BAYFA : 4 BÜYÜK AŞK ROMAN Yazan: SERVER BEDİ No. 2 Kadın gözlerini yavaş yavaş ona doğru kaldırdı, sonra... KISMIN HÜLASASI Nejat Ankaraya gidiyor kendisi sık sık Ankaraya git tiği için onu teşyi eden hiç kimse yoktu. Tren hare ket ederken bulunduğu kom partımanın yanındaki kom- partıman — penceresinden ba- kan sarışın bir kadın görü: yor. Kadın kendisini göster- memek için hemen içeri çeki liyor. Onu da teşyi eden hiç kimse yok. Biraz sonra rı toranda, Nejat kadının otur- duğu masaya müsaade İstiye rek oturuyor. Kadın hiç ko- nuşmamakta ve lokantaya gl rip çıkan erkeklere endişe ile bakmaktadır. Nejat ilk nazar da kadının bir deli olduğunu zannediyor fakat onun hare- ketlerinden, birisine görün - mekten çekindiğini hissedi - yor. Nejat kadınla konuşabil - mek İçin pencereyi bahane ediyor ve açmak için müsaa de istiyor. * Kadın «buyurunuz!> — dedik- ten sonra hemen arkasına bak- mıştı. Yine korkuyordu. Nejad da onun baktığı tarafa hayretle baktı ve gülümsedi. Kadından bu korkusunun izahını beklemiş oluyordu. Garson onun şarabı- ni getirince Necdet de ayni şa- raptan istedi. Bu sefer kadın gülümser gibi oldu, fakat du- daklarının etrafındaki bu ümit verici çizgilerin görünmesiyle silinmesi birsoldu. Nejadın yabancı memleket- derdeki cesareti yoktu. Etraf- ta hiç kimsenin bakışları ola- rın üzerinde ısrarlı bir tecessüs- le durmadığı halde herkes onla- rı seyrediyormuş gibiydi. Kadı- nn ikide bir etrafına bakması onda bu yanlış hissi kuvvetlen- diriyordu. Yemeğin sonuna kadar arala- rında konuşma fırsatı zuhur et- medi. Kadın bir sigara daha yakmak için, kibrit kutusunda- ki son iki çöpün de ihanetine uğradı: Bunlardan birinin alevi yanar yanmaz söndü, öteki de karıldı. Nejat, garsondan evvel davranıp kadının sigarasını yal tıktan sonra: — Bu kibritler böyle, dedi. — Evet. — Bu kutu sizde dursun ha- mimefendi. Gece lâzım olur. Yal- nız seyahat ediyorsunuz, değil mi? Kadın yine arkasına baktıktan sonra: — Evet! dedi. Nejat artık cesaretlendi: — Affedersiniz, dedi, bana... Bir... Korkunuz varmış gibi ge- liyor. Kadının başında tasdike de, hayrete de benziyen küçük bir hareket belirdi. Önüne bakıyor ve cevap vermiyordu. Nejat göz lerini onun yüzünden ayırmadı ve bu ısrarlı bakışlariyle bir i- zah beklediğini ona anlatmağa galıştı. Kadın gözlerini yavaş yavaş ona doğru kaldırdı, sonra kaş- larını kaldırarak, yaldızlı yeşil DÜNKÜ dönüp gözlerini sislendiren — müphem bakışlarla: — Belki... dedi Nejat yeniden özür diledi — Affedersiniz. Bana öyle gel di ve merak ettim. Size bir yar gdımım dokunabilir mi? Kadın tekrarladı: — Belkki,.. — Pencereden gara baktığı- miz zaman da, hem birisini gör- mek, hem de gizlenmek istiyor Bibiydiniz. Burada da hep arka- mıza ve kapıya — bakıyorsunuz. Her halde bu trende korktuğu- nuz birisi var, Kadın tekrar arkasına baktı ve ona doğru eğilerek, — alçak