Bütçemiz, iktisadi politikamız, © vrtriyet'de Nadir Nadi dünkü — başmakalesindi Lüdee Kanunu — tasarısının — iki aylık bir gecikmeden sonra ni- ayet komisyondan Meclise ya- Tanda sunulacağını; büdee ve- silesiyle artık paramızın değeri, ve iktisadi poktikamız üzerin- do durmanın Kattt bir Tüzum i- İnde edeceğini belirterek yazısı- na şöyle son veriyor: Zayif paralı devletler arasın- dan çıkarak Amerika ve İsviçre ile bir hizaya varmamız belki sadece bizim gayretlerimizle ba arılamıyacak kadar çapraşık, Günya vaziyetine yakından bağ- h bir iştir. Bununla beraber bu hususta en büyük gayreti an- cak kendimizden - bekliyebilece- nizi de elbette inkâr edeme- .. Her geyden önce bize lâ- Zam olan iç fiyatlarımızı dünya pazarlarına uydurmak ve para- mızı çifte değer taşımak hasta- Jığından kürtararak onu ” sta: biliser edebilmektir. Mali, ikti- sadi ve ticarf politikamızı -bu istikamette çalıştırmağa mecbu- ruz. Elimiz kolumuz bağlı bir müddet bekledikten sonra olup bitenler önünde boyun eğerek arada bir devaluation yoluna sapmak daima aleyhimize neti- ce verecektir. Çünkü böylelikle paramızı karaborsa - (yani Mi letlerarası) değerini belli bir çisgi Üzerinde durdurmaya im- Kkân yoktur. Bu çetin dâvayı çöz meğe çalışırken, fikrimizce rea- list görüşten uzaklaşmamalı, vapabileceğimizi yapamıyacağ:- Tızla — karıştırmamalıyız. — Ya- lor de gösteriyor ki, bu gibi hü- talar işlemektense, her geyi o- Turuna bırakmak belki de daha hayırlıdır. Fakat bu taktirde hükümet, bir mali, iktisadi ve ticari politikası olmadığını res- Taen itiraf etmek mevkiine dü- . Vatandaş olarak biz başı- mızdakileri böyle bir durumda Börmeği hiç bir zaman isteme- yiz. Bu itibarla paramız hakkıı da sayın hükümetin neler di siindüğünü yeni Maliye Bakanı- mız bize anlatırsa çok iyi eder. * Yerinde say politikası H irriyet'de İğne ile Kuyu Kazan muharriri, kimse- siz çocuklara harcunmak üzere geçen yıl devlet hesabına konul- muş 50 bin Tiramın -kifayetsizli. ği dolayısile- muattal bırakıldı. gına işaretle diyor ki: Yollara dökülmüş bir hayli kimsesiz çocuklar var, ve bu ço- cuklar namına geçen yıl devlet kasasına konulmuş yedi yüz elli bin lira var. Bununla kimsesiz - çocuklara bakılsın derseniz, para kâfi gel- miyor; kâfi gelecek kadar pa- Ta ayrılsın derseniz, — bütçenin TAKViMDEN sR YAPRAK Türkiyede Hâkimler var! ; (Baş tarafı 1 incide) Yap verilirse 6 zaman semi'na ve ata'na! Fakat bunların hiç biri yok ken bir vatandaşı bere giyiyor diye suçlandırmak kimin haddine — düş- müştür? Ancak kanunum müdafii — olan zabıtamızın sevgili — meslekdaşımın ileri sürdüğü tezl korumak için ha- rekete geçtiğini ve - geçebileceğini vallahi havsalam almıyor; - benim bildiğim Türk polisi böyle şoy yap- maz. Gelelim aziz dostumun — benim bere giymem dölayisile - hakkımda Vezlettikleri Titifata... Ben, bere giyorim ve hattâ giy- diğim bereyi de Fransadan getirt- tirim. Bunun müte vardır: Eyvelâ başımı isiti Tüzgârda uçmaz, daha sonra - pis Kompartımanlarda kirden ve yağ- dan piril piril yanan arkalığa başı- mi dayadığım zaman benden evvel Kuran kelin yahut cild hastalıktının İlletine bulaşmaktan beni muhafa- Za eder. Daha daha sonra da — bir yere Bidince büker cebime — soka: rım... Bir çoklarının başına geldiği Bibi, porlmantoya asıp çalınmak tehlikesini önlemiş olurum. Hepsin- den daha mühim tarafı da berenin ucuzluğudur. Kırk lira verip kötü bir fötr şapka alacağıma beş lira verir iyi bir bere alırım, Bu İtibarla sayın meslekdaşıma arzederim ki ben bore giyiyorum. Kimse de bana «Neye giyiyorsun?> demiyor. Bu itibarla Wusret Safa döstümün — dediği gibi baremden mahrum olmak zorunda» değilim. Amma bakarsınız ki kanunu tet- kik etmemiş biri gelir, beni yaka- dar, karakola götürür ve genç, beral meslekdaşımın temennisi gibi, başımdan: bereyi — müsadere eder. Olur a.. © zaman hakkımı ararım. Tülkiyede hâkimler varl paramız ve müsandesi yok. Şurhaldene ol: cak? Her yıl bu para arttırıla- cak; fakat para arttıkça, kimse- Biz çocukların sayısı da arta- cak.. Nihayet, para ile çocuklar bir türlü denk gelmediği için pa ralar kasada — uyuklayacak ço- cuklar da köprü altında! Yıllardan sonra bakacağız ki hâlâ bugünkü yerimizdeyiz. * Çakmak taşı kaçakçısı olsaydık ! VW starda Yedekçinin sAğı zımızın suyu aktır. adli fıkrasında şu satırları okuyo- Tus: Artık baskıdan şikâyet edeme yiz; serbestiye çakmak taşın- dan başlandı, ve hattâ kaçakçı- lar bile serbest bırakıldı. Kalem erbabından çoğu, kim bilir çakmak ve Çakmak taşına no kadar gıpta etmiştir! Sıra inşaallah taştan sonra — onlara da gelir. Yazıl, çakmak taşı kadar da olsun dâvaya ışık ver- memiştir. Sırf tenkid vazifelerini yaptık larından dolayı matbuat kamı- nunun ağır hükümlerinden yaka sını kurtaramıyan birçok gaze tecilerin şimdi içlerinden geçeni biliyorum. Bunlar: «— Ah, demektedirler, dö düncü kuvvet olacak yerde çak mak ve çakmak taşı kaçakcılı- ği yapsaydık, hiç olmazsa şim- di kurtulur, serbest olurduk.. * Bir niçinci ister asvir'de Üç Yıldız mu- harriri, yazdığı bir fıkra- da şöyle diyor: Eski vali ve ordu müşirlerin- den Ahmet Eyüp Pasâ merhum : «Bu devlet, bir niçinci ister! dermiş. Demokrasi tarifinin bir cilt- lik gerhine muadil bir söz.. Aradan yarım asır. geçtiğine göre, bu gün bu niçincinin sayı- sı ne kadardır, dersiniz? Son genel nüfus sayımı doğru yapıldıysa, hesabı meydandı On dokuz milyon küsur... N. K. rerercrrrerALALARA Eczacılar kongresi toplanıyor Eczacılar “Cemiyetinin — yıllık umumi hey2* toplantısı 18 Şubat cuma günü öğleden sonra Etibba ocasında yapılacaktır. Kongrenin çok hararetll - ola » Cağı, bilhassa tahi!dat meselesi - e tıbhi müstahzarat dthal ve ih Tacı hususunda Sağlık Bakanlı » ınca alınan karar ve tedbirlerir çetin tartışmalara sebep - olacağı söylenmektedir. Bir metropolidin açlığı dâva Gümüşhane metropolidi Kiri- o, aleyhinde neşriyat yapan Hronos gazetesi sahibi Stavro Zeropulos aleyhine dâva açmış ve karar temyizce bozulmuştu. Dün yeniden 6 ıncı asliye ceza mahkemesinde duruşmaya baş- lanmış, savcı, neşren hakaretin maddeli olduğunu ileri sürerek sanığın cezalandırılmasını istc- miğtir. Müdafaanin yazılı olarak ya- pılması için duruşma 25 Şubala bırakılmıştır. «Kalk! İmdat ara, damla dam la hayatını kaybediyor, ölebi- lir!» Hodbinliğim bağırıyordu: «Daha iyi ya, kurtulacak- sin!> Müfekkirem uzun bir dua gibi tekrar ediyordu: «Belki ölecek. Belki ölecr Artık şarkı söylemiyecek, artık dans etmiyecek, benim sevimli yavrum artık gülmiyecek. Ar- fik vect haline girmiyecek. B nim vücudümün üzerine yayıla- rak uyumıyacak. Jak artık ya- gamıyacak ve ben yaşıyacağım. Bizi birbirimize bağlıyan rabıta lar artık koptu. Onlara bu kadar İehemmiyet vermek değer mi idi? Simdi en kazançlısı olduğum bir aşkın parlak hatıratı ile korku- suz, şahitsiz yapayalnız kalma- nın geniş tesellisini muhafazı edecek miyim?. Jak bir gün ölecekti; bu oldu. Tasavvur edilemiyen hal haki- kata tahavvül etti. O daha fecf bir surette ölebilirdi. Fakat ha- yır, ölüm bu müstesna mahi ku bir darbe ile vurdu. — Jak! Kan pihtilaşarak tozlara gö- mülüyordu; böcekler nârin a- yaklarını ona - batırıyorlar ve sükünetle içiyorlar. Kader, ki- tabımın sondan evvelki faslırın altına hitam kelimesini yazdı. 3NDÜ A HABERLERİ Mekteplerde devamsızlık Dün 10653 talebe okullarına gitmedi H Sağlık Müdüri, talebelerin kontrolü bildiklerinden gelmediklerini söyledi Millt Eğitim ve Sağlık Mü- Gürlüğünce , okullarda devam vaziyetl kontrol edilmektedir. Dün gehrimiz - ilkokullarında devam etmiyen taleblerin mik- tarı 10.653 idi. Bu vaziyette u- ranmt devamsızlık nisbeti 6 30, 35 e yükselmiş bulunmaktadır. Sağlık Müdürü Dr. Faik Yar- giçı, Şehrimizde Grip salgını diye bir geyin olmadığını, tale belerin ise Salı ve Cuma gün!e- Ti mekteplerde'devamsızlık üze- rirde tetkikler yapıldığını —öğ- renmiş bulunduklarından dolayı *den devam etmediklerini söylemiştir. ha- Basri Ersoy u hay nede yaraladılar Adapazar 15 (Husust) — Ada- pazar ceza evinde mevkuf ve ağır ceza —mahkemesinde yargılan Taakta bulunan ve Kocaeli cana- yarı diye amılan Basri Ersoy ev- velki gün ceza evinde mahküm dardan Fevzi Kap, Kâzım Peh - Jivan, Server, Mehmet ve — diğer iki kişiden müteşekkil olan grup- la kavğa etmiş bu esnada Meh - met, Basriyi bir bıçakla kasığı - nn İkl yerinden ağır sürette ya- ralamıştır. “Yaralı Memleket hastahanesi - no kaldırılmış hâdise — hakkında tahkikata başlanmıştır Valinin teftişleri Vali ve Belediye Relsi Dr fl Kırdar yanında Belediye Te - mizlik İşleri Müdürü olduğu hal - de gehirdeki teftiş etmiştir. Durmadan yağan karların kal dırılmasında çalışan — kamyonlar bir ikl gün çöpleri almakta ge - ciktiklerinden halkımızın, çöple ri sokağa attıkları " görülmüştür. Temizlik teşkilâtı böyle zaman - larda çöplerin sokağa atılmıya - rak bir iki gün bekletilmetini ri- ca etmektedir. Vali ve Belediye Relsi temizlik işlerini teftişten sonra Edirnekap) da inşa ediler 80 kamyon ala bilecek büyüklüktekl garajı — dr teftiş etmiştir. Filistine gitmek istiyen n geçtikçe artıyor Filistine gitmek isteyen Yahu- dilerin — pasaport — muamelelerine devam edilmektedir. Dün pasa - port almak için sabahın erken Saatlerindenitibaren kadın, er kek, büyük, küçük, yüzlerce mu sevi vatandaş Emrüyet Müdürlü Bü önünde toplann dü. Lüt- temizleme * işlerini Museviler gi Ş bulunuyor Pasaport muamtlelerinin çabuk daştırılması için yeniden bazı ted birler alınmıştır. Önümüzdeki 15 Bgün zarfında 2000 Musevinin pa saport muamelesi ikmâl edilecek) Ve gubat sonuna kadar yola çı arılmış olacaktır. * Beşiktaş Kılıçali Konser- valuar yatılı kısmı öğrencileri bugün saat 17 de okulda bir konser verecektir. Yazan ; CLAUDE CHAUVIERE ç YYAnanAAAN 2 âhir Güvenli'nin Var- lık yayınları arasında çıkan Türk Mizah Ede- biyatı antolojisini karıştırırken, Bergson'un gülme hakkındaki nazariyesini düşündüm. Berg- Bon'a göre gülmesini bilen tek mahlük, insandır. Filozof, insa- ni mahlükların en gereflisi kı lan bir kaç hassa arasında gül- me kabiliyeti üzerinde durur- ken, hayatımız boyunca yüzü- müzde türlü vesilelerle beliren © malüm işmizazı değil, komiğin uyandırdığı aksülâmeli ele almıştı. Bergson'un - sadece insana malettiği gülme, komik vaziyetler ve hoş.nükteler kar- şısında şuurda peyda olan ve vuran bir zihin davra: nışıdır. “Şübhesiz, hayatta biz yalnız komiğe gülmeyiz. Gülme haz ve memnuniyet ifade eden şeklinden tutunuz da, acı kahkahalara varıncaya — kadar türlüsü vardır. Sinsi gülüşler, nezaket, tavazu ve — merhamet tebessümleri, esef, — tevekkül, teşvik, istihza, gübhe ve teselli gülümsemeleri, bir bakımdan hep gülme mefhumünun içine girer. Ancak bu çeşit gülmeler, insanlar ve hâdiseler karşısında duyduğumuz his ve heyecanla- rın birer ifadesi, daha doğrusu birer zihni - hissi davranış mi- miğidir. Halbuki komik ve nük- nin, tenin uyandırdığı gülme, daha ziyade, halis bir zekâ davranı- Üniversite siteleri —— Talebeler fakültelerini biti- rinceye kadar buralarda ba- rınabilecekler. Üniversite, Sitelerini Yapma Kurnmu, yeni siteleri Atatürk Bulvarnan kenarındaki arsalar- da inşa etmiye karar vermiştir. Talebeler, bu sitelerde mu- ayyen bir ücret mukabilinde ba- rınab'leceklerdir. Ücret tediyesinde borçlanma usulü kabul edilmiş olduğundan talebeler fakültelerini bitirinci- ye tedar hiç para vermeden yurtlarda kalabileceklerdir. Yeşilaycıların teşekkürü Son:günlerde, içki içilen yer- lerin tahdidi yolunda, vilâyet tarafından alınan karar üzerine, Yeşi'ay Cemiyeti, kanunun ah- canı yerine getirme hakkın- yetin giriştiği icraata hassa teşekkür etmiştir. Çakmak kaçakçılığının mahkümları tahliye ediliyor Çakmak ve çakmak taşi ser - bestliği kanunundan Istifade edi- lerek bu maddeleri ” kaçırmaktan sanık Ve mahküm — bulunanların affedilip - edilmiyeceği - alâkadar makamlarca tetkik edilmektedir. Söylendiğine göre İstanbulda bu nevi suçdan mevküf bulunan- ların sayısı 10 u geçmemektedir, Soh kanunün — hükümlerinden istifade edilmek süretile ilk - de- fa olarak Sultanahmet ceza evin de 9 uncu asliye ceza mahkemesi kararile mahküm ve mevkuf bu- lunan Dursun Türkmen adında bir vatandaş dün akşam Üzeri tah tiye edilmiştir. Diğer mahkümların da tahliye edileceği umulmaktadır. — * Zavallı çocuk! Onun annesi ola- bilirdim! Daha karalıyacağı ne sayfalar, ne beyaz ve bâkir say- falar vardı. Ben... Yaşamamı bitirmedim! Tepenin Üzerine bir köy asıl- miş, uçuruma bakıyor, Etrafın- da yılân gibi dolaşan ve onu sa ran pek çok yollar var. Bir çeyrek zarfında (Nis) hastahanesine telefon — edebili- rim, Bir hasta arabası bekli - yor... Bir arabacı, hayvanı ye- decek ben onların yamacı tır- mandıklarını işiteceğim. Bir sü- rü adam faydasız geylerle gele- cekler. Jak kurtarıcı iksiri içmiş olacak, Biri kan ziyama mani olmak için yarasının Üzerine oksijenli su kompresleri koya- cak. — Bu yaşta... Ne yazık! Sanki ölmek daima hazin de- Bilmiş gibi. Bir büyük anne tekrar ede- cek: — Terakkt korkunç bir şekil alıyor. Fakat hastabakıcı her günklü pansımanı ve mütevekkil hali 1- le görünecek. Yaralı asılı bulunan — küşete çıkarılacak ve hasta arabası çan gürültüleri ile tekrar hare- ket edecek, Jak iyi olacak. Müşterek ha- yat o bitmesi lâzım gelen müş- terek hayat tekrar başlıyacak, Nasıl? O halde! Ben onun yerinde olabilirdim, o, beni şimdiye kadar imdat edl lecek yerlere götürmüştü bi Ben onun yerinde olacağın ve... O serbest, genç, pürheye- can kalacak, Fakat ben yaşıyorum, ben ya gıyorum, ben yaşıyorum, onun muzaffer gençliği ile bir hort- lak gibi kendimi doyurdum ve orada bana öyle geliyor ki kon- dimi kuvvetlendirmek için bu muhteşem — gençliği “vahşiyano AARARARARARRRARARARAARARAA w Psikolog Gözile s- WWWMMN YAAAAARAN ARRARAAARA 'efrika No. 20 gına dayanır. Zaten bunun İçin dir ki Bergson, yalnız bu nevi gülmenin izahına girişir. Mizahın hedefl de, okuyucu- larda gülme ile beliren muay - yen bir zihin hali yaratmaktan / Yazan: Mizah Ve Hicve Dair met ile tabiat arasındaki teza- dı ikamo etmiş oluyor. Bu iza- hin işiği altında, Bergson'un «Biz, insanların bize eşya İnti- bamı veren hallerine — güleri: Bözü, başka bir müna kazanı - ı Prof. Sabri Esad Siyavuşgil I ibarettir. gson, bu zihin ha- lini yaratan sebebi, canlının ma kineleşmesinde bulur. Onun ng zarında hayat, daimi bir oluş- tur. Hayatı sürekli bir değişik- lik, devamlı bir seyyaliyet olan insanın bir an tutukluğa uğra- yıp kaskatı kesilmesi, gu veya bu halinde bir makine monoto- nisi göstermesi, etrafındakileri güldürür. Gülünç olmak, davra- nışların değişmiye intibak ka- biliyetini kaybedip kalıplaşına- sıdır. Bu mânada, gülmek ne kadar insani bir aksülâmel is gülünç olmak da yine ancak in sana has bir haldir. Hayvan, nebat ve eşya, ancak bize in- Banı hatırlatmaları nisbetinde gülünç olabilirler. Çünkü onla- Tın hayatı, insanınki gibi'alabil diğine bir oluş, hürriyete ula- gan bir tekâmül değil, sadece muayyen hal ve şartlara yek- nasak bir intibak sistemidir. Bu sebeble, bizi güldürecek ka- dar makineleşmeleri, esasen ba- his mevzuu olamaz. Yine Bergson'a göre, komiğe gülmenin içtimat bir. mânası rdır. - Kendisini teşkil eden fertlerden dalma daha fazla bir seyyaliyet ve intibak kabiliye- ti istiyen topluluk, - canlılıkla, mihanikiyetin birbirine kenetlen gi beşeri hallere ve insanlara gülmek suretile, adeta hoşnut- suzluğunu gösterir. Demek her gülünç halde, az çok cemiyete karşı bir tecavüz gizlidir ve ce- miyet, bu tecavüze tedafüi bir aksülâmeli andıran gülme ile mukabele eder. Fakat Bergson, insanların hangi tarzlarda bir makine mo- notonluğu ve katılığına bürü- nüp gülünç olduklarını ve etra- fi gördüklerini misallerle gös- terdiği halde, komiğin neden canlı ile makinenin birbirine kenetlenmesinden peyda olduğu 'nu izah etmez. O, bu hali ce her an müşâahede edilebilen bir vâkıa, tahliline lüzum hisse dilmiyen bir hareket noktası o- larak ele alır. Halbuki, her şey den evvel çözülmesi icabeden muamma, insanların niçin böyle canlı ve makine halitasına gül- dükleridir. Hakikaten ne canlı, ne de makine tek başına gülünç değildir. O halde bu iki davra- niş tarzının birbiri İçine girine- si neden komik oluyor? İşte, son zamanlarda gehç. bir müte- fekkir, A, Stern, simdiye kadar karanlıkta kalan bu noktanımı aydınlanmasına — çalışarak, şu- mulü komiği aşan bir gülme na a si ortaya atmış bulunu- 'e göre insan haya- y fikri ve ahlâki kıiymetlerin kaynağıdır. - Buna Mukabil mihanikiyet, kıymetler den mahrumdur. Bunun içindir. ki, canlıya mihanikiyetin karış- ması, kiymetler arasında - bir boşluk meydana getirir. İşte böyle bir hâdise ile kıymetle - rin değerden düşmesi, gülme- nin hakiki sebebini teşkil eder. A, Stern, bu suretle " Bergson'e vn canlı ile- makine arasında bulduğu zıddiyetin yerine, kıy- yor. Çünkü insan, fikri, ahlâki Ve diğer bütün kiymetlerin bi- ricik yaratıcısı ve dayanağıdır. Halbuki eşya, mihaniki bir âle- min parçası olduğu için, ancak bir âlet değeri kazanabilir ve dolayısile insana nazaran çok daha aşağı bir kıymet arzeder. Şayet her hangi bir kimse, gu veya bu halile, bize eşya intiba- Mi veriyorsa, onun kıymeti de- ğerinden kaybetmiş demekti: Bu intibam bizde uyandırdı gülme de, böyle bir değerden füşmiye karşı gösterdiğimiz akst lâmelden başka bir şey değil - dir. Hattâ bu aksülâmel, daima tesirsiz ve zararsız olmaktan da uzaktır. Değerden düşme hâdi- sesinin sebeb olduğu gülmeler, bazen, değerleri dügürecek ka- dar tesirli ve kuvvetli olur. Fransızcadaki «Gülünçlük öldü. rür» sözünün hakikat — olduğu haller vardır. - Hiciv; kıymetle- rin kuvvetten düşüp sallanma- Bile başlar ve türlü usullerle, ü- zerinde yarıklar peyda olan de- ğerler kalesini büsbütün çökert meğe koyulur. İnsanlığın herm dayanağı, hem de yaratıcısı ol- duğu kaymetlerden biri veya bir kaçı her hangi bir şahısta, bir cemaatte veya bir rejim sallanmağa, zaaf alâmetleri gös termeğe başladı mı, bütün top- duluk hiciv genişletip kale duvarını toprak la bir edinceye kadar gülle yağ dırır. Demek beşeri kıymetleri zaafa düşüren hareketlerin ilk cezasını hiciv veriyor. Bu haki- kati teyid edecek misallere ta- rih boyunca bol bol rastgelmek mümkündür. Uzağa gitmeğe ha cet yok. Daha dün, totaliter re- jimler, kanlı bir haile ile yuvar lanmadan önce, ilk darbeyi, ken di memleketlerinde, yıktıkları kıymetlere karşılık olarak halk- ta ufanan hiciv aksülümelinden yemişlerdi. Bu rejimlerin cebir- le beşeri kıymetler - silsilesinin başına geçirmek istedikleri iti- kadlar, evvelâ nükteli birer fık Tanın mevzuu olarak, halk ara- sında kudsiyetlerini kaybetme- ğe başladı. Daha sonraları hi- civ, bu aykırı kıymetleri her ne bahasına olursa olsun ayakta tutmak istiyen şahsiyetleri yay lim ateşine aldı. Harbe tekad- düm eden senelerde Almanya ve İtalyada anlatılan fıkralar, hattâ bazen sansürün gafletin- den bilistifade memleket gaze- telörine giren hikâyeler, sarsı- lan veya: düşen kıymetlerin halkta uyandırdığı hiciv akslilâ- melinden başka bir şey değildi ve bu hiciv, yeni kıymetleri kö- künden sarsıyordu. Totaliter şefler, silâhlar patlamadan ön- ce, bu fıkraların kopardığı kah- kahalarla sendelediler. Türk Mizah Antolojisinin ilk sayfala- rında bir kaç kıt'asını okuduğu- muz Eşref de, seyyaliyetini kay beden ve dolayısile değeri dü- şen bir kıymetler silsilesinin halk ruhunda uyandırdığı hiciy aksülâmeline tercüman olmuş- Çeviren : REFP tur. Hiç şüphe ypk, Abdülha- CEVAD ULUNAY bir arzu ile topluyorum. Onu çalıyorum! Çalıyorum! Atıl ve mahrem bir halde ka- derin hükmünü tacil ediyorum. Düşünüyorum: Zaman kaçı yör; Jak'ın kanı fişkiriyor. ve susamış toprak onula - besle- niyor. Kımıldanmıyorum; — kendimi zorlyacağım, ilerlemiyeceğim. stikbalim sağlamlaşıyol kin bir hayata hazırlanmış ola- rak beni canlı olarak saklıyan bu toprağa ağır rabıtalarla bağ- liy ndi. Üzerime K iyorum, Kendime dokunuyorum, adeta kendi kendimi kucaklıyorum Yıkık bir duvar bize bir mı ce oluyor. Hesaplıyorum, teşkilâtlandırı- yorum, hazfediyorum, ümid edi yorum. Bununla beraber daha dün c- nu arzu ediyordum. Hasta, der mansız olduğum halde mukave- met edemediğinden dolayı onu istihfaf ediyordum. Böyle daha iyi... Iztırap çek- miyor; ben de ıstırap çekmiy dum. Silinen bir rüya, Diğerle- rini yaptığım gibi bunun da mektuplarını yakacağım, Bütün bunlar geçti, benim saatlerimi güzelleştirmekten başka bir şe- ye yaramadı. Sonra-ileriye bakmak için o- utacağım. Daha arzu edi- m. Bal rengi saatlerim çalacak, Ben olmıyan her seye karşı lâkayt kalarak herkesin ziyadar bir işaretle damgaladı- ği hayatımı bir atkının kıvrım: ları gibi etrafıma çekeceğim. Çok sevildiğimi bana hatırlatan bir fincan ciçek suyu ile gürül gürül yanan ocak ateşi sında ne tatlı hayalleri kuraca- ğim. — Jal Artık göz kapaklarını açmı- yordu, fakat hâlâ gülümsüyor- AAAAARARARARARAARNAANAA AAA AARARARAZ : midin koyu istibdadına râğmen ağızdan ağıza dolaşan bu kat'a- larda ve bu keskin hicivin halk arasında uyandırdığı kahkaha da, 1908 inkılâbının müjdesi a- çıkça hissedilir. Hiciv, ancak, değeri zaten düş müş olan kıymetleri yıkar. Za- yıf olduğu hissedilen gu vey bu noktasına hiciv darbesini yiyen çahıs veya cemaat, ayak- ta kalmak istiyorsa, hicve zor ve tehdit ile değil, nükte iİle mu melidir. Yaptığı şa—!'m]yuı her- kesten evvel gülmek, sadece bir zekâ eseri değil, manda bir korunma tedbiridir de., Yoksa en kahhar vasıtalar bile, ne hicvin önünü abilir, 'ne de onun yıkıcı tesirini azal: tır. Sansür, ağır cezalar, her 16 ŞUBAT 1910 Köleler memleketi Rusya eşhur Fransız tarilıçisi Mişle, geçen asırda Böylü yazıyordu: «Rasya İhtilâlei, fesatçı —ble kuvvettir. Kana yavas yavaş karışan, hayat ginİrlerini geren, müstakbel fedallerini dalülete üşüren, onları müdafaasız bi« rakan bir kuvvettir. Dünyada €n derin vo geniş mânalı târif- lerden biri gudur: Rusya demek kolera demektir. Rus'un, Rus- yada hükmü yoktur. Rusyada bir millet yoktur. Orada hükü met makamında bir ocak, bir çete, bunların elinde de kalem- ler bir de kırbaç vardır.» Mişle, Rus kavimlerini — dün« yanın başka taraflarından gü- ya sıhhi bir kordon çekilmiş gi bi kesin surette ayıran çar! türlü iİstibdad, belki açık yazı- dan hicvi muvakkaten kaldırır, fakat cemiyetin bir müdaf Vvasıtası olan bu silâhını, büsbü- tün yok edemez. Bugün san'at Ibda'larının bile rejim kaidelı rine ve Politbüronun direktifl. rine uyması istenilen bir mem- lekette dahi, dünya çapındaki airlerin, mizah muharrirleri - nin ve musikişinasların çarpıl- dıkları ağır cezalara — râğmen, halk arasında rejim ve şahıslar aleyhinde nükteli fıkraların a- ğızdan ağıza dolaşmasına mani olunduğunu zannetmek, safdil. lik olur. ————.—.—.—.—.—... en LKISA HABERLER 4 Tıp Talebe Cemiyetinden 30 kişilik bir gurup Konya ve Adana da tetkikler yapmak üzere bugün hareket edeceklerdir. * Socuk Bsirgeme” Kurumu Çarşıkapı — Dispanserinde 949 ayı içinde 179 erkek dın tedavi ve muayene tir. * Türk Kültür ocağı seri kon- feranslarının — dördüncüsü, yarın Eminönü Halkevinde Sedat Ço - tinbaş tarafından <Rümelide Mi- Taari şaheserlerimiz> - mevzuunda ve projeksiyonlu olarak — verlle - cektir, 4 Sinema sahilpleri, dün Be - lediyeye çağrılarak Şehir Mecli - &1 Üyeleri tarafından — dinlenmiş, dilek ve şikâyetleri tesbit olun - muştur. 4 Dün toplanan Belediye Di af Encümen', mübayaa — edilmiş bulunan 100 bin kilo mangal kö- mürünün fakir vatandaşlara tev zline karar verzilştir. Tevzlata bugünden itibaren baş lanacaktır. * Tophanede Muradın kahve- sinde sarhoş bir halde — bulunan Necati ile Muharrem bir. kadın Tünakaşasından kavga etmişler, Necati, Muharremi bıçakla — ağır surette yaralamıştır. x Balat semtinde terkos saati ve kurşun boru çalan Tayyar, Fethi Salâhattin ve Turgut isim- lerinde dört kişiden — müteşekkil bir hirsız gebekesi yakalanmış tır. * Konservatuar — Türk müsl- Şubat salı - günü saat 18. de Şehir Komedi tiyatro- sunda verilecektir, Konserde İsfahan faslı lcra e- Cilecek ayrıca. kıymetli ses san'- #tkârlarımız tarafından solo şar- kılar söylenecektir. Emniyet — Müdürü - İsmail Hakkı Baykal bazı idari leler üzerinde temaslar yapmak üzere Ankaraya gitmiştir. ocak ka- edilmiş- kisi konseri 22 mese- duü. Gayretle tekrar etti: — Gabriel! Yirmi beş yaşında idi, Yarasından, kan, kan, kan a- , ne parça lanan âzasını görüyordum. Fa- kat mütemadiyen kan gelen, yır| tılmış kumaşın sarkan parçala- rına bakıyordum, Güneşin son günlarının susuzluğunu — teskin eylediği mücellâ bir kan birikin tisi küçük küçük kanallar ya- pıyordu. Na Hastanın yüzünün çizgileri ekiliyor, derinleşiyor, gölgele- iyordu. Ona acıdım. Çocuk güzellikle- rinin birbirine karıştığı o güzel başını aldım kendime doğru çek tim ve onun ihtizarını sallamı- ya başladım. — İstirap çekiyor musun? Istırap çekeydi imdat ariya- caktım. — ” Söylediğimi anlasa idi, istim dat edçecektim, Fakat stırap — çekmiyo söyleneni anlamıyordu. Yavaşça terennüm ederek onu sallamıya devam ettim; 'Avinyon çanlare Çalıyor, çalacal Bin bum bum, (Devamır vur) lânet okur ve nefretle sora: «Rusyayı yıkıp yakan bu za- baniler elinden, Avrupayı büyle deli ve sarhoş bir ejderi imha zarureti karşısında kalmakta devamdan kim kurtaracak?» Köylüler asılzadelerin topı larını, çiftliklerini - terkedemez- lerdi. Rusyanın bir ucundan ö- bür ucuna kadar örümcek ağı halinde zincirler gerilmiş gibiye di. Dünyada ilk defa olarak bü- tün bir kavim toprağa bağ mış ve onun ayrılmaz bir parça- sı sayılmış bulunuyordu. Deli Petronun emrile yapılan ilk nüfus sayımında Rus; ancak 5.570.000 köylü yazılmız tı. 1721 de çıkan bir irade, ye- ni doğmakta olan sanayiiaı kişafını sağlamak — maksadile köylülerin fabrika sahipler'na eşya gibi satılmasına müsaade etti... İkinci Katerina'nın bir emrine göre bir asılzade dilediği zaman bir köylüyü ölünciye kadar ça lıştırılmak üzere Sibiryaya süze bilirdi... Çar İkinci Aleksandr 1861 Şubatında — köleliği — kaldırdı zaman hürriyete kavuşan İ: lülerin 67 milyon olduğu anla- gılmıştı;. bunların beş milyonu asılzadelere, yirmi milyonu hü. kümdara, kırk bir milyonu top- rak sahiplerine, bir buçuk mil- yonu memurlara aitti. Rasyanın yüz sene evyelki bu manzarası bütün hür dün- ya tarafından dehşetle anılıyor- du. İki asır müddetle Rusyada birçok kahramanlar hürriyet uğrunda can verdiler; Bolşevik ihtilâli güya o şehitlerin bayal- lerin! hakikat yapacaktı. F- buki Rasyadan dışarı küş bila uçamaz; İçeriye köstebek — bile giremez. Rusyada bütün insan- lar kalem ve tabanca faşıyan- ların kölesidirler ve hayvanlar daha hür yaşıyorlar. Rusyada hürriyet ve fikir zincire vurnl- muştur; hükümet makamında bir ocak vardır; yüz sene evvel olduğu gibi. Evvelki gün Birleşmiş Millet- ler konseyinde bir delege şöy lo bağırdı: «Rusyada on dört milyon insan köle işçi olarak çalıştırılyor. Dünyanın her ta- rafında kaldırılmış olan köleli- ğin Rusyada devamına müsasdo edemeyiz. Rus hükümeti millet- lerarası bir tahkik heyetinin bu meseleyi yerinde incelemesine imkân vermelidir.» Asırlardanberi köleliğe alış- mış olan Rusyaya hürriyeti zore la kabul ettirmek lâzım gele- cektir. Kadircan KAFLI AAA Belediyeler de Marshall plânından faydalanacak Geniş imkânları — ihtiva eden Marshall plânında, — Belediyelerin de istifadelerini mümkün — kılan esasların mevcut olduğu söylen - mektedir. Bu arada Istanbul — Belediyesi zün süt derdi, Marshall plânı çer çevesi dahilinde mütelea edilmek- te; hattâ havagazı işinin kömü - Te dayanması itibarile de bu plâ« 'nin bahşettiği imkânlar ile hat - ledilebileceği leri — sürülmekte - dir. İstanbul Belediyesinin, istifade için teşebbüse kuvvetle muhtericidi EZLAİRT ŞUBAT 19419 bunda» geçmesi Rumi Hlce > ŞUBAT R. Ahir ıaeı 1868 Çarşamba Kasım: 101 - Ay: 2 - Gün: 47 Vasati — Ezani Güneş 6 1 09 özi 12 28 6 45 İkindi 15 23 9 40 Akşam —X7 45 12 Yatsı 19 16 1 32 İmsak 6 ıT di S2 ———