YEA: 2 İKTİBASLAR Amerika dünya barışını tesis edebilir mi? merika, atom bomba- A:ı gibi amansız bir si- lâbı elinde — bulundu! duğu müddetçe, insanlığın ıztı- rabını dindirerek, dünya barı- şını pek âlâ tesis edebilir. Fa- kat o, bunu gerçekleştirmek i- çin, «Avrupa Bakanlar Mecli- si» nevinden hiç bir kıymeti haiz olmıyan sun'i teşekküllere değil, belki daha Çok milletlera- rası emniyeti sağlıyan esaslara dayanmalıdır. Acaba bu emni- yet, Atlantik paktı - sayesinde temin edilemez mi?. Şüphe yok ki bu suale müsbet bir surette cevap vermek kabil- dir. Ancak bu hususta Avrupa kıtasının kara, hava ve deniz yı liyle müdafaasını şart kılan temli bir Anglo - Sakson işbirli- Hine ihtiyaç vardır. Aksi takdir- de Atlantik paktı, sadece iyi bir niyetin mahsulü, lüzumsuz bir pakt olmaktan ileriye varamaz. Şurasını asla hatırdan çıkar- mamak lâzımdır ki 1952 den it baren atom enerjisine kavuşabi- leceği tahmin edilen Sovyet Rus- yya, âni bir hücumla, İngilterenin Mmüdafaa sistemi dahil olduğu halde bütün Avrupa müdafaa sis- temini de felce uğratacak şekil- de hazırlanmaktadır. Yakın bir âtide Sovyet hava ve deniz kuvvetleri, Norveç'le Ce belüttarık arasında uzanan saha- yı kontrolleri altına alabildikleri fakdirde yalnız Anglo - Sakson stratejisini altüst etmekle kalmı- yacak aynı zamanda — Rusyanın Yakınşarka kolaylıkla uzanması- na da imkân verecektir. Bu suretle görülüyor ki Avru- pa komünist hücumuna mukave- e! adip irtisadi ve askeri potan- Sict'ini tesis edebilmek için e e- rikan yardımına muhtaç - ol kadar, makul bir müdafaa siste- mi kurmağa da mecburdur. Bu yüzden Atlantik paktı, mahiyet itibarile mütecaviz ve otomatik top yekünun bir müdafaa siste- mine dayanmalıdır. Bu müdafaa Bistemi ise, vakit geçirmeden üs- lerin ve muhtemel bir harb vu- kuunda kullanılacak harb vasıta- Jarının şimdiden tâyini meselesi- ni şart kılmaktadır. Hiç güphe yok ki Atlantik pak tı, yalnız münferid olarak Avrü- pa milletlerini Anglo - Sakson müdafaa sistemine ithal etmek- 'ten ibaret değildir. O her şey- den evvel bu'milletlere, demok- Tasiyi zafere ulaştırabilmek mak- sadile, üstün bir deniz ve hava hâkimiyeti temin eder bir barış âmili olmalıdır. Halbuki esefle şa hit oluyoruz ki, Rusya, her yıl, asgari 4000 uçak imal etmek su- retile, hava hâkimiyetini — daha gimdiden kendi lehine geçirmiş bulunuyor. Amerika, Avrupa - birliği boş ve avutucu Jâkırdılar üzerinde değil, sulhu sağlıyacak tarihi ve coğrafi realiteler üzerinde kurul- malıdır. Bu esaslı nokta hesaba katılmıyacak olursa, —yakın bir fitide atom enerjisine sahip - bir Rusya karşısında, kuvvetçe par- Ççalanmış bir Avrupanın tutuna- bilmesine asla imkân tasavvur edilemez., Bundan başka Avrupa fede- Tasionunun — vücuda getirmeğe mecbur olduğu —Avrupa birliği, dünya iktisadiyatını da temel tut malıdır. Böyle bir temele dayan- maksızın, Avrupanın siyasi istik- lâlini koruyan kuvvetler müvaz: nesi, Birleşmiş Milletler aleyhine Oolarâk er geç çözülmeğe mah- kümdur. Bununla beraber, ümitsizliğe kapılmakta mâna yoktur, Zira daha dün denebilecek kadar ya- kın bir mâzide 25.000 adam ka- yıbı gibi cüz'i bir zararla - barışı korumağa muvaffak olan Ameri- ka, bugün elinde bulundurduğu yalnız 90 superforteres, 29 B- ÖMRÜMÜ Nakleden: N. K den ibaret silâhı sayesinde bile lhu- dünyaya pekâlâ kabul et- tirebilecek durumdadır. Mübalâğasız iddia edilebilir ki dünya barışına hasret çeken bü- tün küçük milletler, Avrupanın an'anevi kuvvet müvazenesli temin etmek ve zayıfların hak- kını korumak noktasında müşte- rektirler. Bu ideali, ruhları bur- kan korkunun tesirile terkettiği- miz takdirde, demokrasiyi zale- re kavuşturmanın bir hayal gibi uçup gideceğine muhakkak naza- rile bakmalıyız. Bu sebepten dolayı — Atlantik paktı, milletler için hayati bir Tüzum