DEN | ŞULTAN HAMSDAN| KABUSLARIMCIR Uşağın biraktığı isli Tâmbanın fitilinde kör bir karartı . titreşiyordu Tefrika No. 30 — Altınıza tesadüf eden bir G oda var mı? — Var. — Pencerelerinde demir par- makhk? — Üç pencerede de! Beş on saniye kadar sustular, Kicanti Skalyeri: «tamaml» de- di: — Yağmur borusunun na tesadüf eden pencere pa maklığına çıktı. ni- — Kalın bo e etti. Haydi telâş etmeyiniz ve arka daşların yanına dönünüz, 'a ne olduğunu gö- erde tam emniyet- ış ve bir şeyden rürsünüz! te bulunuyorn güphe etmiyormuş gibi yüksek sesle konuşunuz. Güldü: «Oda ortasında elleri- nizi pantalonunuzun - ceplerine sokarak arkadaşlara ateşin bir nutük iradetmiye — başlarsanız Çok isabet edersiniz!> dedi. — Tıpla camilerdeki vaizleri- niz gibi uzun, şiddetli ve heye- canlı! — Lâtife mi ediyorsunuz? — Lâtifeden hoşlanmadığımı bilirsiniz. Herif bütün dikkatini menin ateşli sözlerine vermeli!.. — Odadakiler bir şey hisset- miyecekler. Öyle lâzim! Aralık kapıdan, hararetli ko muşma sesleri geliyordu. Ali Su- Mvi: «hemen vatan ve millet mevzuu üzerine bir hitabede bu Tanacağını> söyliyerek aralık kapıya yürüdü. Öteki, döşeme- ler üzerine yatmıştı. Mağara ko Vvuğu gibi kararan pencerelera foğra sürünmiye başladı. Pence- Te önüne gelince, yavaşça başı- ni kaldırmıştı. Yüreği hızla çarp tı: İnsan karartısı orada! Sultan Hamidin hafiyeleri ta rafından izleri keşfedildiğine ar tık şüphesi kalmamıştı. Takip ediliyorlardı. Herif, bir öncü ise çok geçmeden yalının basılaca- ğını ve hepsinin bir arada yaka- Janarak gece yarısı Yıldız sara- yı bodrumlarına doldurulacak- İarın> düşünerek titredi: Her geyin bir anda mahvolup gitti- ğini göreceklerdi! Misafirler gelirken, girdiği kapıdan üstteki odaya, oradan da divanhaneye çıkmıştı. Karan lhik merdivenlerden taşlığa indi. Uğağın duvar kenarına bıraktı- &i küçük isli lâmbanın kısık fi- tilinde kör bir karartı titregiyor du. İki kanatlı sokak kapısının demir kollarının ardından vurul duğunu farketmişti. Sakın, o kadar itimad ettikleri takunya- b uşak da hafiye olmasın?... Sıska yüzlü Alinin taşlığa a- Çılan oda kapısı da Bimisiki ka- pal idi. Ayaklarının ucuna ba- Barak ilerledi: Kıpırtı yok! Anahtar deliğine gözünü uy Gdürunca sarsıldı; Şevk de Yok- tül Tokmaği çevirerek birden 1- geriye daldı: — Ali efendi, —i —AH efendi! Oğlum? Cevap bile veren olmamıştı. Bir kibrit çakınca, köşedeki ke- revet üzerine Berilen yatağın bomboş — olduğunu — gördü; «Yaa...» diye başını salladı, De mek tam bir enikast karşısında Adiler?! BSerbestçe gezip dolaştığı bir €evin oda kapısından mükemmel dinlemek varken, bahçe duvarı Neredesiniz ——— Yazan: BEHÇET SEFA Kalbinin üstünde sanki ağır Bür yük vardı. Melâhatin baba- a hakkında içine çok fena çey- ller doğuyordu. Hatice Didar ka Gdin bir geyler söylemişti: Elli- kine doğru erkekler bir genç ka dının güzel gözleri uğuruna en Büyük — çılgınlıkları yapabilir. - her... demişti. Her'gey Ali Şerefin aleyhine Yâi. Faclamın işlendiği pazartesin 'den ayni haftanın cümartesi gü nüne kadar her hâdiseyi, her in €elemeyi açıklıyan raporunu ha Yirladı. Bu rapor, kendi kendi- 'e doğan aşkın yine kendi elile İmzalanmış bir idam raporu idi. İÇünkü bu rapor noterin katili İkim olabileceğini belirttiği gibi bur hutusta Melâhatin babasının türüm — ortaklığını da apaçık İmeydana çıkarıyordu. Böylece Melâhatle aralarında derin bir uçurum açılmış olacaktı. Nihat kendisi de farkında olmadan bir takım hülyalara dalmış, hat $A bir gün bu kızı babasından İetemeyi bile tasarlamıştı. Fa- Kat babasının felâketini hazırlı. yan, ödu mahküm ettiren bir a- İKBAL KALFANIN ma tırmanarak toplantı odası- mı gözlemiye çalışmanın mâna- sızlığını düşünerek fikri bir dü- ha karıştı: Sebep? Bir an Için güzel Nelli ile Takunyalı sıska frasında gizli bir münasebet ihtimali de beyninde gimşeklen- memiş değildi! Ayaklarının uçlarına hasarak taşlığı geçti. Merdiven altından bahçe kapısı ardına gelince ir- pi açıktı! Yüzüne serin bir mayıs gecesi esintisi çarpmıştı. Mavi, yıldızh gecede kapkara öbeklenen ağaçların — hışırtısını dinledi. İlkin başını uzatmıştı Kapı yanında duvara yapışan dimdik ve hareketsiz bir Insan gölge Az daha haykıracaktı. Gölge- nin yavaşça — kıpırdadığını gör- dü: Takunyalı Ali idi. Usulla sokularak: «Aman çıkmayı - niz!> diye fısıldadı: — Pencerenin parmaklıkları Üstünde bir yabancı var. — Ne zamandanberi? — Belki yarım saattenberi, bahçe duvarını aşarak — geldi. Belki şu aralık çoğaldığı söyle- nen hırsızlardan biridir! — Arkadaşları var mi det- sin? — Zannetmem, çünkü hisset- tirmeden dışarı çıkıp bahçe du- yarının meydana rastlıyan tara fını gözden geçirdim. — Senin silâhın var mı? — Yok, yalnız ekmek bıçağı- zi almıştım, Buradan bir yere ayrılma ve ben çığırmadıkça yerinden kı- pırdama, Birbirlerinin - kulağına eğile- rek fısıldıyorlardı. Hoca cübbe- li, davul sarıklı adam, sırtındaki cübbeyi ve başındaki sarıklı fe- İ çıkararak eşiğin iç tarafına koymuştu. Koltuğunun altından beyaz bir şey çıkardı. Sucuklaş tırılan çocuk kolu büyüklüğün- de bir kum torbası idi. Duvara yapışarak ilerledi. Herif orada, tam başının üs- tünde idi, Ali Suavi efendinin tahmin ettiği gibi, pencereler- den yağmur borusunun yanında kinin demir parmaklığı üzerine basıyordu. Bir adım geriliyerek elindeki kum sopasını iki elile birden kaldırarak bütün kuvve- 'tile boş bulunan dalgın hafiye- 'nin bacaklarına indirdi, Paçavra çuvalı gibi önüne düşmüştü. Başına bir darbe in- dirdi. -Bir daha; hırıldıyarak kendinden geçmişti. Ayakların- dan tutup takunyalı Alinin bu- lunduğu küçük kapıya doğru #ürüklemiye başladı. Öteki ko- #up küçük lâmbayı getirmişti! Kendinden geçen yarı ölü ada- mı taşlığa çektiler: Cins tazıla- a benziyen ince üzun yapısı vardı, Giyimi fena değildi. İnli- yerek kapırdamıştı. Kleanti Skal yeri üstünü Aaramıya başladı. Belinde küçük bir royelver, iki ağızlı tivri bir kama, iç cebinde de siyah kaplı bir defter bul- muştu. Defteri açınca, gözleri Parladı: Hüviyet varakası! Meturini - hafiyeden Ahmet Hamdi efendi diye yazılı olan kâğıdin kocaman mührünü gü- lümsiyerek okudu ve uşağa dön di — Ali efendi kömürlüğünüz ne tarafta? — Şuracıkta, — Rıhtım üzerinde mi? — Hayır, Şurada arkada. Mer diven altından gidilir. (Devanu var) Tefrika No. 27 damla Melâhatin evlenmiye ra- zi olacağını akıl ve mantık ka- bul edemezdi. Hattâ kabul etse bile kendisi bir katilin kızı ile evlenebilir miydi? Bu raporu bir an önce ver- mek için acele ediyordu. Bu a- celesi vazife icabı olduğu kadar tahkikatı da üstünden atmak ar zusundan ileri - geliyordu. Bir kere rapor verildi mi iş savcılı- Za intikal edecek, mesele ile ad liye meşgul olmıya- başlıyacak, sanık hakkındaki delilleri adli- ye topliyacak, suçlü — suçunu ya inkâr edecek, yahut itiraf edecekti. Hafızasında —Ali Şerefle İs- mail Hakkının giddetli münaka- şası yer etmişti. Bu münakaşa- dan onların nasıl uydurma bir kavgaya tutuşmuş olduklarını öğrenmişti. İsmail Hakkı tara- fından bu uydurma kavga so- nunda aşırılmış olan vasiyetna- meyi kendisinin nasıl elde ettiği ni raporda gizledi. Hareket ve teşebbüslerinin olduğu gibi öğre nilmesini, hele Melâhat tarafın- dan haber alınmasını istemiyor MiRASI &, | | Bemtlerin, gehre yaklaştık- ça, birçok bakımdan tarihleri de genişlemektedir. Bu bakım- dan Beşiktaş tarihi de gerek vekayi ve gerek tarihi fbide noktasından oldukça zengindir. Bizans zamanındaki adı - Dip- lokiyon'dır; çifte sütun mâna- sına gelmektedir ve bu adı, im- parator Romen Kapen tarafın- dan üzerlerinde putlar — bulu- nan iki büyük sütunun dikil- almaktadır. ise «Birleşmiş sütunlar» mânasına gelen Jer- ga Kiyonyum dendiğini kayde- derler. Fetihten sonra bu semte Be- giktaş adının verilmesinin se- bebi, kat'i olarak bilinmemel tedir. Buradaki — sütunların ü- zerlerinde beşik resimlerinin bulunması ihtimalini semtin isim almasında rol oynadığını iddin edenler vardır. Evliya Çe- Tebi ise göyle bir rivayet kây- deder: «Eski zamanda burası Ko- ne Petro diye anılırdı. Mânası ından Londra: «Bast Europe> dergi- Bi göyle yazıyor: Komünistlerden ilham alan- mahfillerin israrla yaymağa ça- lıştıkları şaylalara göre, Vatikan, yâni Katolik kilisesi doğu ile ba- tı dünyaları arasında bir anlaş- ma köprüsü rolünü oynamak ar- zusunda imiş, Demir perde mem- leketlerinde komünistlerin Kato- lik mümessillerine karşı kullan- dıkları üsüller bü gibi şayiaların gülünçlüğünü açığa — vurmakta- dir. Meselâ Katolik kilisesinin kont rolü altında bulunan «Ünyat kilisesini ele alalım. Ukraynada «Ünyat> kilisesinin teşkilâtı ta- mamile bozulmuştur. Bütün Ka- tolik «Ünyat> piskopos, başpa- Pas, papasları ya hapsolunmuş, ya sürgün olarak Sibiryaya gön- derilmiş, yahut da kurguna dizil- miştir. | Sovyetler tarafından Romanya | âan koparilan Besarabya ve Bu- kovinada: -Sovyet — makamları «Ünyat> lara 'gı ayni aman- sızlığı göstermişlerdir. Geçenler- gEVLRA z ee du. -Bütün bu işlerden pişman değildi. İsmail Hakkı gibi bir a- damı tuzağa düşürerek cebin- den onun çaldığı bir şantaj ve- Bilesi gibi kullanmak istediği vasiyetnameyi aşırmak fena ol- mamıştı. Bu cihet, hiç bir za- man ortaya- çıkmıyacaktı. Fa- kat Ali Şeref tevkif edilerek is- ticvap sırasında her geyi itira- fa mecbur olursa bu mecburi - yet güphesiz ki Nihadın tahki- tinın açıklıyacağı deliller iddialara dayanacaktı. Ali ref ne vasiyetnameleri, ne bun- ların muhtevasını, ne uydurma kavgayı, ne bu kavgaya neden lüzum gördüğünü, ne Göztepe- deki hayatın şamı oraya para yetiştirdiğini gizleyemiyecekt * Vasiyetnameler işini tahkike memur edilen müstantik Ahmet Fikri beydi. Tecrübeli bir hukuk adamı ve hâkim olan bu zat el- li yaşlarında kadar uzun boylu ince, nafiz ve canlı bakışlı, sa- çına hafifçe ak düşmüş görünü- yordu. ne pazartesi ak-. YENİ SABABH YURDUMUZUN G Mücevherleri «Tağ beşik> dir. Buna sebep de vaktiyle burada Yaşka adında bir rahip büyük bir kilise yap- miş, Kudüsten de Beytullaham daki Hazreti İsâ'nın yıkandığı taş tekneyi getirip buraya koymuştu. Semt, (Begiktaş) a- dını işte bu beşikten almakta- dir.> Tarihin henüz kat't olarak isbat edemediği bir rivayet de Beşiktaşın tarihinde mühim yer tutar. O da, Fatih Sultan Mehmedin Kasımpaşaya indir- diği gemileri buradan hareket ettirmiş olmasıdır. Çok uzun münakaşaları yapılmış olan hu mesele hakkında gerek Bi- zans tarihleri ve gerek — Ot- manlı tarihleri ayrı ayrı mü- talâalar serdetmektedirler, * Çırağan sarayı başlı başına bir mevzudur, “Meşrutiyetin ikinci yılında meclisi mebusan dairesi yapılmış olân Çırağan sarayı 1911 yılında bir - kıvıl- cım ile tütuşarak © muazzam Un aa aa aan AA an AAA mAnAAAnAn. saray bir çıra gibi yanmış, bir gok kıymetli eşya arasında ilk meclisi mebusanın - tam me tinleri mevcut olmıyan - müza- kere zabıtları da kül olmuştu. Üçüneü Ahmet devrinde bu- rası «Çırağan eğlenceleri> ile meşhurdu. — Kaplumbağaların gırtlarına mumlar dikerek çıl- gın gece eğlenceleri yapıldığı bir efsane değil, Osmanlı tari- hinin yaşanmış vakalarından- dır. Son Çırağan sarayıma, sa- rayı hlmayundan çırağ. edil- mek istenen cariyeler iskân e- dilirdi. Çırağan sarayında geçen ta- rihi vukuat pek uzundur. On- ları tarih sayfalarına — bırakı- yoruz. Beşiktaştaki Yahya E- fendi dergâhı pek meşhurdur. Kanuni'nin süt biraderi olan ve 1570 yılında vefat eden Yahya Efendi, şehrin başta ge- len ziyaretgâhlarındandı. Yıldız sarayı, Barbaros tür- besi, Büyük Kanunf devrinin büyük denizcisi Sinan paşanın kendi adı ile amlan - camii de Katolik kiliseleri kurbanlar veriyor Demirperde memleketlerinde katolik ki mensupları büy de Romanyada da Moskovadan alınan emirler üzerine Romanya komünistleri Rumen — «Ünyat> larını takibe başlamışlardır. Beş «Ünyat> piskoposu halen hapis- te bulunmaktadırlar, Eatolik kili sesinin kontolünden sıyrıldıkları- ni ilân etmekten vazgeçen sayı- sız miktarda papazlar temerküz kamplarına atılmışlardır. Geri kalan demir perde mem- leketlerinde, komünistler Kato - lik kilisesi ve mümtessillerile ilâ- nı harb etmişlerdir. Romanyada bir müddet evvel komünist kilisesinin bütün mülk ve eşyası komünist devleti tara- Uzun bir tecrübe ona itidali, çabucak hüküm vermemeyi, ka- naatini sağlam esaslara istinat ettirmeyi öğretmişti. Bu uzun hâkimlik mesleğin- de kalbi asla sertleşmemiş, in- sanlık ve merhamet duyguları zayıflamamıştı. — Anlayışlı ve müsamahalı bir adamdı. Yap tığı incelemelerde en küçük nok taları ihmal etmez, >tahkikatı son derece etraflı tutar ve hük münü mahkemeye yine-de suç- Tanun lehine - tevil - edebileceği noktaları ileri sürerek arzeder- di, Bununla beraber Ali Fikri beyin suçlu addettikleri içinde beraet kararı alabilenler de.yok gibi idi. Hasan Nihadın bir kaç sayfa- lJik raporuna Borgu hâkimi pa- zartesi günü el koydu ve beyen- asl di. Deliller ve — hâdiseler güzel sıralanmış, aydınlatılmış ve gü- zel bir dille yazılmıştı. Bütün meseleler pek güzel tahlil edil- cinayetin ve baskınların fa illeri, yahut faili açıkça ifade olunmamış ise de esrarı çözecek htarı açıkça belirtmişti. Hiç bir netice çıkarılmıyordu. Fakat netice kendiliğinden ortaya atı- hyordu, Şimdi sorgu hâkimine düşen iş polisce ifadeleri alınan ları veya henüz alınamamış 0- lanları tmek, inkâ- ra kalkanları ortadaki delillere esi ve ük bir tazyik altına girdi findan müsadere olunmuştur. Bü tün katolik okulları kapatılmış, Katolik kilisesi ile Vatlkan ma- kamları arasında yapılan bütün muhabere durdürülmüş, Katolik kilisesi teşkilâtı ortadan kaldırıl mıştir. Komlnist Çekoslavakyasında, Katolik papazları hürriyeti mu- hafaza için elden geleni yapmış İardır, Son dakikaya kadar Ka- tolik başpiskoposu Beran komü- nistleri büsbütün çileden çıkar - mamak maksadile uysallık gös- termiye çalışmışsa da komünist | tazammun ettiğini lerin aşırı tahrik hareketleri ne- ticesinde açıkça mücadeleye gi- dayanarak itirafa — sevketmek- ten ibaretti. Ayrı ayrı yerlerde ayrı ayrı insanlar tarafından verilen ifadelere kargı tezada düşen, yahut inkâra saplanan- lar kolayca - ortaya - çıkacaktı. Sorgu hâkiminin elindeki dosya hâdiselerde parmağı — olmıyan- lar için de mükemmel bir tecrü be vesikası idi. Sorgu hâkimi tereddüd etme- den, vakit geçirmeden Ali Şere- fin celbini emretti. Dramın ikinci perdesi- bağlı- yordu. * Sorgu hâkimi tarafından ya- pilan bu dâvet o kadar vahim değildir. Savcılık şüphelendiği herkes hakkında böyle bir celp çıkarabilir, Kendisini istievaba dâvet eder. Fakat sıkı bir istic vap sonunda, hattâ ilk istievap- 'ta düvet edilen gahsı kâfi delil- ler ve ifadelerle masum olduğu- 'nu İsbat edemezse suçlu mevki- ine düşer ve celp tevkif müzek- keresi halini alarak suçlu tev- kifhaneye sevkedilir. Orada a letin emrinde, yahut — kefalete bağlanarak tahliye olunup yine nezaret altında muhakemenin sonunu bekler. Bir celp ile sorgu hâkimliği- ne düvet edilen şahıslar — için parmak izi almıya mazisini tâ- yine lüzüm görülmez, Fakat tev Mis Pardo'nun fırçasile Beşiktaşın ve Boğaziçinin yalılarla süslü bir görünüşü. Beşiktaş ve Ci varı NİYAZİ AHMET BANOĞLU Beşiktaşın Abidelerindendir. * Beşiktaş hakkındaki birçok tarihi kayıtları geçmekle be- raber, Evliya Çelebinin bu semt hakkında verdiği malü- matı geçemiyeceğim. Çelebi di- yor ki: «Kat kat bağlı, bahçeli Altı bin kadar yahı ve evleri vardır, Ezcümle kaptan Cafer paşa, Kaptan Kasım paşa ya- hlarında ikişer yüz oda, Üçer hamam, birer cami vardır. Her hane ve bostanda tatlı su ku- yuları vardır. Hattâ Temmuz- da Galatanın suyu azaldığı va- kit Beşiktaştan kayıklarla Ga- lataya &u taşırlar, Bahçelerin- de surahi, dolma kabağı, lâ- hana, ekşi dut ve yalılarında çeşit çeşit balık bulunur. Bah- çelerini sarı asma, kara tavuk, İshak kuşu, İspinoz, - filorina, baştankara, bülbülü bednam, bülbülü niknam gibi kuşlar fer- yat ederek gezenlerin can katar.> GELECEK YAZI: Kabataş, Fındıklı... J rişmiştir. Komünistler Katolik papazlardan Plojhar isminde bi- rini komünist dâvasına iltihak ettirmiye muvaffak olmuşlardı. Yüksek kilise makamlarından al dığı emirlerin hilâfına papas Plojhar komünist dâvasını des- teklemek Üzere — parlâmentoda milletvekili olmayı kabul edince derhal kilise- tarafından — afaroz olunmuştur. Bunun üzerine ko- münistler harekete geçmişlerdir. Onların entrikaları neticesinde başpiskopos Beran bir Vatanse- verler cemiyetinden ihraç olun - muştur. Bu cemiyet Alman işga- li zamanında temerküz kampları na gönderilmiş bulunan Çekoslo- vaklılardan müteşekkildi. Beran, derhal bir tebliğ neşrederek va- kâ papaz Plojhar kendisile. bir- likte aynı Alman temerküz kam- pinda bulunmuşsa da — Plojhara canına bir Alman papazı muamelesi ya- pildiğini tasrih etmiş, bunun Plojhar için bir çok avantajlar açıklamıştır. Anlaşılıyor ki, Çekoslovakya ko- münistleri de komünistliğin a- ——— kif müzekkeresi çıkınca antro- pometri incelenmesi mecburidir, Sorgu hâkimi vakit kaybet- mek istemiyordu. Sebebi yalnı: bu işte mücrim veya mücrimle- rin hemen ortaya çıkarılarak Bırra kadem basmalarının önü- ne geçmek, tevkiflerini sağla- mak gibi bir vazife mecburiye- ti değil, ayni zamanda gazetele- rin ikide bir noterin katlinden bahsederek - efkârı umumiyey merak ve endişeye düşürmeleri idi. Karaköyde daha ortalık İ- yice kararmadan koca bir yazı- hanede, göz göre göre değerli bir hukuk adamı katledilmiş ve fail işte aradan bir hafta geç- tiği halde bulunamamışt Katilin ortaya — çıkarılmasile | bu dedikodulara ve endişelere bir son. vermek yalnız İstanbul polisi ve adliyesi için değil, hü- kümet için de bir zaruret halini almıştı. Bazı gazeteler resimler, başlıklar ve uzun uzun yazıla: la cinayet hakkında türlü tah- minlerde bulunarak, hattâ iddi alar İleri sürerek halkı merak ve heyecana sürüklüyorlardı. Halk da muhbirlerin bu faaliye ti, bu gözle görünür, her gün takip olunur keşifleri kargısın- da hiç bir gey açıklıyamıyan po isin! eli kolu bağlı beklediğini —— ——— mansız düşmanı olan Katolik ki lisesine karşı mücadeleyi hızlan- dırmak niyetindedir. komünizmin kanlı zaferi uğrunda bir çok kurbanlar vermektedir. Polon den Hlond bir kaç ay evvel ve- fat etmiştir. piyeha da papadan talimat al- mak üzere gittiği Romadan ge- çenlerde tür. ne karşı resmen girişilen müc: deleden nefret eden milyonlarca Macarın timsali olan kardinalin imhasını Moskova emretmiştir. bulunan devlete gadakat yemini eden mil- li kiliselerin tesisine çalışılmakta dır. Moskovada Kremlin sara nın efendilerine itaat münistliğin uşaklığını yapan Rus ortodoks kilisesine benziyen kili- selerin teşi ger gayretler Bütün bu gayretler dar boşa çıkmıştır. ve serbest kaldığı müddetçe Ro- ma kilisesi mücadeleye bütün şiddetle devam etmek azmindedir. sanıyordu. — , (Devamı var) Yazan: Eski bir pehlivan Arnavutoğlu kulunuz. 21 MARFP 1049 RAMAZAN — mrerrrTi (GÜREŞLERİ Tefrika No. 30 a itimad ediniz. Ne yapıp yapıp hasmını yenecektir — Ben yavaş ya kaybediyorum. — Arnavutoğlu kulunüza tti ediniz. Görecekslniz ne ya- pıp yapıp hasmını yenecektir — Tuşaallah! Dikkatli bir göz Arnavutoğ:- lanun eski hızını yavaş yavaş kaybetmekte olduğunu sezebi- lirdi. Bilhassa yerde cereyan e- den güreşte sarfettiği beyhude ay ümidimi ayretler ne de olsa-yormuş ve ilmiş — bulunuyordu. Buna mukabil kazıkçıda en ufak bir yorgunluk alâmeti yoktu. San- ki güreşe yeni başlamıştı. Kazıkçı âni ve ters bir el en- e ile birden Arnavutoğlunu ye- 'e düşürdü. Hemen yetişip ya kaladı ve bastırdı. Arnavutoğlu 'e düşmesi seyircileri bü b ecana düşürmüştü. kudan adeta nefes alamıyor lardı. Kara Bekir onu iyice ya- kaladıktan sonra meşhur kazığı ni vurup Arnavütoğlunu — yere adeta mıhladı. Durum Arnavutoğlu için son derece nazikleşmişti. Kavasoğ- la gibi yüz otuz okkalık bir peh livanın - sökemediği bu kazığı Arnavutoğlu nasıl sökebilirdi? Fakat Arnavutoğlu bu müci- zeyi de kısa bir zamanda göster di. Kendisini öne doğru kurgun hizile attı. Kazığı söküp ayağa fırladı. Kazıkçı arkasından ba- kakalmıştı. Hünkâr baş pehlivanının gös- terdiği bu harika geyircilere ra hat bir nefes aldırdı. Tekallüs etmiş yüzler hemen gevşedi. Sultan Aziz dayanamadı: — Aferin! diye haykırdı. Doğrusunu söylemek lâım ge- lirse Arnavutoğlu bu aferini yerden göğe kadar haketmiş bu lunuyordu. Kazıkçı Kara Beki- rin kazığını bu şekilde sökebil- mek o zamana kadar hiç bir peh livana nasip olmamıştı. Güreş yeniden ayakta başla- dı, Fakat Kara Bekir kızmış gö rünüyordu. Her halde kazığının bu şekilde #ökülmesi, onuruna dokunmuş olacaktı. -Onun için gimdi güreşe sert hamlelerle gi- riyor, Arnavutoğlunu tekrar bastırmıya bakıyordu. Eğer bir daha bastıracak olursa kazığı tekrar vuracaktı. Bakalım Ar- navutoğlu bunu tekrar sökebi- lecek mi idi! Şu hakikati kaydedelim ki Arnavutoğlu ne kadar usta ve Büyük bir pehlivan olursa ol- sun, kazıkçının kazığını bu ka- dar kolaylıkla sökemezdi. Buna muvaffak olmasının sebebl ka- zıkçının almıya teşebbüs ettiği bir oyun için kolunu biraz gev getmesi idi. Kazıkçı birden öbür elini de hasmının bacakları ara- sına sokmak ve onu kucağına alıp yürümek istemişti. Arnavu toğlu hafif bir pehlivan olduğun dan bunu rahatça yapabilirdi. Fakat büyük bir- pehlivan o- lan Arnavutoğlu bunu - sezmiş ve kazıkçı Kara Bekir, kazıkta bulunan kolunu bir parça gev- şetir gevşetmez hemen kendisi- ni balıklama öne atarak kurtul manin imkânını bulmuştu. Güreş gimdi çok sert oluyor- du ve ara sıra sert el ense ve tırpanlar da görünüyordu. Aynı zamanda kazıkçının yavaş ya- Polonyada da Katolik kilisesi anın yaşlı — kardinallerin- Halefi kardinal Sa- Polony: iya — dönmüş- Macaristanda katolik kilisesi- Komünistlerin nüfuzu altında bütün — memleketlerde ko- eden, li uğrunda fevkalbe- sarfolunmaktadır. bugüne ka- Son piskoposu, son papası sağ komünistliğe kargı vag güreşi bindirmekte olduğu da seziliyordu. Artık Arnavutoğ lu tamamile bir müdafaa güre- ti yapıyor, sadece Kazıkçı Ka- ra Bekire oyun kaptırmamıya bakıyordu. Çok usta bir pehli- van olduğundan bunda muvaf. fak da oluyordu. Güreşten anlıyanlar artık bu boğuşmamnın neticesinden güphe de bulunmuyorlardı. Güreş bu gekilde gittikçe kazıkçının müsa ade ettiği müddetçe kargı koya cak, neticede mukadder mağlü- biyetten kurtulamıyacaktı. Arcek Arnavatoğlunun ken- disine has oyanlardan birini ması ve kazıkçıyı gaflete düşü- rerek kendisini — yenebilmesi mümkündü. Başka türlü gelmesine imkân yoktu, Arnavutoğlu da böyle düşü- tüyordu. Kazıkçıyı yerde boza- mamıştı. Ayakta da bir gey ya- Fakat kazıkçı ken- k olursa ve bil- ağı vuracak olursa f- kibetinin hiç de parlak olmya- cağını pek İyi ldrâk ediyordu. Ayni zamanda nefes bakımın « dan da hasmının kendisine üs- tün olduğunu anlamıştı. Binace naleyh güreş böyle devam ede- cek olursa yenilmesi yüzde yüze dü. 'Tek bir ümidi vardır; Kazık- çının gafletinden - faydalanarak bir oyun kapabilmek... Önun İ- çin de gözlerini paçalardan ayıre miyordu. Eğer yerinde bir dahş yapabı- lir ve Kazıkçının paçalarını kas pabilirse belki onu yenebilirdi. Bir iki defa daha daldı. Fıkat tutturamadı. Nihayet bir kere- sinde topuklara kadar iİnmeğe mu vaffak oldu. Kazıkçı az kalsın diyordu. Yenilmesine bıçak sırtı kadar yer kalmıştı. Sırtüstü dü- gerken ne yaptı yaptı, yüzükoyun düşmeğe muvaffak oldu. Abdülâziz gayriihtiyari: — Ah! diye bağırdı. Az kalsıni gidiyordu. Güreşten en az Hünkâr kadar anlayan ve eski bir güreşçi olan yaveri Halil Paşa tasdik etti: — Evet Efendimiz! Az ka! gidiyordu. — Arnavütoğlu ne daldı! — Ben böyle bir şey görme« dlm. — Kazıkçının talihi var. — Arnavutoğlu eğer — yenebk lirse onu ancak ayakta yenevek, Bu dalışta onu Allah kurtardı. Fakat bir dahaki sefere bakarsı- zuz yenilir, Arnavutoğlu Kazıkçının üstü- ne hiç gitmedi. Çünkü gitse dB bir şey yapamıyacağım anlamış- tı. Bu vaziyet karşısında Kazık- Çı ayağa kalktı. Güreş tekrar a yakta başladı. — Devamı var — OKUYUCUŞ KSD DİYOR Ki SI İstanbul Ziraat Okulu Müdürlüğünün bir açıklaması «Sayın — gazetenizin 11/5/9)9 günlü ve 3583 sayılı nüshasının dördüncü sahifesi sekizinci Si tununda «bir horoz on yedi buçuk Hra imiş> - Başlıklı yazıyı — oku duk. 1— Okulla Yeşilköy arasında servis yapan otomobilimiz Okul mensuplarına tahsis edilmiştir. Ancak kolaylık olarak, boş yer kaldığı takdirde, önceden idareyi haberdar etmek şartile iş sahip- lerini de alması için şoföre tali: mat verilmektedir. Bu cihetle şir kâyetçi okuyucunuzun — Okul $0 förünün kaba muamelesine ma Tuz kaldığı varid değildir. &— Mahmut Ataman'a cilt: 28, 1870 sayılı satış fişi ile on yedi buçuk Tiradan değil, herkese cle duğu gibi yedi buçuk Tiradan bir horoz satılmıştır. - Fiş mahfua- dur. Müessesemiz aslında bir Eğir tim yeri olduğu halde, bütün im« kânları kullanarak ihtiyaç sahips lerini çeşitli mesleki mevzularda tatmin etmek için çalışmakta ve böylece halk hizmetinde bulun- mayı önemli bir vazife bilmek Jandarma Satınalma Komisyon tedir. Bilgi edinilmesini rica ederim.» Okul Müdürü Rifat Ekin — Başkanlığından J, Eşya ve levazım ambarı Tu 've (3798) kilo yünlü yeni perşembe günü saat on beşte derin belli gün ve saatle Yunmaları, ında bulunan (1149 mensucat kırpıntım 24 Mart 049 pazarlıkla dittirilecektir. İstekli- Kilo pamuk- Ayaşpaşadaki koralayonumuzda bu- 48848)