği bir his ona Ame- Ti için Üzüldüğünü belirtmeğe başladı. Elsa pek âlâ biliyordu ki bu adam, tehlikeli bir işle iş- tigal ettiğinden biraz geveze- lik ettiği için muteber bir ban- kerin pestilini çıkarmış soğuk- lı, istihfarkâr, gaddar, yal- hem pek yalnız bir insandı. Sıkıntısının sebebini anlamak D kete devredilmişti. Şirket, #islerin bir parçası olan - Kayak evinin kirasını veremediğinden — ve buna inzimam eden-sair - sebepler altında Evi tade etmiş ve Cumhu. riyet Halk Partisi de senede yedi bin lira bedelle Kayakevini bir. ay evvel Merinos fabrikası spor klü . büne kiralamıştır. Bu tarzı hareket, Dağcılık Kl- bü idare heyeti tarafından protes. to edilmiş ve bu yüzden araların. da ihtilâf başlamıştır. Kayakevinin mülkiyetinin kdübe Bit olduğunu ladia eden idare he. yetinden bazıları aymı zamanda C, H, Partisi idare heyetinde bulunan klüp başkanı, Halk - Partisi İdare Heyeti Başkanı olan Merinos fab- rikası müdürile mutabık kalarak, Partiye gelir sağlamak maksadile, bu işi bir emrivaki şekline sokmak Ja itham ve klüp idare heyetinden istifa etmişlerdir ve neticeten fev- kalâde bir kongre toplamak zarı. reti hasıl olmuştur. Merinos — fabrikası da parti İle akdettiği mukavele gereğince ha . rekete geçerek, -Kayakevini tamir ve tanzimden Sonra, fillen işletme ye açmıştır. Dağcılık Klübü idare heyetinde yerlerini muhafaza eden ler de parti ile yeni bir anlaşma yaparak, klübe bazı tavizler " ko - parmak maksadile bir. protokol tanzim ve teati etmişlerdir. — Bu - Na rağmen ileride herhangi — bir mesuliyet teveccüh etmesinden do çekinerek vaziyeti kongrece sağla mak istemişlerdir.> Evvelki geceki kongrede topla nanlar, iki zümre teşkil etmekte Wdi, Bir taraf,. Halk Partili zevat ve Dağcılık Klübünde üye olmak. la Merinos fabrikası camlasında çalışanlar, diğer taraf da genç U. yelerden mürekkep bir grupla De- mokrat Partiye mensup olanlar - dı.. Birinci Zürnre, Kayakevinin Halk Partisine; diğer zimre Dağ - cılık Klübüne aldiyetini iddia ede rek, kendi lehlerinde bir karar al- dırmak azminde oldukları müşahe. de ediliyordu, Bu yüzden taraflar birbirlerine girdiler, bağırdılar çağırdılar. A- ğir konuştular. Salonda sanki bir. birine hasım iki siyasl partinin ta- raftarları kavga ediyor. sanılırdı. Neticede birinci zümreyi teşkil edenlerin sözleri oldu, Bu köngreye mevzu olan Kayak evi, vaktile Cumhuriyet Halk Par. tisinin de yardımı ile gençliğin kış sporlarına ve dağa karşı ” aşkını Arttırmak — maksadile — yaptırılmış ve bu aşda herkesin tazu bulua - muştur. Halk Partisi Kayakevinin inşasında «na parayı ortaya koy - müş olmasını ileri sürerek mülki yet hakkında ısrar ediyor. KMtp v0 bunun aksini iddia ediyor. Halbuki Orman Kanununa — göre, ormanlık mıntıkalarda gerek hakikt şahsa ve gerekse hükmi şahsa mülkiyet hakkı tan...madığı hukakçulür ta. rafından beyan edilmektedir, Bu böyle ise, Kayakevinin ne Dağcılık Klübüne ve ne de Halk Partisinin mülkiyetinde — olmaması lâmmgelecek ve ona göre bir çarel hal bulmak iktiza edecektir. Vaziyet ne olursa olsun. ortada bir hakikat vardır. Dağcılık Klü. bü bugün müşkül bir durumda bu lunuyor. Beden — Terbiyesi, klüple alâkalanmazsa, esefle kaydetmek lâzım gelir ki, yakın zamanda klübün kendi Kendini tasfiye mesi mukadderdir. Zira klüp, ruluş gayelerinden uzaklaşmış bir fanteziden ibaret kalmıştır. Bunt1 anlamayanlar kendilerini bir takım kaprislere kaptırmış, gi. diyorlar...; et. Ku ve Sabri A, TÜRKOZAN Küleburgazda sıtma ile savaş Lüleburgaz, (Hususi) — Yaz ayları münasebetile âmmenin se- lâmeti namına şehrimiz sıtma