ifade eden bir beka mesele- sidir. Muttahid Reich Alman- yasının Avrupa birliğinden ayrıl- Masına hiç bir surette cevaz ve- remiyecek olan Fransa, bu pakt sayesinde tekrar siyasi hak — ve hakikatin tecelli edeceğini ümit etmektedir. Halbuki hakkı küvvet mü- nasında anlıyan ve sözde insani- yetçi bir âkideye tutunarak dün- yayı tahakkümü altına almak is- tiyen Sovyet Rusya, <Veto> bak- kına dayanarak sinsi bir tedhiş siyaseti gütmekten geri kalma- maktadır. Milletlerarası politika- yı, ahlâk kaidelerini çiğneyerek, kurt ve kuzu masalında olduğu gibi, doymak nedir bilmiyen ihti- raslarının âleti yapmağa kalkan milletler, hiç şüphe etmiyelim ki en susturucu cevabı verecek olan ' yine Birleşik Amerikadır. «Carrefour'dan> -— . KISA 'HABERLER 4 Mmerikan yardım heyeti bas- Yanı Generde maE'EPNE'ile Amiral Settle dün Ankara ekspresi ile şeh rimize gelerek İzmite- gitmişlerdir. e Sehir gencl ” Meclisi ve vilâ - yet komitesi yarın toplanacaktır, Galatada Hayri ile Tâlip ad- durında iki kişl alacak — yüzünden kavga etmişler, Hayri Tâlibi bi çaklamıştır, e Karagümrükte Tahir ile Hay- reftin adlarında iki arkadaş kavga etmişler, Tahir Hayrettini bıçakla- mıştır. 4r Ahırkapı Cankurtaran semtin Ge bakkal Süleymamın dükkânı so yulmuştur. Hırsızlar çaldıkları mal darı sahilde duran başkalarına ait sandallarla nakletmişlerdir. eçİCtkar soygüncular aranmakta Kurdu öldüren bir köylü Bursa 20 (Telefonla) — Bursa- mın Midyakızık köyünden Mehmed Sadık adında bir vatandaş evvelki Bün, tarlasına gitmek için orman— lik bir mahalden geçerken birden- bire bir kurtla karşılaşmış ve bir, taat kadar süren mücadeleden son ga kurdu öldürmeğe muvaffak ol- muştur. Bu âni hücumdan gaşıran Meh- med önce yerden kaptığı büyükçe, Kir taş parçasını kurdun üzerine fırlatmışsa da isabet ettirememiş, kurt bütün kuvvetile Mehmed Sa- Cığın üzerine atılarak dişlerile elbi selerini parçalamağa ve yere düşür meğe çalışmıştır. Fakat dinç ve kuv vetli bir köylü olan Mehmed Sadık kurdun kuvvetine karşı mukavemet göstererek mücadeleden yılmamış- tar. Kurt sivri dişlerini tam Mehme- Gin gırtlağına — geçireceği — zaman) şaşkınlıkla yanında bulundurduğu-, nu unuttuğu bıçağını hatırlayarak belinder çeken Mehmed kurdu, sağ) 've sol böğürlerine saplamak sureti- le öldürmüştür. Kurdu — öldürdükten sonra köye Cönen Mehmed hadiseyi köylüleri- 'ne hikâye etmişse de kimseyi inan dıramamış ve nihayet birkaç kişi, irleşerek hadise mahalline gidil - miş, ölü kurt —sürüklenerek köye #ötürülmüştür. Mehmed Sadık da| Titlcadele esnasında muhtelif yerle- TiLden yaralanmıştır. L Yazan: Esat Mahmut KARAKURT DÜNKÜ KISMIN HULASA, Bir ükbahar akşamı, güneşi I in ufukta kaybolduğu — sırada siyah 've kapalı bir otomobil İstinye we Boğazı birbirine bağlayan as - faltın Yeniköye dönen köşesi Yil, burada yaz ve kış açık aınmaktan çekiniyor, Ekrem inde durdu. Arabadan çıkan iki sev- olan bir gazinoya girdi, Cemile ta- 186 bu herkesten gizli sevişmekten artık bıktığını söylüyor. İkisi de güzel., Oturduktan sonra konuşmağı azarlıyor: “— Bevmeği sen, bir erkeğin decel Benin indinde herşey, va her saadet, müş, karanlık bir odada, yalı ja Laşlıyorlar. Ekrem adetâ Cemileyi| koynuna girmek — zannediyorsun sa-) lâmbaları söndürül -| parıltısını gördüğün z gözlerinin bir erkeğin kollarında geçecek dakikalarla ölçülüyor. Sen başka birgoy düşünmez, başka birşey bümez misin — Cemile!..,,, diyor. (Tefrikanın devamı aşağıdadır.) Kadın, siyah kirpikleri içinde parlayan iri, beyaz gözlerini, sev- diği adamın gözlerinde göyle bir an biraktı. | — Gurur bence, fena huyların f n ahmakçası, en kötüsüdür Ek- Fem dedi!... Çünkü insanı mes'ut #tmekten uzaklaştırır!.., Seni bu * kadar istiyen, ve senin için bu derece fedakârlık eden bir kadı- na böyle mi cevap verilir?... Kalın ve boyasız dudaklarını bükerek, acı acı güldü. — Sahte utanışlara, riyakâr hicaplara kapılarak, — doğruyu söylemekten niçin nefsimi mene- T SAD ŞEHİR)| | HABERLERİ- Milli Eğitim Bakaıılığı bi ihdas ediyor Millt Eğitim Bakanlığı çok geniş- leyen eğilim teşkilâti — karşısında m.cnleke'lmizdeki teftiş merkezle- Yeni teftiş sistemi Tlül arttırmağa kara. vermiştir. Bundan sonra — memleketimi :'o Silı tefiy bölget bulunacak, böl ge merkezleri de İsıanbul, Ankara, Diyarbakır, İzmir, Adana, Erzurum a teşkil edilecektir. Her bölge merkezinde beş kişilik ir teftiş heyeti bulunacak, heyete | bir müfettiş riyaset edecektir, Okul yapımı işleri ve ilk öğretim çalışmaları da bölgelerdeki müfet- Üşler teftiş edeceklerdir. Bölge teftiş tim teşkilâtının bütün müesseselı dile daha yakından meşgul olarak öğretmenlerle birlikte çalışmak ve örnek dersler vermek — suretile ay- 'nı zamanda yetiştirlci ve tanzim cdici bir rol oynayacakları gibi o- kullarda çıkacak hadiselere ve yol suzluklara doğrudan — doğruya el koymak suretile bu türlü işleri kı sa zamanda neticelendirmek yetki- sine de sahip bulunacaklardır. Bölgelerde çalışan — müfettişlere motörlü vasıtalar verilerek her ta- rafa süratle yetişebilmeleri imkâ - 'nı da sağlanacakdır. Bölgelere ayrılan müfettişler pek yekında vazifelerine başlayacaklar- dr. Içkili yerlerin tahdidin- den vazgeçiliyor İçkili yerlerin tahdidi meselesin- de temaslarda bulunmak tzere An karaya giden tckili yer sahiplerin- SAsHÜrEKKER 7 KİŞMİK heyet şeh- rimize dönmüştür. Heyetin başkanı, kendisile görü- şen bir arkadaşımıza — Ankaradaki temaslarından çok memnun kaldığı rı, Meclis Başkanı, İçişleri Baka- ni ve bazı ilgili makamlarla mem huniyet verici görüşmeler yaptığını ve netice olarak içkili yerlerin hiç kimseye zarar gelmiyecek şekilde tokdid edileceğine dair vaad aldık larını / söylemiştir. Diğer taraftan bu vaziyet içki- M yer işletenler bilhassa bu tahdi de tâbi tutanlar arasında büyük bir memnuniyet doğurmuştur, Amerikan Elçisi geldi ve tekryar Ankaraya döndü Amerikanın Ankara büyükelçisi ehselans Wadworth dün aakert bir uçakla şehrimize gelerek tekrar An karaya avdet etmiştir. Polis koleji Jâğvediliyor Lise mezunlarının polis mesleği- 'ne artan alâkaları karşısında Em- rüyet genel müdürlüğü polis kole- jinin idamesine lüzum görmemekte Gir, Mesleki bilgi verer. ve âmir sınıfı 'na terfl için muhtelif şubeleri ih- fiva eden polis enstitüsü ise mu- hefaza edilerek — Kolejden yapılan tasarruflarla daha — genişletilecek- dir Filistine Yahudi muhacereti artıyor Filistine gitmek istiyen yahudi- İcrin pasaport muamelelerine devam «dilmektedir. Munameleleri tamam launmış olan 224 kişilik ikinci ka- file «Buntaş> motörile hareket et- miştir, İzmirden bildirildiğine göre Fi- listine gitmek - isteyen İzmir yahu Gllerin bir kısmı bu günlerde sevk edilecektir. Söylendiğine göre İzmirden gimdi. ik 220 kişinin pasaport muamele- si ikmal edilmiştir, Muameleleri, €lde olan 380 kişi daha vardır. Bun darla beraber #evk edilecek kafile GECES 600 kişilik olacaktır. Tefrika deyim? Önüne geçilemiyeni ka- bul etmek, en samimi hareket değil midir?... Seni yalmız ru- hunla değil, evet, cisminle de se- viyorum. Belki iri yarı, güçlü kuvvetli bir adam olman, hattâ kabalığın, huşunetin, ve hattâ belki de, vücudümü ihtirasla ya- kaladığın zaman etimde o erkek parmaklarından kalan izler — de hoşuma gidiyor. Kendimi duyduğum ve seni de olduğun gibi kabul ettiğim sevgimde samimiyim!... Cismi ile ruhunu birbirinden ayıran, iki yüzlü bir fahişe riyakârlığı ile konuşmadığım için mi bana ha- karet ediyorsun!... Unutma ki seven kadın, sevdiği adamın yal- niz ruhuna değil, vücudüne de sahip olmak ister, Bu onun hak- kıdır. Amma!... , İgörüş bakımından onların heyetleri millt eği-| g jsin sever değil