9 Mart 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

9 Mart 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SULTAN KABUSLARI HAM üDüEN >Ben zatıâliniz mattâliniz bilmem sen çimsin, çimsin adam ? Tefrika No. 18 Çırağan sarayı nâmrı Dilâver Ağanın geldiğini haber verdikle Kalkıp gitmiye davranan Kız Nuri beye ağan ağan baktı. La- Fi için kestiler, Arap, koşarak ' Ja Ali efendi kurumlu Arabı Üs- İtederli yüzlü padişahin ayakla Yına kapandı, Öteki elile mâni olmak İstedir — Bakınız ağa, sizden ve hiz Mietinizden memnunuz, — Efendimiz! — Vazifenizde daha sadakat ve ihtimam üzre çalışınız. Biçane birader nasıl? Ara sıra bahçe- ye çıkiyor ve hava alıyor mu? — Akşam üzerleri - efendi- miz. — Deniz tarafına gitmemele- rini temin ediniz. Boğaza Işli- yen vapurlardan görülmemeli- İldir. — Haremdeki kadınların ha- riçle irtibatlarını iyice kestiniz değil mi? — Sayel şahanede” —Güzel, Şu andan itibaren irademiz olmadıkça doktor da- hi kabul etmiyeceksiniz! “Arap girdiği zaman, Padişah- la olan teklifsizliğini gösterme- mek için sigarasın söndüren #üt kardeşi İsmet beye döndü Dilâver ağa yerlere kapaklana- rak çekildi. Çırağan Barayına ancak bir Baatte dönebilmişti. Ak hade - meler ve kavak boylu harem a- ğaları paşa dairesi merdivenle- rine seğirterek karşıladılar, Sultan Muradın dairesinden dönen lala Ali efendi merdiven leri çıkıyordu. Camli kapıyı garak rüzgür gibi daldı. Yuka- daki odada Üsküdarlı Kız Nu- Ti beyle kargılaştılar. Hâlâ bek- liyen genç ihtilâlci heyecanla kalkmıştı. Kapıyı çeviren lala Ali efendi, şehadet - parmağını düdaklarına götürdü: — Aman telâş eseri göster- meyiniz, Herif geliyor! — Cevabı getirdiniz mi? — Mübarek ellerile yazdılar ve selâm söylediler. Alınız ve artık Dilâver ağayı beklemeden uzaklaşınız! Divanhane tarafından konuş- ma sesleri geliyordu. Kapı tok- mağının oynadığını gördüler: Dilâyer ağa!... Titrediler. Soluk soluğa gir- mişti. Durup dik dik baktı: — Sen hâlâ burada mısın? — Emirleriniz olur diye bek- lemiştik. — Biz yokken lala efendi ile birlikte mi kaldınız? — Lala hazretleri şimdi, önü vüz sıra teşrif ettilerdi. Mutaazzım arabın şüpheli ba kışları vardı. Sultan -Muradın küçücük nusha hâalindeki ceva- bını 80l avucunun içine kapıyan Kız Nuri beyin yüreği çarptı: «Arayınız şunu» emrini verecek olursa, bir hamlede mektubu e- le 'geçireceklerdi. Mahvolacakları bir şey değil, len büyük işin suya düşe- ceğini düşünerek titredi. Hele gükür! Mağrur Habeş, baş köşeye kurularak Lala Ali efendiye bakmıştı. «Yine efendi Mizin iltifatlarına nail olduk» dedi, kurumlu kurumlu öksür- dü Artık merhamet yok. Çi- Tağana sinek dahi giremiyecek! — Yeni tedbirler mi ağa efen dimiz? — Tedbirler ya... Şimdi aşa- #ida tebliğ ettik. Badema, bize dahi hariçten misafir gelse. Yazan: BEHÇET SEFA Kız yanında idi. — Yine zarif, yine müstesna bir güzellik içi de babasına bakıyor, onun yı nından ayrılmıyordu. Nihat zey tinyağı tacirinin sıhhatini sor- atin babası — «göyle, gibi bir cevap verdikten sonra kendisine tecavüz eden adam hakkında bir malümat o- lup olmadığımı o kadar merak ve