sa vaş tabibliği tedbirler almış D. D. T. ile sivrisinek ve haşa- rata geniş bir savaş açmıştır. Bu hususta itina ve ga Sarfeden sıtma savaş tabibi Ke- mal Erdem'in devamlı çalışma- ları sayesinde halkımız sivrisi: nek ve haşaratın muzır tesir rinden kurtulmuştur. kızı adam akıllı uyandırmıştı. t dörde geliyordu, gözleri Ralf ile Ameri'nin musallat ol dukları bavula ilişti. Kapağı a- ÇIP Üstteki üç katı çıkardı, sıra dördüncüeye geldiği vakit mu- vaffak olamadı, evet, bunun di- binde bir şey vardı ama ne?. Yeniden yatağa girdiği vakit saat beş olmuştu, fakat artık uyuyamadı, Mrs, Hallam'ın gün delikçi hizmetçisi gelmeden, o giyinmiş kahvaltısını etmiş bu- lunuyordu. Yağmurlu fırtınalı geçen gece, yerini güzel bir ilk El- bahar sabahına terketmişti sa geceki uykusuzluğuna r men kendisini gayet zinde hisse diyordu, Ofise geldiğinde kendini gibi erkenci bir kaç kişi daha bul- du, bunların en başında Biker- son geliyordu, fakat kız adama gözükmeden odasına girmenin yolunu buldu, Allahtan ki yapı lacak çok iş vardı, Ameri'nin o- dasına giderek adreslerin bu- lunduğu fihristi almak icap et- tiği sırada merdivenlerde ayak sesleri duyuldu. Kalın bir ses : «Araştırmayı kendisi burada i- ken yapmavı daha muvafık bu lüyorum, nasılsa dokuzda bu- bu te -| İbir kadına tarlaya giderken te- İne muvaffak olamamıştır. Ber- ridir. Halkın takdir ve hayranlı - / ! Devlet tiyatro teşekkülünün şehrimizde bulunan opera kısmı, ikinci temsil olarak (Sevil beri) ni verdi. Eserin güftesi Benumarchais'nin komedisinden tertip edilmiş bestesi de büyük bestekârlardan (Rossini) tarafın. dan yapılmıştır. «Sevil Berberi gerek Komedi, gerek — opera buf olarak çok tanınmış ve vilmiş Be “dendir Nede buf? bu kelime pasıl olmuş da komedi buf, opera buf şeklinde tiyatroya s0- | kulmi İtaly Ber 'a'dan alman bu kelime kaba tuhaflık nasına gelir. Eskiden büyük ad: eğlen - dirmek üzere yanlarında bulu nan soytarılara da (buffon) der ler. Fakat bunda da (doz) u ka- çırmamalı ve eserin komik hüvi- yetini daima bir zerafet havası içinde hâkim kılmalı. (Sevil Berberi) nin Fransız inceliği ile İtalyan san'atini me ceden bir varlığı vardı; bunu daima tebarüz ettirmek icabeder di. Bunda muvaffak olunnmadı İtiraf etmeli ki, bunda bizim ço- cukların suçu yoktur. Ben rejisörlük mevkinde bu - lünan bu R. Mordo'dan birşey an- lamadım Devlet tiyatrosu opera kısmı- 'nın (Sevil Berberi) temsilini be ğenmedim. Bana diyorlar ki: «Bir kere düşün... Bizde oper: henüz dikilmiş bir fidandır. Onu cesaret verici, teşvik 'edici yazı - larla sulamak, büyütmek icabe - Bir Dr. umuzu n muvaffakiyetli ameliyatı adında bir kadından 11 kiloluk ur alındı Çanakkale, (Hususi) — Ça- nakkale'nin Bayramiç ilçesinin Molla Hasanlar köyünde Dur- muş kızı Ayşe Çanakkale memle- ket hastahanesinde enteresan bir ameliyat — geçirmiştir. Nadiren raslanan bu ur zavalı Ayşenin sol omuz pazusundan beslenerek büyümüş ve iki kiloyu bulmuş- tur. Sol omuzundan aşağı doğru sarkmakta olan bu ur zavallı Ay- şenin çalışmasına yatmasına ha reketlerine iztirap vermektedir. Bu ur Çanakkale memleket has- tahanesi kadın hastalıkları mü- tehassısı Suat Atay tarafından muvaffakiyetle yarılmış, zavallı Ayşe yeniden dünyaya — gelmiş gibi sevinmektedir. Ayşenin sıhhi durumu iy'dir. Kemal Benli Bır kadına tecavüz eden muhtar Geyve (Hususi) —Kazamızın Ba yır Akçeşehir köyünden beş çocuk babası olan Muhtar Mustafa Yıl- dırım, Bergüzar Çelik isminde cavüz etmek istemiş ise de emeli güzar mütecaviz Muhtarın elin- den kurtulmak için, kendisini 1- sırmak suretile