KONAK Kenar bir semtinde doğduğum şehria — Hayale gömülü, gerçeğe uzak —« Bütün havaslle şimdiki devrin Ruhuna yabancı eski bir sokak. * Karşımda selâmlık - harem yapdış .Oyma şehnişinli, çifte kapılı Bir bina daruyor, yılların yılı Süküta çalarmış gibi çın; * «Ya Hafızy levhası sallanan çatı Tutuyor altında asırlık katı. Bir lühza düşündüm, geçmiş hayat Boyunca nasıldı bu virân konak? * Hülyalar içinde oturdum taşa, * Basmıştım bir anda yüzlerce yaşa, Gerindi önümde kalpaklı paşa, Kulıcı belinde, bıyıkları ak! Yeter oydun o, mermeri, Göz yaşların neyi arar? Giden gelmez artık geri Derin' pınar, serin pınar Benim gibi derdin mi var,. Sorma artık her yolcuya Nerde kaldı nazlı yar. Hasretini duya, duya, Ağla pınar, çağla pınan, Dertli olan derman arar.r * DERT YANIŞ Bu sevdaya düşeli ben, Aşka şilr yazar oldum, Hiç yuvamdan çıkmaz ikea, Şimdi dağ taş gezer oldum. * Kimse bilmez hiç serimi, Hasret yakar her yerimi Acı tatlı günlerimi, Sıra sıra dizer oldum. * O.yar benden kaçar imiş, Bıktık artık bıktık dermiş, Başkasına gönül vermiş, Gayri ondan bezer oldum. * Ben o yara küstüğümde, Son sözümü kestiğimde, Garip başım yastığımda, Sükun yerim kazar oldum. * Yıllar iace uzun yıllar, Gülmüyor ki her sarılan Aka aka bir göl olan, Göz yaşımda yüzer oldum. HÜSEYİN ÇOLAK (Ankara) * GEÇTİ ARTIK Yere serdi yaprağını sarı gül, Kuşlar bile terketti bu di Geçti artık özlesen de ey gönül! Bulamazsın kaybettiğin baharı, * Bir, gül için hebâ oldu bir mevsim, Sona erdi hülyalara yolculuk, <Anne!» diye haykıracak bir çocuk Aylar sonra kucağında sevgilim © NEÖDET AKYÜZ VE SONRA Sabah güneşliydi le ilk gür Öftüşürken kuşlar geldik diz diz; Nazlı gölgesinde yeşit söğüdün Merakla dert yandık birbirimize. Erken erken güneş suyu öperken, Zambaklar açılıp bize gülerken..ç * Büyülü gözlerin beni okşuyor. İçli bir maziyi seyre daldıkça. Riyakâr aşıklar mekik dol Akşamları evde yalnız kaldıkça, Şarkılar dinlerken gerçeği düşün Tadı mi olurmuş bensiz gülüşün? .x ÖMER * Bekâr odası, uyku ve hâtırala Uyumak isterim bazı akşamlar Ölüm kadar rahat bir uyku ile Derin derin, horul horul uyumak, Bir türlü olmaz bu. Söndürünce elektrik lâmbamı, Bir kaç kitap, bir mangal, Bir yataklık bekâr oda: Doldurmaya başlar en sevdiklerimr Görmeyi pek fazla özlediklerim. Çocukken mile oynayıp boynuna sarıldı AlE alta, uet öste yavarlandığım e varlandığım Mektep arkadaşlarım, Birer birer geçer bekâr odamdan. ş iminin yüzü solgun, kimi neşeli Kimi arar gibi eski günleri İBRAHİM GÜZEKEN * İnanmıyorsun fakat inanacaksın İnanmıyorsun Ulaşacağına hakikat Hakikata inanmı * Dostun yok, düşmana kanmı İstikbaline aldanmıyorsun Her hakikati görüyor fakat İnandığına İnanmıyorsun * Bu gün değilse bile yarın Silinecek hatıraların İnanmiyorsi orsun. orsun #NABIB GÖKÇÖL * DERTLİ PINAR GÜNGÖR ŞAHİNÖCER (Adana) ARUK BENEKLİTAŞ Sihirbaz Madam W,. in — pansiyonunda ömrünün kalan yıllarını gençliğinin tatlı hayallerile geçiren sempatik bir Alman'la tanıştım. Van Haflin ismini taşıyan bu 'zat; 50 yaşıarın da sözü sohbeti yerinde olsp yece de 10 libre garap içebümekle ifti. har ederdi... Pansiyonun altıncaki bâra ve zaman insem, onu dalma, tezgühin önünde tabureye — otur- muş içer görürdüm. Bu kadar içkiye paraşı nereden bulduğunu merak — eder dururdüm, Daha da merak edecektim. Aşağı| daki hikâyeyi anlattı da meraktan| | kurtuldum, Yine bir akşamdı.. Biz — yine barda içiyorduk, İçki sona — erince Van ilk defa olarak aperatifin parasır — öğememe müsaade — etti. Her zamanki gibi kolkola merdi- venlerden odalarımıza çıkarken: < — Azizim! — dedi. B1 akşam| sana gençliğimin bir hikâyesini an datacağım. Bu vesileyle benim bu- kadar para — harcayabilmemdeki Bırrı da öğreneceksin.> — Balkonda- ki sezlonglarımıza — uzandık. Önü- müze serili, yakamoz'larla yer yer pıriltii. — Akdeniz'i — serediyoruz. Van Haflin garabın — boğuklaştırdı Bi nce sesile anlatmağa başladı: € — 1928 senesi bitiminde Lon- drada milliyeti meçhul bir profe) sörün — hususl kâtibi - olmuştum, Bir gün bu Glim ilmi araştırmalar yapmak ve zengin böcek koleksi yonunu daha da çoğaltmak — içini Hindistana bir sefer yapacağımızı haber verdi. Lüzumlu — eşyayı te-) darik ettik. Altı ay sonra vapura Binip baharda Hindistana vasıl ol- dük. Vahşi ormanlar İçerisine gir- dik, bir çok güçlüklerle kargılaş- tık. Yaz ortalarına doğrü koleysi- yonumuza kattığımız böcek sayısı gittikçe artıyordu. Sing—Sü adlı bir kabilenin İngilizceyi Iyi bilen, az çok medeni kabile relsinin misa firiydik. ğucu bil günü, alinde yağan — yağmur- onra; O ağaç, toprak ve yo sun kokan hava kalübeme kadar ge liyor an be an hücrelerime kadar doluyordu.. Yağmurun hemen aka- binde profesör yanına Tu-ang'ı a- larak böcek avına çıkmıştı, Ben de Cim adını * verdiğim maymu- numla oğnuyor ve profesörün dön mesini — bekliyordum. Biraz sonral kulübeme koşarak gelen reis'in kü çük oğlu kendisini takip etmemi söyledi, Takip ettim. Reis'in kulü besine koşuyorduk, Kulübenin ka- pısından, işeriye alt katta — evvelce: görmediğim bir odaya girdik, Oda karma karışık bir çok eşya, rafa dizilmiş, Üzeri yazılı kumkumalar ve kuruti Jmuş - timsah, kaplan ka falariyle doluydu. Kenarda asılı bir kazevenin içinden uzanmış yılan baş | ları bastcn gibi, kıvrık ve hareket siz, rels'e bakıyarlardı. Rels oda - indeki kamışlar — arasina yerleşliriln'iş —Sonradan kurütul- muş fil gözü * olduğünu — öğreridi gim —- yuvarlak, net*bir 'cisme ca- bit göz'erler bakıyordu. Bütün — vi cudü kaslaşmış — gibiydi. — İçeriye gizdiğin İzi gezince başını çev'imc den: — Van Haflin dedi ,arkada- nın - Köş şınız yroferör büyük bir tehlikeye | Mmaruz, Oru ancak siz kurtarabilir niz. >üyük