Besle: * — Yavaş söyleyiniz, dedi. Nejat en alçak sesiyle — sor- du izi bir takip eden mi var? Kadın gözlerini yumdu; derin bir nefes aldıktan sonra gözle- rini açtı, mırıldanır gibi — Olabilir, dedi, bilmiyorum. Fazla sormayın. — Bir kıskançlık vakası mı? Kadın demindenberi gittikçe leriye doğru uzanan başını ge- riye çekerek dik ve ciddi dur- du. Cevap vermedi. Nejadın su- ali değiştirmesi lâzımdı — Size ne faydam dokuna- bilir — Onu da bilmiyorum. Sıra sı gelirte ben sizden rica ede- rim. Başka şeyden bahsedelim. Ankarada mı oturuyorsunuz? — Hayır, İstanbulda. Fakat sık sık Ankaraya giderim. Siz de İstanbulda mı oturuyorsu- nuz? Kadın gülümsedi ve cevap ver medi. Kendisine ait bir şey so- rulmasını istemiyordu. Aralarına sıkıcı bir sessizlik girdi. Kadın artık arkasına bak- miyor ve Nejatla tanıştığı an- danberi daha rahat görünüyor- du. Bir aralık sordu: — Spor yapar mısınız? Nejat bir omuzunu kaldıra- rak: — Bazan, dedi, vakit bulduk- ga.. — Ata biner misiniz? — Hayır, Yüzer misiniz? Oldukça. Silâh kullanır mısınız? Biraz. Silâh taşır mısınız? Nejat kadının yüzüne baktı. Onun gözlerinde parlak bir dik- kat ve dudaklarında gülümseme vardı. Daha doğrusu, bu suali- nin garabetini tebessümle ört- meğe çalışıyordu. Nejat sordu: — Niçin sordunuz bunu? Kadının yüzünden silinen bü- tün mânaların yerini ince bir belirsizlik sisi kapladı. Yalnız, bir tereddüt geçirdiği seziliyor- du. Nihayet dedi ki: — Bir tehlike — geçiriyorum. Ne olduğunu sormayınız. — Şimdi mi tehlike içindesi- niz? — Sormayınız. — Benim silâhlı bir müdaha- leme lüzum mu olacak? — Hayır. Silâhınız varsa ba- 'na veriniz. — Bir eski Brovning'im var. Fakat... Affedersiniz... Maksa- dınızı anlamadan bunu size ver- mekte biraz tereddüt ederim. Kadın birdenbire güldü: — Sizi vurmam ,emin olu- nuz! dedi. — Teşekkür ederim. — Fakat benim silâhımla başka — birinin vurulmasını da ister miyim? — Başka birini de vuracak — O halde boş tabanca isti- yorsunuz, — Hayır, çocuk değilim. — Dolu tabancanın adam öl- dürmekten başka bir işe yaradı- ğını zannetmiyorum. — Yarar. Siz adam öldürmek için mi silâh taşıyorsunuz? — İcabında... Evet. —Ben de icabında bu silâhı kullanacağım. — Sırf müdafaa için! — Tabii. — Bu trende mi? — Sormayınız. — Soracağım. Bana her şeyi anlatırsanız hem silâhımı, hem de dostluğumu kazanırsınız. Kadın durdu. Kaşları hafifçe çatıldı. Dudaklarının etrafında yine o ince sır çizgileri — vardı. Gülümsiyor muydu? İçinde ge- çen mücadeleyi frenlemek için sarfettiği gayret ağzının etra- fındaki adaleleri hafifçe takal- lüs mu ettiriyordu? (Devamı var) Bu güzel gece esvabı en son mo kişinden itibaren Ütülenmemiş pli del bir tualettir. Yaka gördüğü- nüz gibi kombinezon biçimi askılı, | zuna beden bütün büzülmüş ve ikişer ler başlamaktadır. Mankenin omu aldığı pelerin brötellere tut- parmak ara ile birer