firar etmiştir. Zabıita suçlu muhtarı yakalıya- rak savcılığa vermiştir. Şehır Tiyatrosu artistleri Sivasta Sivas (Hususi) — Anadoluda bir turneye çıkmış bulunan Dev- let Tiyatrosu sanatkârları şehri- mize gelerek Paydos, Cimri ve Sözün kısası eserlerini büyük bir muvaffakiyetle temsil etmişler - ğını kazanan sanatkârlar Sözün Kısası eserini umumi arzu üze - -Jra Erzuruma hareket etmişler - rine bir daha temsil ettikten son YENİ SABAH . alâkası yoktur. Bu şekilde yazı lacak yazıya «teşvik» derler; ten kid demezler. Sahnede bir eser görüldüğü zaman bütün kusurla- rı mâzur gösterecek se İranması doğru değildir; biz dai- |ma mükemmeli ararız. San'atin İyolu budur. Onu ilk adımda ve kusurla dolu bir sahada muvaf- İfak olmuş gibi - gohpohlamağa hakkımız yoktur. İyi iyidir; kö- tü kötüdür; çalışsınlar iyi olsun. lar. . Millet, muvaffak olunması için |hiç bir fedakârlıktan çekinmiyor. Edilen fedakârlığa göre iş iste - riz. Svvelâ orkestra, azlıktır, zaif- tir yirmi beş kişi ile opera olmaz. Ama oluyor... denecek; bu, Bek- şinin apdestsiz namaz hikâye - sine benzer, «Ben kıldım; oldu. demiş. (Kont Almaviva) rolünü ya ken pan tenor (Nuri Turkan) dinden emin değil; ne sahne ne role hâkimdir. Sanki muhak- kak beklenen bir falso korkus le o da, orkestra şefi de, biz de titriyoruz. Böyle olmakla — be- Gençli ğ;' T yurddaki teşkilâtı Başbakanla Ankaradaki temasla- rını anlatan birlik başkanı v ve ümitle döndüğünü bildirdi Adana: (Hususi) — Milli Türk Talebe Birliği Başkanı Suhi Bay kam, Ankaradan şehrimize ge- Miştir. Birlik başkanlarının Ankarada ki temasları ve dilekleri hakkın- da ve tesisi düşünülen (Milli Genç lik Teşkilâtı) meselesine ve son Paso hâdisesine temas eden bir- lik başkanı: Ankarada, Başbakan Şemsed- din -Günaltay tarafından kabul edildiğini (Gençlik teşkilâtı hak- kında kendisinden âti için vaad aldığını, pasolardan tekrar isti- fade işi için de Milli Eğitim Ba- kanile temas ettiğini, Bakanın- talebe ile hemfikir — olduğunu, bundan başka İçişleri Bakanı Emin Erişirgilin de İstanbul va- lisi Dr. Lütfi Kırdarla bu husus ta uzun boylu konuştuğunu ve yakında Üniversitelilerin bu hak kının muhakkak iade edileceğini kat'i lisanla ifade ettiğini beyan etmiştir. Suphi Baykam burada ilk ola- rak (Gençlik teşkilâtı) nın Ada- na şubesinin tesişi için şimdiden tematlarda bulunmaktadır, Bir hafta sonra da Bursa ve İzmire hareketle bu illerde de teşkilât hakkında tetkiklerde bulunacak ve oradan da İstanbula hareke: edecektir. Devrek telefon yolu Devrek, (Hususi) — Devrek telefon yolnun 17x500 kilo met- reden başlayan ve çok bozuk, kışın geçilmez bir halde olan kıs mnın tamirine başlanmıştır. Çaycumada Ziraat Bankası Açılacak Bartın, — (Hususi) Ziraat Bankası Çaycumada bir şube a- çacaktır. Bankanın Zonguldak müdürü Çaycumaya giderek bi- nayı kiralamıştır. Açılma töreni, Çaycumanın ku dir, Çeviren : Semra Arslanlı rada olur» diyordu. — Nasıl isterseniz efendim, fakat bana bu sabah erkenden söminenin yanındaki dolabın i- çinde mal bulunduğu ihbar edil- di. Zaten geçen sefer gelişimde bu dolap nazarı dikkatimi cel - betmişti. Gelin size de göstere - yim, hem niçin şimdi açmaya- him sir? Kalın ses: «Hayır, gelinceye kadar bekliyelim, diye emretti. Ayak sesleri uzaklaşır uzak - laşmaz Elsa hemen Ameri'nin odasına geçti. Dolabı açmak is- teyince kilitli olduğunu gördü, büyük bir esefle şöminenin ma- şasını alarak ucunu iki kapının arasına sokup açmaya çalıştı., Kapak çatırdıyarak açıldı, bu - nun Üzerine Elsa koşarak kapı- yı kilitledi; fakat dışardakiler Besi duymuşlar geri dönerek «Kim var orada?