SAYFA : 4 Dünyanın meraklı hâdiseleri Gençlik eksiri içen 80 yaşında Tngiltere'nin Taloworth şehrinde, gel Taylor isminde seksen — ya- Haziranın yirmi şraba dolusu sar San şında bir İngiliz birinci günü bir m ti renkte bir mayii içmiştir. eilero izahat veren Taylor, bu ma- yün ehayat ve gençlik eksiri> ol - duğunu ve kendi elile, büyük anne- sinden kalma bir egizli torkip> i ha- sırlayan lemiş ve «bu gu içmeye devam edersem, gelecek seno ancak 65 yaşımda görüneceğim> demiştir. Kendisini muayene eden doktorlar, bu eksirin no terkibini, no de husu - siyetlerini bilmediklerini söylemişler ; fakat ihtiyarın vücudunun gittikçe gençleştiğini müşahede ettiklerini an Gazete- doktorlara göre: 80 lik senelerco evvel bütün dişle- rini kaybettiği halde, şimdi yeni diş- leri çıkmaktadır. Mister Taylor'un — bembeyaz olan saçları kırlaşmaya da — ba Hele bâzı yerlerinde, genç — yaşında iken sahip olduğu kestane rengin - deki saç parçaları da görünmeye baş- lamıştır. Bu ihtiyar iki sene evvel, odadan odazz yözüyemiyecek kadar düşkün bir vaziyette idi. — Hattâ hususi doktoru kendisine ancak birkaç ay- yaşama ihtimali sağlıyabil- iş ve sert- Teşmiş olan sırtı şimdi dimdik ve e- üstiğidir. Kondisi hor gün kahvaltı dan önce 9 kilometre yol yürümek- İül büfinün- t0 *dala .da - öviden Londranın merkezine — kadar gidip gelme suretile - 26 şar kilometre yü rüyüş ve ayni mıkdarlık bir dönüş yanı yapmaktadır. Mister Taylor, büyük «terkib> ini 2 sene önce bulduğunu ve kırlardan dikenli ısırganlar, dibağlar vo tazo yeşillik fidanları top ladığını söylemiş ve şunları ilâve et- miştir Bu saydıklarımdan başka şeyler de yardır fakat bunları sizo söyliyemi- yeceğim çünkü büyük bu reçetenin terkibindeki bazı maddelerin ailenin dışına çıkmamasını istemiştir. Ona göre bu otlar 8 saat — suda kaynatılmış ve ona 3 limonun usare sile, bir kap Avusturalya balı — ve maya ilâve edilmiştir. O, ertesi sabah bu mahlülü süz- dükten sonra şişelere doldurmuştur. Hususi doktoru bu hususta sözleri söylemiştir: Sı li fevkalâde bir vak'adır. önceki vakalarda onun gibi gençl dönüşe birkaç defa — rastlanmıştır. Fakat ona günde 54 kilometre yü- Tüyecek kadar âni ve müthiş bir enerjinin gelmesi hiç bir suretle i- tah edilemez. Doktorun, ilâve ettiğine göre o- 'sun en hayrete şâyan hususiyeti ye- aiden diş dökmeye başlamasıdır. O- gu dikkatle muayene etmiş olan dok tor, Mister Taylor'un diş çıkarma- ya başladığında hiç şüphe olmadı - fında israr etmiştir. BİRLEŞİK AMERİKADA BİR CA- SUSLUK MUHAKEMESİ Birleşik Amerika Dışbakanlığı ad- fi kısım memurlarından Mis Judith Coplon, bundan bir müddet önce, Rusyanın Vaşington — sefareti erkâ nından Valer A, Gübiçev'le bir- likte gezerken yakalanmış ve — Mis Coplon'un çantasında gayet mahrem Birleşik Amerika hariciyesi evrakı bulunmuştu. Bu casusluk — muhake- mesi- Vaşington'un en heyecanlı dü- yalarından birini teşkil etmektedir.. Bu muhakeme bugün en — meraklı safhasına girmiştir. Son celsede Mis Coplon kendisini müdafaa ederken Gubiçev ile aralarında aşk bulundu Bunu, kendisinin Ras sefaret me- murunu çılgınca sevdiğini, onun da kendisine âşık olduğunu kendi ağ- zından işittiğini söylemiştir. Muhakel in bu safhasında Cum kuriyet savcısı, Mis Coplon'un Phi- ladelphia ve Baltimore — otellerinde yabancı başka bir erkekle birlikte ki gece yattıklarını açı » Bu rezalet karşışında, ler arasında haylarışbı Bundan çıkarmış alar işitilmiş, ©b00000000000000000000000000000000 0000004 HAVA OYUNU. Ticaret ve sanayi odası ista- tistik servisinin aylık geçinme endeksine bakarsak, bir. baba, bir ana üç de 1 çocuktan mürek kep bir aile ha- ziran ayında 388 lira 70 kuruş la geçinebilecek miş. Bu bir nevi «hava oyunudur. Zira ortada 388 lira 70 kuruş diye bir şey yok. Onu kazanmak çaresi de yok.. sade endeks yapıyor... Yâni dost lar alışverişte görsün. Eğer bu endeksle karın doyurmak imkâ- se hayat pahalılığın: dan şikâyet etmeyecek, Fakat u- nutmayalım ki, bu da bir tesel- lidir. Meselâ, böyle karıkoca üç çocuktan mürekkep ne aileler var ki, babanın ayda kazandığı ufak bir para ile geçinmek za rüretindedir. İşte bunlar endeks alacaklar, etrafına toplanıp <Ah! ayda 388 lira yetmiş kuruşumuz olsa seyreyleyin bizdeki cünbü - Bü!» diyecekler... Biran için yü: deri gülecek, içleri açılacak. On- dan sonra adamcağız karısına: «Haydi hanım! Bu sabah cilâla- dığımız zeytin çekirdeklerini ge- tir de birer kere daha torna'dan Beçirelim!» diyecek. Ticaret odası bir yandan hal- kı böyle hülya ile doyururken bir yandan da şu ihtimali ileri sü Ticaret Odası | | ki İngiliz disine, sükünetini muhafaza etmez - çıkarıla 80 mahkemeden dışarı ğanı ihtar etmiştir. Mis Coplon - Mister Şan- mile kaydedilen bir Bundan sonra saı dan, piro Ocak gecesini damla Baltimoredeki Southern Hotel'de ge geçirip geçirmedi Ka dın gyalandır! Niçin annemin yanıı da söylüyorsunuz?> diyo haykırmış tır. Bundan sonra Mis Coplon erte- Si geceyi phia otelinde geç miştir. 'diğini itiraf et Mister Kolley «iki — geceyi zina hareketi içinde geçirdiniz. değil miP> demiştir. Bu sual dinleyicile- rin gürültüsü içinde boğulmuştur. Casus kadın Baltimore lğını, diğer otelde belki arça uyuduğunu söylemiştir. otelinde bi uyuma bir Bundan sonra savcı <Yeni yıl gece- sini ayni adamla geçirdinin mi> diye sormuş, Casus kadın bağırarak (Ha- yır!) demiş, fakat 17 Şubat gecer birkaç saatinin ayni adamın apartı- anında geçirildiğini itiraf etmiştir. Bu suretle casus kadın - aşıkı ol- duğunu iddia ettiği Alman cosusu yanında müşkül bir mevkie düşmüş- tür. Nihayet savcı Mister Kelley, Cop- lon'dan €Niçin bu meçhül erkekle birlikte geceleri Baltimore ve Phla delphia otellerinde ayni odada ge- çirdiğini> sorması üzerine; «Hafta sonunu geçirmek üzere git miştik> cevabını almıştır. Bunun ü- zerine etabii san'at ve edebiyat mu- sahabelerinde bulunmak üzere, değil mi?> demesi üzerine bütün dinleyi- cilerin kahkahalı gürültüleri arasın- 'da alınan cevap anlaşılamamıştır. Coplon'un çantasında kopyeleri bu lunan siyasi evrak mahkemeye ib - raz edilemeyecek kadar mahrör Rus sefaret erkânından casus Gu - biçev de Coplon'la birlikte mevkuf: tur. Los Angeles'de © cu seksüel cinayet Amerikada Los Angeles bir kaç gün evvel halkı ve polisi heyecan i- çinde bırakan cinsi ve şehevi bir ci- nayet işlenmiştir. Bu cinayet 19 ay- danberi, ayni cinsten dokuzuncu ci- nayettir. Bu öldürme hâdisesi, 85 yaşında güzel bir #aç modası mütehassısının' boğulması ve ebir uzvümn sakat e- dilmesi>- şuretile yapılmıştır, Misis Loniso Springer — ismindeki bu güzel kadın boynunda inçe bir kumaş parçasi sımsıkı düğümlenmek üretile öldürülmüştür. Bundan baş- ka kadınlık uzvu kısminda vücudu- na 35 santim