8 Nisan 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

8 Nisan 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BAYFA 1 SULTARN HAMHDEN| G KABUSLARI NEZME Süleyman Paşa, kerkunç - bir tuzak karşısında bulunduğuna hükmetmişti. Tefrika Divanhanenin öbür başında- ki oda kapısı önünde kanun ne- ferile konugan Saim efendinin Gik sesi geliyordu. Kâzım efen- di: <O ciheti yarın sabah anlare #mız!> diyerek aralık kapıdan yarı girmişti. Dışarıdan duyul- Mıyacak kadar, pes / söylemiye başladı: — Yarın millet gelip sizi bu- Tadan kurtaracak| — Beni? — Sizi! Lâkin siz de onlar gel diği sırada - toplandıkları - kapı yanına kadar gidebilecek kuv- vet ve tedbiri sarfederek kendi- lerile birleşmiye gayret buyuru nuz! Çerkes Mustafa, Mehmet pa- Ha ve Turhan adile gizli politi- ka işlerine burun gokmıya öze- nen Farmasondan sonra, Kâzım hocanın akşam karanlığında ©- da kapısına kadar sokulmasın- dan başı dönen genç mareşal, korkunç bir tuzak karşısında bulunduğuna hükmetmişti. Bir- den post Üstünden sıçrıyarak pantalonunun cebindeki küçük Tevolverin sapını kavradı: «Sen melerden bahsediyorsun hoca?> diye çıkıştı: — Sen ne diyorsun? — Milletin sizi kurtaracağını, — Buradan mı? — Büradan. Onların içtima ettikleri kapıya kadar gidebilir ve emir ve kumandalarını ele almıya gayret edersiniz! Gözleri dönen Süleyman pa- a, bed bed baktı: —Gidiniz, buradan gimâl v- zaklaşınız efendi. — Dalnizi, muhlisinizi redde- diyorsunuz? Sen aklını mı oynattın yoksa hoca; senin millet dedi- Hin kimdir? Beni kürtaracak o- lan kimlerdir? Serasker kapısı dahilinde bu kadar asker vare ken benim onların elleri arasın dan silkinip çıkmaklığımı ve mil let dediğin adamlarla birleşmek liğimi tasavvur bile cinnettir! Boşta kalan elini de pantalo- nunun öteki cebine sokarak ba- caklarını çatallaştırmıştı. «Ya- zık!> diyen yelpaze sakallı ada- ma doğru bir adım attı: — Şuradan şuraya gitmem ve gitmek arzusu da göstermem! — Yazık! — Git efendi, haydi git şura- dan, Ben kendi derdimle uğra- gıyorum. Başıma başka bir belâ daha çıkarma! Kapıyı örtmek için ilerlemiş- ti. Halecandan el ve dizleri tit- riyen Kâzım efendi usulla çeki- lerek kapıyı kapadı. Divanhane nin alt başında, nöbetçi nefere bir hafta izin çı ğ bahsederek tatlı tatlı konuşan mülâzim Saim efendinin yanıma giderek yerden bir temanna et- ti — -Allah razı olsun mülâzim efendi evlâdım, — Paşa hazretlerine merak etmemelerini söylediniz mi? — Söyledik. (Bir gözünü kırp tı) hizmet neferi geç kalacak 0- lursa merak - buyurmamalarını arzeyledik. — Hanımefendinin rahatsız- lıkları endişe verici mi efendi? — Elhamdülillâh... O derece- de değil evlât. — Oh, oh. Allah âfiyet ver- Bİn. Ayrılacaklardı. İliklerine ka- dar titrediler; Merdivenden kı- hç gakırtısı ve mahmüz şakırtı- &1 sesleri!... Yürekleri oynamıştı. Kâzım efendi savuşmıya ,davranırken, Bapsârı kesilen genç mülâzim, sahanlığa ilerledi; daire müdü- Yazan: BEHÇET SAFA Kendisine apartmanin kapısı- 'i açan o idi; çok sade ve ciddi bir tavırla, hiç bir gizli düşünce belli etmeden elini uzatmıştı. Nihat bu ince ve yumuşak eli titriyerek sıktı. Hem heyecan hem korku, hem de gizli bir hi- cap duyuyordu, Genç kız açık bir kalble ve duygularını sakla- madan anlattı: — Nihat bey, ne halde oldu- ğumu takdir edersiniz. Babamın hapishanede oluşunun verdiği ümitsizlik ve ıztıraba, bu duru- Ma karşı âciz olmak ve'sonuna kadar bir şey yapamamak ıztı- rabı ve ümitsizliği karışıyor. Ba bamın tevkifinden sizin rolünüz olduğundan dolayı size karşı derin bir kin beslediğimi sanma yınız, siz vazifenizi yaptınız ve Amirlerinize verdiğiniz malümat Bizin incelemelerinizin bir mah- Bulüdür. Ne öğrendinizse onu bildirmiş olacaksınız. Her geye Fağmen ben, onu seven ve ona Baygı gösteren kızı olmak itiba rilo kendisini hâkimden de, po- listen de, herkesten de yüz ke- Te daha iyi tamrım: O masum- dürl İKBAL KALFANIN 45 Tü miralay Nuri bey! Pala Biyiki h yüzünde hançer bakışlı çakır gözleri vardı. Durup dik dik ba- karak gol elini kılıcının kabzası- na dayadı; — Bu hoca kim? — Müşir paşanın konakların- Gan gelmişler! — Müşir paşanın... Konağın- dan Yiyecek, eritecekmiş gibl ba- kıyordu. Dizlerinin tutunma der manı kesiliveren davul sarıklı hoca, döşemeler üzerine çökme- mek icin kendi kendini zorlamış tı. Daha sert bakan korkunç miralay böğürür gibi sordu: — Sen mlüşir paşanın akraba- Bi mısin efendi? — BHayır. Komşusu! — Buraya ne diye (Saim efendiye) ne bu hoca? — Paşanın valideleri hanıme- fendi - rahatsızlanmış da... E- fendim, —Emirber Mustafa akşam yemeğini getirmedi mi 1di1? — Getirdi. Akşam ezanı okun mazdan evvel getirmişti. — Öyledir de, bu ne diye ge- Hiyor? Toplandılar: <Ansızın keyfi- ni bozduğu İçin efendim.> dedi- ler. Yüzünün kanı çekilen sarı- gın mülâzim Barsılan iradesini toplıyarak: «Ani olduğu - için Mustafanın haberi - olamamış! Şimdi konağa döndüğü vakit ma Tümatı olacak tabif.» dedi: — Bu efendi işte onu haber vermiye gelmiş. — — Eğer yarın Mustafa gele- —mez veya geç kalırsa paşanın —merak etmemesini söylemek 1- çin. (Mırıldandı) malüm... mah busiyet ve yeis halile merak e- dilir! — Haber veriniz öyle ise... İri çizmeleri gıcırdıyarak iler- lemişti. Daire müdürlerine mah- Bus oda kapısı önünde durarak Balm efendiye döndü: — Az gel! Bir dosya için ba- ma yardım edeceksin. — Berasker paşa hazretleri Aetiyorlar. Eve kadar «posta> göndermişler! —h Geniş nöfes alan ince yapılı yiğit mülâzimle içeriye girdiler. Usulla merdivenlere kayan alnı terli hoca, yıldızlı mavi geceye çıkınca içine toplanan korku ze- hirlerini boşaltan derin ve rahat bir soluk aldı: Kurtulmuş, sa- yuşmuştu. Dönüp pencereleri kızaran taş binaya bir daha ba- karak karanlığa daldı... Yumuşak Van kedileri gibi yüze sürünen tatlı bir ilkbahar Becesi meltemi esiyordu. Gök kubbesi derinliklerinde kumla - nan salkım saçak yıldızlar pırsl pirildi. Rumi mayis ayının dincl pazar gecesi yassıya doğ- ru emekliyordu. — Tenhalaşan sessiz gecede, Beyazıt meydanı- nın İki tarafındaki kahve pence- relerinde kızaran cansız şevkler den başka hayat ve varlık izi gösteren bir şey yoktu, Tek fe- '»erini yakarak ekmek parası ge türecek uğurlu müşteri bekliyen iri arabacı, Kâzim hocanın ya- maştığını görünce, oturduğu yer | den atılarak cılız, uysal beygir- lerin başlarına geçirili yem tor- balarını çekti: — Buyurun. — Köprüye, Üsküdar iskele- Bine kadar evlât. — Alesta efendi. geldin? için geldi — Devamı var — Tefrika No. 33 Önce biraz şaşalıyan Nihat, birden kendini toplıyarak : — Sâkin olunuz Melâhat ha- mim, dedi. Çok rica ederim... — Evet hakikati meydana çı- karabilmek için sâkin olmak lâ zam. Nihat bey, sizinle resmi o- larak değil, bir dost gibi, bir ya kanımızmışsınız gibi konuşuyo- rum., Çünkü bakışlarınızdaki sa mimiyet bana cesaret veriyor! — Bakışlarım, size karşı sa- Timiyetimi tamamile ifade ede- bilse, — Biliyorum. Daha doğrusu Beziyorum ve yine bundan cesa- Tet alarak sizden bir şey sora- cağım: Acaba babama karşı, ba bamın bir cinayet işlediği İddia- gına karşı toplanmış olan de- liller çok sağlalm mıdır? Bunl: rın içinde güphe ve tereddüt u- yandıran bir nokta, bir ışık yok Mudur? Bunu zabıtanın zeki ve anlayışlı bir memuru olarak siz den öğrenmek