>» diye se yorlardı. Elsa şaşırdı, dolabın içinde dört tane kahve rengi küçük paket bulmuştu, üstlerin- deki etiket yarı Almanca y İngilizce idi. Tereddütsüz, El: bu paketlerin içinde duğunu an iydı? idi. leni- Kokain ol- imdi ne yap na hemen musluk yaz tozları alarak ol - Bi yıldönümü olan 1 ağustos pilacaktır. duğu gibi musluğun içine — bo- şalttı. Bu esnada Bikerson ka- piyi tekmeliyor: <«Açsanıza içer de kim var?> diye bağırıyordu. Elsa elleri titreyerek bu parlak beyaz tozların üstüne suyu a tı, oradan koşarak — paketlerin kâğıdını şöminede yaktı. Alev- ler sönünce gidip musluğu ka - padı, tozlardan eser kalmamış- . Bunun üzerine yüreği ferah- yarak gidip kapıyı açtı. Hid- detten kıp kırmızı kesilmiş © - lan Bikerson top gibi odaya girdi, bağırarak — Ne yapıyordunuz, niçin aç dediğim vakit açmadınız — Siz bana emir veremezsi - niz de ondan. Hafiye parçalanmış dolabı gö rünce: «Haa, görüyorum ki, kü- çük bayan Ameri hesabına ça - lışmış, herhalde bu vaziyetin a- ğir cezayı müstelzim olduğunu biliyorsunuzdur değil mi — Hangi cinayet için M kerson? Patronumun menf ni korumak bir suç mudur Dolapta ne buldunuz? — Hiç, Hafiye şöm yanmış kâ- ğit parçalarını görünce dişleri ndan: «Hiç bir şey ha! diye mırıldandı: «Ne buldun ça buk söyle!» Bak Mis El: nim ki, kanuna muga bulunmak — is vardı? ti- ede di etmemek için de aza Yazan: Devlet Operası Temsilleri Sevil İ Refi' Cevad ULUNAY | ler. Yokluktan bir varlığa doğ u gidilmiştir. Bu mukayese gö- İrüş adesesi değiştirmelidir! Bu fikrin bir tenkid ile hiç bir raber bu çocuk iyi bir san' olmak için bütün vasıflara mâ: iktir. Fakat taganni'de biraz İnasıl söyliyeyim? - angaryemsi bir hâli vardı. İmtihanda sorulan suallere, hocaların, mümeyyizle rin yardımı ile cevap veren bir gakirde benziyordu. Sahnede san'atkârlar orkestra 42fini ancak göz ucu ile takip e- derler, Bilhassa bu ciheti unut namak - gerektir. hne san'atkârı için (suflör) diye bir yin diyetini unutmak i- cap ederse, opera san'atkârları için de orkestra şefinin varlığı - ni kaynatmak lâzımdır Nuri Turkan'ın tatlıdır. fakat doyurucu bir ses değildir. İSahneyi dolduracak, musaffa bir şelâle gibi akarak dinleyenleri kandıracaktır. Bu gencin tam mânasile bir opera taganni ede- bilmesi için daha yüz fırın ekmek yemesi lâzımdır. İstanbul gibi bir uhite ilk defa gelen bir teşek - ül, daha müsait şartlarla gel - meli idi. — Orkestrası, |sahne tertibatı mükemmel olma- lıydı. Hattâ Açıkhava — tiyatrosunda değil kapalı bir tiyatroda oynan- malıydı. İstanbul halkı opera sey retmek için gözlerini gökyüzüne dikmiş «aman yağmur yağacak', aman rüzgâr çıkacak!» diye tit- riyor. Eğer avuç dolusu para sarfedildiği halde bize - açıkca söyleyebiliriz - ne san'at ne ihti- yaç bakımından hiç bir menfaat temin etmeyen bu lüzumsuz bi- nânın mutlâka bir işe yaradığını efkârı umumiyeye isbat etmek is k ona diyeceğimiz yok. Yoksa burada ne opera oynanır, ne piyes verilir, ne de konser din lenilir. O kadar ki, burası pehli van güreşlerine dahi yarama: Bu hâli ile bir israf âbidesinden başka hiç bir şey değildir. Döktor Bartolo rolünü ya Esat Tamer rolün ruhunu kav yamamış onu kaba tuhaflığa boğ- Mmuştur. Yaşlı adam rolü yapa: lar sözlerini, yürüyüşlerini, ses- lerini, bakışlarını velhasıl herşey lerini role uydurmak mecbur tindedirler, Bartölo lıdır, fakat — Esat Tamerde yaşlılık ancak başta perukadır. Yoksa ges, yürüyü: tamamen gençtir. Artist rolün caplarını o kadar unutmuştur ki, kendisinin miyop olduğunu — ve her şeye saflı bir gözlükle