uzunluğunda bir ağaç dalı sokulmuştur. Cenubi. Kalifor - niya üniversitesi en yeni fenni u- süllerin tatbikile kadına yapılan te- cavüzü tesbit etmeğe çalışmaktadır. Bu vak'a münasebetile şimdiye ka dar hiç bir yerde adli tıb tarafın - dan bile tatbik edilmeyen en — son kimyevi keşif — tafbik — edilecektir. Kullanılacak olan bu yeni madde bir (fosfor asidi) dir. Bu suretle müc- rim veya mücrimlerin kan - tipleri tesbit edilebilecek ve bu suretla ca- niler kolayca bulunacaktır. Maktul kadın, yolun bir kısmına bırakılmış güzel bir otomobilin için de bulunmuştur. Asil işin garip te- cellisi, bu otomobilin, bir yerde du rürken ve katil de şoför mevkünde otururkon, önünden geçen bir polis otomobili tarafından — görülmüş ol - masıdır. Tabii polis vaziyeti bilme- diğinden bu adama dikkat etmeden geçip gitmiştir. Bundan başka nöbet te bulunan iki polis de, arkaların. daki otomobilde bir cesetle bir ka- tilin bulunduğunu bilmeden, — önle- rinde bulunan ve sür'atli koşmak Suçunu işleyen bir otomobili takip etm Şahitler, polisi böylece geçip gi - derken, kıvırcık saçlı olan katilin, otomobilin müşteriye mahsus kısmı- na eğilerek ebirşeyi düzelttiğini> ve bu vaziyette yandan sıbıştığını söy- Tüyor. «Sadeyağı, zeytinyağı, un, süt, peynir fiatlerinin bugünkü durumu önümüzdeki kış, haya - tın hiç bir sene ile kıyas kabul etmeyecek kadar yükseleceğini göstermektedir!» Alâ... Ben de merak — ediyo- rum: Böyle yüksele yüksele ba- kalım ne olacak? HELVA SOHBETİ. Bir Milletvekili Van'da verdiği bir nutukta 1950 seçimlerinden bahsederek iktidar partisinin se- m simleri mutlâka O kazanaca ğını söylemiş ve ilâve — etmiş : «Bizde para var, iktidar var; or- du da elimizde.» Elde bu ka- dar koz oldük - tık seçimi kazanma n var mi ya? Demek , iktidar partisi sağla- oluyor ki ma gidiyor. Fakat olağan işlerdi! Çok defa evdeki pazarın çarşıya uymadığı görülmüştür. Un vardır, yağ var dır, şeker de vardır. Fakat bir türlü helvayı yapm: imkân bulunamaz. Nasraddin Hoca'nın fıkrası ne güzeldir: «Bir gün bir mecliste konu: lurken Hoca: — «Çoktanberi & miş, canım bir bâdem helvası istiyor. Bir türlü pişirip yiyeme- dim.» Ustası da: «Bu o kadar müşkül bir şey değil. Neye — pi- girmedin demişler, Hoca; «Un | AAA Boğaziçinin bütün semtle- rinden kısaca bahsettik. Boğa- zın gerek şenlenmiş, gerek met rük kalmış ve iskân edilme- miş kısımları, İstanbullu'nun her zaman gezi yeri olmuştur. Dünyanın en güzel sularını ve- ren yeşilliklerle “çevrelenmiş gezme yerlerine devrine göre Mmevcut vasıtalardan istifade e- dilerek gidilmiş, eğlenilmiştir. Şirketi Hayriye teessüs et- meden önce, Boğaziçine pazar AAA AAA AAA AAA AAA 4 # kayıklarile " taşınılırken — bile 4 Beykoza, Sarıyere gidip ora- : larda kamp kuranların - mev- Ankara Üniversitelileri dün Imralıya gittiler Bir müddettenberi şehrimiz - de bulunan Ankara Üniversiteşi talebeleri, dün sabah İmralı ada- sına gitmişler. Talebeler orada cezaevini ziyaret etmişler, mah: kümlarla kotuşmuşlar ve akğam şehre dönmüşlerdir. ithal malları - Bu hafta içerisinde limanımıza 14 ecnebi gemisi gelmiştir. Bu gemilerden limanımıza, 37 ton çember, 7 ton çelik yay, 10 ton oto lâstiği, 82 ton plâk imâli için madde, 50 ton kakao, 29 ton ga- zete mürekkebi, 15 ton lehim, 964 ton çelik boru, 25 ton muşam ba, 790 ton kanaviçe, 20 ton o- yun kâğıdı, 223 