sıra makine | türulmuştur., fakat icabında çı- çekilmiştir. İnce bir süet kemer karılabilir. Pelerinin arkası ön beli süslemekte ve hemen bel di-! kısmına nispetle “daha uzundur. Yazan ; Edgard Wallas Tarn kullandığı cümlelere faz- la dikkat ederek: — Gençliğin, güzelliğin var! diyordu. Hiç güphesiz benden fazla yaşıyacaksın. Senin bir da- ha evlenmene muhalefet edecek kadar egoişt degilim. Oldüğüm vakit butun manma — mülkume konacagın gibi, yaşadığım müd- detçe ge sexvetimden tam mana- Bile islitade edeceksin. Ihtimal Bimdiye kadar bana kocan ola- Cak bir adam göziyle bakmadın, amma bir genç kızın — vasisiyle evlenmesi pek de olmıyacak bir hâdise değildir. Gerçi aramızda- ki yaş farkı nisbetsiz amma bu da İzdivacımıza bir engel teşkil edecek kadar değil. Tarn, evvelce hazırlanmış bir nutku ezbere okur gibi konuşur- ken Elsa Marlon da — şaşırmış bir vaziyette dinliyordu. Eğer şu eski biçim büfe ken- di kendine kıpırdayıp yerini de- Biştirseydi, veyahut ta — Elgin (Eresan (duvardaki tablo) bir- denbire uçup Bağdat civarında /bir yere konsaydı zavallı — kiz- 'cağız bundan fazla şaşıramazdı. Lükin Elgin Cresan yine Bays- water da, Tarnın da kuvvetli yemek odası aynı süküneti mu- hafaza ediyordu. İşte Tarn, kahvaltı sofrasının başında oturuyor, 89 yaşlarında traşı uzamış sümsük bir adam, ikide birde titreyen ellerinm kül rengi pos bıyıklarında do- daşması vu mutkun belâgat men gemni pekalâ tahmin ettiriyor. gu. Çünkü bu sabah Bisa yazı masasının üstünde 3 tane boş konyak şişesi görmüştü. Adam bu vaziyette izdivaç teklif edi- yordu. Kızcağız işittiklerinin hakikat glabileceğine inanamıyarak göz- leri fal taşı gibi açılmış, susu- yordu. Tarn: — Öyle tahmin ediyorum ki Bu anda bana deli nazarile bakı- yorsun! Diye sözüne devam etti. — Fakat ben bu hususta çok düşündüm Elsa, bildiğime göre kalbin serbest, sadece.. sadec aramızdaki yaş farkından baş- ka bir uygunsuzluk yok, şu hal- de niye olmasın? — Fakat, fakat Mr. Tarn hiç Çeviren ; Semra Arslanlı böyle birşey — düşünmemiştim. Mabil busa imkân yok, Acaba el'an sarhoş mu diye düşünüyor du. 15 sene bile aynı evde otur duğu halde hâlâ ona kargı kor- kusunun azalmadığını düşünür- ken, böyle birdendire bir izai- vaç teklifi karşısında kalmak onu az daha güldürecekti. — Sizinle evlenemem, — zaten kimse ilç evlenmek istemiyorunu, Teklifiniz bana — Çistemiyerek, Büç belâ) geref bahşetti., diye- bildi, — Fakat ne bileyim pek gü- dünç.. Tarn, yorgun gözlerle kızı sey rediyordu, hattâ son sözü - bile onu tereddüde düşürmedi — Bir seyahate çıkıyorum, sıhhatim için bu elzem, Zaten Ma jor Agoery bizim firmaya İştirâk ettiğindenberi işe devam etmek imkânsız bir hal aldı, Elsa, merakı, şaşkınlığına ga lebe çalarak sordu — Ralf gideceğinizi — biliyor mu? — Hayır, ve gittiğimi de ka- tiyen bilmemelidir, anladın mı Elsa? Hiç bir suretle bunu ona söylemiyeceksin. — Sana bundan bahsetmem tamamile mahrem- dir. Deminki meseleyi de yine düşün taşın. Mevzuun nihayete erdiğini gös teren bu hareket Elsa'ya derin bir nefes aldırdı. On dakika ka- dar oturduğu yerden kımıldama dan pencereden dışarı baktı. Mr, Tarn'in yemek odası Elgin Cre- san parkına nazırdı. Soluk gü- neş huzmeleri büyük — pencere- derden içeri sızarak masaya Goğru mustakim hatlar teşkil e- diyor, ve bu hatlar, içinde ukba- har çiçekleri - bulunan — vazodu nihayet bulüyordu. Kasa iskemle sınin bir hareketiyle vücudunu bu çiçeklerin hizasına getirerek Mr, Yarn'ı görmeden oturmak imkânını elde etti. Çiçeklerin arasından erkeğe bir göz attığı vakit onun dün taktığı yakayı takmış olduğunu gördü. Zaten 3 günden evvel yaka değiştir- mek adamın katiyen âdeti de- ğildi, Yağlı siyah kravatı ise ar kasından kararmış bir kanca ile tutturulmuştu. — Redingotunun yenleri de fazla giyilmekten pa- Tıl parıl yanıyordu, Kol ağızlârı eskilikten taraz taraz olmuş ip likleri dökülüyordu. Genç kız soğukkanlılıkla onu bir damat olarak seyrettiği gu an bile ür- permekten kendini alamadı. Elsa vasisine karşı gayet mü- tevekkil bir hal almıştı. — Artık ona mütemadiyen giyim eşyası Hazırlayan: mra ARSLANLI ENİ SABAR Buyaz ve gelecek kış elbiselerin üstünde stabliye> yani önlük mo- dası pek revaçta olacak, Modelde gördüğünüz gibi beyaz ipek pike | esvap üstüne çizgili «sürah> dan önden açık belden bağlı büzgülü bir önlük yapıp takarsanız, elb GAST «Gastritis> yâni mide iltihabı bilhassa kadınlarda pek çok görü len bir hastalıktır. Bunun üç nevi vardıı 1 — Arızi ve sathi Gastritis, 2 — İpertrofik Gastriti 3 — Atrofik Gastritis. Midenizde daimi bir sıkışıklık, kanama iştahsızlık veya bulantı hissettiğiniz vakit ihmal etmeyip muhakkak doktorunuza müraca- at ediniz. Bir ziyafete gittiğinizin ertesi sabahı midenizde hafif bulantı veya ekgilik duyarsanız ilâç al- manıza lüzutm yoktur, çünkü izdi rabınız az bir zaman sonra ken- di kendine geçecektir. Buna Arı- zi ve Sathi Gastritis denir ki pek önemli sayılmaz. İkincisi yani İpertrofik Gastri- tişler, kanama yaptıkları cihetle daha çok izdirap vericidirler am bu da o kadar tehlikeli bir nev'i i değildir. Bu kanamadan dokto runuz Kanserden şüphelenebi- lir, fakat tahlil neticesi İpertro - fik Gastritis oldüğu anlaşılırsa aldırmak için ısrardan — vazgeç- miş, çünkü onun yaradılış itiba- rile sikli ve kirli bir a ğunu anlamıştı. Mr. Tarn'ın baa kada dolgun bir hesabı cârisi ol- duğunu öğrendiği vakit pek hay ret etmişti. Birçok defslar bu hasis adamın böyle uzak akra- badan bir yeğeni yanına — alıp onu evlât edinmesinin - sebebin kendi kendine sorardı. Neticede Mr, Tarn'yn yalnızuktan nerret ettiğini ve bir köpek aip yai> nızlığını gidereteske — axruda- dan öksüz bir kız aıp baxmayı dana munasıp Düldüğünü di ihtiyar adam tabağındaki ta- vugu didiklemekle pek meşgul gösünüyordu. — Gözlerini yemek- ven ayırmıyarak sordu; — Gazetelerde birşey var mı? Kendisi hiç gazete okumazdı. Son senelerde Elsanın vazifele rinden biri de gazetedeki mühim ce havadisleri yaşlı adama an- latmaktı. - Hiçbir şey yok. Sadece şu esrar kaçakçılığı , . Adam birdenbire kıza baktı: — Esrar kaçakçılığı mı? Ne demek istiyorsun? Elsa yere attığı gazete ne ahıp yazıyı araştırırken — Memlekette Beyaz Zehir Kaçakçılığı yapan iki gangster hakkında, sizi alâkadar edeceği- Bi pek ummamıştım! dedi. Elsanın o sırada gözü nasılsö eli- seniz hem daha abiye hem de son moda bir şekil almış olur. Bu önlükler yalnız beyaz esvap lara değil düz renkli ve düz, bi- çimli her elbisenin üstüne takıl- maktadır. üzülmeniz için hiç mahâl yoktur. Asıl tehlikeli Gastritis <Atro- fik> olan nev'idir. Bunda da dok torunuzun tavsiyesi veçhile hafif gıdalar alıp bol istirahat ederse- niz, hekiminiz artık vaziyetinizde korkacak bir şey olmadığını söy leyecektir. Sözlerine inanarak ra hatı kalple (rahatı kalple diyo- rum, çünkü âsap bozukluğunun bu hastalığa çok tesiri ” vardır.) Ayni rejime devam ettiğiniz tak- dirde az bir zaman sonra bu dert- p kalmaz Rimel nasıl 1 — Fırçanın iyice temiz oldu- ğuna kanaat getirdikten sonra ri 2 — Üst kirpiklerinizi bu ri- melli fırça ile köklerinden uç- larına doğru fırçalayınız ve fır- çayı kirpiklerinizin üzerinde, da- ba nemli iken biraz bastırarak tutunuz. ki kirpikleriniz kıvrılsın. 3 irpikleriniz çok açık renk ve gözleriniz küçükse rimeli alt kirpiklerinize de ayni şekilde sü- rebilirsiniz. Aksi takdirde rımeli sade üst kirpiklere sürülmelidir. 4 — Kirpiklerinize rimeli sür- dükten sonra daha tabii bir şekil vermek için kuru rimel fırçası a- larak fırçalayınız, böylelikle top top olan kıllar biribirinden ayrı - lır ve kirpikleriniz çok tabii bir güzellik almış olur. GÖZLERE GÖLGE NASIL VERİLİR T Yazan: Eski bir pehlivan Meşhur Kırkpınar güreşlerin- den dönen saray adamları bir türlü hünkârın huzuruna çıkma a cesaret edemiyorlardı. Bu güreşlerde başa ilk defa çıkan Aliço adındaki pehlivanın, meg hur Makarnacıya karşı nasıl bir güreş çıkarmış olduğunu hünkâ ra söyliyebilmek, her şeyden ev vel büyük bir cesaret meselesi idi. Abdülâzizin, pehlivanlarının yenilmesinden hiç hoşlanmadığı bilenler, hünkârın kızmasın- dan haklı olarak korkuyorlardı. Fakat öbür tarafta da Abdü- lâziz büyük bir merak içinde bu lunuyordu. İtina ile besleyip ye tiştirdiği baş pehlivanı Makar- nacının, karşısına çıkan diğer baş pehlivanları ne şekilde yen miş olduğunu merak ediyordu. Pehlivanların döndüğünü, ha- ber alır almaz, hemen beraber giden yaverlerinden birini huzu. runa çağırdı. Yaver de bilmec- buriye huzura çıktı. Abdülâziz kızmıştı: — Ne gelmezsiniz. hemen! Ne kadar merakta olduğumu bil mez misiniz? diye çıkıştı. E, an lat bakalım! Nasıl oldu bu yıl Kırkpınar güreşleri? ayenizde çok Iyi oldu sul tanım! Kullarınız ömür ve âfi- yetinize dua ediyorlar. — Çok kalabalık var mı idi? — Vardı efendim. — Nasıl oldu güreşler? Ma- karnacı Hüseyin pehlivanı halk beğendi mi? — Çok takdir ettiler efendi- miz! — Kaç kişiyi yendi Hüseyin? — Bir kişiyi efendimiz! Güzel bir oyunla sırt üstü vurdu. — Aferin ona! Fakat neden sade bir güreş yaptı? Başka pehlivan yok mu idi ortada? — Vardı sultanım? — Diğerleri karşısına çıkma- Za cesaret edemediler demek? Zavalhı Yaver yutkunup du- ruyordu. Hakikati Hünkâra na- sıl söyliyebilecekti? Fakat ya- lan da söyliyemezdi elbet! — Bir pehi'van daha çıktı e- fendimiz! sürülmeli ? |ye eder. Bitinci resimde gördüğü- |nüz gibi küçük parmağınızla kir- piklerinizin hemen üst kısmına gözünüze yakışan renkten — ince bir hat çiziniz. 2 — Şimdi bu hatta ikinci re- simdeki gibi göz kapağınızın üst, ve dış kenar kısmına doğru yayı nız. Bunu yaptığınız vakit göz- İlerinizin, olduğundan çok daka İfazla büyüyüp, renklendiğini gö- receksini: 3 — Eğer gözleriniz birbirine çok yakın ise, boyayı, üçüncü re- simde gördüğünüz gibi sade göz kapağınızın dış eknarıma sürüp kaşınızın dış kenarına doğru ya- yınız. 4 — Gözleriniz biraz patlakça veya haddinden fazla iri ise bü- tün göz kapağınıza gri veya kah- ve rengi boya sürerek gözlerinizi 1 — Gölge, gözlere derinlik ve manâ verdiği gibi rengini de takvi vasisine ilişti, az daha gazeteyi elinden düşürüyordu. Mr. Tara- | i yüzü sararmış, ölü yüzüne dönmüştü. Çenesi sarkmış gözle ri faltaşı gibi açılmış İki gangster ha: Ne de mek istiyorsun? Okusana! diye bağırıyordu. Elsa, hayretini gizliyerek ilk sayfadaki yarım sutunluk gu ya zayı okumaya başladı: «Dün saval Binczsvü Viteşaper'ce uzak bir aepoya Dus kin yapınış, Dekçiyi Tevaik &cp binasa uzün Dir. araşurmacana sonra munimce bir mıxtarda es- rar ve kokain bulmuştu.. Anla- gıldığına göre bu depo hem bu- pous — müzettişi yanımca Z memurla ra piyasasına hem de Amerika- ya uyuşturucu maddeler sevke- den iki çeteden birinin merkezi- dir. Polis bu şeni teşkilâttan bi- rinin başında Soyoka isimli bir Japon tüccarının — bulunduğunu iddia ediyor ve bu meselede bir çok bilinmiyen müstesna şahıs- ların da şerik olduğunu bildiri iyor. Zannedildiğine göre bu g: hıslardan ikisi Hindistanda Mül ki Teşkilâttan birine mensuptur Son senelerde muazzam iş- vn- lar, der yapan ikinci teşkilâtın surları bilinmemektedir. (Devamı var) İdaha az nazarı dikkati çâlip bir İhale getiriniz. Miudurilünerimizcen alihabilir. I Hassöyde adı geçen Jacaktır,, (Teklif at evveline kadar komisyona v namesi komisyonda görülebilir.) Ggürlük Kesel madacieri güvesinden ve 4 — Isteklilerin şartname gereğini tupları ve teminat akçelerile birlikte aat 15 te Kabataşta Genel Müdürlüğümüzde “Tekel alım komisyonuna müracaatları. $ — Evvelce çay teklif etmiş olan firmaların şartname ge « reğince numune ve texliflerini yenilemeleri. manlığına yatırılcaktır. & — Kapalı zarfla ihalesi 17.6.449 cuma günü saat 15 6 HAZIKAN Tefrika No. 17 avallı yaver hakikatı Hünkâra nasıl söyliyebilecekti ? — Kim? — Aliço diyorlar efendimize Muhacirmiş. Deliormanlı! — Hiç duymadım. Yeni bir pehlivan z? — Başa yeni çıkıyordu &- fendimiz! — Herhalde adını bu yüzden duymamış olacağım. Abdülâziz gevrek bir kahka- ha attı akat bu başlangıcı her halde kerdisi için çok fena ol- du değil mi? İlk ağızda Maka nacı Hüseyin pehlivana çatmak yeni bir baş güreşçisi için ha- kikaten talihsizliktir. Maamafih bizim Makarnacı iyi adamdır. Öyle yeni yetişen pehlivanla- mı ezmez. Ezmedi değil mi şu Aliçoyu? — Hayır efendimiz! — Aferin Makarnacıya! Iyi yapmış. Memnun oldum. Nasıl- dı pehlivan? İstikbali var mı acaba? — Çok iyi bir pehlivan efen dimiz? Hem vücut yapısı ba- kımından, hem küvvet — bakı- mından, hem de oyun bilme ve oyuna girme bakımından çok iyi! — Aferin! Demek yeni bir baş pehlivan kazamıyoruz. — Öyle efendimiz! — Esasen Makarnacı Hüse- yin pehlivana karşı çıkmak cs saretini gösterdiğine bakılır- sa hakikaten cesur bir güreş- çi olduğu anlaşılıyor. Ne kar dar dayandı Makarnacıya * — Ne kadar dayandı? vap versene! Güreş — kı: sürdü, uzun mu? — Uzun sürdü ef: — Öyle mi? Aferin şu Ali- çoya! Makarnacıya dayanmak meseledir. Ne kadar dayandı? imiz. « Neden Kulakla- — Ne oluyorsun? cevap vermiyorsun? rın mi sağırlaştı? Yaver titriyordu. Ne cevap verecek, neticeyi Hünkâra na- sıl söyliyecebilecekti? Ya ma- azallah bir «Gazabı Şâhâne» ye maruz kalırsa? Abdillâziz gürledi: — Cevap ver be adam? — Efendim güreş saatlerce sürdü. — Onu sormuyorum. Makar nacı Aliçoyu ne kadar zamanr da yendi diyorum. — Yenemedi efendimiz! — Ne dedin, ne dedin? — Makarnacı Hüseyin peh- livan bu Aliçoyu yenemedi e- fendimiz! Zavallı Yaver hakikati oldu- ğu gibi söylemekten başka ça- re bulamamıştı. Esasen başka ne yapabilirdi? Yalan söyliye- mezdi ya? ğ Abdülâziz aldığı cevap Üüze- rine adamakıllı şaşırmıştı. Bü yük hiddeti, gimdi büyük bir şaşkınlığa dönmüşt — Yenemedi ha? diye rıldandı. me (Devamı var) Çay Alınacak Tekel Genel Müdürlüğünden: Pazarlık aehüsü Kahite Tarih “ Günü 224 Ş Ceylon ©O.P. 4.7,949 Pazartesi 113 — Hindd (Darjenling) B.O.P.) ü açi FOP) 49 — Perşamba Tz Ü OPr. ) w ç OP, 111949 — Pacartesi 1 — xukarda müfredali yazıı Çaylar pazarlıkla satn ah ., nacasüır. Bu işe Sit şarlniyneler ner gün İstandul'da Gesci sala Ankara, 1zmir ve maş « bazırlanmış teklit mek.” yukarıda, yazılı günlerde maddeleri — 1916 — l tanbul Gümrük Muhatfaza Deniz Bölge Komutanlığından 1 — 28 kalem Çeşitli Elektrik malzemesi alınacaktır, 'Tahmin bedeli (6500) ve muvakkat teminatı 487,50 - lira olup teminat Galatada Gümrük Muhafaza Başmidürlük Say komutanlık komisyonunda yapı - bir. sa. t lmiş bulunacaktır — 2H —