bir kaplanın taarru- Zuna uğradı. Kaplanı biz öldüreme yiz; Zira, sihrimiz bozulur, Çabuk mabede doğru, silâhınızı alıp koşu nuz. Karşılaşacağınız vaziyete gö- re hareket edersiniz. Haydi zaman kaybetmeyin! Beynim uğuldamağa başladı. Et rafımı görmeden kulübeme koştum. Silâhımı kaparak — mabete doğru yoluma aynl hızla devam - ettim. Epey müddet hiç bir tehlikeli hal le Katşlaşmadım. Yalnız — mabedi döner — dönmet feci * manzarayla karşılaştım. İleride — korkünç - bir kaplan vardı ve hemen önünde pro fesör hareketsiz — yatıyordu, Hay- vanın — kargısında Tu-ang — bütün vücudu takallüs etmiş bir — halde dürüyor ve bakışlarile - kaplanı a- deta donduruyordu... Bu — vaziyeti seyre daha fazla tahammül edeme dim “Tüfeğimi omuzladım. ve kap- Janın ağzını — nişanlıyarak — tetiğe bastım. Bir an gözlerimle — önüm deki manzara arası man kalkınca, kaplanın yerde yat tığını ve Tu-ang'in profesöre k. tuğunu gördüm. — Tüfeği — fırlatıp ben de ona Katıldım. Çok — gükür profesör yaşıyordu. Yalnız baygın h. Kılavıza — sırtima yüklemesini dolduran du söyledim v ni pkabileye doğ ruldum, Reisle bir kaç yerli karşı dan bana doğru koşuyorlardı. Be raber ralıyı biraz / evvel terk- ettiğim odaya dik, Reis ha- zarladığı bir takım renkli ilâçlarla yaraları temizleyip sardı. Bu hâ- diseyle sihirbaz relsin — hakikaten ormanın bütün lerine hâkim olduğunu bizzi örmüş oldum, Relste hayvanlara bile — emre bir kuv 'et ng'ın durduttuğunu da Ka elediğim fil gözü de fevkâlâde bir değil # onun — bin eneli k 1 ve babadan oği On beş günlük İyi bir tedavidı onra profesör iyileşti. Bu hâdi: 1 sağ salim benim kurtardı ma İmanarak, her sene bana bol 01 yeten Para — gönderirdi. Bugün ldığım bir mektup; bu melek ka- dar temiz profesörün Allahın rah B kavuştuğunu. bildiriyor Hikâyeyi bitiren Van Haflin ih- tiyarların o çocuklara has — jentle rile ağlıyor... ağlıyordu. Vustafa Kemal Açıkalın cuttu. Kaplanı Tu-| Ankara canavarının mürafaası Sabri Polat'ın avukatları mahkümiyet kararının bozulmasını istediler Ankara: 20 (Hususi) — Arka- daşı Sarraf Avnl Altını, tabanca kurşunu ile ensesinden — öldürmek kasdi ile vurarak yaralıyan, Anka ra Canavarının da kendisi olduğu hakkında etrafta güpheler uyandı ran ve gehrimiz Ağırceza mahke - mesince 20 sene ağır hapse mah- küm olan Sabri Polat, bu karara| dliraz etmiy ve dosya Yargıtay Birinci Ceza Dalresine gönderilmiş u. Dün sabah Yargıtay Birinci Ce- za Dairesinde başlıyan duruşmada, arraf Avni de, dinleyiciler arasın eet da bulunuyordu, Sabri Polatın ve- killeri avukat Asım Ruacanla Mu- zaffer Gökçerdi, İlk olarak savcı- |j dğın iddlanamesi okundu. Bundan Yonra Yargıtay Bagsavcı Yardımc m, mahkeme kararının tasdik eğil mesini istedi . Avukat Muzaffer Gökçer, hadi- senin kasa bir bilânçosunu yaptık- tan sonra mülekkilinin hiç bir kas- di olmadığı halde bir kaza eseri arkadaşı Avniyi yaraladığını, orta da paraya tama edilecek bir du - Tüm bulunmadığını anlattı, Sabri | |, başmak bİr Kimse olduğunu, mah Bülüi, S sikmiler yolerte | Kareakı Yörarm Üyirien ” bezii rafından Gövüldüğünü ve buna bir| gazetelerde Tbrahiin AKöğlu ve Na gedikli çavuşun da gahlâ olduğunu| zirenin katili Sabri Polat - olduğu- Kaydktii. #arraf Avtinin iadesin ha dali çıkan Haberlerin ve ehrat- do sik sık tezadlara düştüğünü de| taki dedikoduların — tesiri — altında söylediği sırada Avni Altın, sinirli| kaldığını ,birbirini tutmiyan. bilir- bir halde sandalyesinden — Kalktı, (kişi ve tabib raporları” karşısında kapıya doğru hızla giderken, Baş-| ileri sürülen tevsil tahkikat taleb kana hitaben kendisinin yalancı ol| Jerini dikkate almadığını Sabri Po madığını- söyledi ve aslonu Cerk-| Jatın paraya tamaan arkadaşını öl siti -Avukat devamla, tevsil tahki-| dürmeğe — teşebbüs ettiğini kabul hat için yaptıkları müteaddid ta-| etmesine - de akıl erdiremediğini leblerin mehkamece. - reddedildiğini İ söyledi ve kararın Bozulmamını 1s- söyledi ve mahkümiyet Kararının| tedi bozulmasını istedi . Duruşma. karar için başka bir Asım Ruacan da müekkilinin ak! güne bırakıldı. Hai Tramvâya atlâmak stiyen çocuğun âkibeti Dün Saat 1620 de Tibbı Adli ö- hünden Sultanahmede çıkmakta 0- dan Topkapı-Bahçekapı — tramvayı hâ atlamak isyyen 12 yaşında Ö- Mer Vâran —adında bir çocuk mu Vazenesini kaybederek düşmüş — ve Ağır surette yaralanmıştır . Yara- h Esnaf hastahanesine kaldırılmış- bır. 'abri Polat'ın avukatı Muzaf fer Gökçer, Murafaada konu- şurken (Foto Yeni Sabah — Ankara) | D. Demiryolları ilânları ' Yükleme ve Boşaltma İşi D.D. Yolları Adana işleime Komisyonundan de istenilen diğer belgelerini ayni gün saat 15 şe kadar komisyona ver- meleri, in edil- tarifi ger 5 — Postada vukubulacak gecikmeler kabul olunmaz, — (3083) * 100 Grup yolcu vagonu çelik akümülâtörü alınacak Devlet Demiryolları Merkez 9 uncu Kom, Başkanlığından 'nu çelik akümülâtörünün satın alınması 1 — 100 Grup yolcu vi (kapalı zarf) usulü ile eksiltmi Kkonulmuştur. 2 — Malzemenli at teminatı 12: — Şartnamele veznelerinde satılmaktadır. 4 — Eksiltme Ankarada |: lanan Merkez 9 uncu Satınalma Komisyonunca 4/5/949 çarşamba gü saat 15 de yapılacağından isteklilerin teklifi vesikalarını ayni günde nihayet di gi muhammen bedeli 220000 (iki yüz yir bin) ve mu 0 Çonikibin iki yüz ellli) liradır, 500 kuruş mukabilinde Ankara ve Haydarpaşa binasındaki Malzeme dairesinde top- ü riyle kanunun tayin etti /mat 14 e kadar makb n Komisyon Başkanlığına vermeleri (veya muayyen — vakitten takabilinde 'cek tarzda iadeli teahhütlü olarak posta ile gönedrmeleri,) ğ 200 Ton Karpit Alınacak Devlet Demiryolları Merkez 9 uncu Komisyon Başkanlığından 2 — Malzemenin muhâmmen bedeli 120000 (yüz yirmi b nu kkat teminatı 7250 (yedi bin iki yüz elli) liradır — Şartnameler 0 kuruş mukabilinde Ankara ve Haydarpaya inde satılmaktadı 4 — Eksiltme Ankarada İdare binasındaki Malzeme dairesinde top- lanan Merkez 9 uncu Satınalma Komlsyonunca 4/4/049 pazartesi günü sat 15.30 da yapılac lerin teklifleriyle kanunun tayin et tiği vesikalarını aynı günde nihayet saat 14.30 za kadar makbuz muka- bilinde adı geçen Komisyon Başkanlığına vermeleri (veya muayyen va önı cek tarzda jJadeli teahhütlü olarak posta ile gönder- ) (3354) Gazeteciler Ce miz tarafından tesbit edilen üç ayrı görünüş... miyeti Balosu ıı Evvelki gece Taksim Beledi ye gazinosunda verilen İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Balosunda husust foto muhabirl- Bir Geç Vakit... — Naci Kalmukoğluna — Gözleri: dınlığı çarpan pencereler gitmi yordu. O gece yollar ıslaktı. Yağ Murdan sonra gökte buğulu bir örtü halinde ince bulutlar asılı kalmıştı. Aralarında tek tek yıl- dızlar / parlıyordu. — Altlarından geçerken başlarına sürünen yap raklar, yağmurdan sakladıkları damlacıkları onların ateşli baş- larına döküyordu. Dünyada ken- dilerinden başka hiç bir canlı mahlük yok gibi idi, Nihal için- den: «Yalnız bülbüller!» demiş- ti. Bülbüllerin şakıdığı bahçe yo- lunun sonu, birbirlerinden hiç ay rılmıyacakları kendi hayatlarının cennetine gidiyor gibi idi. in önünden, şafak ay Nihal, tekrarlandıkça, göğsü- nün içine dağılmış nar taneleri ateşile dolan hâtıraları yeniden y ak, divana' uzandı. Karşı- sındaki sehpada, günlerdenberi bir fırça değdirmediği bir tuval- duruyordu. Komşusunun köyden gelen genç hizmetçisinin portre- sini yapıyordu. Kızın yüzünde yaşama gücü dolu bir - tazelik, gözlerinde- hasretli bir- bakış, du daklarında yarım bir gülümseme wardı. Tablo belki böylece kalı caktı artık. Yüreğinde ne bir sanat Ürpertisi, ne bir arzu, ne 'de çalışmak isteği kalmıştı. Var- hığının üzerinde - çağlıyan, —onu yaşatan, ileriye doğru koşturan heyecanı, yolunu sevdiği adama çevirmişti. Her şey onun dudak ları, her şey onün Seği, her şey onun okşıyan, seven - elleri idi. Gerisi yoktu. Tablosuna bir kere daha bak- tı. Bu resimde eksik bir şey var- dı. Acaba ne idi? O kadı masına rağmen bu eksikliği bu lamadı. Çünkü aklı, yağmurlu ge cenin fırtına adamında idi. Göz- lerini kapayınca, hayali daha us talıkla işliyordu. Gülümsiyerek içini çekti. Gözlerini kapadı. Kapının üstündeki — çıngırak, küçük, berrak bir kahkaha ata- rak öttü. Nihalin gözleri açıldı Gelen o idi. Elinde paketler, se- petler vardı. «Bana hediyeler ge tirmiş!» Bir sevinç ürpertisi bü- tün vücudünü dolaştı. ara- Erkek, paketleri masa — Üüzeri- ne birakarak: <Geldim! — dedi. Sensiz yaşamayı göze alamıyaca- ğim. Her geyi göze aldım. Nihal, konuşamıyordu. Gözle- rine sıcak bir buğu yükselmiş, boğazını bir sevinç hıçkırığı tıka mıştı. Beraberce paketleri aç lar. Dar dipli, geniş ağızlı top- rak çanakta ayran kokan taze tereyağı dolu İdi. Kahve rengi gevrek dalların örgüsünden kiraz lar görünen bir başka sepet. Ve bir başka sepet dolusu kızıl, par lak erikler. Nihalin — yüreğinden — Allaha yükselen gükrediş duaları taşar ken; gözleri açıldı. Studyonun geniş camlarındı buğulu bir sabah güneşi akıyor du, Sevdiği erkek yoktu. Etrafı na bakınarak, dar dipli, geniş ğızlı tereyağ — çanağını, erik v kiraz sepetlerini aradı. Rüya imiş!... Rüya! Diye içini çekti. Divanın ü: tünde gerinerek yarı — doğruldu Gözlerine köylü kızı rtresi çarptı ve ne zamandanberi unut tuğu kasırga yüreğini sarstı. Du daklarının arasına bir sigara i liştirerek, ateşledi. Bir kaç derin olukla, ciğerlerine kadar dum' ni çekti. Yerinden fırlıyarak, ya | rım tüvalinin başına geçti. Ken dini kaybetmişti. Artık boyalar fırçalar ve resimden — başka bir| görmüyor, bütün vücudünde nabız gibi çarpan heyecanından başka hiç bir duymuyordu., n Akşama doğru, paletini yere at tı. Fırçalarını büyük — yeşil çini İna müsaade edeceğimi YAZAN: Cahil Uçuk vazoya bıraktı. Divana uzandığı vakit, derin, uçsuz bir boşluk i- çinde idi. Varlığındaki bütün kuv veti, karşısındaki resme vermişti. Kıpırdamıya, bir sigara yakmıya bile hali kalmamıştı. Fakat tüval deki köylü kız, bir kolunda erik, kiraz sepetleri, öbür kolile koltu- ğuna sıkıştırdığı toprak çanak- la, yarımlıktan eksiksiz bir bü- tünlüğe Sevdiği erkek geldiğinde, o hâlâ divanda yatıyordu. Kendl: len genç adama gülüm: avuşmuştu. ne di: — Bugün bir posayım — sevgi- lim... Bütün özümü şu resme verdim. Elile karşıdaki tüvali gösteri- yordu. — Kizın koltüğandaki çanak ve kolundaki sepetler nedir- bili- yor msun? Erkek, onun yumuşak, — sıtak bir heyecanla” anlattığı rüyayı dinlerken; boyaları kürümamiş reşme bakıyordu. Nihâl susunca, hiç bir şey söylemedi. Dönerek onu kolları arasına aldı — Bugün ne kadar güzelsin yavrucuğum... Erişilmez bir baş ka dünyaya hit gibisin... Nihal, kalbinde bir burkuluşla onun kollarından sıyrılarak, bir ara yaktı. Resme bakıyordu. Köylü kızını bütün — mânalarile hayatın faniliğinden almış, öl- mezliklerin sonsuzluğuna arma- ğan etmişti. Yüreğinin temposun kunluğu vardı. Dönerek erkeğe sordu: — Bu resim seni alâkadar et- medi mi? Renkler, ışıklar ve ha- yat dolu bir tüval bu! Sigarasından bir kaç derin s0- luk çekerek, cevap bekledi. Erkeğin omuzları hafifce yu: karı kalkarak, düştü. Bir tek ke- lime dudaklarından döküldü: — Anlamam ki!... Nihalin yüreğindeki ateş, dürücü, buzlu bir dalga çarptı. mı Ortalığa gölgeler çökerken; stüdyodan çıktılar. — Ne kadar solgunsun güze- lim... Hemen bir taksiye atlıya- rak, yemeğe gidelim. Bu kadar çalışmakla kendine yazık ediyor- sun, Zaten alıcısı, anlıyanı az bir meslek seçmekle hatâ etmiş sin. Kendini bu yolda harcama- nma yavrucuğum. Nihalin yüzünde donuk bir gü- lümseme belirdi: — Ozanoğlunun resim sergisi- Gölgeli yola saptılar. Kıyıdaki İ taftanlar parıl parıl ıslaktı. hi Agağıda cins, mev menk ülkiyeti 19/85, idetle açık arttırmaya çıka! Isteklilerin 4/4/049 tarihine bahi (yüzde 7,5) muvakkat te müdürlüğ toplu — komlsyo Cinsi — Mevki'l Mikdarı Arsa — Çarşı civa: 6. Te dönn kağı, Fakat bugün bir şey yeme- diğini söylüyordun... Yemeğe git seki... Nihalin her zamanki sıcak se. Bi, buzlu idi: — Açlık hissetmiyorum! Yürüdüler. Açık kapıdaki «ser« gi> yazılı levha kaldırılmıştı. — Bak sergi kapanmış!... Nihal, onu işitmek istemedi Alçak dallardan korunmak için başanı eğerek, bahçeye daldı. Kumlu yol; dönerek, kenarları na yeşil yapraklar dolalı yüksele bir merdiven başında bitiyordu. Mermer basamakları uçar gibi çıkt. En büyük çağırışın sesini yüreğinde duyuyordu. Bu, dünya nın fâni akışına ebedi damlacık- lar bırakanlara düyülan. bir. ge$ Geniş salonda neler yoktu! Ta' rih uyanmıştı. - Gölgeli Cennet bahçelerinden geçen - yollar uza- yıp gidiyordu. Kanatları kanlı kekliklerin serilip ölüme bakışe larındaki canlılık, Nihalin gözle» rine yaş, yüreğine deli vuruşlar veriyordu. Varlığına bir kudur- muş sel çağlıyor, kendisini çağı- Tah sesler düyüyordu. ” Yakdizli bir çerçevedeki üstü sırmalı ma- vi atlası okşamak — istedi. . Çini vazodaki manulyaların kosuları- m düyar gibi oldu. , Mimozalar- 'dan bir deste koparıp, ürpermiş saçlarına takmak arzusu - içini Yaktı. Çok eski Türk büyükleri- nin önünde baş eğdi. Kırmızı ki Yemitleri örten, saçakları aşan mavi parıltılı kardan kopan 80- ğuk, yanan yüzüne - çarptı. Dal gaların vahşi haykırışlarını işit- ti. Reçine kokularını emerek sav rulan rüzgârın çamlarda uyandır dığı fısıltılar kulaklarını okşadı: Sergiden ayrıldığı vakit sar- hoştu. Sokağın köşesinde kendi- sini bekliyen erkeği görünce,.bir den şaşırdı. Onu hiç tanımamış |gibi, kendisine uzak buldu. | Erkek, koşarak geldi — Yemeğe gidiyoruz değil mi Nihal? | — Nihal, cidâi, ağır bir. tovirle bir an sustu. Derin 'bir soluk al- di — Ben, eve döneceğim. Erkek, şaşkın ona baktı. Ara- larındaki bağın kopmuş, o nâdi de sıcaklığın soğumuş olduğunu anladı. Ürkek bir sesle: — Seni bu geç vakitte yalma hbırakamam... Nihal, gülümsiyerek elini uza tas — Vakit henüz geç — değil!... Yol yakınken dönebilirim. Sonra kendirai hiç de yalnız hlasetmiyo- rum, Dedi, Erkeği perişan bir hal- de köşebaşında bırakarak, stüd- yosuna doğru koşarken, düşünü yor, gülümsiyerek mırıldanıyor- dü: — Ozanoğlu benim köylü kızıs mi görmeli. düt ve evsatı sairesi yazılı gayri tarihinden itibaren onbeş gün 'ma baş vür 8/1/919 Muhamın 75 muvakkat bedeli tominat miktarı ; Lira - Kurüş Sağ tarafı Hazineye ait Tümen bahçesi, arkası Sür a1 Hükümet caddesi, ol tarahı Belediyo arsadı eyya Samanlığı, Cebhe-