ton kauçuk, 111 ton çay, 97 ton deri, 31 ton bo- ya, 267 ton demir tel, 93 ton ateş tuğlası, 157 ton kereste, 243 ton galvanizli varil, 235 ton çivi tel 334 ton çinko levha, 421 ton çivi, 50 ton galvanizli tel, 35 ton kürek, 40 ton bakır kablo, 100 ton tebeşir tozu, çıkarılmıştır. lemişlerdir. Öldürülen kadının kocası, karısı - n bir mağaza önünde, beş dakika otomobilde bırakarak ayrıldığını, gel diği zaman ne onu ne de otomobili bulamamıştır. Otomobil, kaybolduğu yerden 3 mil mesafede bulunmuştur. Misis Springer'in şakağındaki bir bere, ilkin kendisinin alnına vuru - larak bayıltıldığını — göstermektedir. Doktor, vücudünün alt kısmına gir- miş olan ağaç dalının, kendisi gulduktan sonra sokulduğunu söy - lemiştir. Polis katilin yakında bu - lunacağını ümit etmektedir. bulundu, yağ bulunmadı. Yağ hu lundu geker bulunmadı. — Şeker bulundu bâdem bulunmadı...» di- yince; biri. «Canım demiş, bun- Ca zamandır bunları bir araya getiremedin mi?» Hoca: Hepisi- nin bir arabaya geldiği de oldu ama o vakit de ben bulunama- dim» demiş, * GELECEKTE BUGÜUN. Senelerdenberi — radyoda bu memleketin geçmişini... anlatan Feridun Fazıl Tülbentçi radyo- dan — ayrılmış... | 5. Fakat sesi 'yine | JY / çrada — kalmış ; Sayın dostumuz Ğ 4| buna tahammül e / Ş x/q V| edemiyor. «Ben d nerede işem se - HUAT sim de — ora- da — olacak.. Hava oyunu — Helva SABAH Eski asırlarda Boğaziçin de bir eğlence âlemi. . cut olduğunu tarihi kayitler- den öğreniyoruz. Bugün Avru- pa'nın bütün medeni — memle- ketlerinde bir ihtiyaç olan hiç Şüphesiz pek faydalı — olan kamp kurma, bizde tamamile unutulmuş buulnmaktadır. Fa- kat dedelerimiz, bu usulü pek asil olarak tatbik etmekte idi- ler. Sarıyerde, Beykoz orman- lıklarında, bendlerde haftalar- ca kalınarak eğlencelerin ter- tip edildiği bir hakikattir. Bu- ralara gidenler yemekleri, çal gıları, zamanına göre - içkile, ile giderler, yerler, içerler, u- « Müssolininin hazinesi , ne dar yeni ylentiler Roma 9 A. A, (Afp) —- Polis ta afından yayınlanan bir tebliğe gö. re, bir kaç gün evvel bazı meçhul Yalıslar tarafından Kuzey İtalyada,; bİF papaza teslim edilen mücevher ler, bir Alman subayının . Koma Bölü sularına gizlediğini iddia — et. tiği Mussolininin hazinesine ait de ğidir. Tebliğde bu - mücevherlerin bir kuyumcuya ait olduğu bildiril. Mekte ve polis makamlarının bun. ları sahibine iade ettiği haber - ve. rilmektedir. Mareşal Montgomery'nin annesi öldü Londra 9 A, A, (United Press) — Mareşal Montgomery'nin annesi İrlandanın kuzeyinde Londonderry. de ölmüştür, Mareşalin annesi 85 yaşında idi, Sun'i yağmur Nevyork 9 (Nafen) — Bir — bu. çuk aydan beri devam eden kurak lik nihayet sona ermiştir Mühabirlerin bildirdiklerine göre bu kuraklığın sona ermesine <suni yağmur» büyük bir rol oynamıştır. Bu htsusta şu tafsilât verilmekte dir: Geçen gün az olarak — yağmur yağmış fakat bu yağmarun devam hh olmasını temin etmek maksadile husust uçaklarla bulut - tabakaları üzerine buz parçaları atılmış ve bu sayede yağmurun çoğalması temin edilmmiştir.> Manılla'da tayfun Milâno 9 (A. P.) — Burada bu gün husule gelen bir tayfun, de - niz istikametinde uzaklaşıncaya kadar tahminen bir kişinin ölümü- ne sebep olmuştur. Yoksa sözümü ve sesimi radyo- nun bensiz istismar tahammül edemem; ma gidiyorum,» diyor. gitmiyecek mi? Orası radyonun bileceği şey. Fakat bize radyo «Geçmişte bugün» Gelecekte bugün: nuşma açmalı ve birinçisi gibi asırlar evvelinden ba: yakından uzağa doğru gitmeli.. Bir nümune veriyorum: kemeye Gönk (kıyıdan, kıyıdan, kıyı - Orta dan gel. 1 çamur yandan gel!) makaminda üç defa vura- cak, Arkadan gayet gakrak — bir ses başlayacak: — Gelecekte bugün.. 10 Ağustos sene. 1948 İerde bulunmak üzere bir komis- yon toplanmıştır. 10 Ağustos sene 1998 ... Ek- meğe narh koymak üzere beledi- eylemesine Gidecek mi, kalırsa, yerine diye bir ko- lamayarak Ha- yat pahalılığı hakkında inceleme Eğlence ve eğlence yerler yurlardı. Bu arada av sporu- hu da ihmal etmezlerdi. Bu- günkü Beyoğlu da dahil olmak üzere İstanbul'un her yerinde her türlü av mevcut idi. Av ile beraber atıcılığın da son dere- ce mütaammim bulunduğu bir hakikattir. Gerek'ok ile ve ge- rek Şişhanelerle nişan atışları yapılır, bu suretle eğlenilirmiş.. Son gelen Amerikan mecmua - ları, Amerikada atların son de Tece azalmış olması münase- betile şimdi, Bu medeni âlemde ok ile ava başlandığını ve fev- kalâde alâka uyandırmış — bu- yaARAMANaanaaaanaanaanaaaananaa aa aanaRANARARALARARNRAARARARAM Sürü halindeki Sırtlanlar Ankara; 9 (klususi) — Son günlerde Kemalpaşa ilçesi civa- rında sürü halinde sırtlanlar tü- remiştir. Bu bölgede eskidenberi sırtlanlar mevcutsa da bu sene- kiler hem iri hem çok oldukl: rından sürülere ve insanlara sal- dırmaktadırlar, Bunlarla müca- |deleye başlanmıştır. Fransa ile ticaretimiz memnunluk - veri: Ankara: 9 (Hususi) — Fransa | ile ticaretimiz son — zamanlarda | memnuniyet verici tarzda geniş- lemektedir. İleride bu münase betlerin daha fazla artacağı ü- Ünesco mümessilinin verdiği demeç Unesco genel müdürü Torres - Bodor tarafından Türkiyeye yol- lanan M. de la Charrire dün Park otelde gazetecilerle bir ko- nuşma yapmış ve demiştir ki: — Ankaradan Milli Eğitim Ba- kanı ve Unesco Türk milli Komis yonu azalariyle temaslarda bulu nup milli eğitim müesseselerini gezdim. Bunlardan bilhassa Ha- sanoğlan köy enstitüsü Unesco- 'nun ciddi surette meşgul olma- İsı icap eden mükemmeliyettedir. Ünesco'nun Türkiyeyi alâkalaı |dıran programı talebe ve hoca mübadeleleri, Türk klâsiklerinin garp dillerine tercümesi ve Türk stajyerlerinin- Hindistan ve Bre- zilyadaki seminerlere gönderilme si meselesi vardır. ohbeti — Gelecekte bugün | — Kapalı hayva tiyatrosu — Genel evler — Sinemalar ve lâzımlıklar yede daimi encümen müzakere etmektedir. 10 Ağustos sene 2108 ., top- tancılarla perakendeci kasaplar arasındaki — ihtilâf halledileme- miştir. 10 Ağustos sene 3728 ... ince lemeler devam ediyor. * KAPALI HAVA TİYATROSU: Açıkhava Tiyatrosunda <Kar- men» operasını seyredenlerin ço- ğu ertesi günü işlerine güçlerine gidememişler. Ü 5 sin — kaynakları ağrımış, [ Öğretmen okulunu mit edilmektedir. | zerlerine kırağı yağmış, nezle ol |N9 demektir. | Zalllar. ” Katı) SYA UYK tahta — sıralarda |* AA GD oturmak - netice- Z &İ olarak herke.| GENEL EVLER: çürü - lupduğunu yazmaktadırlar. Tarihte Tozkoparan gibi ok- çular yetiştiren milletimiz için- de maalesef okun nasıl kulla- nıldığını bilen sayılacak kadar az olduğuna hiç şüphe etmiyo- Tuz. İstanbul'un eski eğlence â- lemlerini, padişahların kendi şahısları ve tevabileri için yap- tırdıkları saraylar ve köşkler olarak kabul etmek tekrar e: delim ki, büyük bir hatâ oldu. Gördüğünüz resim, bir halk grupunun eğlencesini canlan- dırmaktadır. MaaaamaARARAANANAARARAAAANAAAAANNNARNRARARARAANARRANARAANARARALRMAN DA bitirenler cemiyeti idare | heyeti vazife “taksımi yaptı Öğretmen Okulunu - Bitirenler Cemiyeti idare heyeti, dün bir toplantı yaparak başkanlığa Fa- ika Onanı, ikinci başkanlığa Ce- mal Hidayet Gültekini, veznedar lığa Hayri Eskiyurdu, genel sek reterliğe Sıtkı Dost'u, muhasip- İliğe Sıddık Ungam seçmişlerdir. Toplantıda, yakında yurdumu- G için de bir menleri karşılamak karar alınmış! |Tarım â etleri taksıtle deî | satılabilecek Marşal plânı gereğince Tür- ki verilen tarım âletlerinin (satışını yapan firmalar hakkın- de vilâyete yapılan şikâyetler in celenmiş ve Bakanlığa - bildiril- miştir. Bakanlık, dün vilâyete gönderdiği bir yazıda, tarım firmaların taksitle de |t satan satış yapmak mecburiyetinde ol duklarını, esasen bu noktanın an esaslarından — bulunduğu ktedir. Buna göre tak-| satış yapmayan firmalarla itle anlaşma bozulacaktır Tarım Bakanı Bursada Tarım Bakanı Cavit Oral Es- kişehirden Bursaya gitmiştir. Ba kan Çelikpalasta şerefine verilen yemekte hazır - bulunmuştur. İ- pek kozası müstahsilleriyle görü şecek ve tarım kurumlarını tet- kik ettikten sonra Karacabey ha rasına gidecektir. |müş. Geride yani yüksektekiler sahnedekileri karınca gibi görü- yorlarmış. Velhasıl bu - binadan kimse memnun değil. Zaten belediyeye bir kâr da te- İmin etmiyor. Hava da her zaman | ilik olacak değil a. Adı üstünde hava bu... Gâh rüzgâr olur; gâh yağmur olur, gâh fazla sıcak, o- lur. Bütün bu mahzurlar Açık hava Tiyatrosu için kesaddır. O- peranın temsilinde ahaliden bâ- zılarının beraberlerinde minder, battaniye, su destisi, sefer yemiş sepeti gibi lüzumlu eşya getirdikleri görülmüş ve bu gi- dişle yavaş yavaş bunun umu - mileşeceği ve portatif ' karyola, pantufla, semaver gibi eşyanın da getirileceği anlaşılmıştır Bu vaziyet karşısında belediye Açıkhava-Tiyatrosunu kapalı ha- Va tiyatrosu şekline koymalıdır Bunun için tiyatronun — üstünü beton bir damla kapatmalı — ve bu muazzam beton balkonun Ü zerine toprak yığarak orasını ye Şil saha yapmalıdır Bu tadilât üzerine binanın is - mini (Kırdar âbidesi) koymalı - | dır, Çünkü bina, valimizin iki za- afını teşkil eden merdiven — ve gil sahayı bir noktada topla - Yazan: Eski bir pehlivan UELIKIRKPİNAR GÜ 10 TEMMUZ 191 RESLERİ Tefrika No. 48 İhtiyar Cazgırın gözleri dolu dolu — Yok canım.. O kadar da değil! Bir şgey yapamaz ona Arnavutoğlu- Görmüyor musun yarısı kadar bile yok — Fakat demin kılçıkla diyordu. — Ona bakmayın! Bir defa olur o.. — Peki, acaba ne olacak bu güreşin sonu? — Denkleşecek gibi. görünü Bİ- yor * Desenize.. Kara/Manda bu ene de yaşattı. — Evet.. Öyle görünüyoz. Kara Manda da talihli adam doğrusu. Bu yıl da hiç yorulmadan, Kırkpınar birinci liğini kazanacak. Evet! Arapoğlu kazansı bile çok yorgun düşmüş olacak. Arnavutoğlu, Arapoğlunun bütün çırpınışlarınış kurtulmak için harcadığı bütüü gâyretleri böşa çıkardıktan.sonra künde- ye el attı Eh, bukadarı da fazlaydı ha- ni! Yumruk kadar adam, yüz yirmi okkalık Arapoğlu gibi bir pahlivanı künde ile atabilir miydi hiç? İ Buna rağmen Arnavutoğlu kündeyi — doldurdu. Aşırmağa başladı. Yavaş yavaş Arapoğ- lunu yerden kesiyordu. Ve ab hayet kesti de.. Sonra kaldız- makta devam etti, göğsüne ku- dar da getirdi. Halk heyecan - lanmıştı. — Haydi Arnavutoğlu — Aferin küçük — pehlivan!. Sesleri ortalığı çınlatıyordu. Fakat Arnavutoğlu kündeyi aşıramadı. Arapoğlu bir hamle ile müvazeneyi bozdu. Künde - den kurtuldu. Tekrar yere düş- tü. Arnavutoğlu da tekrar kün- deyi doldurmağa başladı. Bu sefer daha iyi«kavramış- tı. Tekrar asıldı. Ve Arapoğlu- nu bu sefer mükemmel bir şe- kilde aşırdı. Sırtüstü, tam beli- nin üzerinden yere vürdu Ortalık alt üst olmuştu. Ar- navutoğlunun galibiyeti su gö- türmez bir şekilde tecelli — et- mişti. Meydan alkıştan inliyor- du: — Yaşa Arnavutoğlu! — Aferin küçük — pehlivan! sesleri meydanı kaplamıştı. Arnavutoğlu galibiyet temen- nasını çakarken Arapoğlu- yer- den kalktı. Ve adetâ kaçarak meydandan çekildi. Bu netice oradakileri büyük bir şaşkınlığa düşürmüştü. Hiç kimsenin aklına böyle bir şey gelmemişti.“Arapoğlunun bu ye nilişini bir türlü izah edemiyor lardı. Ekseriyet bu neticeyi Ar- navutoğlunun küvvetinden ve mahâretinden ziyade Arapoğlu - 'nun çok fena bir durumda olma sında buluyordu. Hattâ bazı kimseler Arapoğlunun hasta ol- duğunu bile iddia ediyorlardı Fakat olan olmuştu. Arnavut oğlu son güreşi hünkâr başpeh- livanı meşhur. Karamanda ile yapmağa hak kazanmıştı. Arapoğlunun yenilişine en çok şaşanlardan biri de bizzat Karamanda idi. Bu belli başlı rakibinin bir avuçluk bir ada- ma yenilişi karşısında hayret - ten hayrete düşüyor ve şöyle homurdanıyordu — Tu be! Arapoğlunda peh livanlık kalmamış be! Bu ha- lile neden meydana çıkıp güreş tutar be! Yumruk kadar ada- ma yenildi be! Cazgır ortada duran ve son rakibini bekleyen Arnavutoğlu- na yaklaştı. Artık onu küçük, âdi bir pehlivan gibi görmüyor- du. Bu küçük pehlivanda nasıl bir cevher saklı olduğunu pek güzel anlamış bulunuyordu. Gü reş meydanlarında nice pehli - yanlar görüp tanımış olan ihti- yar cazgır, Arnavutoğlunun bu galibiyeti bir tesadüfle kazan - mamış olduğunu, Arapoğlunun içerideki sermayeler ne olacak?, Ahlâk müdafileri: &Bu bedbaht- iğtee S İara iş bulaca- $KB2 ör Onları tör. bekâr — ederek doğru yola sevk edeceğiz!» diyor lar. | | Bunlar — işin  M edebiyat — tarafı dır. (La dam o kamelya) hakiki hayattan ziya- de müellifin hayâl — mahsulüdür. Eğer bu evler kapanırsa bütün bu işin ticaretini yapanlar so- kaklara dökülecekler Şimdiki halde gece sonra Beyoğlu caddesi idrardan, kusmuktan geçilmiyor. Bundan sonra bir de kaldırım çiçekleri.- nin zakkum kokularından bur - yarısından İnumuzun direği kırılacak. Bu günahkârlık faslı bana bir mahkemede yaptığım bir müşa - hedeyi hatırlattı. Eski tabir ile (âlüfte) güru - hundan bir kadın bir mes'elede şahitliğe çağırıldı. Kadına nâ- musu üstüne yemin teklif edildi. ği zaman: — Ben nâmus üstüne yemin e- demem efendim, dedi, çünkü gü- nahkâr bir kadınıcı dinin bu dürüstlüğü — Et kızım, et... dedi. Eğer sanların çoğu senin gibi düşün müş olsaydı mahkemelerden ye- Genel evler kaldırılacakmış. Ya mini kaldırırdık! olmuştu.. da iddia edildiği gibi hasta bu« lunmadığını pek güzel anlamış- ti Arnavutoğlunun sırtını sıvaz- ladı — Aferin sana Arnavutoğlu! dedi. Hakikat Iyi pehlivanmış « sın. Demin belki kalbini kırdım. Kusura bakma! Arnavutoğlu bu sözlerden a- detâ mahcup olmuştu: Estağfurullah! diye miril- dandı — Şimdi son çeyrek istirahat kın var. — Yok usta! ben yorgun de- Zilim! hemen tutuşmağa hazı - rım! Cazgır, bu sözleri — söyleyen pehlivana hayretle bakıyordu. Şaka değil iki saate yakın yüz yirmi okkalık bir pehlivanla bo Zuşmuş olduğu halde hâlâ yor- gun dığından - bahsediyor ve hemen ikinci güregi yapma - Za hazır olduğunu söylüyordu. — Yorgun değil misin? diye hayretle mırıldandı. — Hayır, yorulmadım. — Pek âlâ.. Sen bilirsin! Fa- kat bu seferki rakibin daha çe- tindir. Karamanda her yıl Kırk- pınar başpehlivanlığını kazanır. Arapoğlundan daha — pehlivan. in bir hak- güreş etmi — Ne yapalım? Burası er meydanı.. Yenmek te yenilmek te hesapta var. — Sende bu cesaret varken sırtın yere gelmez. İhtiyar cazgırın gözleri dolu dolu olmuştu. Arnavutoğlunun yanından ayrılarak hakem hey- etinin önüne geldi: Arnavutoğlu dinlenmek is temiyor. Yorulmadığını söylü - yor. Son güreşe hemen — başla- yalım. Hakem heyeti de şaşırmıştı.. Fakat madem ki, güreşi isteyen Arnavutoğlu idi, itiraz edemez- lerdi: — Pek âlâ, başlasın! dediler, Cazgır bunun üzerine meyda- na yürüdü. Ve halka neticeyi şu şekilde bildirdi: — Ey ahali! şimdi Kırkpına- rın son güreşi yapılacak. Arna- vutoğlu Arapoğlunu yendi. Ka- ramanda ile başpehlivanlık için güreşecek. Onbeş dakika istira- hate hakkı olduğu halde Arna- vutoğlu bundan istifade etmek istemiyor. Güreş hemen başla - yacak. Karamanda meydana! Bu sesleri bir alkış tufanı kar şıladı. Bu ufak pehlivanın mey- dan okuyuşu, dinlenmeden Ka- ramanda ile de hemen tutuş- mak istemesi bütün seyircileri hayret içinde bırakmıştı. Karamanda bu alkışlara ve Arnavutoğlunun kendisine — bu şekilde meydan okuyuşuna fe - na halde içerledi: — Bu kepazelik be! diye söy- lendi. 'Bu kızan galiba beni de Arapoğlu gibi sanıyor. Şimdi ben ona gösteririm pehlivan! ğın ne demek olduğunu! Hemen çadırından çıktı. Ka - zan dibine doğru yürümeğe baş- ladı. İki pehlivan bu son gü- reşten evvel yağlarını tazeliye- ceklerdi. Karamandanın meydanda gö- rünüşü bu sefer onun taraftar- larını çoşturdu. Arapoğlunun ta raftarları da şimdi onu alkışlı- yorlardı — Haydi Karamanda! — Haydi arslan! — Göster Arnavutoğluna pek livanlık ne demekmiş! Sesleri yükseldi. Arapoğlunun taraftarları Ka- ramandanın bu küçük pehlivanı bir elde ezip yenmesine dua e diyorlardı. Bu suretle intikam « ları alınmış olacaktı. Karamanda kazan dibinde Ag navutoğluna yan yan bakıyore du. SİNEMALAR VE LÂZIMLIK« LAR: Sinemacılar, gazetelerde birer beyanname ilân ettiler ve koca koca pilânçolar neşrederek — çe« ne çekiştire çe« kiştire nihayet —.. kârlarını üç liraa iğiya kadar indir « Sıdiler. Bu kadaz Uaz kazanç ancak İA y Peyi kmeği VÜ 00).Ş yebiinken Tzi Macıların eflâke ser çekmiş apartımanları, şehrin en şerefli yerlerindeki arsaları, villâları ne ile meydana çıktı... İbn-ül-Emin Mahmud Kemal ölüm döşeğinde yatan Ali ziyarete — gider. bey Emiri efendiyi |Rahmetli gayet pis, Mahmud Ke- mal bey de titiz olduğu için oda» ya girip de üzerleri gazete kâ- atları ile örtülmüş oturaklar - dan çıkan mülevves kokulardan son derece rahatsız olur ve ziya- ret müddetini nasıl kısaltacağını bilemezken Ali E endi, ke- sik kesik söylenmeğe başlayarak: Ah.., Muhterem — mirim Hayatımda elimden geldiği dar tâat ile uğraştım. Fakat in- sanlık hâli... kusurum yar Diyince Mahmud birden atılır — Aman efendim! Amelde ku- surunuz var da ya bu oturaklar Amel de Kemal bey ne?i,