bak- tığını bile ihmal eylemiştir. Her ne kadar elbisesi bazan kibarlık için saplı gözlük kullanmak lü - zumunu da telkin ediyorsa da Doktor Bartolo'nun miyopluğunu belirtmek elzemdi, çünkü Kont Almaviva'yı kıyafet değişmeleriz |de tanıyamıyacaktır. Rozina'ya gelince: Karmen ro- lünü yapan Saadet Alp'ten son- ra ikinci bir hayâl kırgınlığile karşılaşıyoruz. Kızcağızın hiç se- si yok... Gırtlak nağmeleri le olacaktı ki, dinleyenlere san'- atkârın hançeresinde bir bülbül saklanmış hissini verecekti. Ne kadar hüsn-ü-niyetle, ne ka dar müsamaha ile hareket etsek hoş görmeğe imkân yoktur. Hat tâ galiba bunu tertip heyeti de takdir eylemiş olacak ki, perde arasında bu rolün Azra Kunt ta- rafından oynanacak iken rahat - sızlanması dolayısile Atifet Us - manbaş tarafından — oynandığını halka bildirmek lüzumunu hisset tiler. Şimdi eserin mihverin?, ana mi lini teşkil eden Figaro, yani, Se- yil Berberi rolüne gelelim. Bu Tol (bariton) dur. Devlet ope- rasında Bariton, Orhan Günek - tir. Bu genç artistten çok ümitva - rım. Sesi oldukça müsait, rolü İkavrayış kabiliyeti fena değildir. tifin yüzüne bakıyordu. Biker - sonun yaşlıca patronu gülerek — Konuştuğun vakit kızın o- dada olduğunu bilmiyordun de- ğil mi? Küçük bayan siz bu muktedir hafiyeye hiç unutamı- yacağı bir ders verdiniz. Bikerson ise şimdi pervasız - ca yazıhaneyi aramaya başl mıştı. Bütün çekmeceleri açıyor, karıştırıyor fakat bir tanesinin kilidi açılmamakta inad ediyor- du. Tam cebinden maymuncuk çıkarıyordu. ki, birisi kibar — Affedersinizbir şey mi a- rıyorsunuz? diye sordu. Bike son öfkeden tir tir titreyerek: ak için elimde iznim diye cevap verdi. aba? Ne zamandanbe - ri Skotland Yard şehirdeki ofis- leri aramak izni istihsal etti? Yoksa bu sadece Londrada mu- teber olan bir kanun mu? İzni görebilir miyim ? Kâğıdı adamın elinden alarak okumaya başladı. «Bu varaka suzluğa nasıl göz yumdu hay Tet ettim. Baş komiser Bikerson bana bilhassa bu rayı aramak için iznim var de diydi, Zaten burada — bulunacak bir şey kalmadı dim. Ar dığımız şu dolapta idi, bunun için de pişman olacaksınız Mis F Olurlarsa size telefon ede- rim. ) g erberi Fakat bütün artistler gibi o da maalesef fena rejisör eline di müştür. Rejisörün (effe ât - ral) — denilen — «sahne — ç hakkında hiç bir fikir sahibi ol - | maması san'atkârların haklarının | |ziyaa uğramasına sebep olmuş || Figaro'nun giriş havası artist |ler için istedikleri gibi at oyn bir sahadır. Fakat — Orhan İGünek'e bu meydan verilmedi bilâkis onun istediği gibi kendini göstereceği imkânlar kırıldı Figaro, kendi havasında da tekrar eylediği veçhile şen, şak - İrak, zeki, girgin, başkalarının sa- adetinden zevk alan ve bu |deti kurmaktan ayrıca haz duyan bir adamdır. Orhan Günek hay |li güç olan Figaro rolü ile o ka- |dar güreşmeğe mecbur oldu ki, İ|Figaro'nun tam hüviyetini belir- İtemedi. Bu güreşte mağ diyemem... Fakat berabere kal - dığını gördük... Bunu da bir mu- vaffakiyet olarak — kaydedel İriz. Karmen'deki Eskamillo r9- |lünden biraz daha iyi buldum. Eserin bürlesk tiplerinden bir de musiki hocası Don Bazilyo vardır. Ses taksiminde bu — rol (bas) a düşer. Şahsı tanımadım ama elimdeki programa ben: |mek suretile bu san'atkârın Se- Plim Ünokur olduğunu zannedi- yorum ve memnuniyetle kayde - deyim ki, hiç de fena bulmadım. Yalnız onu da diğerleri gibi (re- jisör zede) olarak ele alacağm.. Bizim arti deruhde ettik- leri rollere tamamile nüfuz ede- bilmeleri için iktiza eden edebi bilgiye belki sahip değildirler. Fakat bunda önayak olacak re- Jisördür. Burada Kemal-i-cesaretle iddia edebilirim ki, rejisör hem Kar - men'in hem de Sevil Berberi' ruhunü anlamanıştır. Ope- ra buf derken soytarılığa kaç- mış. Artistlere rollerini yaşat mak için lâzımgelen manevi mal- zemeyi temin edememiştir. Tiyatroyu bu işten anlayan bir dostum pek güzel tarif eder. Gayr-ı-hakikide hakikat> der.. Çok güzel bir tahlildir. Fakat temsillerini — monte eden opera ât bunu anlamamıştır. Garpte tiyatro denildiği zaman ondaki hakikat varlığını göremeyen bir zümre vardır. İşte Sevil Berbe- rinde bunun çok bâriz bir şekli - İni gördük. Sahnede bilhassa — biraz buf tarzında bir seser olursa — bunu İne pahasına olursa olsun gülünç 'göstermek lüzumuna kail bulunu- yorlar. O zaman bir travesti ba- İlosu yapar gibi rastgele her es- vabı artistlerin sırtına geçiriyor- lar. Evvelâ ne Figaro'nun, ne de Almaviva'nın elbisesi bu değildir. Figaro o asra göre kısa külot giyecekti. Böyle Meksikalı panta- lonu ile bir Figaro görülmemiş - tir. Almaviva'nın ise hangi mem leket kıyafeti olduğunu anlaya- madık. Hele askerler? Bunlar Ampir midir? nedir? Bu suale verilecek cevabı ev- velden tahmin edebiliriz. Giye - cekleri elbiseler epok değil fan- lezidir. O halde eser — rejisörün noktai nazarına göre tahrif edil- miştir. Mösyö Mordo belki hü - ner sahibi bir zattır. Fakat bü- tün hüneri ancak Viyana operet- lerinin çerçevesi — içinde kalır.. Belki bir (La vöv juvayöz), bir İ(Kont dö Lüksemburg) 1 pek güzel sahneye vazeder ama bu selâhiyet operet sahasından ope- İraya yükselince o zaman böyle olur. Eserin mevzuu hakkında taf - silât vermeğe lüzum görmedim.. Çünkü okuyucularım mevzuun esasını proğramda okurlar. Dev let operasının iki temsilinden ağ: zimizin tadını aldık.. Bakalım üçüncü temsil olan (La Bohem) de ne marifetler göreceğiz?.. —— ——— Ameri adamlar binadan çıka- na kadar hiç konuşmadı, neden a- güzlerinde yeni bir alâka ile kıza baktı, — kırılmış dolabi göstererek — B — Evet, — Ne buldunuz? — Ah! Majör Ameri — niçin bilmemezlikten — geliyorsunuz? Pek âlâ biliyorsunuz ki, o men- debur şeyden dört paket bul - düm, — Esrar mı? — Bilmiyorum, beyaz ve par- lak bir toz, galiba Kokaindi. — Evet, öyle ise Kokain, dört et ha! Vay canına musluğa mı döktünüz? Üzeri — Almanı mi yazılı idi? — Tabii Almanca! sanki bil- Mmiyor musunuz? — Hayır bilmiyordum, bu ma- tahın yazıhanemde bulunması - na ben de sizin kadar şaştım. Yazı masasına gitti, kenarın- da bir yere basınca gizli bir göz açıldı, içindeki kâğıtları cebine koyduktan sonra gülerek: Acaba Bikerson hazretle ri Kokainin burada olduğunu nereden haber almış? Bilmiyorum, bu sabah duy- duğunu söyledi. Yaa, acaba dostumuz onu aya nasıl koydu? Dostumuz mu, hangi — Stilman isminde bi reentl- men, - iş saatlerinden hariç bir manda gelerek bu zehir pa - tabii siz yaptınız. a ketlerini buraya yerleştirmiş. (Devamı var) İUTLİKIRKPINAR GÜREŞLERİ Yazan: Eski bir pehlivan A 1949 20 TEM -. -— MUZ Tefrika No. 58 İdris pehlivan su götürmez şekilde yenilmişti.. Baş pehlivanlarının - Kırkpı« nar birincisine karşı göster- miş olduğu bu Üstünlük Kava- alıları büyük bir sevince - dü: #ürmüştü. Bütün halk âdeta a. yaklanmıştı. Koca meydan: Yaşa İdris pehlivan! — Aferin İdris pehlivan! Sesleri ile âdeta inliyordu. Arnavutoğlu yere düşünce hemen sarmayı açtı. İdris peh- livan da bu fırsatı kaçırmak İs- temiyerek derhal sarmayı vur- du. Bu zamana kadar işler iyi gitmişti. Fakat sarmayı vur- duktan sonra iş yine değişti. Çünkü — Arnavutı sarmayı yedikten sonra hafif — olduğu halde ayağı üzerinde dönmüş, ve birdenbire üstte olan İdria pehlivanı altına almağa muvaf- fak olmuştu. Az evvel İdris pehlivanı avuç larını patlatırcasına alkışlıyan- lar ve boğazlarını yırtarcasına bağıranlar birden donup kal- dılar. Arnavutoğlu bunu nasil yapmıştı? Artık bitti, kuvveti kalmadı zannedilen bu küçük pehlivan, nasıl olmuştu da ko- ca İdris pehlivanı bir hamlede çevirmiş ve sarmada iken dö- nüp altına almıştı. İdris pehlivan kurtulmak ve ayağa kalkmak için boşuna uğ- raşıyordu. Çünkü Arnavutoğlu kendisini bir türlü ayağa kal- dırmıyordu. Birden İdris pehlivanın kıa- bet kasnağından ve paçasından yakaladı. Sonra ayağa kalka- rak kendisini kuvvetle savur- du. Yüz küsur okkalık İdris pehlivan kendisini tutamıya - rak ayakları ve elleri " yerden kesildi. Sonra da bir defa dön- dükten sonra yere uçtu. Bir- kaç defa yuvarlanıp — sırtüstü yerde kaldı. İdris pehlivan su götürmez bir şekilde yenilmişti. Meydan. daki halk o kadar şaşırıp kal- mıştı ki tek bir insan bile, hat- tâ Arnavutoğlunun arkadaşları bile kendisini alkışlamayı akıl edemiyorlardı. Neden sonra şöyle hafif alkış koptu. Cazgır neticeyi ilân etti: — Arnavutoğlu, lâris pehli- vanı ters paça kasnakla yendi. Şimdi son güreşi Arnavutoğla ile Araboğlu yapacaklar. Pehli- vanlar meydana!. . Bu kadarı: da olmazdı. —Ar- navutoğlunun arkadaşları der- hal hakem heyetinin önüne koş tular: — Avmavutoğlu iki saate yı kın güreşiyor. Yorgundur. Hiç olmazsa bir saat, olmazsa ya- rım saat istirahat etmelidir. Bu kadar haksızlık olur mu? Fakat hakem heyeti bu tekli- fi kabul etmedi: — Güreşler kıran kıranadır. Dinlenmek yoktur. Burada Po- mak usulüne göre güreşler ya- piliyor. Arnavutoğlunun Arab- Oğlu ile hemen tutması lâzım- dir. — Siz Arnavutoğlunu zorla yendirmek istiyorsunuz. Fakat biz buna müsaade — edemeyiz. Arnavutoğlu güreşmiyecekti — Güreşmezse mağlüp ilân edilir. — Böyle şey olur mu? Hiç bir pehlivan güreşmeden yenik şu — şekilde Silyri Belediye Rei- n mektubu Silivri Belediye Reisi Yusuf Çoğal'dan şu mektubu aldık. Muhterem — gazetenizin 13 Temmuz 1949 tarihli nüshasında (Silivri belediye reisi himaye mi ediliyor) başlığı altında Kadri Alpaslan tarafından gönderilen mektuba cevabımdır : Munlaileyh Kadri Alpaslan hu- susi muhasebe tahsil memurlu- ğundan açıkta ve Mmuztar — bir durumda kaldığı sırada belediye muhasebeciliğine tâyin edilmişti. Vazifesine tarafımdan resen son verilmiş değildir. Memuriyetinin tasdiki Şubat 1947 tarihli toplan tısında belediye meclisine arso- Tunmuş ise de mumaileyhin ge- çimsizliği ve eshabı mesalihe kar şı fena muamelesi sebebiyle mec- Tis, memuriyetinin tasdik edil- memesine ittifakla karar vermiş olmasına mebni vazifeden uzak- laştırılmıştır. Ben 5 Mayıs 1937 tarihinden: beri Silivri belediye başkanlığını yapmaktayım. Bu müddet zar- fında bir çok teftişler geçirdim. Son zamanlarda Kadri Alpasla- ti üzerine mülkiye mü- fettişi tarafından hakkımda tah- kikat yapılmakta iken tahkikalı üzere — vilâyetçe muvakkaten işten — menedilmiş- tim. Bundan müteessiren — istifa ettim. İnhilâl eden belediye reis- liği için yapılan seçimde yeniden ittifakla seçildim. Bu hal kasa- bada nâhoş bir hava — yaratmış değil, bilâkis ekseriyetin mem- nuniyetini mucip olmuştur. Yeni muhterem — gazetenizin 14 Temmuz 1949 tarihli nüsh livri belediyesinden v başlığı imzasiy'e 'nın sikdi işgal etmemek sında (S otobüslerinden şikâyet) ile ve Kudret Yarar yazılan yazıya cevabımdır: OKUYUCU, Ş? DİYOR K i:..), sayılır mi — Meydandan kaçan, güreş: miyen bir pehlivan yenik Ba- yılır, — Meydandan neden kaçmış olalım? Bizim — Araboğlundan korkumuz yoktur. Sadece ya- rım saat dinlenmek için müsa- #de istiyoruz. — Böyle bir müsaade vereme yiz. Güreş geleneklerine uygun değildir. Münakaşa gittikçe hararetle- niyordu. Bereket versin orada bulunan Arnavutoğlu işe karış- tı: — Bırakın.. Ben güreşece » ğim, Siz çekilin! — Böyle gey olur mu — Ali pehlivan.. Bunlar seni zorla yendirmek' istiyorlar. — Ne yapalım? Biz de ye- nilmemeğe gayret ederiz. Ye- nilirsek de ayıp olmaz. Nihayet €r meydanında yenilmiş oluruz. Arkadaşları ne kadar ısrar ettilerse de fayda vermedi. Ar- navutoğlu meydana doğru yü- rüdü. Araboğlu çoktan kazan- dibine gelmiş, yağlanmağa bi- le başlamıştı. İşte Arnavutoğlu da geliyordu. O zaman kendisi- ni daha yakından tetkik et fırsatını buldu. Ve İdriz p: livanın kendisini adamakıllı hue palamış olduğunu gördü. Arna- vutoğlunun ense: gelerden dolayı hâlâ kıpkırrıızı idi. Baldırları da mosmor ker Bilmişti. Araboğlu kendi kendine: «— Tamam! dedi. Adamakıl- h yumuşamış. Kolayca hakkın- dan gelirim.> Sonra da yanına gelmiş olaş “Arnavutoğlna selâm verdi: — Merhaba pehlivan! Arnavutoğlu da selâma kabele etti — Mörhaba pehlivan! Sonra beraberce yağlanmaf'a başladılar. Eski pehlivanlık u- sulünce birbirlerinin sırtlarını yağlayıp iyice oğdular. Kavalâlılar ldris pehlivanıa mağlüp oluşuna çok kızmışlar. dı. Fakat İdris pzhlivanın mağ lübiyetinin acısını Araboğlu - mun çıkaracağınran da emin bulunuyorlardı. İdris pehlivan, bu hafif pehlivanı adamakıllı ezmiş ve hırpalamış bulunuyor- du. Halbuki Araboğlu terütaze idi. Sonra bir nokta daha vardı. Arnavutoğlunun az daha yeni'- mek üzere olduğu İdris pehli- vanla Ari'oölunun müteaddi güreşleri vardı ve — Araboğlu bunların hepsini — kazanmıştı, Yâni pehlivanlık bakımından da Araboğlu, İdris pelilivandan çok ileri idi. Daha pehlivanlar yağlanır « larken bile şuradan, buradan iyordu mu- — Görelim seri Araboğlu! — At bakalım şu Ali pehli- vana bir Pomak güreşi! — Saydır yıldızları Arnavut- oğluna! — Uzatma güreşi Araboğlu Çabuk yen hasmını Araboğlu böyle bağıran tar raftarlarına ğra sıra bakarak Bırıtıyordu. Bu suretle neticem den emin olduğunu belli etmek istiyordu. —— (Devamı var) Tramvaylara inip binme meselesi Sayın ve muhterem bayım; «Gazetede Fenerbahçe durak hakkında - filirlerinizi gösteri- yorsunuz. Ben de bundan cesaret alarak maruzatımı arzediyorum 3 Senelerdenberi Üsküdar tram- vaylarını inerken ve binerken tutunak / yerlerini - kaldırmıştır. Mezkür tramvaylara inmek ve binmek için herkesin canbaz ol- ması lâzımdır. Halkın içinde sıhhatlıı va kuvvetlisi olduğu gibi, hastalıkı hları da vardır. Yoksa hasta o« Zanın hakkı hayatı yok mudür? Meseleyi nazarı dikkatinize ara ile hürmet ve saymlarımı - tak- dim ederim.» Üsküdar Şile otelinde ZAHİT Silivri - kasabasında Kudret Yarar isminde kimse yoktur. Ya- zıyı yazan hüviyetini saklamış- tır. Belediye otobüsleri belediye tarafından idare - edilmek'oüir. Hiç bir şahsın idaresinde deyil- dir. İstanbuldaki biletçi, küm se- nin adamı değil, belediyemizin müstahdemidir. Otobüs'erde mü- racaat arasiyle yer verilmekte- dir. (Otobüs yazıhanemiz Sirkee cide Orhaniye caddesinde Ki.-ük- karadeniz otelinin — altındadır. Her hangi bir zamanda denems yapılabilir.) Kasabada gıda w:c delerinin fiatları İstanbul pera- kendeci fiatlarına müsavidir. Ka sabada mahrukat sıkıntısı yok- tur. Kömürün kilosu 22,5 değil, 16 ilâ 18 kuruştur. Silivrinin dertleriyle Silivri belediyesi has- sasiyetle alâkalıdır. Yukarıdaki cevaplarımın muh- terem gazetenizin (Okuyucu di yor ki) sütununda rica ederim.> neşrini Yusuf Çodal 8