endişe içinde sordu ki Nihat tan başka kimse bu merak ve heyecanın sebebini anlıyamazdı. Nihat onu teskin etmek için 1- gini çekti: — Hayır; hiç bir haber yok! Dedi ve derhal genç kıza dö- verek — Şimdi dedi. Biraz da İkbal Kalfanın hizmetçisi ile görüş- mek istiyorum. Telgrafinızı alır almaz İstanbula dönmüş olacak. Kendisile görüşmeme müsaade eder misiniz? imizı alır almaz ge mmma bir aksilik ol- Yeğeni bize haber gönder miş halasının İstanbula gelmek Üzere hazırlık gördüğü sırada dcele ile sağ ayağının burkuldu- HUÜ AAA F gaS e aa küdarlı ihtilâlcinin yanında söy letmek için cebinden çıkardığı #nfiye kutusunu uzattı: — Pek isabet olurdu ağa e- fendimiz. Yine «Taşrada» nâlâ- yık harekâtta bulunan biedeb nankörler varmış! — Var ya. Hainlerden ikisi Fatih ve Ayasofyada tevkif e- dilmişler. Alimallah şevketma- ap efendimiz gözlerini oydura- caklar! — Vay hainler! Talebei ü- lümdan mı imişler acaba? — Onlardan, O ekmek ve tuz düşmanlarından! Birinin adı İb rahim Ethem, ötekinin Osman imiş! — Hay mel'unlar! Enfiye kutusuna rağbet etti- ler. Kız Nüri - hapşırarak bür - nünü - temizleyen arabın ete- ğine eğildi. Tathı tatlı hapşı- ran — devrik bakışlı adamın bir gşey söylemesine meydan birakmadan — dişarıya uğradı Loş divanhaneden geçe- rek mermer merdivenleri İnmiş ti. Taşlıkta koltuk kapıya, ora dan selâmete çıkacaktı. —Hâlâ sol avucunun İçinde sımsıkı tut tuğu muska büyüklüğündeki küğıdı pantalonunun cebine yer leştirerek — ilerledi, İç tarafta bekliyen saray hademesi gülüm siyerek kapıyı araladı. Eyvah!... Uzun etekli redin- gotlarının altında kocaman Ka- radağ altıpatlarları kabaran Arnavutların üçü de orada İ ler. Dönüp akları kanlı gözleri- ni devirmişlerdi” Kırmızı, pan- CAT yüzlüsü iri elini kaldırdı. — Dur! — Nereye cidiyorsun? Kale duvarı gibi önüne dikil- mişti. Nerede ise yakasına pisip kıskıvrak edecekti. Üskü- darlı ihtilâlcinin dişleri çarptı: «İki saat evvel gelmiş ve zatıâ- lilerinin izini ile içeri girmiştik ya, ağa hazretleri.» diye elleri- ni oğuşturdu. Devrik bakışlı tü- fekçi: « More ben zatıâli matı- Ali bilmem! Sen nerede cidiyor- sun?> diye gürledi. Manda bö- ğürtüsüne benziyen, korkunç, dehşetli bir sesi vardı. Yakası- na yapişarak aralık kapının ö- züne çekti. İçeriden şaşkın şaş kın bakan hademeye gök gibi gürledi: — Bu adem çimin yanından |. celiyor? — Dilâver efendimizin yanın- dan, — Dilâver ağa şimdi bana buraya çimse cirmiyecek ve çim seler çıkmıyacak demişti! «Var more çendisine sor!> — diyerek Kız Nuri beyin yakasını sımsı- kı kavradı. Genç adam âz daha bayılacaktı. Oracığa çökmemek için son bir. gayret - gösterdi. Üç adım açıkta duran öteki iki Arnavut sert sert öksürdüler. Dilâver ağaya seğirten hademe, yanına iki haremağası alarak dönmüştü. Üçü birden kapıyı açtılar. Arnavut akları kızarık gözlerini bir daha devirdi: — Bu adem çim? — Dilâver ağa mensuptur. — More bırakacak mıyız? Siz onu söyleyin bana! «Evet evet, ağa efendimiz ilişik edilmemesi nİ ve serbest bırakılmasını em- rediyor!> dediler. (Devamı var) efendimize Tefrika No. 17 Zunü bildiriyor. Kaza epeyce mühim olacak ki yerinden kırmıl danacak halde değilmiş. Ah..: Vah vah... Büyük aksilik, yazık. Yalnız acaba Ha- tice Didarın adresini öğrenebi- lir miyim?,., — İzmitte efendim. İskele ci- varında... Pakat tam adresini hatırlamıyorum. — Bende yazılı- dır. Bir dakika müsaade ediniz bulayım. Genç kız dişarı çıktı ve ger- gekten bir dakika sonra elinde küçük bir kâğıtla içeri girerek Nihada uzattı. Nihat bir XÖZz gezdirdi ve cebinden not defte- Sinema meraklılarının — aylar- danberi sabırsızlıkla bekledikleri «Mayerling esrarırfilminin, İslim benzerliğine rağmen, — vaktiyle İCharlea Boyer ile Danielle Dar- rleux'nun çevirmiş oldukları «Ma iyerling faciası» adlı filmle hiçb'r Alâkası yoktur. Bir çok tanınmış İrejisörler, Jean Marais — ve Do İminigue Blanchar'ın iki -aydan- beri çevirmekte bulundukları bu filmin daha şimdiden tutacağını lddia etmektedirler, Fakat işin tuhafına bakınız ki, bu iki sevimli artist, ancak geçen hafta bir Argidük ve bir Düşese Jâyık olan ilk kucaklaşma sahne- sini çevirmeğe cesaret edebilmiş- lerdir. Bu vesile ile her h-lde İJean Marais'nin Arşidük ve Do- minigue Blanchar'ın Düşes rolü- nü temsil ettiklerini anlamışsı- nızdır. Filmin mevzuu gayet acıklıdır. Hazin bir macera, bedbaht bir aşk.. İlkönce birbirlerini çıldıra- sıya seven iki çift. Aradan çok geçmeden mes'ut bir izdivaç.. Fa- kat ne yazık ki zalim kader, on- ları en tatlı aşk uykularında er- geç bastıracaktır. Demek ki Jean Marais'n Üçüncü (rakkamın uğursuzluğu- nun elbette ki farkındasınız) «Si- nematografik> karırı da bedbaht sevgilidir Amma zaten onun Mi- lehâele Alfa'dan Simone Renant'ı Viviane Romance'den Rdwige Fe- | villere'e, Madeline Rebinson'dan ! Danielle Darrieux'ye kadar beyaz perdedeki bütün zevceleri de bed baht kı lar deği Brigitte Auber, son « muz ayına kaldı> adlı flmde min etmektedirler, Nihat göyle beğlik bir cevap verdi: — Sualinize ne yazık ki, ne müsbet ne menfi bir cevap vere miyeceğim. Bu kadar esrarlı bir meselede her şeyi bir kaç günde öğrenmek zaten ümit edilir şey değildi. Bununla beraber size #unu da söyliyeyim ki gu bir iki gün içindeki tahkikatımdan pek de memnun değilim, İşin doğrusunu söylemekten kendini alamamıştı. Gerçekten ne öğrenmişti; hangi tahkika- tının neticesinden memnun ol- muştu ki! Fini çıkararak adresi kaydetti — — Nihat müdürerini haberdar ve teşekkür ederek küçük kâğı- — etti; çantasını hazırladı ve İz- di geri verdi. Genç kız ayakta: — mitin yolunu tuttu. İkbal Kalfa — Acaba tahkikatınızdan ü- —nın senelerce yanından ayrılma- Mit var olup olmadığınızı sora- — mış; en yakın ve mahremi ol- bilir miyim? muş olan Didarın ağzından işi- Diye sorduğu zaman tatlı göz ne yarıyacak malümat, adres, ler hadın gözlerine dikmiş- — isim, bir hâdisc, bir hatıra ko- ti ki bunların tesiri altında bü- — paracağını umuyordu. Bu küçü tün bildiklerini #öylememek 1- — cük ip ucundan cinayetin sebe- gin büyük bir eeht sarfına lü- — bini, oradan falli ve faillerini zum Vardı, En kalin esrar per- bulmak mümkün olabilirdi. desini bu. gözlerin sihir ve fü- — Trende, bu lüzumsuz — yolun #unu yırtıp atabilirdi, uzunluğu Nihadı sıkmadı. Mu- KĞĞMADLE A A — İtürlü y son günlerde çevird rerek tanınmış yıldızlar safına karışmış bulunuyor. Brigitte, gazetecilerle yaptığı bir konuşmada, komik bir Tol temsil et- meği daima arzu ettiğini söylemiştir. sörler onun dramda daha çok başarı elde edebileceğini tah- YENİ $ Filhakika Jean Marais, kor- kunç bir kaderin pençesinden bi ni kurtaramıyan An- tikiteinin yarı ilâhlarına benzi- yor. O bundan başka, felâketle beslenip dudaklarında ümitsizli- ğin ıslaklığını duyarak can veren | Evet <Aşkımız Tem- büyük bir muvaffakiyet güste- Halbuki bir çok reji- vaffak olmak, bir şeyler öğren- mek ümidi ve merakı içinde İz- mite doğru sanki rüya içinde u- çuyordu. Hayallere dalıyor, İk- bal Kalfanın sadık hizmetçisine neler soracağını sıralıyordu. çonun- muntazam &: B ve devamlı uğultusu içinde bütün duygularının, düşüncele- rinin silinip gittiğini sanır gibi oldu. Fakat evvelki günlerin giddetli - yorgunluğu, gürültülü hâdiseleri, büyük mikyasta be- yin faaliyeti yüzünden her an uyumak ihtiyacını duyduğu hal- de yine aklı elde eltiği netice lere göre katilin kim olabilece- ği hususunda bir muhasebeye saplanıyor, kendine geliyordu. Derken gözlerinin önüne Melâ- hatin hayali geldi. Bu hayali en yorgun zamanlarında Nihada tatlı bir canlılık vermiye başla mıştı. İzmit körfezine girerken va İstanbuldakinden çok dal açık ve yumuşak görünüyordu. bahar Taze, ılık bi havası İstanbulun bulanık, kapalı, bu- Tutlu havası burada — masmavi idi, deniz hafif bir rüzgârla ma- vi bir çarşaf gibi kıpırdanıyor- du, Nihat İzmiti pek az tanıyor- du. Yolcular arasında bir İzmit li ile tanıştı; görüştü ve elinde- ki adresi, gideceği yeri çabucak belledi, İstasyona çıkar çıkmaz ABAH ıkadın ve hayvan> filmile, Michöle İserenadır filmi.. bulunuyorlar. |) İmile kalmaştar. Üvey babası kizı Jean Marais'in çevirdiği son filim Mayerling Esrarı muhakkak olan şu ki bu artistin bütün filmleri hep böyle felâket ve ölümle bitiyor. Bir filminde kendisini pencereden atarak inti- har ediyor, «Ebedi dönüş> adh! filmde Madeleine Sologne İle bir- likte can veriyor. «Karmen» de İViviane Romance'in uğrunda ha-, jyatına kıyıyor; «Ruy Blas> da Danielle Darrieux için ölümü gö- ze alıyor, Madeleine Lebeau ve Madeleine Robinson'un güzel göz leri için kendini hançerliyor. Ni- hayet «İki başlı kartal» filminde Edwving Feuillöre'e hayatını ba- Bışlıyor. Jean Marais'nin ölümle bitmi- iyen sadece iki filmi var: Josette Doy ile birlikte çevirdiği «Güzel İMorgan İle oynadığı — «Hatıralar Fakat «Mayerling esrarı» nda Jean Marais ve sevimli yıldız Blanchar yine tekrar feci bir ö- lümle biten bir aşk filmi çevirmiş Baba katili Sami Ayahoğlu'nun sahmleye vazettiği «Baba Katili» adhı yerli Türk filmi, heyecanlı safhalarla dolu bir filmdir. Bu filmin kısaca mevzuu şudur Varlıklı ve mevki sahibi bir a- damın oğlu olan Lâmi — (Reşit Gürzap) fakir bir kız olan - Jale (Nezahat Dilligil) ile / sevişmek- tedir. - Lâmi'in evlenme talebini babası şiddetle reddeder. Fakat İJâle müşterek hatâ neticesi ha- kovar, Jâle, n....*ep arkadaşlarından birisinin ev'ne sığınır. Bu alle kızı beğenip talip olan balıkçı Yusuf (Mümtaz Ener) ile evlen- (dicir. Hali vakti yerinde, fakat bile bile her şeye razı olduğu hal- de, Jâle, Turgudu (Orhan Elmas) doğurduktan sonra değişir, 'Tur- gut büyür ve nihayet evlenir. karşı beslediği kötü niyeti tatbi- ke kalkar, Turgut geciken baba- İsını çağırmak Üzere geri gelince bu gul arasındaki kavga neticesi Yu Buf ikinci kattan düşerek ölür, Z Yusuf gelinine (Fatma Andaç) iyetle karşılaşır. Baba 0- Köylüye tarım makine- leri temin için program oğlunun sözleri dokunmuştu. Tuttuğu ve müda- faa ettiği bir pehlivanın bu ka- dar korkaklık göstermesi izzeti nefsini kırmıştı. Güre Er meydanında mağlüp olmak şerefsizlik değildi. Fakat korka rak güreşten kaçmak bir pehli- yan için şerefsiz bir hareketti, Yazan: h_sk 135 pohliyan RAMAZAN eeei 9 MART 1549 orm a ——— Tefrika No. 1 Nihayet sıra baş güreşlere gelmiş bul Kâhya Bekirin yanına vardı- ği zaman onu yine yerde oturur gördür — Bayır ola pehlivan, soyun muyor musun ? — Hayır, — Güreşmiyecek misin yok- 801 — Daha vakit var. — Daha ne vakti-olacak? Büu Yük ortalar güreşiyor. — Biliyorum. — Büyük ortaya çıkmıyacak Taısın ? — Yok.. — İyi amma bundan sonra baş altı güreşleri başlıyacak, — Malüm, — Yoksa baş altına mı çık- mak niyetindesin? — Allah ne kısmet ederse o olur, Kâhya hemen dönmüş ve Be- kir pehlivanla aralarında geçen konuşmayı ağasına aynen nak letmişti. Kavas oğlu hükmünü kat'i o- larak vermişti: — Yok canım... Anlamadınız mı? Güreşeceği falan yok. Bu zehir gibi pehlivanları görünce kendisine ekmek olmadığını an- ladı. Doğrusunu söylemek 1â- zingelirse böyle hareket et- mekle akıllıca bir iş gördü. Ben ondan bu dirayeti beklemez dim, Kemiklerini olsun kurtar- di Ali Ağa da kızmıştı. Kavas kendisine çok güreşti. Büyük orta güreşleri başlar- ken bizzat kalktı. Kâhyasile bir likte Bekirin yanına kadar git- ti. Kara Bekir Ali ağayı görün ce hemen ayağa kalktı. Ali ağa sordi — Niye güreşmiyorsun oğ- lum? — Sıramı bekliyorum ağam! — Ne sırası? Bağ altına mı çıkacaksın yoksa? — Allah ne kısmet etti ise... — Bunun kismeti falan var unuyordu haztalandığım halkın - ağzi dir, Birdenbire söyleriz. Böylece kapanmış olur. Kara Bekir buna da — cevap vermedi. Ali ağa hırsla çadırı na döndü. Kavas oğlu alayla All ağaya sordu: — No haber? Baş altına mı, yoksa başa mi çıkacakmış? — Hiç birine çıkmıyacak, — Peki neden gelmiş öyle ise buraya? — Küçük ortaya çıkacakmış, birden karnına bir sancı geh fukaranın, Hasta hasta güre- gecek değil a... Büyük ortalardan baş altı pehlivanları meydana çağrılın- ca Ali ağa endişe ile kazan di- bine baktı ve rahat bir nefes aldı. Çok gükür gu Bekir pehli- van soyunmamıştı. Sözünü din- lemiş, baş altına çıkmak çılgın- lığını göstermemişti. Yoksa ha- kikaten rezil olacaktı. Baş altı güreşleri yarım saat içinde bitti. Zaten Gdört pehli- van çıkmıştı. Birbirlerini çabu- cak yenerek güreşleri bitirmiş- lerdi, Ve nihayet cazgır ortaya ge- lerek: — Baş pehlivanlar meydana! Diye baş pehlivanları çağır- mıştı, On binlerce halk hep bu gü- reşleri bekliyordu. Sullan Azi- zin Kavas oğlu ve Arnavnt oğ- lu gibi en namidar pehlivarla- rını bu güreşlere göndermiş ol- duğunu herkes öğrenmişti. Fun ların güreşlerini seyretmel bil sonsuz bir zevk olaca) Kavas oğlu ve Arnavut 0 'u Boyunarak kazan dibine doğru yürürlerken koca meydan alkış tan inliyordu: — Yaşa Kavas oğlu! — Yaşa Arnavut oğlu! — Yaşayın arslanlar! Sonra gözler bu eşsiz pehlb vanlara çıkmak cesaretini gös- terecek pehlivanları aramıya başladı. İşte meşhur baş pehli- vanlardan Yarıcı... İşte yine © devrin meşhur baş pehliyanla- rından Deli Hafız... İşte Kava. lanın göz bebeği Selim , Pekit van... Fakat bu kim? Bu Ünlü peli- basit bir i Yusuf evvelâ n ola İkbal Kalfanın emektar dadısı- nin bulunduğu evi elile koymuş gibi bulacaktı. Karşısındaki - Jâfi - kısa kes- mişti — Bvlât, İzmite ilk mi- geli- yorsun? — Onun gibi bir şey.:. Çöcuk ken bir kere geldimdi. Teyzem vardı. Altı yedi yaşımda ya var dim, ya yoktum, aklıma kayığa bindiğimiz, hattâ karşı - sahile geçtiğimiz geliyor. Sonra balık tuttuk. İzmitin - balığı var mı- dır? — Vardır ya Körfezde ba- hk tutanlar çoktur. İhtiyar İzmitli şehrinin husu siyetlerine dair bir hayli malü- mat verirken kendisinin de sa- hile yakın oturduğunu, — iskele üstündeki kahveye çıkmak en büyük zevklerinden birini teş- kil ettiğini anlatıyordu. Orada harb gemilerini, karşı kıyıları seyrederek sabah ve ak şam kahvesini içer, eşile dosti- le muhabbet edermiş. Nihadın aklına İkbal kalfa ile yeğeni hakkında malümat sormak gel- di. Fakat ihtiyarin onları tam- ması hem uzak bir - ihtimaldi; hem ne lüzumu vardı! Tren İzmit körfezini kıvrıla- rak geçti ve İstasyona girdi, Yol arkadaşından aldığı malü- mata dayanarak Nihat istasyo- na çıkar çıkmz. iskele - yolunu v ea aa a eee aa mı? Şimdi baş altı ve ve daha hazırlandı sonra da baş güreşler olacak. — Biliyorum. Ankara, 8 (Hususi) — Ame| —— yedem ki biliyorsun ne- rikalı mütehassısların raporla- rını da nazarı dikkate alan hü- kümetimiz bütün işlerini —tek başına görmeğe mecbur - olan köylüyü ortaklaşa makine sa- hibi yapmak için şümullü b program hazırlamıştır. Ayrıca Milli bankalarımız da çiftçimize daha elverişli şartlarla kredi a- çacaklardır. Hükümet memle- kette büyük çapta tarım âletle. ri yapabilecek bir fabrikanın plânlarını da hazırlamaktadır. Yapılan hesaplara göre bu ma- kineleşme sayesinde — istihsali- miz yakın bir zamanda iki mis- line çıkacaktır. Millet - mecmuası hakkında dâva açıldı Millet Mecmuasının 3 mart ta- rihli son nüshasınde Türk harf - lerinin kabul ve tatbikine — dair Yanun hükümlerine aykırı olarak Arap harflerile hir mektup neş - rzettiği için mecmua sahibi ve ya z işleri Müdürü Cemal - Kutay hakkında bir. dâva açılmıştır. le. tuttu. Ahşap evlerle çevrili so- kakları geçti. lüzum görmeden ötedenberi bil- diği bir eve gidiyormuş gibi y rüyordu. Ahşap - evlerin ara- sında, tek tük yeni binalara rastlıyordu. Çoğu bir iki kattan ibaretti. Nihayet karşıdan deniz, ge- miler; kayıklar ve iskele görün- dü., İki muhrip körfezde demir- Nidi. Uzakta bir yelkenli karşı sahile yol alıyordu. Sağda sol- da, denizin - rastgele ötesinde berisinde mihlanmış gibi küçük ve-içinde tek kişinin bulunduğu kayıklar vardı. Belli ki bunla balıkçı kayıkları idi. Daha doğ: rusu İzmitliler akşam | Kimseye sormıya içinde mezesini - düzmiye hevesli olanlardı. Nihat — içini gekti... - Çocukluğundan — beri| balık tutmiya bayılırdı. Keşki vakti olsa da şu üvüreler gibi gece vaktine kadar elinde bir olta ve kayığa uzanmış beklese, | beklese ve eli boş dönse! J Aradığı evi elile koymuş gi- bi buldu. Kapıyı çalmadan önce bu küçük köşkü karşıdan göz- den geçirdi ve inceledi, Her şey den iâna çıkarmak Adetine u- ak bakıyordu. Bu - cephesi li boyalı, ahşap bir. evdi. Pencerelerinde basma - çiçekli perdeler görünüyordu. nevalesini, (Devamı; Sa, rOn! den küçük ortaya, haydi onu istemedin; kendine güveniyor- sun; büyük ortaya çıkmadın? Böyle şey olur mu? Bak be- ni rezil ettin! — Sen merak etme ağa! E- velallah seni rezil etmem... Daha nasıl rezil edeceksin! Eğer baş altına çıkmayı düşünü yorsan, katiyen müsaadem yok. Sırt üstü yenerler. Ondan son- ra kimsenin dilinden kurtula- mam, En iyisi hiç güreşmemen- Caz konseri İki senedenberi (20) kişilik bir kadro ile çalışan O. Avşar Tango Orkestrası ile yine uzun zaman- (danberi Sving Caz Orkestrası 29/Mart/ 1949 salı günü saat (21) de Emi- nönü halkevi adına Melek Sine- masıda büyük bir konsor verecek hazırlanan - H. — Lüsik Sahnede 50 müzisyen vazife a- Tacaktır, l Büyük Türk romancı: pınar'ın bütün eserleri bir külliyat halinde basıl- maktadır. Şimdiye kadar rak çıkmıştır. EŞREDİ 1— Tesadüf —. 2 — Ölüm bir kurtuluş m 3 — Metres 4 — Şıpsevdi 5 — Bir muadelci sev 6 — Dirilen iskelet 7 — Sevda peşinde 8— Son arzu 9 — Toraman 10 — Dünyanın mihveri - Kadın mı, para mı? Halsizlik ve umumi zâfiyet dolayısile nekahat devresine giyen hastalar ve sayın doktorlarımızın sabirsielikla/ bekledikleri SİROP NOTON Piyasaya arzedilmiştir. üzel Roman LERİ ŞUNLARDIR Hilmi Kitabev livanlar arasında bir de kara yağız adam vardı. Onu hiç kim se tanımıyor, birbirine soruyor- du. Yalnız onun kim olduğunu A- li ağa tanımış ve saçlarını yol- miya başlamıştı. Çünkür bu Be- kir pehlivandı. Deli mi idi bu adam? Mutak- kak! Başka türlü olmasına İme kân yoktu. Başka türlü bu dev lerin arasına katılmıya elbete kalkmazdı. Hemen kâhyasını çağırdı: — Koş şu deliye söyle! Ka- Bunu bilesin.. Yoksa:-seni ne — Zzan dibinden. uzaklaşsın! Beni çadıra alırım, ne de sofraya! — Tezil etti. Çabuk koş! Memleketine yaya — dönersin. — Kâhya hemen kazan — dibine Baş altındaki pehlivanlar ilk — doğru girtti. Kara Belirin el ensede seni yere vururlar, yanına yaklaştı. Yavaş sesle: — Pehlivan! Pehlivan! diye seslendi. (Devamı var) İlk öğretim Meelisi seçimi N İk Öğretim Meclisi seçimi önümüzdeki pazartesi günü yapıla- çaktır. okullar da işcirâk <decekler ve ner okul meclise 1ki delege verecektir Beçim, kapalı reyie, okullarda ya pilacak ve neticesi hemen Milli E- Şitim Müdürlüğüne bildirilecektir. paaa Gripten Mütevellid —manay sı Hüseyin Rahmi Gür- 10 mühim eseri bası! 200 100 250 300 — « . 150 . 225 200 . 200 150 « Kuruş udur . 115

Bu sayıdan diğer sayfalar: