18 Şubat 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

18 Şubat 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bevgili okuyucularım, bir ka- Gnın elbise dolabındaki giyim ağyası arasında güzel bir kaç Blüz bulunmalıdır. Blüz kadın giyiminde eskidenberi mühim bir yer tutmuştur. Zira müna- Çikolata Bir okuyucunun sevgili kızı altı yaşına basıyormuş. — Allah mice nice yıllara yetiştirsin. Kü- Eı: hanım da çikolatalı pasta- çok severmiş. Şimdi anna- S1 doğum günü için ona güzel bir pasta yapmak istiyormuş, BAs) yapsınmış? Çok kolay sev gili mes'at anne, Aşağıdaki ta- #ife göre yapacağınız pastayı büyük küçük herkesin sevece- Hire eminim. 350 gram pudra gekeri. 250 gram tereyağı 260 gram çikolata. 100 gram un. 125 gram badem. 6 yumurta, Bademi kavürup makineden Çekin veya havanda dövün, şe- kerle iyice karıştırın. Tere' ğanı, yumurta sarılarım ve ba- Gem ile şekeri çukur bir kab i- 'çinde tahta kaşıkla yirmi daki- ka kadar eziniz. Yumurta beyaz larını ayrı bir. kab içinde telle döverek sıkı kar haline gelinci- ye kadar dövünüz. Çikolatayı 1/2 kahve fincanı su İle eritip önce karışan maddelere ilâve e- diniz. Un ve yumurta aklarını da diğerlerine katıp Bulu ha- muru yağlanmış, unlanmış, ke- narlı ve düz bir kalıba boşal- ftıtız. Orta hararette fırında 45 dakika pişiriniz. (Bir pastanın Pişlp pişmediğini anlamak için buna temiz bir pıçak saplayınız. Çektiğiniz zaman hıçak temiz Çıkarsa pasta pişmiştir. Yok e- Ber pıçağın etrafına pasta bu- Jaşırsa bir müddet daha fırında kalması icap ediyor demektir.) Pustayı kalıptan çıkarın, So- Buyunca Üstünü aşağıdaki tari- fe göre yapacağınız (Beyaz gla- 4e) denilen süs ile kaplayınız. “Arzu ederseniz bu süs donunca pastayı büsbütün güzelleştir. mek için küçük parçalara böl- düğünüz meyva gekerlemeleri dizerek Üstünü ve etrafım du- matınız. BEYAZ GLASE 2 fincan toz şekeri, 1 fincan su. 2 yumurta akı, 1/4 çay kaşığı Beykin pov- der. 1 çay kaşığı vanılya veya ko- kulu bir likör, Su ile şekeri beraber kayna- ba. Yumurta aklarını sıkı kar haline gelinciye kadar — dövün, Kaynayan şeker bir kaşıktan a- kıttığınız zaman iplik halinde güzüldüğü vakit bunu ateşten “ndirip yavaş yavaş bir eliniz- eei ati nni Ankara okullarında grip Ankara, 17 (Hususi) — Şeh- Timiz okullarının açılmış olma- #ma rağmen devam etmekte o- İan grip yüzünden okullara de- m nisbeti ilkokullarda yüzde yirmi iki, liselerde yüzde 16 dır. Bu durum karşısında Şubat sonuna kadar bir tatil verilip verilmemesi keyfiyeti Sağlık Ba kanlığınca incelenmektedir. dikkat nazarına İsmi bizde mahfuz bir okuyu- cumuz dün idarehanemize gele- tek şunları anlattı: «— 16 Şubat günü gece ya- rısı, saat $ de eşim ani olarak doğum sancılarıyla kıwranmağa başladı. Bir vesaiti nakliye bu- lamadığımdan; imdadı sıkhiye haber vermek üzere en yakın Ppolis mahalli olan Ortaköy po- Tis karakoluna müracaat ettim. Sıhhi imdadı yarım saat müd- detle telefonla fasılasız aradık. Zelefon çaldığı halde hiçbir ce- pap verilmedi. Nihayet sabaha Kkarçı saat 4 de tesadüfen geç- Mekle olan bir taksi ile eşimi Şişli hastahanesine — götürebil. di Keyfiyetin gazeteniz #iyla alâkadarlara ba ederim. vasıta-| ibldöme vi- Güzel Biüzlar | Sip bir etekliğin Üstüne giyilen güzel bir blüz muhtelif vesile- ler için kullanılabilecek bir kı- K UAKANı —— Leylâ Kıykı yafet teşkil eder. Fakat blüzlar en mühim vazifelerini İlk ve gonbaharda tayyör içine Biy dikleri zaman görürler Güzel bir blüz dalma bir tayyörün şıklı ğını tamamlar, hattâ buna ken- dinden bir cazibe ilâve eder. Bu bahar tayyörlerinizin içi- ne giymek için blüz diktirme- ğe Diyetiniz varsa size fikir a- labileceğiniz bir kaç blüz mo- deli veriyorum, Renkli — ve işlemeli - blüzlar, güzel olmakla beraber kolay yı- kanabilecek düz beyaz blüzlar li Pasta le dövmeğe devam ettiğiniz yu- murta aklarının Üstüne dökü- nüz. Koyuluncaya kadar döv- meğe devam ediniz. Sonra Bey- king povder ve likör veya va- nilyayı da ilâve edip pastanızın üstüne yayınız ve donmasını bekleyiniz. Korkunç bir ihmal — EE ŞA Adapazarı ve köyleri Sakar- ya nehrinin taşmasından tehlike altında bulunuyorlar Adapazarı, 17 (Hususi) — 30 bin nüfuslu şehrimiz iİle gene A- dapazarı ovasında bulunan 50 ye yakın köy bu sene müthiş bir âfetle karşılaşmak üzeredir. Akovanın ortasından geçen Sakarya nehrinin yıllardır. te- Mmizlenmemiş olması dolayısiyle yatağı dolmuştur. Aynı zaman- da nehrin Karadenize karıştığı mansabı önünde batmış olan bir geminin ankazı ırmağın yüksel- mesine âmil olmaktadır. Nehir içersinde bulunan bir çok ağaç #nkazı tümsekler meydana ge- tirmiş, nehir cereyamını da bin- netice azaltmaktadır. Bu vaziyet karşısında her biraz daha taşan ve intizamını kaybeden Sakarya nehri yata- ğını genişleterek nehir boyun- daki setleri de imha etmekte- di Bu tehlikeli durum, Bayındır- lık Bakanlığına bildirilmiş; Ba- kanlık da tahsisat göndererek nehrin hemen temizlettirilmesi- ni önemle istemişti. Ne yazık ki mühim zamanda bu' işlere nezaret edecek su mü hendisinin başka bir işe veril- mesi dolayısiyle, temizlik âme- liyesine nezaret edecek kimse yok denilerek tahsisat tekrar Bakanlığa iade edilmiştir. Nehrin bugünkü ge da- hi normalin üstündedir. Bu se- .- daha kolay giyilir, Böyle kolay yıkanıp Ütülenecek blüzlar yap Mmak için keten, birman ve ke dinden süslü organdin kullanı- hyor. Bu seneki blüzlarda gö- ze çarpan yenilik kolların japo- ne veya reglan biçiminde - geli- gidir. Blüzlarda süs için nervür azur, dantel ve simli işlemeler görülüyor. Fakat her biri sade ve rahat giyilecek gibi. Bi günkü modellerin arasında be- Beni iz bir blüz bulabilece- Binizi Ümit ederim. Ankara Belediyesi arsa dağıtmağa başlıyor Ankara, 17 (Hususi) — Bele- diyemiz Nisandan itibaren arsa birer beyanname dağıtılacak. halka Etlik civarındaki arsalar dağıtılacak, orada 3509 haneli zuszzam — bir mahalle” vücude getirilecektir. Basın kanununda yapılacak değişiklikter Ankara, 17 (Hususi) — Ada- let Bakanlığında, Basın Kanu- Erimin başkanlığındaki komis- iyon çalışmalarına başlayacak- ftır. İncelemeler arasında ya- bancı memleketler basın kanun- larından başka Demokrat ve Mil kt Partisi noktai nazarları lle İstanbul Gazeteciler Cemiyeti- nin mütaleaları da bulunmakta- dr. ne kar oldukça fazla yağmış- tır. Vaktinde teâbir alınmazsa elil parça köy ve güzel Adapa- zarı sulara gömülecektir. Belediye, şehri korumak için 500 kum çuvalı da bu tedbir de şehri koruyabi- iecek miktarda değildir. hazırlatmışsa BSel'mi SAVAŞ Diğer korsanlar ve halk iki p tarafa Aaçılarak yol verdiler; hepsi susuyorlardı ve Murad Reis onlara asla bakmıyordu. Kızmağa da kendinde hak gör- müyordu; çünkü bu sa- dece bir talihsizlikti. İki sevgi> linin birbirlerinden ayrılmaları her halde Ali Reisle yetmiş iki tevziatına başlıyacaktır. Yarın- dan itibaren halktan isteyenlere nunda yapılacak değişiklikler bakkında toplanan komisyon doğişikliğe esas olacak malze- meyi hazırlamaktadır. — Komis- 'yon mesaisini bitirip ve Nihat YENI BA eksiksiz isteri Onu İngilizlere kendim teslini edeceğim ve yoldaşlarımı da kendim alıp getireceğim buna yavuklumun — razı lâzımdır. Gidip soracağı Tım &aat sonra slze neticeyi bil diririm. Derhal sofadan çıktı da bekliyen Uzun Ahmetle ca Memiş ve Kara Salih kargıladılar: Ne haber, Reis? Ko. onu arkadaşının — ölümlerinden — ve yüzlerce kadın ve çocuğun dul ve yetim kalmalarından daha acıklı olamazdı. Murad Rels durümü — kısaca arkadaşlarına anlatıyor ve evi- ne doğru gidiyordu. O uzaklaş tığı zaman arkada kalabalığın arasından bir. uğultu yordu: — Ne olacak? Kızı vermiyor- lar mı? Ne karar verdiler? Diye birbirlerine soruyorlar ve türlü tahminlerde bulunuyor lardı. Uzun Ahmedle arkadaşları Murad Reise bir şey söylemiyor lardı; fakat hepsi de pek Üzgün düler. Kara Salih: — Desene ki bog yere yorul- muşuz. Vallahi ömrümde bu ka dar yandığım olmamıştır. Murad Reis onun adı ve bir tek kelime yükseli- Diyordu. sırtını. ok mırildandı — Kader!... Genç kors girer girmez Meri ile karşılaştı; onun gözle mese- le nmiş ve ağlamıştı, fa- kat şimdi yaşları kurumuştu. Murad Reisin boynuna atılıp, başını onun göğsüne koydu; bir kaç dakika sessiz durdular. Kalplerinin, birbirinin - üstünde ayni âhenkle çarptığını hissedi- yorlardı. Murad Reisin gözleri n relsi ni kızarmış buldu i öğü yaşardı ve genç kızı kollarına aldı; odaya girdi; tekrar. kucak ladı, dudaklarından, — saçların- dan, yanaklarından, gerdanın - dan, boynundan tekrar tekrar öptü. İkisi de bu öpüşlerden a- cı bir haz duyuyorlardı. Genç kız neden sonra sordu: — Sevgilim, 'ne yapmak isti- yorsun? Verecek misin? Murad Reis onu kollarından bıraktı; elini tutarak sedire o- turdu onu da oturttu ve ve ce- vap verdi: — Benden başka herkes Ali Reisle arkadaşlarının kurtul - maları için seni feda ediyorlar! — O halde buradan beni gö- tür! — Fakat aziz sevgilim, ne ka dar zor bir durumda olduğumu takdir edersin! — Anlıyorum. Arkadaşlık bor cunun ne olduğunu bilirim, — Bunun İçin reislere «Ver- mem!> diyemm, — Seni zorladılar mı? — Asla! — Razı olmazsan ne yapar- lar? — Hiç bir gey yapmağa hak- ları yoktur. Buna ben tek başı» ma karar veremem; sen ne işe tersen öyle yaparım, ayrılırsam hayat benim için tatsız ve mânasız bir şey olacaktır. — Benim için de öyle... — Ayrılmazsak ikimiz mes'- ut yaşıyacağız, fakat Ali Rels- le yetmiş iki yoldaşım ölecek; 'yüzlerce kadın ve çocuk, dul ve yetim kalacaklar. - Saadetimizi BAR 'KADIRCAN KAFLI | Genç kız: “Döndüğüm zaman m, diyordu DAĞ M ölülerin mezarları üzerine kura- cağız ve harcını dul kadinların gözyaşlarile yoğurmuş olacağız; yetim — çocukların — ıstırablarile genlendireceğiz! Meri gözlerini — kapadı, elini alnına götürdü, sonra Murad Reisin kucağına atılarak hıçkı- ra hıçkıra ağladı. Murad Reis yalvardı — Ağlama, sevgilim! Kader böyle imiş! — Ah... Niçin beni bırakıyor sun? Başkaları bizim — ıztırabı- mızla ıztırap çekiyorlar mı sa- nırsın ? — Kaç defalar benim uğrum da tehlikelere atılan yoldaşları- Tain, kucağımda can verdikleri- ni gördüm; ben de kaç defa my- ni fedakârlığı yaptım. Hayatta lanlarımız her şeyi o yiğitlerin fedakârlığına borçluyuz. — Haklısın? Anlıyorum; se- ni de bütün korsan arkadaşları- ni da anlıyorum. Onlar artık benim de arkadaşlarım, kardeş- lerim, babalarımdır. — Benim yerimde olsaydın Ben ne yapardın, sevgilim? Şe- ref, namus, arkadaşlık, vicdan borgu ne olduğunu sana anlat- mağa lüzum görmüyorum; bun ları benim kadar sen de bilir- sin! — Evet... Git de söyle. deceğim, fakat bu kendim geleceğim. - Gi- Befer sana Murad Reis genç kızın omuz- larından tutarak kendine çevir di; © artık ağlamıyordu; artık sararmış veya kızarmış değildi. Yüzünde zarif bir genç kızdan ziyade ince, asil ve cesur bir er- kek kalbinin çelikleşmiş Irades gahlanıyordu. Murad Reis: — Nasıl? Diye sevinçle sordu. Kapının önünde bir uğultu vardı; kor- sanlar, kadınlar ve çocuklar o- raya toplanmışlardı; Genç kız ayağa kalktı; pencereden baktı. Sonra sevgilisine dönerek cevap veri — Bunu düşünmüştüm; son- ma konuşuruz. Şimdilik kararı bildir, teslim şartlarını ve şekli- ni iyi tesbit et. Murad Reis genç kızın elin- den tutarak kapı önüne çıktı; Orada birikenlere yüksek sesle haber verdi: — Ben yavuklumu vermek istemiyorum! Kalabalık birdenbire dalga- landı; acı sesler ve iniltiler du- yuldu. Murad Reis ilâve etti: — Fakat yavuklum - gidiy Yoldaşlarımızı, babalarınızı ve kankardeşlerinizi kurtarmak i- çin kendisini feda ediyor; ona mani olamam! Kalabalık bir kaç saniye taş kesildi; hiddetli ve gergin yüz- ler gevşedi; gözler gülümsedi; sevinç çığlıkları duyuldu. Kadın lardan bazıları Merinin önünde diz çökerek: — Allah seni mes'ut etsin! Diye dua ettiler; bazıları da onun ellerini öptüler; sevinçten ağlıyorlardı. Bir çokları da li- mana ve tersaneye doğru koşa- rak müjdeliyorlardı: — Murad Reisin yavuklusu gidiyor; Ali Rels kurtulacak; jyoldaşlarımız gelecekler! Murad Reis Uzun Ahmede gmretti: * — Tngiliz papasına söyle, Meriye gönderilen mektubu alıp gelsin! Biraz sonra papas geldi. Mu- rad Reis onları bağ başa bıra- karak Koca Memi Reise gitti ve kararı bildirdi;. gerek baş reis gerek diğer reisler teşek- kür ettiler; bir kaçı teselli ve- riyorlardıt — Üzülme be kardeşim, hele Ali Reisle yoldaşlar gelsinler, aa ae ALi AMED PEHLİVANIN BAŞ GÜREŞLERİ Yazamn : Sicimoğlu da hemen elini u- zattı; — Estağfurullah! dedi. Biz pehlivanlığı tabii sizinle güreşe- rek öğreneceğiz. — Sen bizim hepimizden peh livansın. Beni bugün yeniyor- dun, Efendimiz güreşe durdur- masaydı çoktan sırtım yere gel miş olacaktı. Sicimoğlu adeta kızarmıştı: — Ne münasebet! dedi. Seni yenmek hiç öyle kolay mı? Pe- kalâ bu oyundan da kurtulabi- lirdim. Güreşin başında aldığın çaprazlardan ben nasıl kurtu Tmuştum ? Böylece — kargılıklı öğmeler ortadaki soğukluğu hemen kal- dardı, Sarayın pehlivan ocağı a- deta bir bayram günü yaşıyor- du. Herkes memnundu, Neşeli Ali Ahmed * * konuşuyorlar, tatlı taflı gülüşü- yorlardı. İlk defa olarak Sicimoğluna nasıl yetiştiğini, nerelerde güreş tiğini sordular. O, bu suallere cevap verirken bir hayli terle- yyordu. Basit bir köylü çocuğu İdi, On yaşından beri güreşiyor- du. Bütün Anadoluyu gezip do laşmış, güreş tutmadığı yer bi- Takmamıştı. Yalnız o zamana kadar İstan bulda ve Rumelinde güreş tut- mamıştı. Buradaki pehlivanları pek daha müthiş şeyler zanne- diyormuş. Bir gün onun bir gü- Teşini gören vali derhal İstanla gitmek ve saraya baş vurmak tavsiyesinde bulunmuş. O da en çok, pehlivanlıktan gayet iyi an lyan bu valinin — tavsiyeysine uyarak İstanbulun yolunu tut- e e