Hakikatle hayali birleştiren tek sinema yıldı Micheline Presle Aşk rollerinde, gerçekten aş- ka tutularak garşılan Micheline Presle'nin, son zamanlarda, si- nema âlemindeki şöhreti güu- den güne artıyor. — Micheline, ilkönce 1933 de Marcel Achard' x sahneye koyduğu «Kolinet» adhı filmde, rejisörlerin dikkat Bu arada 9, Bla. ka- nazarını çekmişti. meshur Fransız «Suzan - ehetti» sinema mükâfatını zanmıştı. Bu tarihten itibaren Micheli- ne, zaferden zafere koşarak do- kuz yıl süren muvaffakiyetler- le dolu bir san'at hayatı yaşa- mıştı. Fakat Stüdyo'nun disip- linli mesaisine bir türlü alışa- myan bu sevimli genç yıldız provalara dalma geç kalıyor ve böylece sinema direktörünün hiç bir zaman azarından kurtu- lamıyordu. Micheline Presle, o kadar çok mahviyetkâr bir yıldızdır. kl, rollerinde gösterdiği muvaffaki yetlerden asla bahsetmez. O, bundan başka fazlasiyle de sı kılgandır. Bununla beraber zan- nedilmesin ki Micheline, yüzle rine bakılınca kızaran kadınlar- dandır. Hayır, o bilâkis durma- İstanbul Asliye 3 üncü Hukuk Yargıçlığından Şehremini Deni, lesi Gaspiral: bdal mahal İsmail sokak 20/1 No. da oturan Rıfat Vardarlı ta. rafından, mahkemenin — 948/82€ Bayılı dosyası İle, evvelce dâva cının adrestrde iken yeni konutu nun belirsiriği anlaşılar — karısı 'Nadide Varrlarlı aleyhine açılan | boşanma düvasında, dâvalıya ilâ- nen gıyap Fararı tebliğine karar verilmiş ve dâvacıya da tanıkla Fını getirmesi bildirilmiş olduğun dan dâvalı iadidenin, ilân tari hinden itibazen beş gü Biyap karasına itiraz içinde etmesi ve 30/8/949 saat 14 de mahkemeye | Belmesi ve va vekil. göndermesi. | Aksi halde Kıyabinda yargılama 'ya devam olunacağı-ve bir daha Oluruma auumiyacağı ilan. olu » Rur, Yıldız - Aksaray otobüsleri hakkında açıklâma İstanbul Belediyesi Neşriyat ve İstatistik Müdürlüğünden Yeni Sabah gazetesinin 27/1/ 1949 tarihli nüshasında «Yıldız- Aksaray otobüsleri 4 den ikiye frdirildir başlığiyle çıkan yazı Hcelenmiştir. R Yıldız - Aksaray hattında 4 adet hususi otobüs çalışmakta- fır. Bu arabaların daimi suret- to selerlerine devam ederek hiç bir gün aksaklık yapmadıkları yapılan - tetkikat neticesinden Bulaşılmıştır. dan ve acele acele konu itiyat edinmiş bir yıldızdı: nız sıkılganlığı yüzünden cak, mükâlemelerde, daima bas- ladığı bir cümleyi yarıda bıra- kır, Kendisile konuşmağa gelen gazetecilerden kaçması da yine hep bu sıkılganlığı dolayısiledir. heline, san'atından bahset- mekten hiç hoşlanmaz. Onun| fikrince, gerçek bir san'atkârın sahnede gösterdiği muvaffaki- yet en beliğ bir iddia yerine geçmelidir. Bir kaç hafta önce, Holivud'a hareketi sırasında şerefine veri- len bir ziyafette kalabalık bir Seyirci kütlesi arasında ne ya- orada tesa- pacağını şaşırmış. İki dostundan bir sa- ziye olsun ayrılmamıştı. Garip- tir ki, bu sevimli yıldız, insan tzerinde, hiç de bir ev kadını Antibamı bırakmamaktadır. Hal- Colette “Hayatı Penbe,, Evet, vücudünün güzelliğiie bütün Holivudu kendidine hay- ran bırakan Colette Richard ha- yatı penbe görüyor! Nasıl gör- Mesin ki o, henüz 19 yaşında kavğusuz bir genç yıldızdır. İstikbal eğer tatlı vâitlerle | dolu ise, şüphe yok ki, Colette Richard'ın gözlerile dünyaya baktığımız taktirde içinde - bu-| lunduğumuz hal de, ihmal edil- mesi caiz olmıyan geçici fakat gönül açıcı sürprizler kaynağı- | dır. Bu yüzden — değilmidir «Penbe hayat adlı bir fila: çevirmekte olan Colette Richarâ " genç kız rölünde muvaffak | otmaması için ortada hiş bir| sebej: yoktur. Fakat onun par-| töneri olan François Berier ha-| ki — Evet! Hünkâr sö ben de oradaydım. Bu sırada Sicimoğlu ile Aliço hemen hemen önlerine kadar glmişlerdi. Sicimoğlu son bir gayretle çaprazdan sıyrılmış ve kendisini yüzükoyun yere mıştı. Doğrusunu — söylemek lâzım- gelirse Aliçonun aldığı çapraz nasıl bir harika idi ise, Sicimoğ lunun bundan kurtuluşu da on- dan daha aşağı bir şey değildi. Bu kuvvet ve çeviklik harikası karşısında başta Sultan Aziz olduğu halde herkes büyük bir hayrete düşmüştü. Aliço Sicimoğlunu bastırınca hemen sarmayı vurdu. Sonra da kemanede beklemeğe başladı. lerken at- Nasıl bir fırsat kaçırmış olduğu nu*herkesten iyi kendisi için daha henüz kurtulamamıştı. Böyle bir müddet durduktan sonra şaka doğru uzanmak iste di. Onun bu hareketi üzerine Si- cimoğlu hemen sarmadaki aya- ği Üzerinde döndü ve — Aliçoyu altına alıverdi. Vaziyet birdenbire değişiver- Hişti, O saniyeye kadar çok hâ- kim vaziyette olan Aliço bir şey yapamamış ve birdenbire kendi Oyunile alta düşüvermişti. Şimdi Aliço kurtulmak İsti- yor, Slclimoğlu da onu bırakma- Tak niyetinde olduğunu göst bildiği şaşkınlıktan buki, orurduğu daâlreyi ziyare elseniz karşılaşacağınız mobil- yaların yısız Bibloların çeşitliliği sizi gerçekten şaşır- ftacaktır. Hele Romada «Pompei'nin son günleri> isimli meşhur filmiti çevirdikten sonra Fransaya dö- nüşünde beraberinde getirdiği €v eşyası, muazzam bir ğa- zayı dolduracak kadar cnkln Micheline, bu eşyayı yerleşti: mek için haftalarca apartıma- rından dışarıya çıkmamıştı: Sıkılganlık ve aşırı bir ser- bestlik istiyen meslek aşkı ara- sunda devamlı bir mücadele ha- linde çırpınan Micheline Pre: le'in güzel elâ gözlerinde hâ gocukluğun izlerine tesadüf et- mek mümkündür, Ve işte o, ru- hundan koparıp atamadığı — bu safiyet yüzündendir ki beyaz per dede bile hakikat ve hayali bir- birine karıştırmaktadır. Richard ve llyOI' yatı hiç de penbe görebilecek bir durumda bulunmuyor. Zira bu zavallı delikanlı bedbaht bit fşık :ulündedir. Colette Richard, «Penbe ha- yat> film'ni çevirdikten sonr yeni bir başka film çevirmek üzere İsviçreye hi t edecek- tir. Ru seferki partöneri sevim- Hi bir köpek olacaktır. Doğrusu harikulâde güzel bir yıldızla beraber rol alacak bu bahtiyar köpeğe şimdiden gıpta etmemek elden gelmiyor. Ancak bizim de, «Hayatı penbe> görebilmemiz i- çin pin - up - girls'lerin en is tilatlılarından biri olan Colette kichard'ın uzun larımızdan' dışarı temenni ederiz. man hudut- kalmamasını Yazaıı t yordu. Aliço on beşg dakika kadar yerde kaldıktan sonra tam ayâ- ğa kalkmak isterken Sicimoğlu hemen ©o tarafa doğru kend ne yüklendi. Aliçonun sağ omu- zu ve sırtının bir kısmı yere değ di. Eğer bu güreş açık bir yer- de- olsaydı, - mutlaka kendisi mağlüp sayılırdı. Çünkü Aliço yere açık düşmüştü. Sicimoğlu güreşi — bırakmış, etrafına bakıyordu. Fakat Ali- ço yerden hemen kalkmış ve en Besine yapışmıştı. Sanki bir gey olmamış gibi güreşe devam et- mek istiyordu. O zaman Sicimoğlu yüksek sesle — Olmadı mı pehlivan? diye Bordı Doğrusunu söylemek lâzırage lirse elbette olmuştu. Fakat bu- nu hiç kimse söylemek cesareti- ni gösteremiyordu. Cazgır da padişaha bakıp du ruyordu. Sultan Aziz onun bu halini görünce — Ne var, ne oluyor? Ai? Alhmmed ZENİ Birçok korsanlar, € SABAR aMURAD REİS KYAMUS KORSANI lerin aileleri ve çocukları kapıya birikmişlerdi Koca Memi Relis acı acı gül dü Mühim dediğin gey bu ma idi? Vaktile İngiliz korsanları Ege denizine giderek bizim köy lerimizi, kasabalarımızı, gemile- rimizi vürmasalardı buraya gel- mek bizim aklımıza bile gelmez- di, Bizde meşhur bir Böz vars dır: Çalma kapıyı çalarlar ka- pini, Dedi ve papazın di re vurulmasını emretti. Rıht unda hiddetli hiddetli gidip gelirken homurdanıyordu: — Arslanın kuyruğuna basıl- maz! Ertesi sabah bütün donanma iki filo halinde denize açılacak- tış yirmi gemiden ibaret birinci filoya Koca, Memi Rels ön we- kiz gemiden mürekkep ikinci filoya da Murad Reis kömüta edeceklerdi. Fakat gece yarısından sonra birdenbire gökyüzü — karardı; şimşekler çaktı; kadirgalardan birine bir yıldırım düştü; ateşi güçlükle söndürdüler. Diğer ge- milerden de bir. kaçının dona- nımları parçalandı. Fırtına hiz- fandı; sağnak halinde yağmur düşmeğe başladı. Bu belâ üç gün üç gece sürdü. Üç dört a- dam boyundaki dalgalar lima- nin ağzını ve civardaki kayalık ları durmadan dövdü. Dördüncü ve beşinci gün fır- tınanın zararlarını tamirle geç- ti; altınca gün demir alacaklar- di. Meri rahattı; Murad Reis ona bir sandık dolusu elbise, büyük bir çekmece dolusu her türlü mücevher hediye etmişti. Elbi- lerin hepsi prensler, markiler, kontesler için yapıldığı halde onun eline geçmişti; mücevher- ler arasında elmaslı bilezikler, yakutlu ve zümrütlü gerdanlık- lar, dizi dizi Hind ve Basra in- cileri vardı. Meri — düğünü — bekliyordu. Türk korsanlarının İngiliz ge- milerine ve sahillerine hücum etmeleri vaktile onu pek Üzerdi; şimdi bunları tabil görüyordu; Murad Reisin ve onun gibilerin selâmetinden başka bir şey dü- şünmüyordu. Sanki dünyaya Türk olarak doğmuş, fakat bu- nun ancak gimdi farkına var - mişti, Murad Reis onunla meşgul o- lamıyordu. Fakat bir ay sonra kara kış başlıyacak; akınlara son verilecekti; hattâ Cezayire dönmek ihtimali vardı. Altıncı gün sabahleyin ufuk- ta küçük bir harb gemisi görün düğünü ve adaya doğru geldiği ni haber verdiler, Bristol körfe- zi içindeki Lündy adasını bir sene önce Türk korsanları İn- giliz korsanlarına satmışlardı ve taraflar arasındaki dostluk devam ediyordu; hattâ birbirle- rine ulaştırıyorlar; yardımlaşı. yorlartlı. Bu gemi de belki on- lara aitti. Küçük harb gemisi direğine beyaz bayrak çekerek yaklaştı; arka direğinde kral Çarles'in bayrağı dalgalanıyordu. Koca Memi Reis — Elçi geliyor! Dedi. İngiliz gemisini bir Türk kadirgası karşıladı ve ye- dekte limana aldı. Bir filika in- dirdiler; bir. papas ve bir su- hal zinci- * * — İrade efendimizin! — Bunun iradesi falan - var mı? Oldu mu? — Ben iyi göremedim efen- dim, — Ben de iyi göremedim, Söy le güreşsinler! — İrade efendimizin! Cazgır bu vaziyet karşısında hemen pehlivanlara yaklaştı. — Ne durdunuz? Neye güre- #i kestiniz? diye sordu. Aliço: — Ne bileyim ben? Ora sor! Giye homurdandı. Sicimoğlu: — Ali pehlivanı — yenmedik mi? diye sordu. — Hayır! — Aliço gibi pehlivan -başka ne suretle yenilir? Düşerken a- fak düştü ya! — Yen Üstü düştü. Açık düş- medi, — Efendimiz de mi öyle söy- lüyor? — Evet! Güreşe devam etines nizi irade ediyor. — Mademki padişah — böyle emrediyor, güreşelim. Benim bil — —— ALİAHMED PEHLİVANIN bayla bir adam karaya indiler. Murad Reis kargıladı 'Türk kıyafetindeki adamı tani dı: Ali Reisin kâtibi Sarı Hüse yindi; onu arkadaşları Sarı Mo la diye — Merhaba Sarı Molla — Merhaba Murad Rels. — Beni buraya hangi rüzgâr attı? — İngiliz rüzgürı... Bu papas la bu subay Koca Memi Roisi görmek istiyorlar; İngilizin kra h göndermiş; beni şahitlik ede- yim diye yanlarına aldılar. Murad Rels onları Koca Me- anarlardı. mi Reise götürürken Sarı Mol la ile konuştu; Ali Relsin sağ ve sağlam olduğunu, beraberin d> yetmiş iki arkadaşının bu- lunduğunu öğrendi ve sordu — Koca Memi Reise ne diye cekler acaba? İyi biliyorum amma gali- ba Ali Reisle bl: geri çevirmek içli Biliz esirlerini im — yoldaşları buradaki İn- tiyecekler! Murad Reis sevi di baskınları yapmakla iyi etmişim! Koca Memi Reisin yanına var dıkları zaman tercümanlığı Mı rad Reis yaptı. Papas doğrudan doğruya maksada girdi: — Ali Reisle arkadaşlarını serbest bırakmak İstiyoruz! Koca Memi cevab verdi — Akıllı adamlarsınız; bütün sahil şehirlerini ve kasabalarını da ateşe veririz. Subay söze karıştı: — Fikat bizim de sizden İs- teğimiz var. — Elimizde ne kadar İngiliz varsa hepsini götürün. Zatcn İngiliz korsalarımızın en kötü- leridir. — Haşmetli kralımız onları istemiyor; yalnız bir kişiyi isti- yor! — Kimmiş 0? — Bir genç kız. Murad Reisin gözleri dört n- çıldı ve Koca Memi hayretle sor du — Bir genç kız mı? Kimmiş o? Papas cevab verdi: — Mis Meri Vestor... Koca Memi Reis Murad Rei- ge, Murad Reis de Koca Memi Reise baktılar; ikisinin de kaş- ları çatılmıştı. Murad Reis ba- gını sağa sola salladı ve papasa dönerek: — Buna imkân yoktur, çünkü dir, çünkü onu Murad Reis j: © bir esir değildir. | Dedi. Koca Memi ona hak verdi ve papasla subaya baka- rak ayni sözleri tekrarladı. Pa- Pas itiraz etti: — Mis Meri Vestor bir esir- minde bir korsanınız Paristen kaçırınış ve buraya getirmiştir. Mis Meri Vestor İngiliz krallığı donanmasinın amirali dük Dur- çesterin nişanlısıdır. Bu nişamı İngilizlerin haşmetli kralı Çar- les münasip görmüş ve evlen- melerine karar vermiştir Papas daha söyli; kat Murad Reis kesti — Murad Reis benim... Mis Meriyi sevdim. O da beni sevdi, benimle evlenmek istedi; bera- ber buraya geldik. ecekti; fa- onun — sözünü (Devamı var) İK seği- diğim başgüreşlerde bu kadar açık düşmek mağlübiyet sayı- hr, Fakat fazla konuşmadan ye- niden Aliçonun ensesine yapıştı ve iki pehlivan yeniden güreşe başladılar. Bütün bu müddet — zarfında diğer pehlivanlar aralarında göy le konuşmuşlardı — Aliço açık düşmedi mi? — Evet, açık düştü. — Sicimoğlunun hakkını ye- diler. — Böğer Sicimoğlu bu gekilde düşseydi, Aliço çoktan güreşi bırakır ve meydandan çekilirdi. — Doğru! — Allah için doğru! Bu sözler hakikati tam müna Bile ifade ediyordu Aliço mağlübiyetten yakasını pıyırmıştı amma, hiddetinden de kuduracak hale gelmişti. Sicim- Oğlunun üstüne pek şiddetli su- rette Baldırıyordu. İşi yine el ense ve tırpana dökmüştü. Yal- Dız, eğer dört el ense çekiyoran, bunun Üçü yumruk geklinde o- Telrika No:135 ht ll di A — ——— . —. 16 'ŞUBAT 1949 - MÜZiK BAHİSLERİ ——— Son günlerin kon- serlerine bir bakış on günlerde, gehrimiz, k bakımından heyecanlı dakikalar ya aray sinemasında Unin- sky'nin piyano resitali, arkasın dan Atlaa'ta Fredrich Wührer'- in piyano resitali, sonra te Uninsky'nin orkestra ile birlik. teki konseri Fakat biz önce nınmış, reklân rın konserlei nserler gadı. asında, belki mamış olan, fakat biz ce daha ehemmiyetli - olan bir vâkıadan bahsedeceğiz Konservatuvarımızın koro ve orkestra konseri... Çok değerli müzisyen Muhiddin Sadak'ın idaresindeki koro, uzun ve gay- retli bir çalışmanın verdiği bir kaynaşma ve anlaşma içinde i- di... Bu ilerlemeyi, muhakkak ki Muhiddin Sadak'ın disiplinli hattâ bazan göze ça ve çok titiz öğret- menliğine medyundurlar, M. Sa: dak'ın fevkalâde hassas bir kal. bi olduğu kadar, öğretmenlikte de lâzım olan bazan müstehzi, bazan sinirli ve sert bir tabi-a- tı var. İşte bu vasıflar, bugüne ka- dar koroyu işlemiş ve az bir za- man içinde bile elemanları, im- kânları ölçüsünde verebilecek- lerini vermeğe idbar etmiş... Programa bir göz atalın L. V. Bethoven'in «Die Weihe des Hauses» eseri ile başlıyor. Solist Ümit Mildon'un çok tat- h ve zarif bir sesi var... Bilhas- Ba çok ince nüanslar yapıyor. Tone'u daha olgunlaşır ve heye canlı nefeslerine hâkim olursa hakiki bir soprano olmağa çok müstait. E. Grieg'in «Herbsturm> ad- h bestesinde, bestecinin nüans- li melodilerini ve tatlı armoni- zasyonunu dinledik. Üçüncü ©- larak R. Sehumann'ın «Küçük gemi - Veda şarkısı - Çingene hayatı» adlı şarkısı - geliyordu. sayısız ve en güç eserleri vermiş olan bu deha, © en güç ve karışık teknikten kurtularak, böyle güzel, sade ve doğrudan kalbe hitab eden ne güzel eserler yazmış! Hepsi basit halk temalarından alınmış ve hralka hitap eden eserler. Demek ki bu büyük insanlar yalnız (Elite - zümre) için de- Bil, halk için de yazmışlar ve en lirik eserlerini bu yolda ver- mişler! Çok beğenilen (Küçük Gemi) ve (Çingene hayatı) - kudretle fera edildi ve tekrar ettirildi. Bilhassa solist Soprano Annı'- nin expressive tarzı ve sesini heyecana — kapılmadan, temiz Burette kontfol edebilmesi çok #ey vüdediyor. Kalbten söyleyi- gi ile dinleyeniere ve sahneye hâkim olmasını da - biliyor Kontralto Gülten ile tenor ve Barriton başarı gösterdiler. Programdan çıkarılan G. Ver dinin bestesinde Leylâ Genceri dinlemeği isterdik. — Bilhassa, geçen seneki konserde başarı gösteren genç — kontraltomuz Mehlikayı bu programda solisi olarak dinlemeği çok arzu et tik Konser, iddialı bir eserle biti yordu: Mozart'ın Do minör piya No konçertosu... İddialı dedim, çünkü bu hafta piyano üstadla- rını dinlemeğe alışmış kulaklar karşısında, çok genç ve çok is- tidatlı artistimiz. Gülseren Sa- YAŞ GÜREŞLERİ| duyordu. Bu vaziyet karşısında Sicim- oğlu güreşi bıraktı. Kollarını ka vuşturdu ve öylece d Ne olmuştu ? Cazgır acele yan Jlarına koştu. Sicimoğluna — Ne o, güreşmiyor musun? diye sordu. mi ediyorsun? — Allah göstermesin. Fakat “Aliço eğer doğru dürüst güreş- mezse ben de güreşmem. — Ne demek istiyorsun? — Gorüyor musunuz? — El- ense çekerken yumruk vuru - yor. — Yumruk mu? — Evet! Biz buraya padişa- hın iradesi Üzerine güreş için gıktık, Halbuki o kavga istiyor. Padişahın huzurunda kavga a- yıptır. — Şimdi ne olacak? — Kendisine sorarsınız. Eğer Ansan gibi güreşecekse güreşi- rim. Böyle güreşecekse güreşi bırakalım, daha iyi, Cazgır Aliçoya döndü —a —<— ea dak'tan çok geyler bekliyor, - 'nun cesaretini ve muvaffak'ye- tini candan arzu ediyorduk Nitekim böyle oldu. Gülserei beşiktenberi müzik içinde büyü Ç Yal Ğ N ıbelmı ANDAKI düğünü isbat etti! Müzikalitesi, yumuşak (touch&) si ve emin hafızası İle muvaffak oldu. Ta- bif ilerde, bestekârlar ve eserle- ri hakkında geniş bir bilgiye sa hip olur ve fikren olgunlaşırsa hakiki bir san'atkâr olur. Kendimizi tanımak ve istikballerimizi teşvik etmek, başlıca gayemiz olduğu için, bu 'na yarıyan fırsatlardan — daha önce bahsetmeyi prensip edin dik... Şimdi gelelim ikinci hâdiseye: «Uminsky> nin orkestra ile ver diği konser. Konser, (Glük) ün «İphigt- en Aulide» uvertürü e a- (Giük), bu üvertürü ile opera tarzında yeni bir. çığır açmakla tanınır. Doğrusu Ce- mal Reşidi Atina dönüşünde me genç ni çıldı. rak ediyorduk. Hassas ve yumu | sak idaresi ile onu tekrar kar şımızda görme indik | — Şimdi iki küy hesere ge- liyoruz Beethoven'in «İmparator> ad | h 5 ci piyano konçertosu ile Tehaikowski'nin dünyaca ma- lüm piyano konçertosu! A. Üninsky göründü.. Piyano tuşlarında duyulan ilk (impro- visation) larla Beethovenin a- ğır başlı, olgun atmosferine gir- dik. Bunu orkestranın verdiği kahramanca teniler takip etti.. Bu coşkun, fakat ölçülü melo- di, Beethoveni hayatın ağır yü- künden kurtaran şuurlu bir i- Fazar günü yazdan kalma bir havada, Fenerbahçe stadı- 'nın betonlaşan tribünlerinin a- çılma merasiminde ilk maçını jyapan Avusturya takımlarından Wacker, bugün ikinci ve son macını gene Fenerbahçeye kar- gı İnönü Stadında yapıyor. Eylülde şehrimize gelerek gü- 1e) oyunları sonunda bütün ta- kımlarımızı yenen bu takım, bu sefer şehrimize gelmeden evvel Atinada yapmış olduğu beş maç 'ta cok yorgun düşmüş ve bütün oyuncuları: - Yunanlıların ”- çok sert oyunu karşısında sakatlan- mişfir. Bu durumda olmalarına rağmen verdikleri sözü yerine getörmek için iki maç yapmayı kabul ederek İstanbula gelen Wacker'lileri spor terbiyeleri bakımından takdir etmek lâzım- dır. Viyanalıların bu durumunu gözönünde tutan Fenerbahçe kiübü de, misafirlerin bir ba dinlenme ve sakat olan oyun — Dediklerini duydun mu peh Güreşip güreşmemek onun bileceği iş. Ben böyle güreşirim. Eğer sıkı geliyorsa — pes etsin. Başka türlü güreş bilmem ben. 'Tabif hâdise ile hünkâr da lâkalanmıştı. Cazgır iki pehli- vanla konuştuktan — Sonra onu huzuruna çağırttı: e oluyormuş? diye sor- du. Cazgır her şeyi olduğu gibi anlatınca: Hakkı var Sicimoğlunun!. dedi. Aliçodan her şey ümit e- dilebilir. Benim tarafımdan söy- le, adamakıllı temiz güreş çi- karsın. — Emredersiniz efendim. Böylece güreş üçüncü defa o- larak yeniden şiddetle başladı. Fakat Aliço zerre — kadar oralı olmuyor ve güreş sistemini de- Bildiğinden şa- ğiştirmiyordu. şacağı da yoktu. Birkaç el geçtikten sonra Si- cimoğlu bu sefer bir tırpandan sonra tekten kaptı. Ve Aliçoyu bastırmağa muvaffak oldu. Aliço yere düşünce — kurtul- mak için çılgınca uğraşmağa ve tepinmeğe başladı. Fakat Sicim oğlu onu adamakıllı kavramış bulunuyordu ve bütün gayretle- rini boşa çıkardı. (Devamı var) lerleyişti..? Bu konçertoda mu- zaffer orduların, kahramanca yürüyüşlerin ifadesi vardır. O, iki defa ihtilâli görmüştü. Epik harb ilhamları onun bu devre- deki hemen bütün görülür: Koriolan üvertürü, 4 Üncü — Kuarte sonatı, Egini roigue Uninsky ateşli ve canlı ” touch&'sile duyurttu. İkinci kısım Adagio'daki, zur içindeki sade mı nistin yumuşak hassasiyeti ile iyi işittik. Birdenbire doğ: canlı ve dinamik rondo ile ka ramanlığın son merie lir eserlerinde , Appassionata H& Taphonie çok bazarı bize ha lodiyi pya- Uninsky'nin tekniği bunu da Ancak solistin tek re- sitalindeki kuvvetli vuruşlarını, bazı yerlerde arzu ettiğimiz hal de, daha çekingen bulduk! Tehaikowski'nin — konçertosu, daha hissi olmak — bakımınd'n piyaniste daha uygun gelecek! Orkestranın perdeyi birden yu tan ilk vuruşlarından sonra pi onun parlak girişile o aha ne tem başladı. Piyanist kuvvetli tekniği il (Oktav) — güçlükierin ci kısmın, fevkalâde li rizmi bize bozkırların gecesiri ve günün ilk ışıklarını duyu Son kısımda, halk danslarının ışıklı ve, hareketli motiflerini bütün temizliği ile dinledik. Pi- yanist, harikulâde bir. finalin fevkalâde teknik güçlüklerini de başararak haklı bir. alkışa, hattâ tezahürata sebep oldu Ancak bir iki noktayı da söy lemeliyiz: Bu konçertoda da pi- yanist bazı yerlerde biraz renk- siz, bazan ise heyecanlı bir hal aldı. Evvelce (Nicole Henriot) dan dinlediğimiz ayni konçerto- da ise, bütün eser devamınca heyecanlanmış, ateşlenmiştik. F. Bahçe- Vacker revanş maçı Viyanalı misafirler bugün İnönü stadında Fenerbahçe ile son maçını oynuyor cularını tedavi edebilme imkâ. zimı düşünmüş ve dün yapılma- B1 İcabeden revanş maçını bu- güne bırakmıştır. Bu cümleden olarak Fenerbahçe klübü günün 19 günü olmasını da hesaba ka. tarak maçın İnönü stadında y pılmasını temin etmiştir. Bu vaziyete göre dinlenme ve oyuncularının sakatlığını gid: me imkânını - bulan Wacker'in bugün daha derli toplu bir ta- kımla sahaya çıkacağı ve Pazar gönkü mağlübiyetinin avısını çıkarmak için oynıyacağı mu- hakkaktır. Buna mukabil Fener- bahçeliler de elde ettikleri ga- libiyete bir yenisini eklemek |- ç'n sahaya çıkacak ve o azim- le oynıyacaktır. Maçın normal neticesi Fener- bahcenin galibiyetidir. Oyuna saat 15 de başlanacak- tır Cihat İ ARMAN Spor Oyunları - Federasyonu Buskanlığından Türkiye Basketbol Birinciliği Ve İran Kupası müsabakaları aşağıdaki tarihlerde Teknik Ü- niversite jimnastik — salonunda yapılacaktır. 1— 17, 18, 19 Şubat Türkiye Basketbol ri günleri birincilikle. 2— 19 ve 20 Şubat günleri İ- ran Kupası müsabakaları, 8— Türkiye Basketbol birin- çiliklerine: İzmir birincisi Al, tınordu, İstanbul birincisi Gala tasaray, Ankara birincisi Harb. okulu Güclü — İsaanbul ikincist Beyoğluspor, Ankara ikincisl Gençler Birliği takımları - katı- gacaklardı 4— İran Kupası müsabakala, rına da İzmir, Ankara, İstan« bul karmaları iştirak edecektir. 5— Müsabakalar Lig usuliyle oynanacaktır. 6— Müsabakalara sabahları saat 10 da, geceleri de 20 de baş lanacaktır. 7— Salona gi iş bir liradır. 313 No. lu Basın Kartımı kay bettim. Yenisini — çıkaracağım: dan, eskisinin hükmü yoktur. Yani Gavriloj Acme Newspictures Muhabiri