mi?. YENİ »vawwv,, WWM,WMLWVM AAAAARA PSİKOLOG GOÖZİLE | ; AANARAAARARALARAADARRAAI YARARAAAADAZ AYRI ÂLEMLER vvelki haftalarda Garb'ın felsefe yoloji öğreti- mino toptan göz attığım zama nasıl türlü manzaralar aldığını işaret etmiştim. Acaba bu değişiklik yanız insanların bakısında mı, yoksa asıl gerçekte mi?” İlimden önce yalın görgümüzle — eşyaya bakınca orada birbirine benzemi- yen çeşitli varlıklarla karşılaşı- riz, İnsanlar öbek öbek ayrılır; kayvanlar türlü türlü, nebatlar biçim biçim görünürler. Hattâ taşlar bile birbirinden ne kadar farklıdırlar. Fakat ilmin gözü ouların birleşik vasıflarını araş- tızır. Onları idare eden kanunları keşfeder ve hepsinin aynı pren- pierden doğduğunu aydınlatma- ğa çalışır. Alem hakkında görgü ile ilmin hükümleri bu suretle çatışınca, ilmin kükmüne boyun eğmeğe im kân var mı? Bunun için düşün- ce adamları ilim yolundan gide- rek âlemin bu çeşitli manzaraları altırda gizlenen birliğini kebule razı oldular. Bu görüş keyif ve tevesten doğmuş, duygulardan gelen, yahut herhangi bir haya- Ka mahsulü değil, ilmin bizi ka- bule zorladığı bir şey olarak mey dana çıkmıştır. Hele XIX uncu yüzyıl tama- men bu görüşle doludur. P vizm, monizm, materializm, kan'zm, — naturalizm, me>, fizikalizm — vesaire adları alunda yayılarak az çok — fark- larla fikir âlemini kaplamış olan bu görüş XX 'nel yüzyılda da lerleyerek düşünce adamlarının Tikokallarda talebe sayısı her yıl artıyor Dünkü sabah gazetelerinin biri - sinde Millt Eğitim Bakanlığının bir tamiminden bahsedilerek ilk okul - Jardaki devamsızlığın Milit Eğitim teşkilâtının lâkaydisinden ileri gel- ği zikredilmektedir. Bu mesele hakkında dün kendisi- c görüştüğümüz Millt Eğitim Mü- Gürü Murat Uraz bize şunları söy) İemiştir: “— Bakanlığın böyle bir tami 'acn haberim yoktur. İlk - ol talebenin devam etmediği me.- escientis- ne gelince; okullara tebe hayım'ner sene VIf kat daf artmaktadır. Teşkilâtımiz mensupları ise - bi yük bir fedakârlıkla çalışmaktadır| lar., , Türk Şehitleri için mevlüd Istanbul Üniversitesi talebe bir- lıği, İstanbul teknik üniversitesi ta| icbe birliği, Milit 'Türk talebe birli- &i, Türk kültür çalışmaları derne- ği ve Türk kültür ocağının teşeb- bislerile dün öğle namazından son Ta Fatih camlinde şehrimizin ma- ruf hafızları tarafından bütün Türk gehitlerinin aziz ruhlarına ithaf e- Gülen bir mevlüt okutturulmuştur. Ereğli kömür işlelmesi genel müdürü sehrimizde Ereğli - Kömür İşletmesi“ Genel müdürü İhsaa Soyakın başkanlığın da beş kişilik bir heyet dün şehri- mize gelmiştir, Heyet Ağaçlı lin- yillerinin işletilmesi işini tetkik ede zek tekrar Ankaraya dönecektir. Heyeiin Ankaraya avdetini müte- akip 1949 yılı içinde bu linyitlerin. etilmesi — hususunda nihal karar ilecektir. #PBaçlı iayitleri CO milyon ton-| dan fazla bir rezervi ihtiva etmek- todır. Heyet gehrimizde bir hafta, kadar kalacaktır. la yaş parlıyor şimdi!.. — İnsan biraz da sevilmek i- . Kargılıksız sevgi, ancak Peygamberlere has bir fazilettir!... Sen benl sevmi- yorsun Ekrem! Yanakları esmer ra'şelerle tit- riyor, yüzü, üstünde rüzgârların dolaştığı durgun bir su birikinti- , birdenbire buruşuveri- — Ben her şeye - bakıyorum, senden başka bir şey görmiyo- rum, Halbuki sen, benden başka her şeyi görebilecek kudrete sa- hip bulunuyorsun! Kadın sözünü bitiremiyor. Tam bu sırada, dört beş kişilik bir grup, yüksek sesle gülerek, şarkı lar söyliyerek gazinonun kapı- sından içeri giriyorlar. Kadın bir an başını çevirip de, bu içeri gi renler kimdir diye bakınca, bir- denbire vücudünden bir elektrik cereyanı geçirilmiş gibi sarsıla- rak: Eyvah mahvoldum — Ek- rem!... Diye kısa bir feryat koparıyor, Kocamın en aziz dostu Cemil Deri çantasının yanında du- Kirpiklerinin ucunda bir dam- ran eşarpı, saçlarının Üzerine a- |çoğunu kendi tarafına çekti. Bu. na karşı sağ duyuyla, âdi göc- güyle, gelenekle, bâtıl inançlarla ka)şı koymağa kalkmak çok za- yıt bir silâhtı: Mademki ruh ha- yotın gartlarile çevrilmiştir. mı demk! hayat fiziko - gimik ka Kunlara bağlıdır, öyleyse bütün Alem temellerinde fiziko - şimik konunların türlü türlü mauzara- laundan ibaret değil midir? Hattâ bizim gu ışık, renk, Bes kaliteleri dediğimiz ve çeşitli gö- rünüşleriyle kavradığımız — âlem bile, aslında, dalga uzunluğu ile birbirinden ayrılan aynı enerji okyanusundan başka bir gey ol- maca gerek. Eşyayı birbirinden ayıran fark lar, yahut canlıyı cansızdan ayırt eden vasıflar ilmin gözünde yal- oizce görünüşten ibaret oluyor- lar, Aynı tabiat kanunlarının, de- rece farkile, türlü türlü manza- raları haline geliyorlar. Bu düşüncenin pratik netice- lerioi bir tarafa bırakalım, yal- 'fuzca nazarf gekli bile zihinler Ü- zex.nde insanı ürkütecek derece- de şiddetli bir baskı yapmakta- dır. Sağ duyu, oldum olasiya, bu görüşe isyan etmiştir, Fakat ilim kuvvetlendikçe onun itirazlarını susturmuş ve son asırda ciddi bir ilim adamının bu görüşü hiçe saymasına âdeta imkân kalma- miştir. denebilir. Geleneğe ve Evsizlere dağıtılacak arsalar Evsiz halka dağıtılacak ucuz arsa | işleriyle belediye yakından alâkadar| Gimaktadır, Dağıtılacak arsaların tazla olması Için yeniden bazı ted- birler alınmaktadır. Şehir içindeki belediye ve özel 1- döreye alt arsaların tevzi edilmesi Uşgun görülmemiştir. Fakat halk, mesken sıkıntısı çekerken bu arsala Tın muattal olmuyacağı için bunla- rın sattırılması ve parasının da mes kensizlere, yeni arsalar temini için| fon olarak bankaya konulması dü- günülmekteğir. Bu para-İle hususf eşhasa üsalt arsalar satın alı- nacaktır. Belediye şehir içindeki arsaları tesbite başlamıştır. Topkapıdaki bıçak düellosu Şehremini Hastahane caddesi 21 No: lu evde oturmakta olan Tevtik ile Al ailevi bir meseleden kavga, etmiş bir ara her ikisi de pek faz- la hiddetlenerek bıçaklarına sarıl- mışlardır. Daha atik davranan Tev| fik evvelâ Aliyi 5 yerinden yara- damıştır. Ali de bu kadar yara al- miş olmasına rağmen bir fırsatını bularak Tevtiği gırtlağından yara-| lamıştır. Bu esnada kavgaları ayırmak is teyen komşulardan Şaban da elin- dcn yaralanmıştır. Yaralılar Güre- ba hastahanesine kaldırılarak teda- V altına alınmışlar hâdisenin tah-| kikatına başlanmıştır, Öğretmen okullarına giriş şartları Milli Eğitim Bakanlığı, —ilkokul öğretmenlerine olan — ihtiyacı göz| Ününde tutarak, orta okulu bitiren lerle, lisede bir Üst sınıfa geçen öğ- rencilerin diploma veya sınıf geçme derecelerine bakmaksızın gündüzlü olarak öğretmen okullarına kabul) edilmelerini karar altına almıştır.| tıp, yüzünü — iyice sonra, ayağa fırlıyor. — Bana siper ol Ekrem! Ta- nınmadan — çıkalım şuradan di- yor!... Adam hiç cevap vermiyor. Yü- zü, fırtınaya — uğramış bir ağaç gövdesi perişanlığı ile yerinden kalkıyor. Yürüyorlar Hırsızlar gi bi, köşe bucak arıyarak, kendile rini zor dışarı atıyorlar. Otomobil gazinonun kapısı ö- nündedir. Hemen giriyorlar oto- mobili Adam göföre sesleniyor: — Sür'atle bizi geldiğimiz ye- re götür oğlum!... Otomobil hareket ediyor. Gecedir. gimdi... — Solumuzda; üstü fosforlarla dolu dalgalı bir deniz. Tepemizde; yıldızsız yük- sek bir gök ve bulutlar arasında yarısı kopmuş kocaman bir ay!, İstinyeden Maslak yoluna doj ru tırmanıyoruz şimdi! Otomobilin bermutad lâmbaları yanmıyor... İkisi do konuşma- dan, birbirlerinin yüzüne bakma- dan gidiyorlar, Kadın, belki bir kelime göylese her şeyi kaybede- ceğini düşünerek, olurduğu yer- de yakalanmaktan korkan — bir kapadıktan Yazan: | [’rof Hilmi Ziya ULKEN | 5 duygulara bağlı olan eski felse- felerin yayında ve kongrelerde bu görüş tarzına kargı koyması- tu, ona karşı bir delil olarak ile- ri sürmek mümkün değildi, Hat- 1â monist görüş bütün bu karşı koymaları, hele gündelik hayat: ta batıl inançlara dayandığı za. man, kehdi dâvası lehine delil bi- le saymadan çekinmiyordu. Fakat şüphe doğrudan doğru- ya ilmin içinde, onun metodları- 'na dayanan araştırmalar arasıa- da uyamınca, mesele çehresini değiştirmeğe başladı. Conlılar âleminde acaba her şey kör tesadüfün eseri midir? Parwin'in dediği gibi yeni nevi- leri yapan «Mes'ut bir tesadüf» müdür? Vakıa mühim bir kısım hâdiselerin bu tarzda tesadüfler, bir elektronla bir tromozom a- tomunun rastgele — karşılaşması mahsulü olduğu görünüyor. Bir höterozygote'un nesillerinde gö- nelerin dağılışı ancak ihtimaliyet kerabı ile tayin edilebilir. Nebat nevileri arasındaki melezleşmeler yeni bir nebat nev'i doğuruyor. Yeni hayat şekillerinin tutunma- st bu tesadüfi birleşmelerin el- verişli olup olmamasına bağlıdır. Fakat mühim bir kısım hayat hâdiselerinde de Adetü kasıtli bir gayelilik olduğu apaçık gö- rülüyor. Nebat ve hayvan âlemla de insanların kullandığı âletlere benzer, fonksiyonları olan bir ta- n ületlerin bulunduğuna dalr sayısız misaller vardır. Bu mi- saller benzetme. yaklaştırma ve yakıştırma eseri değil, bizzat mekanizm'ı — kendisine prensip seymış âlimlerin karşılarına çı- kan ve onları durduran tabiat duvarlarıdır. Göz görmek içii kanat uçmak için. güdde ki memelileri beslemek, Dionde yap tağı, böcekleri - yakalamak için, Bardane'ların çengelleri hayvan- ların postlarına yapışmak için- dir. Sağ duyunun eskidenberi gör- mız âlimlerinin en beci gözlerinden or. Cü- €nct, Batteson, Tehermiack her şeyi mekanizme indirmek istiyen yüzde yüz ilimci görüşle başla- dıkları halde tabiatın bu duvar) önürde duraklıyorlar. Diğer taraftan deniz kestane- si, deniz yıldızı gibi küçük hay- vanların çoğalmasında mekaniz- min hâkim olduğunu söyliyen es- ki tecrübeleri sarsacak yeni tec- rübeler meydana - çıkıyor. Dri- niz kestaneleri üzerin- deki tecrübeleri, onu canlılarda yalızca bir gaye sebebin var- lığını kabule götürüyordu. Fakat bu mübalâğadır: Canlı aynı za- imanda cansız varlığın şartlarile kuşatılmıştır. Acaba tabiatta hem mekanize hem finalizm olabilir mi? Canlı- lar âlemini maddeden ayıran bu çift vasıf nasıl anlaşılabilir? Cu- Gnot'ya göre bu mümkündür. Cünkü bizzat madde âleminde bi le cisimcikler ve dalgalardan iba- ret bir ikilik var. Ruh âleminde biz veraset, terbiye, muhit gibi kuvvetli şartlar tarafından tayin edüdiğimizi biliyoruz; — bununla beraber haşartlar üzerinde bizim datma bir seçme kudretimiz, nis- b? bir hürriyetimiz var. Her iç- timaf teşkilât, istediği kadar ta- bif şartların muayyenliğine bağ larsın; aynı zamanda insan ira- delerinin ve ideallerinin mahsu- kedi heyecanile büzülmüş - öyle duruyor. Fakat o arada, adamın kendisine bir şey söylemek ister- miş gibi başını çevirdiğini görün- ce, büyük bir cesaretle, vücudü- nü adamın vücudüne yaklaştırıp, yumuşak kollarını birden boynu- 'na dolayor. Bir dakika hayranlıkla onun yü zünü seyrettikten sonra, konuş- maktan çok yalvarmıya — benzi- yen bir sesle: — Beni affet Ekrem diyor; ne yapabilirdim başka! Nihayet ko- camın en yakın arkadaşı! Senin le gazinoda oturduğumu görüp 0- na söyleseydi, ne olurdu!.. Kı- p da kocam beni sokağa atsa, kapının önünde yatırmazsın! Adam büyük bir huşunetla, boynunu — kadının — kollarından kurtarıyor. — Rica ederim Cemile diyor; ancak çocukları aldatmak - için söylenebilecek bir takım saçma sözlerle beni teskin etmeğe uğ- raşma!.. Kocanın, senin her tür lü hareketine göz yumacak, arzu- larının önünde ses çıkaramıyacak kadar iradesi zayıf olduğunu bil- miyen var mı? (Devamı var), lüdür. Suçlunun mes'ullüğünü ka bul etmedikçe cemiyet tahakkık edemez. | —Hayatın muhit şartlarına bağ- |*t olduğu ne kadar doğru olursa olsun, onun bir andan itibaren autonomi bir vazlık halini aldığı €a © kadar doğrudur. Üxkühi bu mubtarlığın doğuşunu açıklayan misaller veriyor. Jordan, mazinin bütün prejüjelerinden sıyrılarak, Bırf.ilim yolundan, hayatın mad- deye nazaran muhtar dina- mizm olduğunu gösteriyor. Canlı varlıkların - tetkiki bize fasılâli mahdut mutedil bir finalizm'in hayet hâdiselerinde rol oynadığı Mt ve bunun mükemmelleşmeğe elverişli bir icat kudretinden - baret olduğunu meydana çıkarı- yer. Canlıyı insana - benzetmek: ten korkarak daima kaçılan bu düşünceler, yine canlıyı çeviren mekanik şartlarla nasıl — uzl: bilir? İlim bunu henüz aydınlat- mış değildir. Şu kadar var ki maddeyi nebattan, nebatı hay- vandan, hattâ hayvamı insandan ayıran hudutlar Üzerinde fazla durmak ve bunları ilim taassubu ile Gerhal silmeğe kalkmak lâzım geldiği muhakkak görünüyor. Aynı günde doğmuş bir may- mun yavrusile bir çocuğu bir se- fe aynı odada birlikte yetiştirmiş ve sıkı bir tecrübeye tâbi tutmuz o'an psikoloğ Kellog, ilk aylar- da aralarında büyük bir yakınlık olduğunu ,aynı şartlı reflekslere sahip elduklarını, fakat beş altı aylıktan sonra maymun yavru- sunun daima yerinde saymasına mukabil, çocuğun onu birdenbire ölçüsüzce aştığını gösterdi vo Pavlov'u tekzip etti. Bu tecrübe- leri hepimiz her gün yapabiliriz. Canlıyı maddeden ayıran tabi- at duvarının bir benzeri ruh sa- bibini canlıdan — ayırmaktadır. İnsanın menşei> hakkındaki kes kin hükmü ile geçen asır düsün- ces'ne hükümran olan Darvli rilişahedelerine bugünkü hayva- nat âlimleri artk eskisi gibi mut lak gözüyle bakmıyorlar. Vial. leton nevilerin menşel üzerinde 30 yıllık araştırmalarında şekil ve organizasyonun nasıl ayrıldi- ğı, hayvanlarda şekil — değişme. lerinin verasetle geçeşek - bazı sathi değişiklikler yaptiğı, fakat organizasyonun verasetle geçme- diğ', şimdiye kadar bu yolda hiç bir değişmenin tesbit edilmediği neticesine varıyor. L. Bounoure «Canlı varlığın muhtarlığır adlı yeni eserinde muhitin uzviyet zerindeki tesirlerini, deruni kim- yevi âmilleri sonuna kadar - tet- kik ettiği halde, bunlardan hiç birine irca' edilemiyen canlıya mabsus tanzim ve kontrol (r&gu- lation) iktidarının, hayat fonk- Siyonlarında madde kanunlarını nazaran muhtarlıkların nasıl mey dana çıktığını anlatıyor. Hasılı, tabiat bize ayrı âlemler halinde görünüyor. Bunlar ara- 'nda mekanizmin, fizikalizmin, frit ilimciliğin hiç bir zamaa aşmaya muvaffak olamadığı du- varlar vardır. Bu âlemlerden her biri, kendinden evvelkinin şart- lav:na bağlı olmak üzere yeni bir muktarlık ve hürlük sahası ola- tak görülmedikçe, anlaşılmasına imkân yoktur. Onların toptan fiziko - gimik ilk şartlara indi- rilmesi için yapılan gayretler bo- şura olduğu gibi, bu ayrı âlem- lerden her birinin biricik varlık sayılarak ötekilerine — yayılması için yapılan gayretler de boşu- nadır. Bunun için materyalizmin olduğu kadar vitalizm ve spiri- tünlizm'in zorlamalarından da 'ne ilim ne felsefe esaslı hiç blr retice çıkaramamıştır. Madde, bayat, ruh ve eemiyet birbiri ü- zerinde ayrı âlemlerdir. Biri. da- ha öncekine ait şartlara bağlan- makla beraber, kendine mahsus vasıflara ve muhtarlığa sahiptir. İnsar. bu gerçeklerin en üstünü ve en muhtarıdır (1). İnsanla il- gili olan psikoloji ve sosyoloji de onun bu vasıflarını hesaba kattı- ğı müddetçe gerçeğe uygun araş- tırmalar yapabilir. Bunun için- dir ki, felsefe ve sosyoloji ala- zında boşuna doktrin mücadelele rinden kurtulmak, bizzat müşahe- denin gösterdiği ayrı ayrı âlem- ler karşısında olduğumuzu ve âlemin hem şartlı hem muhtar olduğunu bilerek bu ilimleri ye- niden ele almakla mümkün - ola- caktır. Prof. Hilmi Ziya ÜLKEN (1) “Boutroux'dan — yaptığım «Tabiat kanunlarının zorunsuzlu- gu> ada tercüme (1946) ile me filozoftan tercüme ettiğim «Tdbiat kanunu fikri» bu düşü cenin metafizik hazırlıkları - ola- rak görülebilir. Spinoza panteiz- mi tesirile bir saman uzaklaştı- ğım bu görüş, bir çok kayıtlarla n ilmü inkişafına hazırlık 21 ŞUBAT 1949 D ÜN ve — C— B î/ea ÜN ) Amerika'ya — kaçırıları milyonlarımız.. eker hükümetinin 7 Eylül kararları yüzünden altıa mevcudumuz 241 milyon — dolar- dan 185 milyon dolara, Amerika bankalarındaki Türk resmi dola& hesabı da 87 milyon dolara düş« müştü. 1947 sonunda Almanya- ya ısmarlanan pamukluların be- delinin dolarla ödenemiyeceğini anlıyan hükümetimiz bu ödeme- yi sterlinle yapmak teklifinde bu- lunmuş ve Amerika Dışişleri Ba- kanlığı gu Ceyabı vermiş: — Bizima bankalarımızdaki do- lar mevcudunuz 37, aynı banka- lardaki Türk hasusi mevduatınız 154 milyon dolardır. Bu son ra- kam üzerinde hükümetinizin dü- gşüncesini öğrenmek İsteriz. Ticaret ataşemiz göyle demiş: — Federal Reserve bültenleri. ne göre Amerika bankalarında- ki Türk resmi ve hususi dolar he« saplarının tutarı 65 buçuk mil- yon dolardır. Amerika Dışişleri Bakanlığının yanlış malümat almasına ihtimal verilebilir. mi? Eğer Amerika bankalarındaki Türk dolar hesap ları 191 milyon olmayıp da 65 buçuk milyon dolar olsaydı hü- kümetimiz bu miktar üzerinde ısrar ederdi;. halbuki o zaman- danberi bir daha bu meseleye dönmemiştir. Piyasada İş gören tüccarları« mızın paralarını Amerikada ka- salara — gör bırakacaklarını sanmıyoruz; demek ki, kaç mil- yonsa, Amerika bankalarında bir çok Türklerin yüksek miktarda paraları vardır. Demek Ki bu &- damlar yabancı memleketlere gö- çettikleri zaman buradaki lüks hayatlarıı — devam ettirebilmek için paralarını huduflarımızın dı- sarısına kaçırmışlardır. Türk hükümeti — Amerikadan, oradaki dolarların sahibi - olan Türklerin listesini — istiyebilirdi. halbuki Bu vaziyet milletin mukaddes ta- nıdığı bazı hislerini yaralıyor ve haklı olarak diyoruz ki: Biz bu vatanın ve cumhuri- yetin yaşaması için yalmız malı- mızı değil, dünyanın bütün de- ğerlerinden daha değerli olan ca- nımızi da ortaya koyduğumuz balde bazıları, sıkıya gelince mil- leti felâket içinde bırakarak ya- bancı memleketlerde keyif sür- mek için tedbir almışla: Bu hal «Hepimiz birimiz için, birimiz - hepimiz için!» şeklinde vecizelendirilen mukaddes prensi- pe ne kadar aykırıdır. Memleke. timizin sermayeye bu kadar mulz taç olduğu bir zamanda milyon- larla Türk lirasının Amerika gi« bi sermaye bolluğuna «Marshall plânı», «Yardım» gibi tedbirlerle (çare arayan bir memlekete kaçı- rılması düpedüz milli bir hatadır. Vaktiyle vezirler ve beylerbe- yiler milyonlarla servet sahibi o- lurlardı, fakat kendi paralarile ordu ve donanma techiz ederlere di; öldükleri zaman da bütün pa- raları ve malları devlete kalırdı. Şimdi bu usul de olmadığına gö- re altınlarımız ve altın değerinde olan dövizlerimiz durmadan mem leketten kaçırılıyor; bunun ikti- sadi ve mali durumumuzun — git- tikçe daha kötüleşmesindeki rolü çok büyüktür. Kadircan KAFLI Yunanli kayakçılar dün Bursaya gittiler Uludağda 24 şubatta başlıyacak olan Uluslararası kayak müsaba- kalarına iştirak etmek Üzere evvele Ki gün gehrimize gelen Yunan kas yak takımı dün sabah Mudanya ya lu ile Bursaya hareket etmiştir. —rTAKVİM SŞUBAT 1949 - Öiz Pazartesi Kasım: 106 - Ay: 2 - Gün: 52 Vasati , Ezani Rumi şı:an Güneş 6 46 12 56 Öğle 12 28 6 38 İkindi 15 28 9 38 Akşam M Si 2 Yatsı 19 22 1 31 İmsak 1 Nöbetçi eczabanele 21-2- 949 Beyasıt — : Çarşıkapı Eminönü * : Bahçekapı Küçükpazar * Unkapanı Alemdar Arif Neş'et Beşiktaş Vidin Ortaköy Yeni eczahane Arnavutköy : Arnavutköy Bebek * Merkez Eyüp Eyüpsultan Bakırköy ' : Bakırköy vi Kinyonlu « Beyoğlu —. Sinhak Taksim — * Kemal Rebul * Mustafa Nall * Galata b N Ka * Şişli Asım - İ| Sieti Nişantaşı ——— ——— ——