istiyorum. Bana bir kelime İle cevap verirseniz minnettarınız olacağım, — Ümit kesilemez hanımefen- di Melâhat acı acı güldüz YENİ BABAH Hicazkâr Kürdi Faslı TE5) a senedenberi Ş Himiz bir. gece yaşa » Yaz dık... Makaleme bağlı madan evvel Konservatuvar mü- dürü Ziya beyi candan tebrik ey- di lemeği bir vazife bilirim. Bize | Bi ck inız bun- | İ terakki hatvesi gördük. Ha ü onun yerine prog-| hole çıktığı zaman yalnız bun- | ©/ ArIf Beyin: le bir konser dinletti ki buna | Y ğ Müyordu. ” Baki dd Arif Beyi Oaa a n ranır İle edört başı| Tamma Üç garkı koymus. Fakat| dan bahsediliyordu. Eski dost | Hatırımdan çıkmaz asla ahd - ti - bunlar öyle şarkılar ki her birisi | Sait Kesler koluma girmiş o can mamur bir. konsers - diyebiliriz. ğ | peymanın senin birkaç besteye muadil dan edasile anlata anlata biti- | p. K ç- N Evvelâ tertip heyeti konser baş- Z ü be VA | hakikaten pek güzel ©- İ iktan ihoma ee les Ai |.| , YAT DK ASN Dağim: .. UYGOİYORUn kudn. Fakat ne hikmetse naka- dinliyenleri rahatsız eden, çalı- | Gecdi zahm - | - tir - 1 - hicrin tâ x ratın birinci terennümünde yi- nan eserlerin güzelliğini — bizlere | dil -f - mâ güdüna y L yamda Ekrem Kon-| ”© *Yok mü imanın senin» ye- tattırmıyanların — iz'acatına son | Sarkısıdır. Bu eser musikimiz-| | Tz Yülmee Ürun D Erine «Yok mu insafın senin?» vermiş. Yâni duvarlara ilânlar | de sayılı bestelerdendir. Okuyucu | Bari Ginlelik. Yene senaU ” | dedi. Pakat ikinc aratta e saa: | bunda, san'at ufuklarında istedi- | Ti Ko : * | doğrusunu göyledi. Yalnız gura- K Tapkbaardı cnct |B BiBİ pertliz eder, idi. Rahmi Bey'n Beyati garkı: | ni hatırlatmak isteriz ki bu tinde kapılar kapanacağı cihet- le geç gelenlerin yacağını> bildirmiş ve geç gelen ler de duvar kesilen kapıların ö- nünde kala kalmışlar. Bunlardan canları Bıkılanlar olmuş; hattâ birisi: «Ben Avrupa gördüm: O- rada konserlerin kapıları açık- tır, istenildiği saatte — girilir. Hattâ masalar vardır, belki Avrupaya gitmiş, fakat «Kafe Şantanı'ı, sanmış olacak! Esas fasıl bittikten sonra ka- pilar açıldı. Bu zevat biraz dar- gınca bir sima ile yerlerine müte- veccih oldular, Umarız ki gele- cek konserde biraz daha erken davranırlar ve bu suüretle esas faslı kaçırmamış olurlar, * Hicazkâr kürdi makamı, musi- kişinaslarımızın zevk, duygu, hü- ner bakımından bir yarış meyda- nıdır. Hepsi bu makamda beste- ledikleri - garkılarla - birbirlerine tefevvuk etmek istemişlerdir. Hicazkâr kürdide, hicazkârın ağır başlılığı yoktur. Daha - par- lak, daha goşturucudur. Bu ma- kamdan mırıldanılan bir nağme hemen oradakileri sarar, hepsinin ruhuna bir musiki seyalesi akı- tır. Bütün dinleyenlerde âni bir haz, zevk ve neşe havası estirir. Pek güzel hatırlarım: Bundan 40 sene evvel bir dostun evinde Saz yapıldı. Saz heyetinde Tanburi İzzettin, Kemani Abdulah, — ha- nende Haydar ve Cemil Beyler de vardı. Geç vakitlere kadar ça- lındı, okundu. Nihayet — dağılma yakti geldi. Sazlar, defler torba- lara-girdi; Merdiven başına ka- dar teşyi edilirken, nasılsa ayak- ta bir musiki müsahabesi açıldı. Mübahase edenlerden biri müddea. larını isbat için hicazkâr kürdi- de bir ufak nağme yaptı; bir di- ğeri bunu tekrar etti; derken tu- tuşmağa müstaid gönülleri bu nağme kıvılcımları - alevlendirdi. Hemen merdiven başında sazlar torbalardan çıktı. Kimi merdi- ven ayağına, kimi yere oturdu; (Tatyos) un o harikülâde peşre- vine girişildi ve bestesiyle, semai- Fiyle, taksimiyle, gazeliyle parlak bir fasıl yapıldı, Hicazkâr kürdi, yalnız — ber kârların, musikişinasların — dej aynı zamanda çalanların ve oku- yanların da müsabaka meydanı- dir. Bu makamda saz, söz zabte- dilmez, Nitekim konser de - öyle oldu. BEvvelâ kemençeci Vasilin par- lak peşrevi çalındı. Heyet bu e- seri harikulâde bir toplulukla ic- ra etti; saz artistleri çarpmalar- da, eslerde, nağme — doldurmada görülmemiş bir hüner gösteriyor- lardı, Peşrevden sonra Muallim mer- hum İsmail Hakkı Beyin (Devr-i- Kebir) usulü ile yaptığı beste o- kundu. Könserleri tertip heyeti bu fa- Bılda ikinci beste ile ağır semal- — Bu cevap, resmi bir ceva- ba benziyor. Bir dostumun, sa- mimi bir dostun cevabı. değil- dir, Sizden vazifenize karşı iha- net edecek, mesleğinizde sizi kü çük düşürecek bir cevap bekle- miyorum. Sadece bir ümit... Na- #ıl söyliyeyim, babamı kurtara- cak bir destek, Genç kız sustu. Gözleri başka tarafa çevrilmişti. Belli ki bu gü zel gözlerde iki damla gözyaşı birden bur- toplanmıştı. Kalbi kulan Nihat her türlü kaide ve ihtiyatı bir tarafa bırakarak 0- nu teselliye koştu: — Melâhat h: olunuz ki dosya, ye tetkik ed Cümleleri 'orum. tekrar tekrar gözden geçiriyo- Yum, Bu esrarı çözmek için bü- ona alınamı- içki — bile içilir...» diye itiraz etmiş. Zavallı konser salonu u, dedi. emin inceden ince- Bu eserde Mustafa Çağlar, Sa- fiye Ayla, Mustafa Kovancı, Ek rem Kongar, Muallâ Yakar, Ke- mal, Akile Artun... gakimağa baş ladılar. Şarkıya alkışlar arasında son verildi. Fakat Rahmi Bey merhumun Söyle ey mıtrıb -1 - nâzende Edâ Diye başlıyan garkısı okundu raman Konservatuvar, Konserva- tuvar olalı böyle bir musiki teza- hürü ile karşılaşmadığımızı itira- fa mecbur olduk. Yukarıda adla- rını saydığım ses san'atkârları, © babaç bülbüller bütün kayıtlar. dan silkinip çıktılar, Eskiden: «Tiz çıkmıyacaksınız!», «Sesinizi yükseltmiyeceksiniz!», «İki ses üstünden okumuyacaksınız!> tar- zında telkinler yapıla yapıla hâ- nendelerimiz o canım fasılları sö- nük bir tavırla okurlar ve tabil birşeye de benzemezdi.Halbuki bu fasılda pek doğru olarak san'at- kâr serbest bırakılmış. - Mustafa Çağlar, nakaratta bir. toplandı, bütün saz heyetinin Üzerinde sesi- ni bir billür fiskiye gibi yükseltti. Bu, Safiye Aylayı coşturdu. O- 'nun istifli tok sesi Mustafa Çağ- lara yetişti. Derken diğerleri de coştular... Allahım! O — nakarat ne oldu? O ses harikaları bu esek ri ne yaptılar? Tiyatro binasının tavanı buna nasıl dayandı? gaştım. Konservatuvar könserine — de- yam edenlerin ekserisi Türk mu: sikisini aşkla seven ve onu anlı- yanlardan mürekkeptir. - Faslın parlaklığı, okuyanların coşkunlu- ğu, sazendelerin gevkleri hazi- runda tarif edilmez bir neşve u- yandırdı. Yanımda oturafı Sabih Şevket kendinden geçmiş «Aman 'ne güzel!> diyor ve benim de göz- lerim yaşarıyordu. Mümkün ol- saydı sahneye fırlıyarak milli mu sikimizin ölmez demetini teşkil e- den bu müstesna fıtratların min- netle şükranla ayrı ayrı ellerini öpecektim. Bizim gibi Türk mu- #ikisi delileri de eminim, hepsi benim gibidi. Dr. Esadın rengi âde ta sararmıştı. Yaverağa gözleri- ni kapamış, hafif hafif - sallanı. yordu, müfettiş Reşat Bey, Hayri bey ve daha pek çokları musiki tennetinin bu kevserini yudum, yudum içiyorlardı. Söyle ey mıtrıb - 1 - nâzende edâ, Ne imiş aşk - Ü - mahabbet sev- dü? Bârı gerh it ne olur sen de bana Ne imiş aşk - ü - mahabbet sev- dâ?. Şarkı nihayet bulduğu zaman kopan tarraka - alkış değildi; müthiş bir şeydi. Dinleyiciler takdirlerini oturdukları — yerde alkışlamakla İktifa etmediler, Ayağa kalktılar bağırarak al- kışladılar. Üçüncü şerkı da aynı revnak ile okundu. Yine İsmail Hakkı — Beyin nakş semaisi ve Tatyosun dün- yaca meşhur olan Saz semat: İle fasla nihayet verildi. Herkes' sigara içmek üzere yapacağım. - Ne mümkünse!... Bana itimad eder misiniz? Ali Şerefin güzel kızı sessiz, sedasız ağlıyordu. Sonra birden ihtiyarı dışında bir — hareketle elini uzattı: — İtümad ediyorum! dedi. Nihat en büyük ve en tehlike- 1 takipler, hâdiseler karşısında bile böyle bir heyecana tutulma mıştı. Mesleğinde değil, hattâ hayatında bu kadar büyük bir heyecan yoktu. Sapsarı kesilmiş ti. Heyecanını güç zapdetti. O- na gu dakikada bir çok geyler göyliyebilirdi. Fakat aşkından ve hülyalarından bahsetmenin zamanı olmadığını, genç kızin €n acı dakikalarından istifade etmenin bir. kabalık olacağını takdir edecek kadar ince ve has sastı. Şimdi kendi hesabına me- Buttu, kendini ona anlattığına kani idi, Şefkat ve muhabbetle dolu gözlerini ona dikti. Melâ - hât bu bakışların münasını an- Jamakla beraber onun hiç bir gey söylememesini - ve hiç bir tün varlığımı verdim. Bütün harekette bulunmayışını takdir varlığımla - çalıştım. Babanızı - ediyordu. Dedi ki kurtarmak İsterim, Fakat size — — Babamın dünyanın en kö- kat'i bir teminat vermem kabil mi? Böyle kat'i bir teminat ve- rirsem sonra hayal inkisarı sizi büsbütün mahveder. Yalnız size Şunu temin edebilirim. Hakikati meydana çıkarmak için bir in- sanın elinden gelen her geyi ben tü adamlarından birile iş birliği ederek cinayet akşamı uydur- a bir tecavüz hâdisesi çıkardı ğını biliyorum. Bu onun kabahâ tidir. — Hattâ kendisini, noterin katli ile itham edenler için bu €en kuvvetli silâh oluyor. Fakat anç N Cevad ULUNAY sını pek güzel okudu. Fakat ben Serhad türküsünü -daha ziyade beğendim. Ona Türk tarihinin kahraman edâsını vermeği pek güzel bildi. 'Tebrik ederim, Sıra Safiye” Aylanındı. Değer W sanatkâr bir Hicaz kalender!e bir de Hicazdan: Gülşen - | - hüsnüne kimler va- riyor, | Kim ayâğın öperek yalvarıyor. Şarkısını harikulâde bir tavırla okudu. Bu eser musikimizin şar kr kısmında sayılılarındandıı fakat okuması gayet — güçtü: Safiye Ayla Rifat Beyin eserine bütün güzelliğini vermesini bil- di; mest olduk. Değerli ses artistimizi Necati Tokyayın keman taksimi takip eyledi. Necatl güphesiz ki — bir Ustaddır; o Segâh taksimi — gö- Filmemis, dinlenmemiş bir ha- rika İdi; ortada keman diye bir şey kalmamıştı; Necatl Tokyay kemana inkılâp eylemişti diyı biliriz. Taksimden gonra — Mustafa Çağların iki türküsünü — dinle- dik. Onun için söylenecek - si kalmadığı için yalnız onun is- mini tekrarla iktifa edeceğiz. Fikret Kutluğun kanun tak- Bİminden sonra saz eserleri |: ra edildi. Merhum Tanburi C' milin meşhur Mahür Peşrevi çalındı ve Tanburf Dürrü Tura- ——— —— Muhteşem Bir Konser kığlandı;. hakikaten Dürrü bu eserini oya gibi işlemişt Takdir ve tebrik ederim laz eserlerinden sonra dinle- diğimiz Mualla Yakarda büyük bey türlü ihtiyati tedbirlere ihtiyaç yoktur. Bunun doğrusu «Yok mu imanın senind'r!> kim akal- ni iddia ederse hem cahillik |bem de başsından büyük haltet- m'ş olur; zira güftenin leri «Pe iman, Bunların arasına «insaf> 1 sokmak ancak cehalet bocurga- di #le mümkün olabilir. Mualla Yakar, Ziya İrak şarkısını pek — güzel — oku- du. Türk musikisi çok değerli bir sanatkâr kazanmıştır. Teb- rik ederim. * Tertip heyeti bu —muhteşem faslı musikimizin bir büyük değe- rile bitirmeği düşünmüş — gibi Akile Artun tek okuyanların 80- nuncusunu teşkil ediyordu. Top rağı bol olsun üstad «Bimen» in Hicazkâr bir şarkısım o kadar güzel, © kadar tartılı okudu ki hayran olmamak kabil değildi. Arkadan eski şaheserlerden ve yine Hicazkâr makamından: Riyâsız çeşm - | - âhüyu severdim sarkısını okudu. Bu eser Akile Artunun sanat haddesinden - sü- zilldüğü zaman eski İstanbul, il koruları, üt mavisi sema- sı, çeşit renkli oynak denizile gözümüzün önünde canlandı Bütün bu güzellikleri 5ı mucizesile bize veren bi muganniyemizi yeniden bulmak- Beyin nn Mahür Saz semalsi çok al- Antalya İli B Müdürlüğünden 1 — Antal; gaatı 21399 lira 88 kuruş keşif nünden itibaren kapalı'zarf usulü ile eksiltmeye çıkarılmıştır. 2 — Eksiltme Antalya Bayındırlık Müdürlüğü 26/Nisan/949 salı günü saat 11 de yapılacaktır. 8 — Muvakkat teminat mikti 4 — Bu işe girecekler teklif mektuplarını eksiltme saatinden bir saat evveline kadar eksiltme Postada vaki olacak gecikmeler 5 — Isteklilerin 949 yılına aji meleri ve tatil günleri hariç eksiltme gününden üç gün evveline Kadar Bayındırlık Müdürlüğünden ehliyet vesikası ve bu gibi köp- TÜ işleri yaptıklarına dair vesika 6 — Bu hususta evrakı keşfiye ve müstenidatı Antalya Bayın- dirlik Müdürlüğünde görülebilir. İstanbul Beşinci Beyoğlunda, Büyük Paramikkapı Apartımanın son katında Bvyeni - yos Hacı Andereyuya, — 949/859 Gelntadej Hürtiyet zanıze , a| numarada —Anastas Evyeniyadise 5200 lira ve ayrıca Faiz ve Tcra masrafı borcunuzu ödemeniz hak- kında namınıza / çıkarılan / Ödeme gemri ikametgâhınızın — meçhüliye- © hasebile bulunmamanızdan dola-| yı bilâ teblig iade olunmuş — olup, İcra Yargıçlığınca bir gazete ile bir ay süre ile ilânen — tebligatına karar verilmiştir. Bu müddet zarfında — borcu ma Masraf ve kanuni faizle — birlikte #demeniz ve borcun tamamıma ve pekâlâ takdir edersiniz ki uydur ma bir tecavüz hâdisesi tertip etmekle bir cinayet işlemek ara sında aşılmaz uçurumlar var- darl.,ı — Melâhat... — Melâhat ha- mım... Tekrar rica ederim, sâ- kin olunuz. Sonra da doğrudan doğruya ona cevap vermiyerek dedi ki: — Size yalnız bir şey söyl bilirim: Ne sorgu hâkimi, ne de ben babanızda bir katil çehresi, bir katil tavrı, hareketi,, bir ka> til ifadesi göremiyoruz. Size bu nu hemen hemen Ümitlere düş- meniz için söylemiyorum. Fa - kat doğrusu bu olduğu için söy- lüyorum. Malüm ya, en büyük hakikatler ve en gizli sıtlar, çok defa küçücük intibalardan, te- girlerden doğar. — Beni bu. kadarcık - teselli ettiğiniz ve bende bir ümit şule- sİ uyandırdığınız için size teşel kür ederim Nihat bey. Şimdi siz den mesleğinize dair bir malü- mat istiyeceğim. Tabif yine ba- bamı alâkadar ettiği için bu ma lümata lüzum görüyorum. Gündoğmuş yolunun 127 artı yapılacak 2 artı 9.000 metre açıklığındaki Gündoğmuş köprüsü in- lera Memurluğundan ——— la bahtiyarız. ayındırlık 000 kim, sinde bedeli Üzerinden 31/mart/D49 gü- binasında arı 160500 liradır. Kkomisyonuna vermeleri lâzımdır, kabul edilmez. t Ticaret Odası vesikası ibraz et- ibraz etmeleri lâzımdır. — 5355 — da, Yeni Yolda 6 numaralı Kismet ya bir kasmına veyahut alacaklı - nin takibat icrası hakkında — bir itirazınız varsa yine bü — müddet içinde istida ile veya şifahen İcra dairesine bildirmeniz ve bildirme - diğiniz takdirde bu müddet içinde Yazan: Eski bir pehlivan 8 NİSAN 1940 —— RAMAZAN ee Tj Tefrika No. 46 120 okkalık Dalyan Kadri Pehlivanı da arka- daşları Vizeye götürmek kararını vermişlerdi Ortaya büyük bir. ödül kon- muğ ve her tarafa haber göndi rilerek tanınmış pehlivanlar dâ- vet edilmişti. Bu güreşe İstanbul pehlivan- larından da bir grup İştirâk et- miye karar vermiş ve Vizeye hareket edecek bir yelkenliye binmişlerdi. Bunların arasında Zamanm en kuvvetli baş pehli- vanlarından Dalyan namile ma- ruf Kadri pehlivan da bulunu- yordu. Bu kadri pehlivan aslen Gelibolulu olup bu civarda bü- yük göhret yapmıştır. Bolu, Ça- nakkale, Biga, Manisa, Bandır- ma gibi yerlerdeyenmedik peh- livan bırakmamıştı. Bir taraf- tan da Dalyan işlettiği için ha- H vakti yerinde idi. Yolu düş- tükçe de İstanbula gelir, bura da da tek tük güreşlere iştirâk ederdi. Dalyan Kadri zamanının en büyük baş pehlivanlarile de muhtelif güreşler yapmış ve da- ima iyi neticeler almıştı. Bir de- fasında Balta limanında Kava- soğlu ile tutuştuğu ve kendisi- 'ne tam dört saat dayandığı söy- lenir. Dalyan Kadri yüz yirmi ok- kadan daha aşağı olmıyan mu- azzam bir gövdeye sahipti. Göğ sü çok geniş, bilhassa pençeli kuvvetli idi. İnsanın bir yerini tuttu mu mutlaka çürütürdü. O- nunla güreş tutan bir pehliva- nın vücudü güreşten sonra mos mor kesilirdi. Güreşin pek inceliklerine vâ- kıf değildi. Fakat müthiş kuvve- ti ve tükenmez nefesi sayesin- de hemen her güreşinde galip — Bana kalırsa başa çık! dedi Hem ödül zengin... Hem de ore tada iyi pehlivan yok. Bir Dak yan Kadri var, Onu tanır mi- sın? Hayır, tanımıyorum. İri bir pehlivandır. amma, ır. Kolay yenerela, Baş ö- dülü do alırsın.., —i — Sen nerelisin? — Rumeliliyim. — Rumelinde iyi pehlivan çı- kar. Sakın ortaya çıkayım de- me.., Yazık olur. Ortaya ben çıkacağım. Kargımda seni göre- cek olursam nâzik vücudünün bir yerini incitirim. Herkes ahalarla gülü - yor, bu adamla alay ediyordu. Nihayet biri Kadriye işaret etti: Bu pehlivanı tanır mısın? Hayır... İşte Daly n Kadri budur, — Sultan Azizin baş pehliva- ni Kavasoğluna karşı dört saat güreş tuttu amma, kulak asma. Kavasoğlu hasta idi. Sen onu tutmıya bak, Bir el ensede ye- nersin! O kadar alay ettiler ki niha- yet Dalyan Kadri dayanamadı: — Sen bunlara bakma... Yol uzak... Kendilerine eğlence arar lar, Seni garip buldular, zekle- niyorlar. Sakın başa falan cıka- yım deme... Küçük orta iyidir. Bir keçi ile beş mecidiyesi var. Dalyan Kadrinin ihtarına rağ Ten öbür pehlivanlar bıkıp u« sanmadan bu garip muhacir pehi çıkardı. livanla alay edip Gdurdular. O hiç seş ki adı. İşte Dalyan Kadriyi de arka- — * “€S Gikarmı T öileea daşları Vize güreşine götürmek kararını vermişlerdi. Yelkenci de Dalyanın ahbabı idi. Bütün denizciler kendisini tanıyorlar- dı. İşte Vizeye gitmek üzere ha- reket ederlerken iskelede bir a- dam belirdi. Omuzundaki kısbet zenbilinden onun da bir pehli- van olduğu anlaşılıyordu. Yel- kenlidekilere sordu: — Vizeye mi gidiyorsunuz? — Evet! —Beni de alır mısımız? — Yok, Sen başka bir yelken li bul. Biz gidiyoruz. Dalyan Kadri de onu görmüş pkuyucu% Ormanları kur'-- manm çaresi yok Bandırmada —İnönü — caddesi Hacı Yusuf sokağında 20 No, da Salâhattin Gedik — imzasile aldığımıa bir. mektupta — şöyle deniliyor: 4«946 dan sonra, partiler ço» gaknga, gün geçmiyor ki Bils yük Millet Meclisinde purti kon z : > gi | Feleninde ve matbuat sütunlar — Güreşe mi gidiyorsun? di-| sanda orman dâvamı münakaşa ye sordu. edilmiş olmdsın, fakat bu mü- — Allah kısme tederse... — yakaşalar sonunda — ormanları. — Pekalâ öyle ise atla baka-| muzw Kurtarklacağına ihanmak h. Bunun üzerine o da yelkenli- ye atladı. Ve gemi biraz sonra hareket etti. Bu pehlivanı kimse tanımıyor du. Üzerinde muhacir elbisesi vardı. Kendi halinde bir adama benziyordu. Kadri - pehlivan sordu: — Ortaya mı çıkacaksın? — Bilmiyorum. Hele bir gide- lim de, y — Yoksa gözün başta mı? — Allah ne kısmet ederse. Bu yabancı pehlivanla diğer- leri de alâkadar oldular. Herke- so eğlence lâzımdı. Saatlerce yol alacaklardı. Ve başladılar adam cağızla alaya. zordur. Ben, 32 senelik ömrütü köylü arasında geçirmiş bir va 'tandaş sıfatile, orman işimi po- litika meselesi yapanlara haber vereyim ki artık köylü, orman sahaâsının azaldığımı ve nihayet 10 senelik ömrü kaldığımı, bu- günkü telâkkiye göre ormanla- rıh kurtahlmasının mümkün ol- madığını anlamıştır. Geçenlerde Balıkestr. D.P. Ül kongresinde nasılsa bir delege ormanını köy lüden değil, köylüyü ormandan Ixptarmak lâzım! demisti. Bu sözdeki samimiyet inkâr edile- mez. Urfa, Muş, Van, Pasin o- vaları milyonlarca köylüyü ge- çindirecek kadar geniş ve feyiz lidir. C.H.P., hiç olmazsa bunu 74 cü madde mucibince Mal bi Biri: yapsı ÖTT . bi bulunmassanız hapis ile tazyik e- B Bur Si a ühceğiiz Ve vaktıatar oEünUk ve Şile Belediyesinden yanda bulunursanız hapisle ceza |O Ç elediyemiz Santrahnda “mevent bir adet fan) l landınlacağınız. ve bu müdet zas| — LLRSERRANTCLAYTON —— SHUTTLE — VORTHŞ Marta 1o bulunmassanız cebri icraya devam| olunacağı ödeme emri tebliğ maka nana kalm olmak — Üzere — ilânen tebllg olunur, adli muayeneye, daha doğrusu hüviyetinin teşhisine sevkedil- miş. Bunun mahiyeti nedir? Bu nasıl bir muayenedir? — Bakınız Melâhat hanim. Bu çok enteresan bir mevzudur. Si ze izah etmemde benim için hiç bir mahzur yoktur amma korka rım ki bu izahat sonunda Üzüle- cek, daha fazla can sıkıntısina düşeceksiniz. Daha iyisi size bu malümatı ileride - vereyim. Ol- maz mı? —Sonra mı? Yâni her şey bittikten sonra?... O zaman bu malümat beni hiç ilgilendirmez. Öğrenirsem - gimdi - öğrenmeli.- yim, Ben babamın suçsuz ve ma sum olduğundan eminim ve ba- | bamı itham eden fenni usulle- | rin neye dayandığını - bilmek hakkımdır. sanıyorum, Merakınızı anlıyorum. Size şunu söyliyeyim ki, bu sahada bizde pek az kimse fenni usul- lerle meşgul olmuş, teşhis için kullanılan formüllerle meşgul olmuştur. Bir şahsın hüviyetini, Ayi veya fena adam olup olma- Komobil açık arttırması 10 gün 2 — Muhammen bedeli 5000. iradır, 3 — Buna ait şartna alınır, veya gönderilir, 4 — Arttırma 21/4, Şile belediyesinden uzatılmıştır, lira ve muvakkat teminatı 915, parasız - olarak 19 tarihine müsadif perşembe günü sa- at 14 de toplanacak dalmi encümen huzurile yapılacaktır, 5 — Taliplerin arttırmaya Elâzığ Cüz sâat evveline kadar muktazi teminatlarını belediyemiz veznesine am Hastahanesi girebilmeleri için — ihaleden — bir Baş Tabipliğinden Muhammen teminat Miktarı — bedeli Tutarı Cinst Kilo — Lira Kr, Lira Kr. Erkek Koyun eti 20000 1 86 2925 —00 Erimiş sadeyağ 4,500 6 —8u 1856 25 Meşe odunu karılmı e beraber. 200.000 B4 — B0 sı7 a 1 — Kurumumuzun 1949 yılı ihtiyacı için — yukarıda — gösterilen Üç kalem yiyecek ve yakacak maddeleri kapalı zarf üsüliyle — eksilte meye çıkarılmıştır. 2 — Eksiltme 21/4/949 parşembe günü saat 15 de hükümet ko« nağında ve Sağlık Müdürlüğünde yapılacaktır. 3 — İstekliler bu maddelere ait şartnameyi her gün — hastahane idaresine müracaatla — görebilirler, 4 — Taliplerin muayyen olan gün ve saatten bir saat evvel yee Ti belli koml: lmeleri —ilân olunur v ll Türk Parfümericiler Derneğinden dığını bedeni ”/ Üzerinde — incele- mek, sonra bunun neticesini ad- ye makamlarına vermek,.. Nüzik Bir mesele görünü- — Bizden bi rçok şeyleri giz- lemiyeceğimi sanırım ki anlamış sınızdır. — Evet, Sizden öğrenmek ir- tediğim şudur: Öğrendiğime gö- re babam hakkında tevkif mü- zekkeresi çıkar çıkmaz hemen (Devamı var) 414/949 tarihinde yapılacak genel kurulumuzda ekseriyet — olmaz dığından 12/4/949 sahı saat 10.80 da ikinci toplantısını 4. cü Vakıf Han 4. cü kat 83. nunlarada yapacağından sayın — üyelerin — gelme- lerini rica ederiz. GÜNDEM :1 — 1948 yıh yönetim kurulu raporu, 2 - 1948 yılı hesap raporu, 8 - 1948 yılı mürakıp raporu, 4 » Yönetim kurulu #eçimi, 6 » Mürakıp seçimi, 6 - Dilekler.

Bu sayıdan diğer sayfalar: