Ey kimsesiz âvare çocuklar &5ee Saatde Bahadır Dül- ger «Kimsesiz çocuklar kanunu> başlıklı makalesinde, yapılacak bir kanunla kimsesiz çocukların devlet himayesine a- İmup kurtarılması büyük bir memleket dâvası olmakla - beru- ter, bu işin topyekün halli hetine gidildiği takdirde, Tür? ye Cumhuriyeti büdeesine sene- otuz altı milyon Tirahık mad- di bir külfet yüklemek zarurc- tinde kalımacağını - kaydederck göyle yazıyor: t Evvelâ himaye edilmesi İcap eden çocukların kat'i adedi bel- H değildir. Yapılan tahminlere Bit 'sade İstanbulda bunlar 20 bini bulmaktadır. Diğer bü- “yük şehirler ,kasabalar ve köy- Ter de hesap edilecek olursa bu miktar hiç değilse yüz bini bu- Jacaktır. Bu yüz bin çocuğu bir anda ele almak, onları besleyip bakmak ve yetiştirmek kolay İş değildir. Asgari bir heranla bu iş için tahsis edilecek nüfus ba- şına günde bir lira, Türkiye Cumhuriyeti hüdeesine — senevi 36 milyon liralık bir külfet tah- mil eder.ki, bugünkü Ziraat Ba- karlığı büdcesi yekünundan faz ledir. Bu hususi hizmet icin ku- Tulması lâzimgelen. tesislerin masrafı bu hesaba elbette ki da- hil değildir. Bunu da hesap e- Gince varılacak rakam bizi hay- rete düşürecek kadar büyük ©- Tabili Görülüyor ki ortada maddi inkânlar bakımından büyük güc lükler vardır.. Himayesiz, sefil, perişan, temiyet hesabına kav- bedilmiş birer kıymet — olarak, kimsesiz çocuklar karşısında na Bıl bir viedan rahatsızlığı duyar scok duyalım, — hareketlerim!zi her zaman bu maddi imkânsız- lıklar bağlayacaktır. * Baki kalan bu kubbede rriyet'de Hikmet Feri- dun Es, bu başlık altında yazdığı bir fıkrada, mal beyonı vasıtasiyle bütün suiistimal ve suüdarelerin ortaya çıkarı'ara- ğına wanmanın bir vehim mah- guü olacağına işaretle diyar ki: Bütün suiistimaller meydana çıkarılacak, suiidarenin her ti Tü şekli açığa vurulacak. Ken- disinden her şüphe edilen kim- ge liste liste varının yoğunun Hesabını verecek. Meşru yollar- len yapılan ne ka> İR kadar / avartıman. 'e kadar hamam ;ne kadar dük kân, ne kadar villâ, ne kadar Mmağaza varsa hepsi ortaya a- tılacakmı; Deserfze ki koca koca mahal leler kazanacağız. 'Daha dün harb içinde de, ih- tikârın alabildiğine şaha kalk- tığı ortada inanılmaz kazançla- rın, baş döndürücü vurgunların €öndüğü zamanlarda ayni sözle- ri işitiyorduk. O vakit şöyle kaykırıldığını hepimiz gayet iyi hatırlarız:: — Muhtekire soracağız!.., E- fendi ise ne zaman bu işe baş- ladın bakayım?.. O vakit ne ka- dar sermayen vardı?.. Bu para hangi bankada idi?. Ne iş yan- ftın? Yüzde kaç nisbetinde kâr €tün?. Ve bu vargunu — nasıl rdun:. Bu müthiş patayı ki sırtından çıkardın?. Haaa, demek böyle.. Anlaşıldı Vehbi- nin kerrakesi!.. Gel bakalım gimdi buraya-.. diye muhtekirin idâre, mudara, dübârâ! (Baş tarafı 1 incide) yere yığılması İdare ile mudâre ile halledilecek Iş değildi... edildi. Ma- alesef her işimiz böyle... İdare edi- vermeli Sonra affedilmiyecok bir — tesolli cümlesi daha var: Ne yapalım? E- ilmizden gelen bi Hayır. Memleket elden gelenden daha fazlasına muhtaçtır. Bir karın ga haomının ön misli bir yükü sü- Tüklemek için şaşılacak bir gayret sarfeder. O miniminicik — mahlük, elimden gelen budur, Deyip kosmi- yor. Ağzı ile yapışıyor, bütün ayak- Jarını harekete geçirerek uğraşıyor. Bu sözü sütün târizleri durdura- cak bir kalkan gibi kullanıyoruz. Çakmakçılarda bir Kürt hamal Bördüm: arkalığında dağ gibi bir balya... Ellerile İki yanında yürü- yen İki arkadaşın kollarını tutmuş, İrl yarı da değil ha... Fakat sırım Bibi. Arkalığın kayışları omuzlarına oturmuş... Yükün ağırlığından bi- raz rengi sararmış... Yanımdan ge- çerker — Maşaallaht dedim. — Kaç kilo bu evlât? Biraz mağrur cevap verdi: — Üğ yüz kil Bu adam elinden geldiği kadar palışsa aç kalacak. Hele Üç yüz kiloluk yükün ne ida 'ne de mudarası olur... Buna kalkarsa o zaman hayatı dübârü ile temin etmek Jâzımdır. İşte IkI mânasız mefhumu birden yıkan Kürt hamaldan alınan ders! kulağına yapışacağız!.. Evet hep böyle, aylarca söyle- dik durduk. Hattâ o zaman bu- günkünden çok daha yüksek per deden konuşmuştuk. Sonra ne acaba? Kaç muhtekire olü bunları sorduk?. Elimizde kaç muktekirin yapıştığımız kulağı kaldı?. Yapacağımızı söylediği- miz o korkunc imtihanların ne- ticesi ne oldu?.. Muhtekirler mi ikmale kaldı?.. Biz mi? Kala kala baki kalan bu kub- bede bir sada İmiş, * inkâr. yolile elde edilen şöhrel! v atan'da Yedekçi, yazdığ bir fıkrada, İncedayının sarfettiği Hasso ile Memo'yu istihfaf etmek sayesinde büyük bir şöhrete kavuşabildiğini be- lirterek şöyle diyor: Radyolar ondan bahsediyor, gazeteler ondan bahsediyor, 0- nun icin toplantılar yapıyorlar mitingler tertip ediyorlar, heyet ler gönderiyorlar, münakaşalar oluyor!. Ne imiş? Ne olmuş?, İnceda- yı, Hasso ile Memo'nun reyile mi secim yapılacak gibi bir lâ- kırdı etmiş de onun dedikodusu devam ediyor... İncedayı, Bakanlıkta bu ka- dar meşhur olmamıştır. Bana kaleal şimdi Hasso ile Memo- run bir elini bırakın bir elini öpmelidir. Zıdla tedavi var da, inkârla göhret neden olmasın? Korkuyorum, acaba, büyük söh- ret sandığımız kimseler arasın- da bu şekilde olanları çok mu! * Bâlâ ve dübâlâ A tsam'da Va - Nü, cRüt- besince kazık» adlı. bir fıkrasında, swüistimal — yapanla- v rütbelerine göre tec: dilmeleri gerekti: vek söyle yazıyor: Eski devirlerde sulistima- li görülenleri rütbeleriyle müte nasip yüksek kazığa çakarlar- mış. Derecesi âlâ ise, kazığı da bElâ lâlâ kazığı dübâlâ! Budaklı yahut budaksız kazık dama şekillerinin avdetini elbet- te istemiyoruz. Fakat, sulistima Vi şe Yülenlerle savaş için yeni tefz unıyoı. Mecliste müza keresi ; hükümet, bu ko- nuııılml.m 'dikkate alıp bir kar nün Tâyihası hazırlıyacak. Tec- ziyelerde mertebe ve rütbe dahi dikkate alınsa pek münasip o- lur. Ona göre bâlâ ve dübâlâ. Aliy: ise, Bir altın ve döviz kaçakçısı daha yakalandı İstanbul emniyet müdürlüğüne verilen bir habero göre Kiliste A- dil adında bir altın kaçakçısı yaka lanmıştır, Bunun bir kaç gün evvel İstanbulda yakalanan sarraf Berç ve Murat ilo müştereken çalışarak Suriye ile memleketimiz — arasında altın ve döviz kaçakçılığı yaptığı bildirilmektedir. * Dün saat 13 sularında Çarşı- kapıda tramvay şebekesinin cere- yan teli kopmuş, bu yüzden bir ga- at kadar tramvaylar i; — Otuz beş yaşında! beş yaşında. Kendi kendime düşündüm: «Yarabbi yakında kırk beş ola- cağımı bilse...> Hayatımın ötesinden — kendi. ninkine bakarak mırıldandı — Biliyor musun? Hiç gös- termiyorsun. — Biliyorum... — Oh hayır, göstermiyor. — Göstermiş olsa idi beni daha az sevecektin? — Ben seni başka sebepler- den dolayı seviyorum. Tetkik için bana doğru geldi: — Dinle Jak! Yorgun bir sada ile: — Seni dinliyorum dedi, fa- kat beni üzecek şeyler söyle- me, Ve ben hakikati söylemedim; halâs olmayı reddettim. Susmak, daima susmak, yalan söylemek erkeklerin Üzerinde saltanat sürmek için dalma ya- lan söylemek, Ctuz Olduğum yerde - fırıldak gibi döndüm ve bir sıçrayışta bahçe- ye atladım. Bunun mânası: Bak ne kadar gencim! de- mekti. Jak rahatlamış bana yetişti. El ele tutuşarak çocuk feryad- ları ile kumlukta koşuştuk. O gece ben ağladım. Acaba gimdiye kadar hiç ağlamış mı idim ? Evet, evet, onun — saçlarında ğlamıştım. «Kendimi müdafaa edeceğim! Onun zevki ve mevcudiyeti ile SA o HABERLERİ Belediye zabıtasının yeni kıyafeti Elbiselerin yakaları açık olacak ve silâh yerine lâstik sopa taşıyacaklar teşkil Belediyo zabıtasını memurların yeni kıyafetleri tosbit dilmiştir. Buna göre — sey, momurlarının yakaları açık ravatlı olacaktır. Bu momurlar Si lâh yerino yanlarında boynelmilel söyrüsefer polis memurlarında oldu a gibi lüstik bir sopa taşıyacak- lardır. Böylece inzibatı temin eden polis ile belediyo zabıtası birbirn - dedilmiş olacaktır. iyet memur- Diğer taraftan üniformalarının da, önümüz neden — itibaron açık verilmesi muhtemeldir. larının deki olarak Iki cür'etkâr EEBÜRE vandile Evlenme dolandırılan iki kadın Beyazıtta oturan Şerife vo Ha- miyet adlarında iki genç kadın niyete müracaat ederek, Ren Hüsnü adlar kişi tarafın- dan dolandırıldıklarını bildirmişler dir. Tddia edildiğine göre Hüsnü adlarındaki bu iki genç ken dilerine subay süsü vererek kadın- lara evlenmek teklifinde bulunmuş lardır. Şerifo ve Hamiyet bu teklifi ka- bul edinco de vazifelerinin Kayso- ride olduğunu söyliyerek kendileri- nin de oraya gelmesi lüzumunu İ- leri sürmüşler ve böylelikle “sahte subaylar <bağajla göndereceğiz> d ye Şerife ve Hamiyetin külliyetli miktarda oşyalarını almışlar ve <— Siz önden trenle gidin, biz ar kadan tayyaro ile geleceğiz!» diye- rek de iki kadını Kayseriye kadar gidip gelmiyo mecbur etmişlerdir. Zabıta hadisoyo el — köymuş ve dolandırıcıları aramıya” — başlamış- tır. nda iki Remzi ve Yurtta doğum nisbeti Sağlık Bakanlığı, Sosyal bakım- dan memleketin umumi nüfusunu tetkik ettirmektedir. Yakında noş- redilecek olan bu tetkike göre bi de doğum nisbeti binde 45 tir ki bu suretle senedo 800 bin kadar artıdamız icabetmektedir. Halbuli doğiki çocuklaın hepsi, yaşıyamadı Kindgn senede artış miktarı 250 - 280 Bin arasındadır. Bu suretlo hor ene, çeşitli hastalıklarla bakı lhk yüzünden yarım milyona varan insan kayıba uğramaktadır. Diğer taraftan memlekette i gö ven vo en faal bir çağda bulunan 15 ilâ 50 yaş arasındaki nüfusumuz umumi nüfasun yüzde 45 i kadar- dir.eDoğum nisbetimiz çok: yüksek olduğu halde çalışanların ve müs- tahsil durumda olanların saşısı o derecede düşüktür. Cadde ortasında çıldıran adam Dün sabah berlitaşta Vezirhan caddesinde bir 9 sularında Çon- gahsın aşırı derecede cinnet alâmet leri gösterdiği görülmüş ve polisler tarafından merkezo götürülmüş ora dan da Bakırköy akliyo hastahanc- sine sevkedilmiştir. Hastanın Mardinli Mehmot Ali oklu İsmail olduğu anlaşılmıştır. azan ; CLAUDE CHAUVIERE YENİ Tz o S Sosyolog MWWMMN/N YYARAAARARARAN Dünyada ve bizde SABAH YNAADARADA KARARARADA S Gözile 5— ; sosyoloıı tedrisalı Ç> sosyoloji en genç ilim- lerden biri olduğu için | ortaçağ geleneğini de- vam ettiren Üniversitelerden bazılarına güçlükle sokulmuş- tur. Bazı memleketlerde matefizik ve gelenekçi felsefenin mukave- Metlerile karşılaşmıştır. Fakat bu asır içinde dünya Üniversite- lerindeki - sosyoloji -tedrisatını gözden geçirecek olursak, bu mukavemetin yalnız serbest fi- kir münakaşalarında kaldığı ve Enstitü halindeki pozitif sosyo- loji araştırmalarının hemen bü tün dünya Üniversitelerine ya- yılmış oldı görürüz. Fransa sosyoloji vatanı olma- sına rağmen, bu tedrisata kar- g1 en gevşek davranan memle- ketlerden biri oldu. Belki bunun baş sebebleri Aug, Comte ve Le Playnin üniversite dışında yetiş miş ve çalışmış mütefekkirler olmasıdır. Fakat Sorbonne'deki pedagoji kürsüsüne tayin edil- dikten sonra bu kürsüyü hemen tamamen sosyoloji derslerine hasreden Durkheim'den - beri mes'ele tamamen değişti. Etno- loji ve Sosyoloji enstitüleri ay- ni maksat etrafında — müştere- ken çalışmıya başladılar. Çünkü Paris üniversitesi etnoloji ensti- tüsü müdürü M. Mauss Fransız Bosyoloji cereyanına bağlı İdi. Taşra Üniversitelerinden bir ço- ğunda da ayrı kürsüler açıldı: Meselâ Bordeaux'da G. Richard, Strasbourg'da Halbwachs ders veriyordu. Vaktile Cezair üni- versitesi sosyoloji profesörü o- lan R. Maunier de Paris hukuk fakültesine sosyoloji kürsüsüne getirildi. L& Play mektebi bir asırdan beri üniversite dışında Science Sociale mecmuasını - çıkarmıya ve bir cemiyet halinde çalışmı- ya devam etti. Resmi tedrisatta yer bulamamasına rağmen araş tırmaları sayesinde fikir muhi- tinde tesiri büyük oldu. Bu s08- yoloğlardan mühim bir kısmı Fransa dışındaki memleketler- de devamlı içtimaf monöğrafiler yaptıkları için, başka milletle- Tin dikkatini çekmede diler; bü suretle Frafisanın ih- mal ettiği tecrübi sosyoloji ça- lışmaları bir çok milletlerin bi- rinci plânda ehemmiyet verdik- leri bir mes'ele oldu: Le Play monoğrafilerinden, mülhem ola- rak pek çok yerde Üniversite vey devlet himayesinde sosyolo- jik araştırma enstitüleri kurul- du. Birleşik Amerika cumhüriyet- lerine sosyoloji tedrisatı nisbe- 'ten geç girdi. Fakat sür'atle ya- yıldı, hemen bütün üniversite- lerde yer buldu, devlet tarafın- dan himaye edildi ve büyük mas raflarla pek çok sosyoloji ens- titüleri kuruldu. Bu geniş mik- yasta çalışmaların belli başlı yemişleri <Amerikan Sosyoloji Cemiyeti>, «İçtimat İlimler An- siklopedisi», «Umumi Sosyoloji eserlerinin kataloğu» ve niha- yet bir «Sosyoloji Lügati» dir. Amerikada bugün — muhtelif istikametlere dağılmış ve çok yaşıyacağım. Onu yalnız ken- dim için muhafaza edeceğim.» Vicdanım göyle haykırdı: «Hortlak!> XIL Şişmanlıyordum. Bu, yaşın yoğurduğu zayıf kadınların bil- miyecekleri son bir şâşaadır... Evimde her şey pembe idi ve dışarda gölgeli renklere bürü- nüyordum. Bir iş seyahati bahanesile yü zümün lüzumsuz derisinden bi- razını yoketmek ve çöken hat- larımı yerine iade etmek için cerrahi bir ameliye yaptırmak üzere Parise gittim. Bu lüzumsuz deri ile müte-, madiyen uğraşmak — lâzımgeli- Bu kloroform kokan sıcak ve z bir. (sal) ım ortasında, nlık bir merdiven basa larını tırmanmadan — evvel sa- hanlık üzerinde bir duraklama gibi oldu. yardımcı kesiyor, biçi- yor ve tekrar dikiyordu. Vücudüm değişmiyordu; İncı kalmaklığım için jimnastik kâ- fi geliyordu. Fakat çehreyi se- neler kazıyorlar; insan — yüzü çok görüyor, çok istiyor, çok İs tiyor, çok tesir gözlüyor. Aynayı elime aldım; — Gençleşmiş mi idim? Benim mücadelo silâhım bu dayanıksız ve zayıf geylre mi - di? Merhemler, yeni tertipler, boyalar, harikulâde — (losyon) lar getiriyordum. Kokuları ka- rıştırıyordum... — Ve birdenbire dişlerimin — sarardığını hatırlı- yordum. Evime döndüm. Jak beni pek iyi buldu. Şimdi müthiş bir marangoz- luk devesine tutulmuştu. Ben cephemi tamirle uğraşırken o da (rüstik) bir köprü yapı- yor ve yaş kereste kokuyor - dü. Bununla beraber düşünmü; tü. Bütün benliğimde benim hakiki yaşımı arıyordu ve onu bulamayınca unutuyordu. — ZI ra bir şeyde duraklamayı bli! miyordu. Onun tecessüs fenerini teha- lükle yakacak dostları olabilir- di. Hiç birini evime kabul etmi- Tefrika No, 18 zenginleşmiş olan bu araştırma ların kökleri Spencer, Le Play, Tarde ve Durkhein sosyolojileri ise de, onların bu köklerden git- tikco uzaklaşmakta — oldukları görülüyor. Amerikan sosyoloji- F” Yazan: menolojik sosyoloji» bunlar a: rasında sayılabilir. Bütün bu cereyanlarda hâkim olan daima felsefi temayül, sosyolojiyi fel- sefi bir tahlilin ışığı altında kur maya çalışmaktır. Fakat bu na- Prof. Hilmi Ziya ÜLKEN | sl, bütün dalları ve bölümlerile beraber tecrübi olarak kalmış ve Avrupanın daha ziyade felse- fi olan sosyolojilerinden hemen dalma bu vasfile ayrılmıştır. Bu memlekette sosyolojinin - niversitelere veya doğrudan doğ ruya devlete bağlı enstitüler halinde geniş araştırmalar yapa bilmesi, bu iş için pek çok para garfedilmesinden ileri gelmek- tedir, Bu parayı kısmen Üniver- siteler, belediyeler, hususi te gebbüsler, fakat büyük bir kıs- mını da devlet — vermektedir. Meselâ Helen Culver, Rockefel- ler gibi zenginler bu tarzda ens titülerin kurulması için mühim vakıflar kurdular. Üniversite lerden pek çoğu-kendi fakülte- leri içinde sosyolojik araştırma lar için esaslı tahsisat ayırdı. Bu tarzda çok geniş a- raştırma — merkezleri arasında bilhassa Social Science Rese- arch Council'i zikretmelidi gubeler arasında gehir, ge, kültür ve ırk, iptidat kavim ler, değişmeler, ilh... mevzula- rı etrafında müstakil sosyoloji istikametlerinin — bulunduğunu ve bunların yanında psikoloji ile sosyolojiyi birbirine yaklaştı ran eİçtimal psikoloji> nin mü- him bir yer tuttuğunu söyler- sek Üniversitelerin bu ilme ve dikleri ehemmiyet anlaşılır zan- nederim. İngiltere, gelenekci karakte- rile, bu ilmin tedrisi işinde A- merikaya nazaran daha ağır ha- reket etmektedir. İlk defa ola- rak Londra Üniversitesinde bun dan kırk İki sene evvel sosyolo- âoıııınuıu açılmış ve bu dere bhoüse İle Westermârck ta- Taflarından verilmiştir. 1903 de Londrada bir sosyoloji enstitü- Sü kurulmuştu ki, bugün çalış- malarını çok genişletmiş olan bu enstitüde birbirlerine az çok farklı görüşlerle pek çok sosyo- log ve etnoloğun işbirliği yap- tıkları görülüyor. Sonradan Le Play House adında bir enstitü- nün kurulması tecrübi sosyolo- jl araştırmalarına bu memleket te de mühim bir yer ayrılmıya başladığını gösterir. Almanyaya gelince, bu mem- lekette sosyolojiden ziyade «Sos yoloğ» lar görülmektedir. lar daha ziyade muhtelif istika- mette nazari çalışmalara kendi lerini vermiş olan cemiyet filo- zoflardır: Hegel'den doğan cereyanlar, ta- rihi mekteb, cemaat ruhu mek- tebi, «Manevi ilimler cer «Cemaat» nazariyesi, sosyoloji>, eİçtimat metodolo- ji>, «Maddecl sosyoloji», «Feno yanı>, zari çalışmalar, çoğu kere, asıl tecrübi araştırmaların ilerleme- sine mani olmuş veya hiç dı se ihmal etmiştir. Bununla beraber Almanyada dahi bazı Üniversitelerde tecrü- bi sosyoloji dersleri veya devlet tarafından idare edilen bazı ens titüler vücude gelmiye başlamış tı. Berlin felsefe fakültesine bi h olan sosyoloji kürsüsünden faşka hukuk fakültesine bağlı olan içtimat ilimler enstitüsünü bu arada zikredebiliriz. Cenubi Amerikada sosyoloji ayrıca bahsedilmiye değer bir inkişaf kazandı. Brezilia'da Ro- mero ve daha sonra Goulart, Le Play sosyolojisi esaslarına göre bir enstitü kurdular ve ted risat yaptılar. İçtimat geriliğin âmillerini araştırmak için etraf- h monoğrafilere giriştiler. Ar- gentine'e Fransız sosyolojisi te- sirleri daha çok sokuldu. Üniver sitelerinde doktrin münakaşala- rı büyük bir yer aldı. Bu suret- le iki memleketten birinde araş- tırma üzerinde tedrisat merkez olmak üzere sosyoloji bu mem- leketlerin bütün üniversitelerin- de, hattâ bazen bir üni nin bir kaç fakültesinde fanl bulunmaktadır. Cenubt — Amerikanın — diğer memleketlerinde de bu iki bü- yük devletin üniversitelerini ta- kip ederek sosyoloji tedrisatı gittikçe genişlemektedir. Bu a- rada Perou, Meksika,, Bolivya ve Paraguay'ın adlarını sayma- hyız. Bunlar arasında Brezilya da de Miranda, Perou'de Cornc- 70'nun adları çok iyi biliniyor. Avrupa tesirinden henüz kur- tulamamış olan bu cereyanlar son zamanlarda orijinal çalışmâ lar geklini aldı. Arjantin'de Garcia, Brezilyada de Cunha'nın işgal ettikleri kürsüler ve Idare ettikleri enstitüler bu orijinal çalışmaları temsil etmektedir. Cenubi Amerika cumhuriyet- lerinde niversiteler devletle iş- birliği yaparak kendi memleket lerine ait etraflı sosyolojik tet- kikler yapmakta ve orijinallik- lerini bilhassa bu tetkiklerden almaktadırlar. İtalyada da sosyoloji tedrisa- tı olan felsefi münakaşalarla karışık olarak başladı: Cemi tin menşel ferd ve cemiyet mü- nasebeti, içtimaf tabakalar s0s- yolojisi, cinsiyet ve aile sosyolo- jisi, demoğrafi mes'eleleri onla- Ti en çok meşgul etti. Pareto'nun sosyolojiye tecrü- bi bir istikamet Vvermek için yaptığı çok büyük gayrete rağ- men bu memlekette asıl ilmi a- nüshaları bile hâlâ felsefi 80s- yoloji münakaşalarının — devam ettiğini gösteriyor. İspanyada üniversitelerin hu- Busi çalışmalarını - tamamlıyan «İçtimat Araştırmalar Enstitl- sür nün kurulması ilmf yola da- ha esaslı surette girildiğini gös teriyor. Ceza hukuk, kriminolo- jl profesörleri derslerinde 808- yolojiye büyük bir yer ayırdılar. Madrid tiniversitesinin sosyoloji kürsüsünü işgal eden Jos& Me- dina nazari çalışmaları, tecrübi çalışmalarla — birleştirdi. T risatı enstitü araştırmalarile ta mamladı. Orta Avrupa ve Balkanların bir çok Üniyersitesinde sosyolo- jl kürsü ve enstitüleri tahmin edildiğinden çok büyük bir fa: aliyet göstermiştir. Bunlar ara- sında eski Tehâgue üniversitele- rini, Bükreş üniversitesini, Bel- 'edri- gradı, ilh... zikretmeliyiz Bük- reşte sosyoloji profesörü ve muazzam sosyoloji — enstiti nün müessis müdürü olan Dr. Gusti'nin çalışmalarını 1939 da bu şehirde kurulan milletlerara- &ı sosyoloji kongresine gittiğim zaman yakından görmüştüm. Maalesef Sovyet nüfuzu altın- da bulunan bu milletlerde sosyo loği tedrisatı son zamanlarda ya son derecede tahdit edilmiş, yahut kaldırılmış bulunmakta- dır. Avrupada sosyoloji tedrisatı- na mühim bir yer ayıran mem- leketlerden biri de Belçikadır. Orada Brux, Liğge, Gand üniver sitelerinin sosyoloji - tedrisatın- dan başka Solvey ve Louvain enstitülerinin tecrübi araştırma ları uzum zamandanberi devam etmektedir. Solvey - enstitüsüne Fransız sosyoloğlarından bazıla rının da yardım ettiğini ve bu harb içinde ârızaya uğrıyan neş riyatına harbten sonra tekrar başladığını görüyoruz. Amster- dam'daki son felsefe kongresin- G3 Bruxelles üniversitesi Sosyo- Töji profesörü ve bu enstitünün' âzasından Duprel ile konuştu- ğum zaman, bu çalışmalar hak- kinda daha yakından bilgi edin- dim. İstanbul üniversitesi edebiyat fakültesinde sosyoloji tedrisatı 'nın 38 senelik bir tarihi vardır. Evvelâ «İlmi İçtimai>, sonra «İçtimaiyat» adlarile başlıyan bu tedrisatın temelleri Z. Gö- kalp tarafından atılmış ve N. Sadak, M. İzzet, İ. H. Baltacıoğ- lu taraflarından devam ettiril- miş, Üüniversite - reformundan sonra da devam etmiştir. 1935 den sonra hukuk fakül- tesine ve daha sonra da iktisat fakültesine sosyoloji dersleri i- lâve edilmiş, ayni tarihlerde Mülkiye Mektebine bir sosyolo- ji dersi konmuştur. Henüz bu nazari ve tecrübi çalışmalar, enstitü şekline konulmuş deği dir. Memleketimizde sosyoloji- nin hakiki inkişafının ancak bu tarzda enstitüler ve araştırma bürolarile mümkün olacağına raştırmalar hayli gecikti. Rivis- ta İtaliana di Socislogia'nın son — oanamra e ea ea DA K aa aa ) ü rrm Çeviren : REFP CEVAD ULUNAY yordum. Onlarla başka yerlerde bulu- #uyor ve ben de onlar için e rar çerçevesi içinde — kalıyor- düm, Birinin dostları, ister istemez diğerinin düşmanları olabilir, Onların kimine bir yemleme ol maktan giddetle tevakki ediyo Tüm. Bir hayalete karşı mücadele edilmez. Jak, bir ördeğin duru suda gıda araması gibi müstakil ve fanl hayatı araştırıyordu. Benim uyku ilâçlarım onda yenl doğmaya başlayan endige- leri uyutuyordu. Benimkiler ise etrafımda her saat yeni bir tomurcuk peyda eden. sökülüp atılamıyacak de- recede mukavemetli bir karaçalı gibi yükseliyordu. Nuzaffer bir sulha kavuşmak 'ın ortadan kalkması lâ için Ja zndı. Aksi takdirde ben bitmişti: Daha kendimi dinlemek - İstl- yordum. Yorulmuştum ! Bona: — Senin yanında ben emnl- yelteyim| diyordu, Halbuki benliğimde kin duy- guları dolaşıyordu. Fmniyette! Bu emniyeti ben- den o, çalıyordu. Bizi, daha fazla cezbeden şey- leri mübadele ediyorduk: O, gençliğini, ben de rahatımı.. Pena, bir hileye kurban olu- yorum gibi geliyordu. Kendi kendimi yiyordum. Jak böyle değildi; 0, istikbale Ba- hipti. İstikbil!.. Ben kendimde, düşen bir nev- miğin baş dönmesini — hissedi- yorcum, — Gabriel, bana darıldın mı? — Seni seviyorum Buşımi dizimin üzerine koyu- yor ve taptaze dişleri ile tebes Büm ediyordu. Bensiz yaşamasını istemiyo! dün; onsuz yaşamayı - istiyor- dum, Şüphesiz bana karşı Tâkayd kalmaktan çok uzaktı. Fakat benim, çalı: getirdiğim bir mevcu: rulacak, benim okşamalarımdan hıkacaktı. Sonra yaşımı da an- lıyı.caktı; daha kötüsü onu keş kanüz ki bu mes'eleye de başka bir makalede temas edeceğiz. fedecekti. Ölümü temenni ediyordum. Neden vukuundan evvel hük- metmeli? Kendisi de bundan vaf değildi. Onunla benim A- k.betimiz arasında ben tereddüt| etmiyordum. Ölümünü düşünü-| yervum. O ortadan kayboluyore| du. Ve ben daha iyi yemeği, iyi ayumayı. velhasıl kendi kendimi iyi bulmayı istiyordum. <Onu terket!» Hemen güzel sebepler buluyor| dvm.. (Çılgınlık) ı sahibiy- dim.. Beni yine bulacaktı.. O- nu Gaha sonraları bir gün ko- var'm, dedim. . Senki biliyormuş gibi bahçel yorunda göründü. Yeşillikler a- razında tenis pantalonunu, kuv- vetli gövdesini görüyordum. Bana yaklaşmadan evvel be-i nim varlığıma yerleşmişti. Başımı ellerinin arasına alı- yor. ağzımı ağzı ile eziyordu. Canlı saçları saçlarıma karı- gıyor, şakağı şakağıma dayanı- yor, cildi cildime kaynıyor, a- delli kolları ve sadası, © diri sadası Asla, asla ondan ayrılamıya- cağım. Asla, asla onun gençli- nden uzak kalamıyacağım. Bayretler içinde kalmış bükre gibi titriyordum. Tezevvük için bu derece tiham olması, daha çılgın hisle- re malik isem. bu benim kaba- hatim miydi?. bir (Devamı var) 14 ŞUBAT 1940 Adalet ve Adalet Sarayı 606 senesi mayısının yirmi Üüçüncü —günü sadrâzam Lala — belhi- met paşa; Eyüpte Sokollu Meli- met paşanın türbesine gömüldü. Padişah Birindi - Ahmet onun rine Derviş paşayı tayin et- ti. Derviş paşa zalim ve zorba bir adamdı; harb ihtiyaçlarını karşılamak için çok para lâzım olduğu behanesile merhum Meh met paşanın yalnız elli bin altın ve on milyon akçeden ibaret servetinin değil mallarının da müsaderesini emretti ve bu İşe Defterdar Ekmekçizade Ahmet paşa memur oldu. . Derviş paşa riyaset ettiği ilk divanda Çavuşbaşıya göyle de- di: — Beni sair sadrâzamlara kıyas etmesinler; bir işi ertesi güne bırakanın başını keserim! Bu söz orada hazır bulunan diğer vezirlere ve devletin yük« ek dereceli memurlarına bir ihtardı. Evvelce beylerbeyi iken azle« dilmiş bir ihtiyar, tstanbulun kenar mahallelerinden - birinde namaz ve niyazla meşguldü; Derviş paşayı pek eskiden ta- nırdı fakat kendisinin onun tas rafından tanınmış olup olmadı ğını bilmiyordu. Bununla bera- ber o gün öğleden sonra eviün- den çıktı; Derviş paşanın kona ğına gitti; tebrik İçin gelenler arasına katıldı. Eski beylerbeyi de İçeri gi di; etek öptü ve tebriklerini arzetti; dönüp kapıdan çıktı. Bu sırada Derviş paşanın kete hüdası, gelenleri efendisine ta« mıtıyordu. Beylerbeyi hakkında da bir geyler söyledi. O zamanı Derviş paşa kapıya doğru ba- Bırdı: — Çağırın gu herifi! İhtiyarı çevirdiler ve yenidem huzura çıkardılar. Derviş paşa ona dedi ki: — BSenin oğlundan şik- * :- ler var! Bu ne haldir? Oğlu bir yerde beylerbeyi l« miş; zulüm yaptığına dair şikâ« yet için İstanbula adamlar gele Mmiş. İhtiyar adam cevap verdi — Sultanım, onun hakkından gelmek benim elimde değildir. Derviş paşa biyik altından gülerek: — Ben şimdilik senin haktın. dan gelirim! Diyerek boynunun vurulması: v cellâda emretti ve bu emir derhal yapıldı. * Adalet ismi altında — İşlenen bu gibi cinayetler yüzünden bu millet çok ziyan gördü; çok şü- kür yüz senedenberi mahkeme« ler kurulmuş bulunuyor. Ada« let İşlerimiz yavaş yürüyor ve yüzde yüz verimli değildir. İn- Ssanların hiç bir zaman matlak adaleti tahakkuk ettirecekleri- ni sanmıyoruz; lâkin nisbeti arttırmak mümkündür; bunun gartlarından biri de adliyede Tüzumu kadar sür'atin sağlan. masıdır. İstanbul Adalet Sarax yının yapılacağı yerin tesbitl blle on senede başarılamadı; binanım yapılması galiba yirml birinci asırda bitecek. Acaha «Sarayv kelimesi mi uğursuz ge liyor? Bundan sonra «Adalet E-« vi> diyelim de belki bize daha uygun düşer ve uğurla gelir. Kadircan KAFLI T z aü ai İ KISA HABERLER?J! * Büyükada adliye koridorunda er sabibi İskon Papazyan ile kirai cisi Mardiros tahliye dâvası duruşt masından çıkarken kavga etmişler; mesele adliyaye intikal etmiştir, 4 Kadıköyünde Yeldeğirmenin: de oturan bir milenin 15 yaşındakf çocuğu Şerafettin Gökay — adında bir geç kömürden zehirlenereiğ kaldırıldığı hastahanede ölmüştür. * Bir müddet evvel Vefa stas dında bir maçtan sonraki dövüşte bakem Fikret Kayralın ölümüne sebeb olmaktan sanık Deftardar ku Tübü oyuncularından Adnan haks kındaki ilk tahkikat sona ermiş ve dosya ağır cezaya verilmiştir. v& Beylerbeyinde balıkçı Hayati ile Hayri kavga etmişler birbirleri ni ağır surette yaralamışlardır. 'AKVIM ŞUBAT 1949 — z M 1364 Pazartesi 5 Kasım: 99 - Ay: 2 - Gün: 45 ati — Ezani Güneş —— 6 86 1 16 Öğle 12 28 6 48 ikindi — 15 22 9 41 Akgam — 17 4212 Yatm — 19 441 82 İmsak — 6 18 11 37