'Devlet ti 'yatrosu Opera temsilleri CARMEN (Karmen) Şehrimize gelen Devlet Tiyat- rosu Opera kısmı, Açıkhava Ti- yatrosunda ilk temsili olan Car- men (Karmen) Opera komiğini verdi. Sahne eseri ilânlarda da görüldüğü veçhile Prosper Me - Tim&e'nin bir romanından Meyl - hak ve Halevy gibi iki velüd ti- yatro muharriri tarafından ter> Üp edilmiş ve eserlerindeki tan- tir kabiliyeti çok kuvvetli olan namlı musikişinaslardan «Jorj Bize> tarafından bestelenmiştir.. (Karmen) in bir Açıkhava ti- yatrosunda temsilini ilk defa gö- Tüyorum. Bu bakımdan yazına evvelâ sahne vüzüni tebrik ile başlıyacağım. Bu zât dekorun e- hemmiyet ve kıymetini bize u- mutturmuştur; temsilin bütün ak Samı da böyle olsaydı âhenk da- ha muvaffakiyetle temin edilmiş olurdu. Fakat maalesef teferrü- at denecek ufak tefek mizansen- ler ihmal edilmiş ve bu eser kim- bilir ne gibi bir düşünce ile ba- sitleştirilmiş ve netice itibarile de ihtişamı kaybedilmiştir. Halbu ki, opera yanlız müzik- 'ten istiane değildir. Mizansenin ziyanın, artistlerin, sahnenin at- başı beraber yürümesi icabeder. Bu esastan biri diğerinden geri kalırsa eser topallar; yürümeyip dursa dahi çarpılır. Gördüğüm kusuru müsamaha etmeden bütün açıklığile yazaca- ğim. Benim vazifem budur... Fa- kat bunu suiniyetle yapmıyorum. Zira insafla düşünen bir ada- mım; Bundan yirmi sene evvel bu memlekette ne bir opera, ne bir opera artisti, ne bir müzik a- kademisi vardı. Bugün karşım - da bir Türk operası var; bu Türk operasında Türk san'atkârları yar, Türk tenörü, Türk baritonu, Türk soprano'su, Türk (bas) 1 yar. Türk müzisyenlerinden mü- rekkep bir Türk orkestrası var; Bir Türk orkestra şefi bu toplu luğu idare ediyor... Bu bir neti- cedir. Bunu inkâra hakkımız yoktur. Böyle olmakla — beraber Bördüğümüz kusuru sayıp dök - mek bu büyük hamlenin ruhunu incitmez, bu yürüyüşün ayağına çelme takmaz; belki daha sağ - lam yürümesine hizmet eder, e- debilirse bu satırları yazana bi yük bir gurur hissesi ayrılmış olur. * (Carmen) bir aşk faciasıdır. Mesleğine bağlı bir asker (Don Joze) bir çingene kızına âşık 0- lur: Bu yüzden herşeyi, hattâ ni- ganlısını (Mikaclla) yı bile terk eder; haydut olur. Sevdiği kız (Karmen) kısa bir müddet son- aAT Yaz Refi' Cevad ULUNAY çok daha iyi taganni ederdi. S: Adet Alp'in — sallıntılı bir edası vardı; sâbit ve sağlam — değildi. Bu itibarla eğer taganni etmek mecburiyeti olmasaydı bu san'at- kâr, (Karmen) rolünü güzel oy- namış sayılırdı. Buna mukabil Mikaella rolünü yapan (Ayhan Alnar) çok mu- vaffak oldu. O kadar ki, bu rolü herhangi bir sahnede mükemme len oynayabilir; san'at ona bu hakkı vermiştir. Bilhassa üçün- cü perdedeki parçayı fevkalâde bir surette terennüm eylemiştir. Pek müşkülpesent olanların da- hi Ayhan Alnar'ı takdire şâyan bulduklarına şüphe yoktur. Yalnız bir noktayı işaret et- ime müsaade buyurulma - ederim. Mikaella — bir tir; ona biraz daha melekâne bir eda verilmesi lâzımdı. Ayhan Al- nar'ın temsil eylediği - Mikaella biraz şehirliye kaçıyor. Fakat ta gannideki — muvaffakiyetinin bu küçücük noktayı unutturmadığı- ni söylersek hakşinaslık etmiş ol mayız. Don Joze rolünü yapan (Nihad Kızıltan) iyi bir tenordur. Hem Züzel teganni ediyor, hem de 0 - kuduğu parçalar üzerinde çok çalışmış, çok uğraşmıştır. Fakat gelgelelim... O da aktörlük kıs- MRRROE SA T Tei <| ki Don Joze ile, haydut Don Joze arasında, renk, giyiniş, eda bakımından büyük farklar olma- &ı lâzımdı. Şimdiye kadar bu rol de gördüğümüz san'atkârlar mu- siki ile yalmız samiaya ve hisse hitap etmekle iktifa eylememiş - ler, in de hakkını vermişler- dir. Artistin bunu düşünmesi i- cap ederdi. Meselâ haydutluk — hayatının bu delikanlıyı katılaştırması, yü- zünün rengini yakması icabeder- dL Dalmores bu rolde kulağına halka takar, tıraşı gelmiş — gibi gert bir sakal bırakır, başına da bir mendil sarardı. Hele son perdede Don Joze'- nin kısa külotla bir burjuva kı- lığında (Aren) kapısına gelmi zannederim ilk defa olarak görü lüyordu. Yine bizim gördüğümüz san'- atkârlar hiç bir zaman bıçağı bel lerinde taşımamışlardır. İspanyol lar, çakı gibi açılıp kapanan boy 'nuz saplı ve sustalı biçak kulla- nırlar ve bunu tozlukların içine sokarlar. Bu, ihmal edilmemesi iktiza eden bir (kaşe) di Son perdede cinayet sahnesi gayet sönük ve ruhsuz olmuş - tur. Don Joze'nin bir pilâj el sesini hâtırlatan bembeyaz göm- leği ile silik çehresi hiç bir hey can ifade etmedi. Carmen net rete tahavvül eden aşkın kuvve- Mini tamamen ihmal eylemiştir. Bilhassa makiyaj nâmı ile hiç birşey yoktu. Askerlik hayatında e çıkarılmıştır. munda yapılacaktır, bir gün evvel tatil günleri hariç cakları yeterlik belgesini ve temi misyon bşkanlığına vermeleri bilir, ra-ondan soğur, bir <Toreador> e boğa güreşçisine — (Eskamillo) meyleder, Mikaella, bedbaht aşı- ğını ahır götürür, fakat Don Jo- ze, dayanamaz, döner ve bir bo- ğa güreştirilen meydanın dış ka- pısında Karmen'e kırılan rabıta: nın tekrar ihyasını teklif eder.. Kız kabul etmez, dıvarın öbür ta rafından muvaffakiyet feryatla - rı gelir. Boğa güreşçisi, boğayı yenmiştir. Karmen'in bu zaferi tes'it için sevgilisinin kolları a- rasına atılmak - tehalükünü gö- ren âşık, son bağlılık nişanesi olan yüzüğün bu kadar sevdiği kadin tarafından yüzüne fırlatıl- dığını da görünce büsbütün ken- dini kaybeder ve (Karmen) i bıçaklar. En mühim rol eserin dört şah- #iyetindedir. Karmen (Saadet Alp), Don Joze (tenör Nihat Kı- tıltan), Eskamillo (Orhan — Gü- nek) Mikaella (Ayhan Alnar). Derhal söyleyelim ki, (Car- men) operası, (Carmen) siz oy- nanmıştır. Eserin temelini — teşkil eden dört elemandan Carmen rolünü yapam Saadet Alp bu rolü belki etüd etmiş fakat — öğrenmemiş - tir. Saadet Alp'in sahne meziyet leri fevkalâdedir; fakat sesi yok tur, yahut sesini kullanamamış- tır. Avrupa'da herhangi bir (tev- Yazan : Edgar Wallace Bikerson çenesini kaşıdı: — Başlı başına bir kimse de- ğil, ben daha ziyade mesleğim icabı duydum. — Mr., Tupervil mi yoksa Dr. Hallam hazretleri tarafından mı? Bikerson dikkatle bronz yüz- lü adamın gözlerine bakaral — Onu tanıyor musunuz? — Evet, kendisile tanıştım. — Şu Tupervil işi cidden şa- yanı-hayret, yalmız bir şey me- rakımı mucip oldu, niçin o ak- şam doğrudan doğruya polise Taliracaat etmediniz? — Evet, herhalde hemen po: lisö müracaat etmeliydim, ama “Tupervil de benim reyime bırak- tı ve yaptığımı münasip gördü. — Hıh! doğrusu bu hengâ - menin sizin kapının önünde ce- Feyan etmesi de pek tuhaf! Ameri soğukkanlılıklı Pek tuhaf, fakat başka bi- rinin kapısı önünde de kopsay- dıvağmi derecede tuhaf olmaya <cak mıydı? Muhavereye ara verildi, bel - liydi ki, Bikersonun — aklından başka şeyler geçiyordu. — Londrada iş tutan iki es- ua Thaleye iştirâk edeceklerin ticaret odası vesikasile tini gösteremedi. Boğa güreşçi- sine mülâki olmak için atılacak ve ancak © zaman Don Joze o- Ankara ili daimi komisyonu başkanlığından Ayaş ilçesi Karacaören su işi kapalı zarf usülüyle eksiltme. Muhammen bedeli (17235) lira olup geçici teminatı $7.5 dur, Ihale 21/7/949 perşembe günü saat 15 de İ Daimi komisyo. ihaleden il makamına müracaatla ala. inatlarını muhtevi kapalı zarfla. yını ihâle günü saat 14 de kadar makbuz mukabilinde dalmi ko- ilân olunur. Şartname vesair evrak daimi komisyonda her zaman görüle — 9772 — _Taksimde İstanbul Jandarma Satınalma Komisyonundan: Kimyevi evsafnamemize uygun 10.000 kilo tabil vazelin, Tax- simdeki Komisyonda 12 Temmuz 949 salı günü saat on beşte açık eksiltme ile isteklisine ihale olunacaktır. Muhammen bedeli 11.700 lira ve ilk teminatı 877 lira 50 ku- Tuştur. Şart kâğıdı ve evsafnam e Komisyonda görülebilir. İstek- lilerin ilk teminat Malsandığı makbuzu veya Banka kefalet mek- tubu ve şart kâğıdında yazılı diğer belgelerle belli vakitte açık eksiltmeye iştirâkleri. — (9107) [Ist. Harbiye 10825 K.Sa.AI.Ko.Bşk. İlânları Muhammen — Geçici — Eksiltene Cinsi Mizdarı — Bedeli teminatı — Saati —.Kib — Lira Kuruş Lira Kuruş Düğen SAMAN (Maki. na samanı olabilir. 80.000 — 0564 00 — 380 80 — 10.80 Tel balyalı KURU OT — 110,000 13860 00 —— 1039 50 —— 1100 1 — Yukarıda cinsi mikdarı ve mütammnen bedel, geçici temi. natları yazılı SAMAN ve KURU ÖT kapalı zarf ile mübaayası yapı. lacaktır 2 — Eksiltmesi 14-temmuz-949 perşembe günü yukarıda — hiza larında yazılı saatlerde Harbiyede 10825 Satın Alma Komisyonunda yapılacaktır, Şartnamesi hergün komisyonda görülebilir. — Taliplerin belirli gün ve saatte komisyona müracaatları, satinden bir saat evvel komisyona vermeleri, —28— rar çetesi arasında bir anlaşa - mamazlık var, bir amatörler bir de SOYOKA ve avenesi. Tuper vilin bunlardan birini gücendir. diğine dair içimde bir şüphe var. — Ben de öyle zannediyorum. — Ne şekilde olduğunu da bi liyor musunuz? — Yoo, sadece kendisine çok konuştuğuna — dair bir mektup geldiğini biliyorum, o kadar, A- ma doğrusunu isterseniz bir a- damı gevezelik etti diye kafa- sını kırana kadar dövmek ben- ce pek mânasız bir harekettir. Çünkü çok konuşan her adama bu şekilde haddini bildirmek i- cabederse Londra veya Nevyork ta gapkasını doğru dürüst gi- yebilecek bir tek adam kalmaz, Majör Ameri, susarak, sıgara sını içmeye devam etti. — Siz Şarkta boyuna dolaş - mışsınız binbaşı Ameri, hiç SO- YOKA'ya rastgeldiniz mi? — Evet, çok dolaştım, siz ken disini gördünüz mü? Sigara kutusunu Bikersona uzattı, haflye bir tane alıp ya - kıncaya kadar hiç konuşmadı, Bonra: — Ben çetesinden bir kaç ki- Mektuplarının — ihale — 8401 — Çeviren : Semra Arslanlı siye rastgeldim, fakat SOYO- KA'yı hiç görmedim, Çetesi, a- damın elinden kaçan sabun gibi kaypak bir insan — gurubudu: Halbuki, amatörler öyle değil, meselâ Midland'da bir iki kişi var ki, onlar da çok konuştuk- ları için ihtar alacak durumda- dırlar. a iPeri kibar bir alâka ile sor- u : — Demek SOYOKA'nın çe- tesinden bir kaç kişiye rast gel- diniz. Doğrusu beni çok alâka - landırıyorsunuz, nasıl insanlar bunlar? — Tıpkı sizin gibi. Biraz duraladıktan sonra; — Veya benim gibi her gün gördüğümüz veya görebileceği Mmiz alelâde gahıslar, biliyor mu sunuz ki, bu şehirde haftada 30,000 lira beyaz zehire sarfe- diliyor, altı ayda bir milyondan fazla, eder, bunun yüzde sekse- ni kârdır ve bu muazzam tic: ret ancak bir iki kişinin elind dir, anlıyor musunuz binbaşım ? Ameri başını salladı, Adam de- nun yolunu kesecekti. Yüzük su- ratına fırlatıldığı zaman en has sas yerinden yaralanan biçare - nin feryadı sahnenin heyecanı - ha göre yapmacık gibi kalıyor- du. Don Joze tagannide muvaffak olmuş fakat sahne oyununda mu vaffak olamamıştır. Eskamillo rolünü yapan bari- ton Orhan Günek'in dir. Fakat firenklerin atral) dedikleri (sahne düşünülmemiştir. Sahneye giri değildi. Evvelâ İspanyada bir bo- ğa güreşçisinin ne demek oldu- Bunu düşünelim. Toreador, müt- hiş bir boğa ile kedi fare ile eğ- lenir gibi oynayan bir adamdır. Popülarite'si o kadar geniştir ki, bir yerin valisinin bir toreadoru Arabasına alıp şehirde gezmesi o vali için en büyük gşereftir. İspanyollar şöhret sahibi boğa pehlivanları — için deli olurlar. Meydana çıktığı zaman şapkala- rını atarlar; kadınlar mücevher lerini Arene fırlatırlar. Tereador lar vücutça gayet güzel, çevik, cesur adamlardır; bir yere geldik leri zaman çakı gibi çıkarlar.... Orhan Günek bu ruhu vere- medi, Tavırlarında bir müvazene zı hâli vardı; bu sâdelik , debdebesine — sığmıyordu İden — beklenen çalım - silindi. Sonra yine makiyaj kusuru, seyredenleri, eseri bilerek seyre- denleri rahatsız edecek kadar bâ rizdi... Malüm olduğu üzere To - reador'ların örgülü saçları var - dir; başlarındaki şapkanın biçi- mi ve edası büsbütün — ayrıdır. Son perdede meydana girerken güreşçiler takımı pek fakir, pek zavallı idi. Elde böyle bir sahne olduktan sonra atlarla pikador - lar bile çıkarmak mümkündü. To Teador'un muhteşem, sırmalı üni- formasını bile doya doya göreme ik. Halbu ki, yy<arıda da de- im gibi operaJı bu teferrüa- tın çok ehemmiyeti vardır. Eldeki tüfenkler ağaçtandı; kamalar da üzerine beyaz yaldız sürülmüş tahta parçalarından i- baretti. Yere düştükleri zaman tahtanın taşa temas sesini çıkaz- tıyor ve bir anda bu ses insam tatlı bir rüyadan uyandırıyor gi- bi oluyordu. Üçüncü perde pek sönük baş- ladı, âdeta bocurkyla yürür gi- biydi. İkinci perdedeki (Kuvan- tetto) yâni beşlik parça mahv ve berbat edildi. İlk perdedeki çocuk korosu da ahenksizdi. Bizler, eski görüş sahipleri böyle eserlerin an'anevi çerçeve den çıkarılmasını biraz acaip bu- luyoruz. Meselâ, orkestra şefinin tesi “|Karmen'i, bagetsiz olarak el ile idare etmesi bana garip görün - dü; onu ümit ettiğim kadar (di- namik) bulmadım. Orkestra hey eti azlıktı... Daha zengin olaca- ğimi ümit ederdik.. Eserin tercümesine — gelince «güfte payp çok kusurlu idi. Çekilecek heceler kısalmış, kısa lacak heceler çekilmiş olduğu i- çin artistleri zorla Türkçe öğ- retilmiş garpli san'atkârlar sanı yorduk. O derece şivesizlik var- dı ki, kelimeler, cümle yapıları kulağımızı tahriş ediyordu: Meselâ Don Joze'nin hâlinden şikâyetini anlatan gu — cümleye bakınız: Bir kadın var hâlâ tanıyor be- ni nâmuslu!, Bu ne Türkçedir yarabbi!.. Or- ta oyununda doktorun. «Açacak sağ tarafta bir pea- cere, yutacak bir sapli supurge'» Türkçesi şive bakımından bu- nunla rekabet edebilir. Halbu ki, (Karmen) bizde vak- tile tercüme edilmiş ve pek gü- zel tercüme edilmiştir. Onu alıp şimdiki lisana göre - sâdeleştir - mek imkânı yok mu idi? Elbette yardı. Fakat biz öyleyiz. Um- manları geçer... Sonra çayda bo- Şuluruz! eden bu ticaret yarın 8 milyon kâür temin edebilir, çünkü gün geçtikçe neşvünema bulmakta - dır. Vaziyet ise ayni esrarı mu- hafaza ediyor, meğer ki, çete den reislerinin sırrını ifşa ede- cek birini bulabilelim. — Evet, anlıyorum adamakıl h konuşacak birini bulmadıkça SOYOKA'yı yakalıyamayacak- Bınız, — Evet, demek istediğim bu- dur, onun için pek bu sene bir geyler bulacağımıza kani deği- lim. Eğer Moris Tarn'ın katilini bulursak şansımız değişebilir a- ma katil ister sarı ırktan ister beyaz ırktan olsun muhakkak bulacağız. — Görüyorum ki, — zavallı Feng-Ho hâlâ şüpheniz altında, — Benim şahsi güphem altın da kimse yok, Üstelik Feng-Ho 'nun gayet kuvvetli delilleri var. Gitmek için ayağa kalktı, — Şu kız da çok yaman vallâhi yani Mis Elsa demek istedim. Demin cek şurayı bir kolaçan edeyim dedim bırakmadı. — O da şüphe altında mı? Dedektif tablayı dikkatli dik- katli şömineye boşalttı. — Hayır, o güphe altında de- ğil ancak,.. — Ancak? — Cinayetten evvel kendisi - nin bir kimyagerden iki paket Afyon Ruhu alıp almadı; vam ederek; pat etmesi lâzım, — Yani bugün için altı ayda — — Ne bir milyondan fazla kâr temib — — Telâşlanmayın can YENİ SABAH |ist. Lev. Amir. den verilen As. kıtaat ilânları oe ea aa aa amaaam? Muhtelif eb'ad, evsaf ve miktarlarda 7500 metre kösele kasnak kayışı kapalı zarfla 13/7/949 günü saat 15.30 da Ankara M.S.B. Ba.ALKo, da eksiltmesi yapılacaktır, Tutarı 42.600 lira olup temi- natı 8196 liradır. Her kalemin yarısı verilmek şartile tamamı iki istekliye ihale edilir. Şartnamesi İat, Lv. Â. de görülür. 215 kuruşa Ankaradaki komisyonda satılır. Taliplerin vesikalarile tek: mektuplarını ihale n bir saat evveline kadar komisyona rmeleri, (2020 - 9203) * Mamakta elektrik ışık tesisatı işi kapalı zarfla 12/7/1949 günü sant 16.30 da Ankara M.S.B. Sa.Al.Ko, da eksiltmesi yapılacaktır. Keşif bedeli 39.671 lira 44 kuruş olup teminatı 2976 liradır. Şartna- mesi İst, Lv. Â, de görülür. 200 kuruşa Ankaradaki komisyonda satılır, Bu ige gireceklerin buna benzer 15.000 liralık elektrik ışık tesisatı yapmış ve en az 3. cü sınıf ehliyetli olmaları ve vesikalarile ihaleden 8 gün evveline kadar Bakanlık İnşaat gubesine müracaat- la belge almaları ve ihale saatinden bir saat evveline kadar kanumi vesikalarile teklif mektuplarını k omisyona vermeleri. (2016-9204) * Aşağıda cins ve miktarı yazılı maddeler kapalı z: 949 günü hizalarında yazılı saatlerde Ankara Ko. da eksiltmeleri yapılacaktır teklif möktuplarını ihale saatinde: ati fla 18/1/ Lv. A, Sa. Al, Taliplerin kanunt vesikalarile 'm bir saat evveline kadar ko. misyona vermeleri, (2126—9565) Cinsi Miktari Tutarı — Teminatı — İhale Ton — Lira Lira saati Sanınn 1M0 7ai0 — ss875 — gı — Küri ot 1700 170060 9750 diçik Makarra kene 40) Makarna çubuk 10) Kusku 25) - 65.700 47275 11,30 Sehrive 15) n * 15,000 ton kömür nakli kapalı zarfla 16/7/949 günü saat 12 de Ankara Lv, A, Sa, Al. Ko, da eksiltmesi — yapılacaktır. Tuta- ı 49,200 lira olup teminatı 3690 liradır. Taliplerin kanun! veelica. larile teklif mektuplarını ihale saatinden bir saat evevline kadar Kkomisyona verm — 2088 - 9384 — leri, Deniz Gedikli Erbaş Orta okulu Müdürlüğünden 1 — Türk donanmasının £ li erbaş kaynağı olan «Deniz Gedik. rbaş sınıf okuluna> öğrenci yazımına 1 Haziraa 849 dan 1 Eylül 949 gününe kadar devam edecektir. 2 — Birinci sınıfa bu yıl ilk okulu bitirenler I, larda, ikinci li Erbaş Orta okulu» ve Dz, G4 (a orta okul. sınıfa geçenler, üçüncü gımıfa da orta okulda II cü sıni- fa geçmiş bulunanlar ve g-etilü: erliğe de orta okulu bitirerek diploma alanlar kabul edilir. ggi | 3 — Birinci sınıfa 16, ikinci sınıfa 17 ve üçüncü sınıfa 18 yaşından büyük olanlar kabıl edilmez. 4 — Gedikli er olacakları 18 yaşını tamamlıyarak 19 yaşından Bün almaları şarttır. $ — İstekiilerin İstansva bulunanların Kasımpaşadaki okil mü. dürlüğüne, başka yerlerde bulunanların bulundukları yerin askerlik şu. besi başkanlığına aşağıda yazılı vesikalarla müracaatları, —— (7208) & — Dilekce b — Nüfus ctzdam fotoğrafh © — Bir seneyi geçmemiş #şı küğıdı : d — Aileserin ve Kkendisinin iyi ahlâk sanıbı olduğuna daar izi hal kağıdı, €© — Okul taslürnamesi veya diploma, £ — 12 adet vesikalık fotoğraf, Milli Savunma Bakanlığından 1 — 949 - 950 öğretim yılı için aşağıda İsimleri ve - bulundukları yerler yazılı olan askeri okullara öğrenci kabulf'ae 20 Mayıs 949 dan iübaren başlanacaktır, Bu müracaatlara Askeri Liseler, Gedikli Hzi, Orta okulları için Eylülda, askeri orta okul için 1 Eylülda ve Musiki Gd. Erb, Hzl. orta okulu için de 15 Ağustosta son verilecektir. 2 — Okulların muhtelif sınıflarına (Musiki Gd. Erb, Hzi, orta oku- lunün yalnız 1, ci sınıfına) Milli Eğitim Bakanlığı lise ve orta okulla. rına denk sınıflardan diplomalı veya tasdiknameli öğrenciler alınır. 3 — Alınacak öğrencilerin Türk vatandaşı olmaları, yapılacak mu. yenede sağlam çıkmaları ve seçme imtihanlarında kazanmaları şart- tor. (Gd, Hzi,. Orta okulları için seçme imtihanı yapılmaz). 4 — Öğrenimi birakanlar, bulunduükları sınıfların sınıf geçme imti. hanlarında başarı gösteermiyenler askrel okullara alınmazlar. (Yalnız Gö. Erb, Hzl. orta okullarına öğrenimi 2 sene bırakanlar — alnabilir), Yaşlarını tashih ettirenlerin tashihten evvelki yaşları esas tutulur, Bütünlemeye kalmış alanlar ancak kendi okullarında bütünleme im. Uhanlarını başarı ile verdikleri ve seçme imtihanında — kazandıkları takdirde alınırlar. (Askeri orta okula bütünlemeye kalmış olanlar alm. muzlar), 5 — Bu şartları taşıyan istekliler bulundukları yerlerin aska Hü Şubelerine ve ayni zamanda gireceklerin okulların müdürlüklerine birer dilekçe ile baş vuracaklar ve okula gönderecekleri dilekçelerine nüfus cüzdanı örneklerile 3 adet vesika fotoğrafı ekliyeceklerdir. Okulların hulundukları yerlerdeki — istekliler doğruca okul müdürlüklerine mü- racaat edeceklerdir. OXULLAR Istanbulda: Küuleli ve Maltepe Askeri liseleri. man bütün gece içtiği konyak şi- gesinin dibinde bulduğumuz Af yon Ruhundan — bahsediyorum. Haydi Allah ısmarladık.. Ani Bir Sual Kısım : 26 Zavallı Elsa kendisine attığı iftiradan bihâber, hafiyenin aşa ği koridora inerken mırıldandı- ğı operayı dinliyordu. Öğle ye- meğinden sonra ekseriya çok meşgul olurdu, fakat bugün, bronz yüzlü patronu odasında olmasına rağmen onu çağırma- dı, eskiden dayısının odası olan odaya bir törpü götürmesi icap etti, kapıyı vurup ta - içeriden Feng-Ho'nun yumuşak sesini du yunca yüreği cız etti. — Buyurunuz Mis, hoş geldi- Pi sizi dehşetli özledi. Efendisinin sözlerini - tasdik etmek ister gibi küçük kanarya şakrak şakrak şakımaya başla- dı, Ona bu suali sorduran fe ol- du, o da bilmiyordu, buraya gı lirken hiç böyle bir şey düşün - memişti. Fakat sordu işte. — Feng-Ho Mr. Tarn'ı mi öldürdün? Ufak tefek adam ne güldü, ne de Üzüldü. — Bayan, ben uzun zaman - danberi bir centelmen öldürme- dim, yani demek İstediğim fe - ni sen nalık düşünerek kanuna aykı hiç bir harekette bulunmadım. Fakat çok önce... Evet, babama hakaret eden bir Çinlinin boy - nunu vurmam gerekiyordu. Ber de boynunu keskin bir bıçakla Bursada : Bursa Askeri lisesi, Konyada : Askeri orta okul ve 11, Gd. Hzi. Orta okulu, Kayseride © 1, Gd, Erb. Hzi, Orta okulu, ş Ankara'? — Muüsiki Gü, Erb. Hzl, Orta okulu, (1324 - 6618) — aa kestim. — Bunu size niçin sordum, ben de bilmiyorum. — Şunu — düşünmelisiniz ki, ben ne kadar hakikatın aşığı bir insan olsam, selefimin boy- nunu koparıp veya herhangi bir şekilde onu ortadan kaldırsam, Tesmi makamların hoşuna - git- mek ve kendi akidemi bozma - mak için böyle bir hakikati iti- raf edemem ya. Hakikat aşığı bir ilim müntesebi bile, ilme fay dası dokunacağını — bilse yine böyle bir suçu itiraf etmekten- se susmayı tercih eder. Bu gayet mantıki ve doğru bir sözdü. Tabii bu muhavere- yi Çinli doğru patrona yetişti- recekti, onun için Elsa kendisi gidip anlatmayı tercih etti. — Bu suali niçin sordum hiç bilmiyorum Majör Ameri. — Sorduğunuza memnun ol- dum Mis Elsa, ama hâlâ dayı- nız ölürken Feng-Ho onun y nında idi zannediyorsunuz de ğil mi? — Evet, ismim — Buna ra gey demedini d apk Ho'yu bu ci yorlar. Tabiü gördü değil mi — Siz de gördünüz! Başını kaldırıp yarı gözlerile kızı süzdü: kadar emi - bir men polise adece odada yüzünden Feng- yetle ilgili farzedi şapkayı o polis aralık (Arkası var) Yazan: Eskj_hir pehlivan Bütün bunlar ULLİKIRKPINAR GÜREŞLERİ 8. .I EMMUZ 1948 Tefrika No. 46 bir iki saniye içinde olup bitmişti Onun için bu deste pehlivanı- n-ilk ağızda ya Karamanday yahut'da Araboğluna vermek İâzimgelirdi. Karamanda — bir kaç senedenberi Kırkpınarda Araboğlunu Üğtüste yendiğine göre bu pehlivanı - Araboğluna vermek daha doğru olufduk A- raboğlu nasıl olsa bir iki elde, bu küçük pehlivası yeneceğin- 'den yorulması bahis mevzuu ol- mazdı. Bundan sgonra da baş peh livanlık için Karamanda ile istediği gibi güreşirierdi. Cazgır bu düşüncesinde tama zelyle haklıydı. Fakac daha ev- velden de karacıcı pehlivanlarn bildirmesi lâzımdı. Onun — için Araboğlunu bir kenara çekti — Sana evvelâ şu küçük psh- livanı vereceğim! dedi. Araboğlu dudak büktü: — Biz buraya desteye mi, başa mı güreşmete geldik! di- ye söylendi. — Ben de söyledim amma, ille başa çıkmak İstiyor. Be'ki de üc beş kuruş parsa toplıya- Ceğini ümit ediyor olmalı. mi ne imiş bu pehliva- nn? — Sormadım. — Bir Arnavut)3.undan bub- seciyorlardı. Selânik tarafların dar. gel iş. Her talde o olma'ı. Her ne ise., Pekâlâ! Yalnız bir yeri sakatlanırsa karışmam. Çünkü benim güreşim serttir. — Söyledim. Kendi tutuş- mak istiyor. Günah bizden git- ti. Pehlivanların yağlanmaları sona ermişti. Cazgır pehlivan - ları ortaya getirdi. Karaman - dayı en başa koydu. Yanına A- rapoğlunu getirdi. Arnavudoğ- lu da en kenarda kaldı. Cazgır evvelâ Karamanda'nın destanını okudu. Bu Hünkâr başpehlivanının kuvvetini, usta lığını, binbir meziyetini döktü, saydı. Ondan sonra da Arapoğ lunu methe başladı. Sıra Ar- navudoğluna gelince kendine sorup: — Adın ne senin? — Arnavudoğlu! Sesini yükseltti: — Buna da Arnavudoğlu der- ler! deyip kesti. Bu suretle iki pehlivanı gök - yüzüne çıkardığı halde bu ya- bancı pehlivanı sadece üç ke- lime ile halka takdim etmiş ol- dü. Dua faslından sonra Cazgır Arapoğlu ile Arnavudoğlu'nun ellerini birleştirdi. Bu suretle onları eşlendirmiş olduğunu bel li etti. Ve bir işareti üzerine çingene davulcu ve zurnacılar başpehlivanlık havasını vurma- ğa başlarlarken pehlivanlar da Peşrev yapmağa koyuldular. Karamanda peşrevden sonra çadırına doğru yürüdü. Arapoğ İu rakibini yeninceye kadar o- rada uzanıp dinlenecekti. Halk güreşi lâkayt bir tavır- la seyrediyordu. Netice hakkın- da hiç kimse bir tereddüt gös- termiyordu. Arapoğlu bir elde bu ufak pehlivanı yenecekti Hakikat bu şekilde iken Kara- manda ne diye çadırına kadar zahmet ediyordu. Belki de ça - dırına varmadan Arnavutoğlu denilen bu pehlivan sırtüstü dü- gerek yıldızları sayacaktı. Arnavudoğlundan biraz ümid var olanlar küçük bir grup teş- kil ediyorlardı. Bunlar Selânik- ten ve Yenişehirden gelmiş kim selerdi. Oralarda bu yumruk kadar pehlivanın birçok güreş- lerini görmüşler, bu küçük peh- livanın ne harikalar yarattığı - n seyretmişlerdi —. Fakat acaba bu muhitlerde bu derece başarılı güreşler ya- OKUYU S Dİ YOR Kütahya Valisinin bie mektubu Yeni Sabah gazetesi Yazı İş- leri Müdürlüğüne: İSTANBUL Gazetenizin 26 Haziran 1949 tarihli nüshasının 4 üncü sayfa- sının 7-8 inci sütunlarında (Kü- tahya da bir kısmı şahsi mesken halinç getirilen ilk okul/ başlıklı yazıyı okudum. Şahsi bazı maksatlar tahtında yazılan bu yazı hakikate uygun değildir. Şöyle ki: Adı geçen okulda muayyen bir kısmın Milli Editim Lojmanı olarak tahsisi mütalda edilmiş ve valilik makamınca Milli Eği- tim — Bakanlığına arzedilmişti. Binanvı fotoğraf ve plânları iln bu binaya ait fiş tetkik edildik- ten sonra Bakanlıktan — alınan 9026 sayılı ve 7/5/1949 günlü emir ile bu teklifin yerinde oldu- du, yalnız, il daimi encümenince bir icar bedeli takdir. edilmeşi gerektiği bildirilmiştir. Bu —hu- sustaki il daimi encümeni kararı da işgalden evvel alınmıştır. Okulun normal işlemekte olan su tesisatı ile bu kısmın hiç bir alâkası olmadığı gibi binada esa- 8a mülessir her hangi bir tadilât ve tamirat yapılmış değildir. Öğ- rencilerin giriş çıkışlarını temin eden hiç bir kapı kapatılmamış: tar, Durumu açıklar bu yazının ga pan Arnavudoğlu Kırkpınarda da ayni üstünlüğü gösterebile - cek, buradaki rakiplerini de ye- nebilecek mi idi? Tabil bu hu- susta onlar da haklı olarak te- reddüt içinde bulunuyorlardı. Arapoğlu güreşe dimdik ve en ufak bir. korunma tedbiri almadan girdi. Ellerini - uzatıp ikucaklamak ister gibi Arnavud- oğlünün üstüne yürüdü. Arnavudoğlu da hemen gim- gek gibi dalarak tekten kaptı ve gözle kaş arasında Arapoğ - lunu yüzükuyun yere düşürüp kendisi de Üstüne vardı. Kis - pet kasnağından yakaladı. Bütün bunlar. bir il? saniye içinde olup bitmişti. Halk ko- ca Arapoğlunu yerde görünce afallayıp kalmıştı. Kimse ağzı- ni açamıyordu. Yalnız APnavud oğlunun Selânik ve Yenişehirli Üç beş arkadaşı kendisini — he- men alkışlamakta kusur etme - diler. Bunlar göyle bağırıyor « lardı: — Aferin Arnavudoğlu! — Yaşa Ali pehlivan! At bir künde şu Arapoğ- Tuni Arapoğlunun sersemliği — bir kaç saniye sürmüştü. Kendine gelip de bastırılmış - olduğunu Anlayınca fena halde kızdı. He men olduğu yerde ayağa kalk- mağa davrandı. Fakat Arnavud- oğlu hemen Aarkadan tırpanı vurduğu gibi kendisini tekrar yere düşürdü. Bu sefer bir de Sarma vurdu. Garip bir vaziyet hâsıl olmuş tu. Arnavudoğlu Arapoğlunun adetâ elini kolunu bağlamıştı.. Arapoğlu bir türlü yerden kal- kamıyordu. Nihayet adetâ zor- la Arnavudoğlunun elini kolu « nu çözmeğe ve kendisini kur- tararak ayağa kalkmağa mu - vaffak oldu. Bu yerdeki mücadeleler hal- kın bu güreşe karşı alâkasızlı. ğini gidermiş bulunuyordu. Şimdi herkes Arnavutoflu. Dun güreşten bir hayli anladı ğinı görmüş bulu “ıyordu. Araboğlu ayağa kalkar kalk maz Arnavutoğluna sıkı bir el ense çekti. Ve arkasında da bir tırpan vurdu. Arnavutoğ- lunun bu şiddetli el ense ve tır- panla yere kapanacağını mu- hakkak sayıyordu. Fakat Arnavutoğlu zerce ka- dar sarsılmadı. Üste o da şid- detli ve ters bir el ense çekti. Bu, öyle ustaca çekilmiş bir “I ense idi ki koca Araboğlu müva zenesini kaybetti. Uçtu, dizüs- tü yere düştü. Fakat hemen toparlanıp kalktı. Arnavutoğlu bu suretle âde- ta kendisine: <— El ense öyle çekilmez, böyle çekilir!» demek istiyor. du. Arnavutoğlunu tutanlar he men alkışlamağa başladılar: — Yaşa Arnavutoğlu! — Aferin arslan! — Bu ne el ense be! - inü aç Araboğlu! Araboğlu müthiş bir hırsa kapılmıştı. Bu yumruk kadar adamın bir el ense ile kendisi- ni yere vurması fena halde gu- ruruna dokunmuştu. Arnavut- oğlunun üzerine — atıldığı gibi hemen çaprazı doldurdu ve sür- meğe başladı. Çaprazı çok iyi toplamış ol- duğundan Arnavutoğlu tehlike- ye düşmüştü. Arka arkaya â- deta uçuyordu. Demindenberi ağızlarını açmamış olan Deli- ormanlılar şimdi kendi pehli< vanlarını var kuvvetleriyle alk kışlıyarak teşvik ediyorlardı: C aN Istanbul Emniyet Müdürlü, mektubu Yeni Sabah gazetesi Yazı İşe leri Müdürlüğüne: Gazetenizin 25/6/949 tarihli nüshasının 4 üncü sayfasında (Okuyucu diyor ki) sütununda çıkan yam üzerine yapılan ince- Temede: 23/6/949 günü Şişhane yukız şunda Hüseyin Turan'a çarparal yaralanmasına sebep olan ve hâs diseyi müteakip kaçan 1930 plax kalı otomobilin şoförü Süleyman yakalanmış iss de hakkımcakt kanuni kavuşturmanın — ancal yarah Hüseyin Turanın hasta) neden çıkarak kat'i raporusun alınmasını müteakip yapıladı: ceği anlaşılmış, ayrıca belediyi suçlarından da cezaya çarptırıl- maştır. Bilgi edinilmesini rica ederim. Saygılarımla, . (Devamı var) inün bir İst. Em. Müd. 1. Hakkı Baykal zetenizin ayni sütun ve sayfasın. da basın kanunu hükümlerina göre yayınlanmasını saygı ile ri- ca ederim. Kütahya Valisi Niyazi Dalokay