remk dt Telrika No:138 Hüi geee ai nn eei muş. İşte ondan ancak bu kadar malümat alabildiler. Sicimoğlu, tıpkı meşhur Çi- rakoğlu, meşhur Keçeci gibi, meşhur Kazıkçı Karabekir gibi © sıralarda vatan topraklarında yetişen kuvvet — harikalarından bini idi. Tıpkı onlar gibi o da hemen hemen kendi başına ye- tişmişti. Ona yol gösteren, gü- reş öğreten bir ustası»olmamış- tı. Güreş oyunlarını, diğer peh Mvanları seyrede ede öğrenmiş, bir çok oyunları da kendi ken- dine bulmuştu. Hattâ kendisinin dcadı bir çok oyunları da vardı, Fakat her nedense bunlar dan; ki ayıp iş gibi bunları tatbik 6t meğe pek hevesli görünmezdi. Uzun boylu idi ve çok kıvrak bir vücude malikti, Öyle göbeği * filan da yoktu. Adeta zayıf ad- dolunabilirdi. Fakat kolları, ba- çakları, göğsü, karnı, ensesi sa- fi sinirdi. Aklın almıyacağı bir kuvveti ve mukaveti vardı. San ki onu Allah güreşmek için ya- ratmıştı. Onun sevmediği çap- raz, bozmadığı oyun yoktu deni- lebilir. Fakat ona güreş için her şe- yi fazlasile veren Allah ondan yalnız bir gey kıskanmıştı: Ö- Mür, Evet Sicimoğlu — yaşıyamadı. Bir kasde, bir alçaklığa maruz kaldı ve henüz yeni yerleştiği #arayda bir ay bile kalamâdan Onu kara toprağa tevdi sitller. Sultan Azize bile göz yaşı Göktüren bu ölüm hâdisesi göy İe cereyan etmiştir (Devamı var) yavuklunu gider alırız. İngiliz subayı ile papası çağır dilar; kısa bir müzakere oldu teslim gartlarını ve geklini tes- bit ettiler. İngiliz gemisl biraz gonra yelkenlerini açtı ve liman dan çıkıp gitti. Mis Meriye annesile babası- nin yazdığı mektup bir kaç sayfa tutuyordu; bunda Üzüntü lerini anlatıyorlar; İngiltereye döndüğü dük Dorçe le öv- lendiği zaman pek mes'ut ola: cağını İsbata çalışıyorlar; son başarısı üzerine dükün kral ta rafından pek takdir edildiğini, rütbesinin yükseltildiğini, evle nince ona Gildford'daki meşhur beyaz gatoyu hediye edeceğin haber iyorlar; dük Dorçe ter Başbakan ve Merinin de İn gilterenin kraliçeden rinci leydisi olabile liyorlardı. sonra. bi Murad Reis ve sevgilisi iki gün başbaşa kaldılar. Korsanlar dan bazıları ve Ali Reisle arka- daşlarının aileleri genç kıza he- diyeler / getiriyorlardı; bunlar arasında İnciler, elmaslar, ger- danlıklar, gayet #üslü elbiseler vardı; fakat genç kız. bunları bir elile ahyor, diğer elile de gemilerdeki - İngiliz esirlerime dağıtıyordu. Meri onların ne a- cınacak halde olduklarını gö- rünce Murad Reise rica etti: — Artık arkadaşların kurtu- lacaklar; bunları serbest bıra- kırsan pek memnun - olurum; senden fedakârlık istiyenler de bu fedakârlığı yapsınlar! — Bunu senden evvel düşüne mediğimden dolayı affını dile- rim. Genç kız onun boynuna atıldı ve dudaklarını uzattı: Sana tekrar kavuşamaz- sam kendimi öldürürüm! düt etmedi; bir iki reis itiraza yeltenler; Murad Reis onlara: Ben © esirleri Ali Reis ve arkadaşlarile mübadele için a- hp getirdim. Meri elimizde ol- masaydı vermiyecek mi idiniz? Diye sorunca verecek cev bulamadılar. O gün Murad Reis kadırgası- mı yağlattı, temizletti; yoldaşla. rına da ertesi sabah denize açıl mağa hazır olmalarını emretti. Murad Reis gerek bir sandık dolusu elbiseyi ve gerek bir çek mece dolusu. mücevherleri alıp götürmesini söyledi; fakat genç kız: — Onları sana emanet ediyo rum; döndüğüm zaman eksik- siz isterim! Diye şakalaştı. Sonra küçük bir çantayı göstererek ilâve et- — Yalnız bunu götüreceğim! Açtı ve gösterdi. İçinde orta halli İngiliz delikanlılarının giy dikleri bir elbise, bir tabanca, bir hançer ve bir kese altın var dı. Murad Reis onları nereden bulunduğunu söyledi. Meri de hizmetine bakan Cezayirli ka- dının gayet becerikli, gayet sa- dık ve ketum olduğu cevabıni verdi. Geç vakite kadar konuştular. Murad Reisin on beş gün sonra Dartmurt'un güneyinde Star burnu civarında bulunması ka- rarlaştı. Meri diyordu ki: — Artık hiç kimse beni senin kaçırdığını iddia edemez! — Ben de seni buralardı zaklara, ğim! Ertesi sabah İngiliz esirleri Murad. Reisin kadırgasına gö- türüldüler. Biraz sonra Meri de Murad Reisle beraber geldiler. Genç kız ince belli, uzun etekli, iyah kadifeden şık bir rob giy miş, omuzuna koyu kahve ren- Bi bir kürk pelerin almıştı. Boy 'nunda yalnız bir sıra inci vardı. Esirler güzel İngiliz kızını alkış- larla karşıladılar; sahili doldu- ran halk ve limanda demirli ka dirgaları dolduran korsanlar da alkışlıyorlardı. Koca Memi Reis kadirgaya kadar geldi; genç kızı bağrına basarak özür diledi — İnşâallah yine kavuşursu- nuz! Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur! Dedi. Murad Reisi de alnın dan öptü ve her ihtimali düşü- nerek tedbirli davranmasını ten Ayrılırken diyordu ki: rın ben de filo ile o ta- raflara geleceğim, İngilizler du rurlar amma bir haltederlerse adalarını başlarına yıkarım! Murad Reisin kadirgası de- mir aldı; ağır hamle ile kürek çekerek limandan çıktı; yelken lerini açtı ve ufukta kayboldu. Ertesi gün öğleyin Star bur- nunu kıvrılarak Dartmut açıkla rından geçtiler; uzakta silik bir bulut gibi Portland kayalıkları ve biraz sonra ufukta — İngiliz gemisi göründü. Murad Rels gömiyi yavaşlattı; İngiliz getni $i hızla yaklaştı; Türk kadirgâ #ini kuru gıkı Üç top atarak se- Mâmladı; Murad Reis cevap ver di; birbirlerinden iki yüz kulaç uzakta durdular. (Devamı var) n u- Anadoluya götürece - M( l — Ölümü asla düşünmiyecek sin! yaşıyacağız ve Ümid ede- geğiz! Ölünceye kadar seni bek liyeceğim ; hattâ ilk fırsatta ge Tp arıyacağım. — Buna lüzüm kalmıyacağı nı umarım. Ben kendim gelcc: ğim! — İnşâallah!... Ben Koca Memi Reise gideyim de e rin serbest bırakılması işini ko- nuşayım. Koca Memi Reis Murad Re sin teklifini kabulde asla tered ——— — —a AAA DA Tarihten Bir Ya pra_l_z İstanbul esnafının ayaklanması puumı. Dördüncü Meh- medin çocuk — olması vlet “idaresinin bir tezebzüb ve' irtişa içinde yuvar. lanmasına sebep oluyordu. Kö- sem Sultanla birlikte iktidarı ellerinde tutan ocak ağala: te- | Yazan : CEMAL YENER Darüssi kadar sarayın ilk avlusunu dolduran bu esn Beli “padişahinı dâd!,; diye bağ rıştılar. Çocuk padişah, Darti süadenin önüne kurulmuş olan tahta oturmuş bu iİnsan kalaba lığına hayret daha doğrusu » | raz da korku ile bakıyordu. He tanbul halkını kasıp kavuruyor lardı. Kimsenin devlete ve ikti dara karşı emniyeti kalmam Koca Osmanlı İmparatorluğu unun bakiki hâkimi, — Kösem Sultan, Turhan Sultan, Bekta: Murat Ağa, Müftü Bahal efendi gibi ne oldukları belirsiz, kim- selerdi. Bunların içinde Bahat efendinin aşırı hareketleri dev- letin başına bir takım siyasi ga- ileler çıkarmıştı. İngilizlerin İz- mir konsolosile arası açılan Müf tü Bahal efendi bunu azlettir- mek için sadrâzama müracaat etmiş fakat bunun çok tehlikeli bir iş olduğunu gören sadrâzam meseleyi başından atmıştı. Müf- tü bunun üzerine İngiliz sefirini huzuruna çağırtarak ağır sözler söylemekle kalmamış, kendisi- ni hapsettirmişti. Bunu haber lan ocak kâtibi Sarı Kâtip: «Behey efendi! Hangi müftü hanesinde elçi hapsetti?» deyin- ce müftü fena halde hiddetlene rek: <Ağalarır olacak herifler ne k isterler? Âlemi rüş- vetle harabediyorlar. Burada hükmü geriat nasıl İJera olu- nur?> dedi. Orada hazır bulunan kadıas- ker Kudsi zade de bu kadar gid det gösterilmemesini söylediği zaman Bahai efendi ona da kı- zarak :«Sen kadıasker olduğun halde küffarı himaye - eden 1- damların zamanında nasıl divâ- na gidersin? Yarın hanenden çıkma, divâna gitme!» dedi. Ertesi gün (2 mayıs 1651) a- ğalar bunu haber alıtca At meydanindaki İbrahim pasa sa- rayında toplandılar. Müftünün azlini talep için saraya haber gönderdiler, Kösem Sultan mu- vafakat etmeyince istediklerin- de ısrar ederek Bahaf efendinin azli suretile talepleri is'af olun- madıkça yerlerinden ayrılmıya caklarını bildirdiler. Saray, bu kadar kuvvetli bir nümayiş Üze rine, Kara Çelebi Aziz efendiyi dâvet ile Sevhilislâm nasb etti. Bahai Efendinin azlinden Gö ay ve Nakşa da Osmanlı donan masının hezimetinden altı hafta sonra Melek Ahmet paşa akçe- leri yaptığı gibi kuruşları da, bin kesede üç yüz kese kazana- cak şekilde,tağşiş etmeği düşün dü. Belgradda, Bosnada, Arnavut lukta mağşuş kuruşlar bastıra- rak tüccarı yüz on sekiz akçe hesabile kabule zorladı. Bu mu- ameleden yüz yirmi bin altın hasıl olarak bu altınları da, as- kerin mevacibine vermek üzere, Yahudiler vasıtasile iki yüz kırk bin kron'a çıkardı. Mağ- Buş para piyasaya çıkarıldı. Bezastan kethüdası, İstanbul esnafını sadrâzam tarafından alınan yeni mali karara uyma- Za dâvet etti. Esnaf kethüdala- rı bu karara razı olmayıp Me- lek Ahmet paşanın huzuruna gittiler ve adalet istediler. Sadrâzam, bunlara «Kâfir: diye hitap ederek: «Yıkılın, gi- din!> sözleri ile hepsini huzu- rundan kovdu. Esnaf, sadrâza- mın bu şiddetli hareketi karşı-i sında: «Hâşâ bu sözleri kabul etmeyiz! Biz Müslümanız> diye bağrıştılar Melek Ahmet paşa- dan, gördükleri bu hakaret üze- rine şikâyet için Müftüye gitti- ler Müftü Aziz efendi bu işe ka rışamıyacağını söyledi. Saraç- hane kethüdası Ramazan Dede ve bir kaç adamı: -«Kendinizden kürk istenildiği vakit ayağa kalkıp Sultan İbrahimi ve sad- ra bize gelince ne için karışmı- yorsunuz? Emir, - şeriatı Ya kalk, önümüze — düş, y diler. Aziz Efendi, Melek Ah met paşaya bir tezkere yazaca ğını beyan ile bunları yatıştır- mak istedi. Lükin esnaf bunu aldılar ve bir ata bindirip sara götürdüler çarşılarda arada bir yüksek sesle: «<Ümme- ti Muhammet, bize olan zulum nedir? Aramıza kılıç girdi. Ka- payın dükkânlarınızı!> diye ba- Şırışıyorlardı. Filhakika bütün de esnaf bu kalabalık arka katıldı. (2). râzamı öldürdünüz de şimdi sı- ki ne olacak ise olsun!» (1) de- dinlemiyerek müftüyü aralarına Geçtikleri yerler dükkânlar kapandı. Elli binden Gaibe i | nüz oyun çağında bulunan Dör ö hmet ilk defa olara bö: anla karşılaşmıştı Kısa bir müddet gonra kaynay ma durdu. Esnaf — kethüdaları padişahın huzuruna - vardılar. Bu sene on türlü vergi verdik- leri halde şimdi de zuyüf (aya- ri bozük) akçe tevzi olunmak istenildiğini padişaha arz ve: «Padişahım, bu zulme takatımız, yoktur, lalana vardık. Bize fir diye sövdü. Şimdi sana gek dik. Halifei ruyi zeminsin kımızı hak edip üzerimizden zuk mü kaldır» diye feryad ettiler, Bu sırada heyetin başında b lunan müftü de esnafın istekle- rini padişaha bildirdi. Gelenicri büyük bir insan tavrile dinliyen Dördücü Mehmet:. «Size böyle zülüm edildiğine benim nzaza yoktur» dedi Derhal padişahım huzuruna gelmek Üzere Ahmet paçaya bir hasaki gönderildi, Sadrâzam halkın husumetinden korktuğundan bu - kalabalığın önüne çıkmağa cesaret edemi- yerek saraya bir telhis takdimi le iktifa eyledi. Kâğıdı getiren telhisci az daha esnaf tarafın- dan parça parca edilecekti. Müftü, Sultan Sül vaz olanlarda gilerin affını bildiren bir hatta hümayunu esnafın huzurunda yüksek sesle okuduktan sonra «Artık dağılınız!» dedi Evnaf kethüdaları hattı hümayunu a- hp aralarında müzakere ve mü- gaverede bulundular Mütcakiben başlarına toprak savurarak «Padişahım, âlem zu- lüm ile harap oldu. Hakikat ha li sana bildirmezler. Sadrâzamın ketmeder on altı kimse vardır ki sana padişalılık ettirmezler. Pey tülmale, miriye amvali hep budarlar: Kara Çavuş, Bektaş ağa, Kethüda bey, Samsuncu, Sarı Kâtip, Deli birader, & letini istilâ ettiler. Âl- £ Osman devleti düşmüş ocağa yanıyor, bunlar öldürülmedikçe padisa" hk edemezgsin! — Memleketten fitne ve fesat mündefi olmazi diye bağrıştılar. Esnafınm ayka- lanma haberi üzerine ağalar as kerlerini kışlalarda toplamısler &. Padişah, daha doğrusu Kö- #em Valide esnafa biraz müsa- maha gösterilmek anlıyarak sadrâzamı azletmeğe karar verdi. Sadaret mührü ni- hayet Siyavuş paşaya verildi. Esnaf bu vaziyet karşısında bir şey söylemiyerek dağıldı i e de ertesi gün tekrar ayaklan dılar. Yeniçeriler, bu yeni ayak lanmayı bastırmak için silâhlan dılar. Ases başı esnafın saraya gelmesini önlemek için askerile birlikte saraya giden yolun met halini tuttu. Saraya gitmeğe «üç talake şart etmiş olduğunu beyan ile> hiç olmazsa saray kapısına kadar gidip de dönmek istiyen bir âsiyi, Yeniçeriter A- #es başının emri üzerine kılıçla elini kestikten sonra öldürdü- ler. Esnaftan bir kaç kişi aha katlolundu. Bükkânlar açılsın emrile sokaklarda dolaşan tel- lâlları halk taş atarak kovdu- lar, Nihayet sadrâzam ve müf- tü esnafın Aarasına karışarık bin müşkilâtla kendilerini tes- kin ettiler. Ayarı bozuk akçenin bir müddet için piyasaya çıka- rılmasından vazgeçildi. Herkes işi başına döndü. Dükkânlar tek rar açıldı. (165D (1) Nüimâ 8. 100. (2) Hammer cilt 10, 8. 181. Ankara - Haydarpaşa hattinda ilâve seferler Ankara, 17 (a.a.) — Devleti Demiryolları umum — müdürlü. ğünden bildirildiğine göre, 20 Şubattan itibaren Anadolu eks- presinde hafta sonu kalabalığı n hafifletmek için cuma günle- ri Ankaradan saat 21 de, pazar günleri de Haydarpaşadan saat 20,30 da kalkmak üzere, yatak- h, lokantalı ve her mevkili balardan teşkil edilmiş birer ilâ- konacak- ve sürat treni sefere tır. htar Suçlu sanılan: Abdulkadir Memiş oğlu, Of Zena - köyünden Ahmet oğlu, 315 doğumlu Buç Askerlikten kurtulmak için hile yapmak ve başkalarını askerlikten kaçırmak, 'Yukarıda hüviyeti ve kendisine isnat edilen suçun mâhiyeti gösterilmiş olan şahıs A, X. U. K. nun 212 ci maddes! hükmünce Balp sayıldığı cihetle bu şahsın 4.4.949 tar yazartes günü saat 9 da 47-30702/94039 müracaat ni Si Yva ae AS. Pos. 16758 As. Mahkemesinde isbatı vücut ey yahit mezkür tarihten önce meskenini bildirmesi iüzümü As, Y.U,K. Sorgu Yargıcı n 215 inci maddesi gereğince ihtar olunur. B Bun 215 inci Bi sorrl GERE,

Bu sayıdan diğer sayfalar: